banner565

banner472

banner458

banner457

6. İstanbul Finans Zirvesi’nde paranın nabzı düşük

6. İstanbul Finans Zirvesi, 8-9 Eylül 2015 tarihlerinde ‘Düşük Büyüme ve Düşük Faiz Ortamında Yol Almak’ ana temasıyla gerçekleştirildi. Zirvenin açılışına Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek ve Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun da katıldı.

ETKİNLİK 01.10.2015, 08:59 01.10.2015, 09:58
16473
6. İstanbul Finans Zirvesi’nde paranın nabzı düşük

“Düşük Büyüme ve Düşük Faiz Ortamında Yol Almak” ana temasıyla 6’ncı kez düzenlenen İstanbul Finans Zirvesi (IFS) yerli ve yabancı çok sayıda ekonomi temsilcisinin katılımıyla gerçekleştirildi. 2 gün süren etkinliğe Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Maliye Bakanı Mehmet Şimşek, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun, Borsa İstanbul Genel Müdürü Tuncay Dinç, Türkiye İhracatçılar Meclisi Başkanı Mehmet Büyükekşi, SPK Başkanı Tevfik Kınık ile çok sayıda siyaset ve özel sektör temsilcisi katıldı.
Zirvenin açılışında Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, emtia fiyatlarındaki gerilemenin gelişmekte olan ülkeler açısından önemli bir unsur olduğuna, dünya talebinin daralmasıyla birlikte emtia fiyatlarında petrol başta olmak üzere bir gerileme gördüklerine dikkat çekti. Yılmaz, bu durumun etkilerini analiz etti:  “Türkiye gibi enerjiye, emtiaya bağımlı ülkelerin bu düşüşten faydalandığını ifade edebiliriz. Gelişmekte olan ülkelerin emtia ihracatçısı konumunu dikkate aldığımızda, gelişmekte olan dünyanın büyümesini ve görünümünü olumsuz etkileyen bir husus olduğunun altını çizmek gerekir.”
Yılmaz, FED kararlarının ani bir şekilde hayata geçmeyeceğini gördüklerini kaydederek, “Zıplayarak, sıçrayarak gidecek bir tablo yok karşımızda. Piyasalar önemli oranda gelişmelerin farkında ve bu durumu fiyatlandırıyor” dedi. Dünyanın henüz yeterince yatırım yapamadığını dile getiren Yılmaz, yatırımların artırılması gerektiğini vurguladı: “Dünyada para, finans var, yok diyemeyiz. Geçmişte varolan paralar buharlaşıp bir yere gitmedi. Bu paranın harekete geçmesi ve yatırımlara yönlendirilmesi gerekiyor. Burada sadece faizi bir unsur olarak göremeyiz. Faiz dışı unsurları da mutlaka hesaba katmalıyız. İyi ve öngörülebilir projeler hazırlanması, uzun vadeli finansal bir takım mekanizmaların geliştirilmesi, kurumsal çerçevemizin iyileştirilmesi, kamu-özel işbirliği modeli gibi farklı modellerin daha etkin şekilde kullanılması gibi bir dizi araçlarla bunu sağlamamız mümkün.”

Yılmaz: “Asıl olan üretimdir, verimliliktir”
Başbakan Yardımcısı Cevdet Yılmaz, Zirve kapsamında kendisiyle gerçekleştirilen ‘Özel Mülakat’ oturumunda soruları yanıtlarken şu noktaların altını çizdi: “Küresel krizden en az etkilenen ülkelerden biri Türkiye oldu. Ancak dış dünyada talebin daralması ve iç tüketimin büyümede öne çıkması ile 2009 sonrasında cari açıkta oldukça yüksek bir seviye görüldü. Bu nedenle politikalarda yeni bir ayarlamaya gidildi. Türkiye’de cari açığı düşürücü ve iç tasarrufları artırıcı politikalar merkeze alındı. Yüzde 10’lar civarında olan cari açığı Türkiye yüzde 5.4’lere kadar düşürmeyi başardı. Yatırımların tasarruflarla finanse edilmesi cari açığın düşmesi anlamına geliyor.
Türk ihracat modeline bakarak, ithal malı ikamesi öncelik kazanacak bir konu olacak mı  rekabetçi kur mu, rekabetçi ürün mü diye sorulduğunda; ana çerçeveyi şöyle koyabiliriz: Kurun hiç önemli olmadığını, etkilemediğini söyleyemeyiz. Sonuçta fiyatları etkiliyor, fiyatlar da ekonomide önemli. Ancak bunun uzun vadeli sürdürülebilir bir etki oluşturmadığını da kabul etmemiz gerek. Asıl olan üretimdir, verimliliktir, temellerde yaptığınız işlerdir. İşgücünüzün verimliliğini ve kurumlarınızın kalitesini artırmaktır, daha çok Ar-Ge yapıp bunu ticarileştirmektir, bürokrasiyi azaltmaktır... Asıl temel şeyleri yapmayıp, kurdaki kolaycılığa yönelmek çok doğru bir yaklaşım değil. Dolayısıyla kısa ve uzun vadeyi birlikte ele almak gerek. Burada da Türkiye'nin önemli inisiyatifler aldığını rahatlıkla söyleyebilirim.”

