banner565

banner472

banner458

banner457

Ekonomist Prof.Dr. Murat Ali Yülek: "Kemeri gevşetmeyelim yeter”

İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Murat Ali Yülek, Türkiye ekonomisinin kriz beklentisi içinde olmadığı görüşünde. Seçimlerden sonra dolar kurunun da mevcut durumunda kalmayacağını öngören Yülek şunu diyor: “Bardağın büyük kısmı dolu. Ekonomide rakamlar kötümser olmayı gerektirmiyor.

EKONOMİST 01.06.2018, 08:43 01.06.2018, 18:20
6567
Ekonomist Prof.Dr. Murat Ali Yülek: "Kemeri gevşetmeyelim yeter”

Ancak iç talepten çıkıp dış talep ağırlıklı bir büyüme çizgisine geçerek dengeli bir büyüme modeline geçilmesi kaçınılmaz.”
İstanbul Ticaret Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Murat Ali Yülek, Türkiye ekonomisinin uluslararası konjonktürden bağımsız değerlendirilmesini yanlış buluyor. Dışarının riskini ise özellikle  ABD yönetiminden kaynaklı öngörülemez gelişmeler yaşanması ile açıklıyor. Yülek şöyle diyor:  “Rasyonel olmayan bazı gelişmeler oluyor. ABD’nin dış politikasını büyük oranda İsrail yönetiyor. Kuzey Kore, Rusya, İran gelişmeleri buna bir örnek. Politik olarak ciddi enteresan bir dönemden geçiyoruz ve bunun yoğunluğu artıyor. Bizler ise dışarıdan izleyenler gibiyiz, dünya yavaş yavaş ısınıyor. Ekonomik olarak ise bol likidite devam ediyor. ABD faizde 25 baz puan artırınca bizim gibi ülkelerde büyük sıkıntılar yaşanıyor.”

Türkiye’nin güncelliği
Ülke olarak siyasi dalgalanmaların çok sık yaşandığı bir dönemden geçmekte oluşumuza dikkat çeken Yülek, bu bağlamda ekonomide 3-4 yıl kaybettiğimizi, yapılması gerekenleri bir türlü hayata geçiremediğimizi belirtiyor. Murat Yülek bu ‘kayıp dönemi’ şu şekilde tanımlıyor: “Son 3-4 yılda birkaç hükümet değişti. Erken seçime gittik ve darbe girişimi oldu. Konjonktür olarak da komşularda ciddi sıkıntıların olduğu bir dönemdi. Ekonomi her şeye rağmen büyüdü. Bu yıl büyümenin yüzde 3’ün altına düşeceğine inanmıyorum. Dolayısıyla bu yıllarda büyümede bir kayıp yok. Ülke olarak mali disiplin önemli bir çıpadır. Nitekim ilk yarıda bütçe açığı biraz kötüye gitti ama ikinci yarıda toparlandı, yılı yüzde 2 ile kapattık. Sezar’ın hakkını Sezar’a verelim; büyüme ve mali disiplini tutturmuşuz. Ama olması gereken yerde mi? Hayır.”

Türkiye’nin ekonomik büyümesi
İç talep ağırlıklı büyümeden dış talep ağırlıklı büyümeye geçecek yapısal reformların yapılmadığını kaydeden Yülek, “3 yıldır bu dönüşümü sağlayacak reformlar yapılmadı. Bundan sonra yapılır mı? İnşallah” diyor. Seçimlerden sonra ekonomide kemer sıkma ihtiyacı doğacağı kanısında olmadığının da altını çizen Yülek, beklentisini şöyle özetliyor: “Hangi parti gelirse gelsin biz kemer sıkmayı 2003’te yaptık. Aynı zamanda ekonomiyi de büyüttük. GSYİH’nın yüzde 6’sı kadar faiz dışı fazla verdik ve bunu 5-6 yıl boyunca sürdürdük. Bu nedenle de 2008’deki küresel ekonomik krizden yara almadan çıktık. Bundan sonra kemer sıkmaya teknik olarak ihtiyaç yok. Ama sakın kemeri genişletmeyelim.”
Geçen yılın büyümede iyi geçtiğini ve bu yıl Orta Vadeli Program’da belirtildiği gibi yüzde 4 büyüme sağlamanın kafi olacağını belirten  Yülek, ancak daha kalıcı adımlar atılması zaruretine de işaret ediyor:  “Geçen yıl ki büyümede teşvikler başarılı oldu. KGF başarılı bir şekilde devreye sokuldu, şirketler rahatladı. Ancak bizim ihtiyacımız kalıcı uzun vadeli büyüme stratejileridir.”