Enerji sektörü yöneticidir
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Ali Rıza Alaboyun, Türkiye’nin son 10 yılda kaydettiği ekonomik büyümeye paralel olarak dünyanın en hızlı büyüyen enerji piyasalarından biri haline geldiğini söyledi. Alaboyun, 2023 hedeflerine ulaşmak için bugünkü tüm parametrelerin neredeyse yaklaşık ikiye katlanmak zorunda olduğunun altını çizdi: “Bu da enerji sektörünün önümüzdeki 8 yıl içerisinde katetmesi gereken önemli mesafeyi göstermektedir. Bu süre içerisinde enerji sektörü finansman hariç tüm parametreleri yönetme yeteneğine sahiptir. Sektörümüz sermaye yoğun bir altyapı sektörü olup, tüm segmentlerinde önemli ölçüde bilginin yanısıra büyük finansmana da ihtiyaç duymaktadır.
Enerji yatırımlarının arzu edilen seviyelere ulaşması için farklı finansman modellerinin geliştirilmesi kaçınılmazdır. Bu modeller, öncelikli olarak düşük faiz oranları ile finansman maliyetlerini düşürebilmeli, sonrasında uzun vade ile sektörün sürdürülebilirliğini sağlamalıdır.
Enerji Borsası, sektörümüzde 2001 yılından beri sürdürmekte olduğumuz liberalleşme sürecinin en güncel ve en önemli halkalarından biridir. EPİAŞ ülkemizde spot enerji ürünlerinin işlem göreceği merkezi borsa olacaktır. Aynı zamanda Borsa İstanbul’un oluşturacağı finansal ürünler için geçiş köprüsü mahiyetindedir. Enerji Borsası ile ilk olarak elektrik piyasasında daha sonra ise doğalgaz, petrol ve diğer enerji piyasalarında fiyatın şeffaf bir şekilde oluşması sağlanacaktır. Bu sayede yatırım öngörülerinin sağlam ve doğru bir şekilde yapılmasına, ulusal ve uluslararası yatırımcıların doğru yönlendirilmesine katkı sağlanacaktır.”

THY’den 3 milyar dolarlık uçak
THY Genel Müdürü ve Yönetim Kurulu Başkan Vekili Temel Kotil, hava yolculuğu olmadan ekonominin olmayacağını, dünyada GSYH'nın yüzde 3.4’ünün havacılık, dolayısıyla turizmle bağlantılı olduğunu belirterek, bu rakamın Türkiye’de yüzde 6 civarında seyrettiğini söyledi. Dünya genelinde yüzde 4.1’lik bir artış beklenirken 20 yıl içerisinde Türkiye’de bu artışın yüzde 7 olacağını dile getiren Kotil, havacılığın diğer gelişmiş ülkelere kıyasla Türkiye’de daha önemli olduğunu dile getirdi.
Kotil, Türkiye’nin havacılıkta bir başarı öyküsü olduğunu belirterek, 5 milyon iç hat yolcu sayısının 48 milyona, ülke tamamında 30 milyon olan yolcu sayısının 131 milyona yükseldiğini aktardı: “Bizim patronumuz müşterilerimiz. 3 milyar dolarlık uçak siparişi veriyoruz.” Afrika’da en güçlü olan havayolunun THY olduğunu aktaran Kotil, orta sınıfı gelişen Afrika’nın öneminden bahsetti.

Gelişenlerin büyümemesi risk
Turkcell Yönetim Kurulu Üyesi Mehmet Bostan, Çin ve gelişmekte olan ülkelerin artık dünyanın itici gücü olmayacağını belirterek, “Bu çok net bir şekilde ortaya çıkmış durumda. Gelişmekte olan ülkeler bu yıl  geçen yıldan çok daha yavaş büyüme kaydedecekler. Çin, Amerika ve gelişmekte olan ülkelerin dünyanın toplam büyümesinin yüzde 80’ini temsil ettiğini düşündüğümüzde bu gerçekten endişe verici bir durum” dedi. Bostan, yapılan araştırmalara göre dijitalleşmenin yüzde 10 arttığı ülkelerde her yıl büyümeye yüzde 2 katkı sağlanıldığını kaydederek, bu konuda Turkcell’in yaptığı çalışmaları anlattı.