Kur işletmelere yük getiriyor
Kurdaki hareketliliğin TL’de yüzde 70 oranında değer kaybına neden olduğunun, KOBİ’ler olmak üzere işletmelere ciddi yükler getirdiğinin altını çizen Murat Yülek, özel sektörün ise bu yükleri başarılı şekilde taşıdığına dikkat çekiyor.  Kurun son dönemde sadece ihracatçıya büyük avantaj sağladığının altını çizen Yülek’in konuya ilişkin değerlendirmesi şöyle: “Yapısal reformlar yapmadığımız için ithal ikameci bir ekonomimiz var. İthalat ihracata göre büyürse ülke büyümesinden çalıyordu. Şimdi ise ihracat hızlı koştuğu için büyümeye olumlu katkı sağlıyor. Ama şu da bir gerçek; ihracatımız ithalata çok bağımlı. Esas yapısal reformlar bu bağımlılığı yıkmaktan geçer.”

Yeni Nesil Kalkınma Bakanlığı
Büyük şirketlerin bu dönemde yeniden yapılandırma istemesine Murat Yülek’in bakışı şöyle: “Türkiye’de 2 büyük şirket 10 milyar dolarlık bir yapılanma istedi ve yapıldı. Bu şirketler bankacılık sektöründen 40-50 milyar TL finansman kullanmış. Müthiş bir rakam. Ve şunu da gösteriyor: Bizim finansal çeşitlendirmede sıkıntılarımız var. Bir grubun bu kadar borçlanmış olması finans sektörü açısından iyi durum değil. Aynı zamanda reel ekonomi için de iyi değil.”
Türkiye’de finansmana erişimin hala AB standartlarına göre düşük olduğunun altını çizen Yülek, şu bilgileri aktarıyor: “Bankacılık sektörü önemli bir aşama kaydetti. Sadece devlete ve büyük şirketlere borç veren yapı artık KOBİ’lere özel bölümler açarak hizmet veriyor. Ama halen daha istenilen noktada değil. Ve finans piyasasını kalkınmayı destekleyecek şekilde yapılandırmazsanız böyle devam eder. Özellikle de kalkınmayı finanse edecek bir yeni nesil kalkınma bankası kurulmalıydı. Türkiye’de iki tane bu alanda banka var.  Bunlar 40-50 yıl önceki yöntemlerle iş yapıyor. Sadece bizde değil tüm dünyanın yüzde 95’inde bu sistem yok. Topu topu gelişmiş 10-15 ülkede bu sistemler hayata geçirilmiş. Dolayısıyla orta gelir tuzağından çıkamayan bir yapı içindeyiz.”

“2019 yılında kriz beklemiyorum”
Kriz olasılığına ilişkin görüşlerini paylaşan Yülek’in öngörüsü şu şekilde: “Bankacılık tarafında şu anda olağanüstü durum yok. Bütçe tarafında biraz açık olmakla birlikte bu ülke için sıkıntı anlamına gelmiyor. Dövize olan talebin reel bir karşılığı olduğunu düşünmüyorum. Morallerin bozuk olmasından kaynaklı bir şey var. Benim kişisel görüşüm; dolar kuru seçimden sonra oluşacak güven ortamında bu noktalarda kalmayacaktır. Genel bakarsak Türkiye ekonomisinde bardağın büyük kısmı doludur.”

“EKONOMİ DENGE ÜZERİNE KURULUDUR”
Murat Ali Yülek’e göre ekonominin temel özelliği dengedir. Oysa ekonominin dengesinde şu aşamada bazı sıkıntılar var. Yülek, gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler üzerindeki ekonomideki dengeyi şöyle anlatıyor: “Kısa dönemde hızlı büyüyen ülkeler ağırlıklı iç talebe yoğunlaşır. Uzun dönemli sürdürülebilir büyümeye sahip ülkeler ise dış talep ağırlıklı büyür.

Örneğin; Japonya, Almanya, Güney Kore buna örnektir. Gösterişsiz ve yavaş büyürler. Bu ülkeler tüm dünyaya ürün satmak ister. Hedefi belirlenmiştir. Çin, ucuz mal alan 5 milyar insanı hedefliyor. Almanya pahalı ürün alan 1 milyar insanı hedefliyor. Kısa vadeli büyüyen ülkelerde ise halkı aşırı borçlandırıp, kredi kanalları açıp şirketlere iş sağlamak yöntemi kullanılıyor. Dolayısıyla Türkiye de iç talep ağırlıklı büyüyen bir ülke. İç pazara dayalı büyümede kredi muslukları durduğu anda şirketler de duruyor. İn, çık ekonomisi oluyor. Dışa dayalı büyüme dengeli büyümenin anahtarıdır.
Ekonomide denge olmamasının bazı göstergeleri de var; enflasyonun yüksek olması, işsizliğin yüksek olması ve cari dengenin sağlanamamış olması gibi.”

Yorumlar (0)