Dünya ticareti geriliyor
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, bu yıla dünya ekonomisinde yüzde 3.1 büyüme beklentisiyle girildiğini ancak şu anda bu beklentinin yüzde 2.6’ya gerilediğine dikkati çekti: “Dünya ticaretinde 2015 yılında daha önce yüzde 4-5 arasında beklenen değer bazında gerileme muhtemelen yüzde 5-6 arasında olacak. Dünya mal ticareti bu yılın ilk yarısında yüzde 10.6  geriledi. Tüm dünyada görülen bu yavaşlama ihracat üzerinde etkili oldu.” Büyükekşi, avro/dolar paritesinde yılın 8 ayında yaşanan gerilemenin ihracata faturasının toplam 8.9 milyar dolar olduğu bilgisini verdi: “TİM olarak uzun zamandır döviz kurlarındaki risklere dikkati çekiyor, ihracatçılarımızın kur risklerini hedge etmeleri gerektiğine sık sık vurgu yapıyoruz. Ancak son anketimiz ihracatçılarımızın yalnızca yüzde 56’sının kur riskini hedge ettiğini gösteriyor. Bu anlamda ihracatçılarımızın hedge işlemlerinden daha etkin şekilde faydalanmalarını istiyoruz.”

Borsa İstanbul global olmak istiyor
Borsa İstanbul Genel Müdürü Tuncay Dinç, finansal piyasalarda özellikle gelişmekte olan ülkeler için volatilitenin arttığı zor zamanlardan geçildiğini belirterek, “Yatırımcıların, yatırım yapacakları piyasalara karar verirken çok daha seçici davrandığını görüyoruz. Bu durum, ödevini iyi yapmış, sermaye piyasalarının gelişimi için doğru adımları atan, finansal altyapı için gerekli yatırımları gerçekleştiren ülkelerin öne çıkacağı bir geleceğin de sinyallerini veriyor” dedi. Dinç, bu kapsamda, İstanbul Finans Merkezi vizyonu çerçevesinde gerçekleştirilen projelerin borsa ve sermaye piyasaları açısında bir milat olduğunu ifade etti:  “Yeni Sermaye Piyasası Kanunu, sermaye piyasamızda başlayan bu dönüşümün ilk adımı olarak göze çarpmaktadır. Söz konusu kanunla İstanbul Menkul Kıymetler Borsası, İstanbul Altın Borsası ve İzmir Vadeli İşlem ve Opsiyon Borsası, Borsa İstanbul anonim şirketi çatısı altında birleşerek, borsamız tam anlamıyla bir finansal süpermarket haline geldi. Mevzuattaki değişiklikle Borsa İstanbul global bir borsa olma yolunda ilerledi. Bölgemizdeki borsalara ortak olarak onlar üzerinden bölgede bir çekim alanı oluşturuyoruz."

Bankacılık kalkınmaya odaklanacak
Şekerbank Yönetim Kurulu Başkanı Hasan Basri Göktan, küresel krizin başlangıcından bu yana 7 yıl geçmesine rağmen dünya ekonomisinde belirsizliğin ve risk alma iştahsızlığının sürdüğünü dile getirdi. Özellikle de Fed'in normalleşmesiyle küresel finansal koşulların zorlaşmasının, yapısal kısıtlamalar getirilmesinin gelişmekte olan ülkelerde potansiyel büyümenin görünümü açısından daha sıkıntılı bir döneme işaret ettiğini belirten Göktan, yeni dönemde bankacılık sektörünün sürdürülebilir kalkınmanın finansmanına öncelik vermek durumunda olduğunu kaydetti.
IFS Danışma Kurulu Başkanı Murat Yülek, dünya ekonomisinin 2010 yılından itibaren herkese heyecan ve karamsarlık yaşattığını anlatarak, zirvede faiz hadlerinin ve büyümenin bu kadar düşük olduğu bir ortamda dünya ekonomisinin nasıl yol alacağının masaya yatırılacağını aktardı.

Düşük faizle borçlanmak mümkün
Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) Başkanı Erdem Başçı’nın moderatörlüğünde düzenlenen ‘Özel Mülakat’ oturumu, İzlanda Merkez Bankası Başkanı Mar Gudmundsson’ın katılımıyla gerçekleştirildi. Başçı, faiz oranlarının özellikle gelişmiş ülkelerde çok düşük seviyelerde olduğuna dikkati çekerek, şunları söyledi: “Uzun vadede değilse bile kısa vadede neredeyse reel anlamda faizlerin eksi seviyelerde olduğunu görüyoruz. Düşük faizlerle borçlanmak mümkün, reel sektöre bu yansıyor. Ancak, yatırımları iki şeyin fonksiyonu diye düşünebiliriz; birisi faiz oranları, ikincisi de güven. Geleceğe güven konusunda 2009 yılından bu yana tam bir gelişme sağlanamadı.”
Toplam faktör verimliliğinin düşük olduğunun gözlendiğine işaret eden Başçı, “Bugün hiçbir ülkede toplam faktör verimliliği kriz öncesi döneme ulaşmadı, çok daha düşük seviyelerde. Genellikle büyüme emek tarafından, istihdam tarafından geliyor. Yatırımların GSYH’a oranı da kriz öncesi döneme göre biraz daha düşük olduğu için sermaye oluşumundan ve toplam faktör verimliliğinden ziyade büyüme, istihdam artışından geliyor” diye konuştu. Başçı, hizmetler sektörünün, imalat sanayi dışındaki sektörlere nispeten iyi durumda bulunduğunu ifade etti: “Hizmetler sektörü de genellikle emek yoğun sektörlerdir. Oralarda da hem istihdam, hem üretim artıyor. Ancak bu sektörlerde verimlilik artışının çok yüksek olması beklenemez. Dolayısıyla verimliliğin çok artmadığı hizmetler sektörüne kaynaklar, emek kaydıkça, ölçülen toplam faktör verimliliği de düşüyor olabilir.”

Faizler para politikası ile yükseltilemez
AK Parti İzmir Milletvekili ve eski Borsa İstanbul Genel Müdürü İbrahim Turhan, Zirve’nin ilk günkü kapanış konuşmasını gerçekleştirerek şunları söyledi: “Albert Einstein’ın ‘Aynı şeyleri tekrar tekrar yaparak, farklı şeyler beklemek ahmaklıktır’ der. Parasal genişlemenin ilk ayağı QE1, QE2 ve QE3... Ben eminim ki ABD Merkez Bankası (Fed) yanlış bir karar verip, zamanından önce ve hızlı bir parasal sıkılaşma yapmak mecburiyetinde kalırsa ki böyle bir durum ancak geçmişte kendilerini çok bağladıkları için olabilir, böyle bir durumda tıpkı 2008'de Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) içine düştüğü durum gibi ciddi bir itibar sorunu yaşamaları ve QE4'ü gündeme almaları hiç uzak bir ihtimal değil. Ama bunların bir çözüm olamayacağını artık anlamamız lazım. Faizleri yükseltmek istiyoruz ama geçmişte defalarca örneğini gördük; faizleri para politikası kanalıyla yükseltmeye yönelik her teşebbüs, en ufak bir ima bile dünyada müthiş bir çalkantı ve dalgalanma yaratıyor.”

Şimşek: “Sıkıntılar reformla aşılır”
İstanbul Finans Zirvesi'nin (IFS) ikinci gün açılışında konuşan Maliye Bakanı Mehmet Şimşek global ekonomide yavaşlamanın sözkonusu olduğunu, emtia fiyatlarının düşmesinin gelişmekte olan ülkeler için ciddi bir sıkıntı yarattığını, global ticarette yavaşlama ve küresel ölçek yatırımlarında hala bir ciddi toparlanmanın bulunmadığını ifade etti. Şimşek şunları söyledi: “2000-2007 yılları arasındaki gelişmekte olan ülkelerin büyümesi ile gelişmekte olan ülkeler gelişmiş olan ülkelerle 36 yılda arayı kapatıyorlardı. Şimdi gelişmekte olan ülkeler için 2014 büyümesini baz alırsak maalesef arayı kapatmak için 125 yıl gibi bir süre gerekecek. Ümit ederim ki gelişmekte olan ülkeler bu sıkıntıları aşmak için reform yaparlar ve bu süreyi tekrar hızlı bir şekilde kapatırlar. Türkiye için bence herkesin kafasında bir tek soru var: '90'lı yıllara mı dönüyoruz ' Son gelişmeleri dikkate alırsak bu önemli bir soru, yaygın bir kanaate bile dönüşebilir. Bence bu soruya 'Evet dönüyoruz' demek için çok erken. Terörün tekrar başını kaldırmış olması o yılları andırıyor ama bugün terörle mücadele ile 90'lı yıllardaki terörle mücadele arasında dağlar kadar fark var.
Ülkemizin rekabet gücü artacak, rekabet ortamı iyileşecek ve verimlilik artacak. Kalıcı şekilde enflasyonu düşük tek haneye indirmenin başka sihirli formülü yoktur. Cari açık problemini çözmenin de başka yolu yok. Cari açığı ya fakirleşerek ya da reform yaparak çözebilir Türkiye. AK Parti hükümetleri olarak aslında uzun süredir bu reformları uygulamaya koyduk. Enerjide dışa bağımlılığı azaltmaktan tutun, eğitim ve altyapı yatırımlarına kadar Türkiye çok güçlü adımlar attı. Sonuç almak biraz zaman alabiliyor, uzun vadeli yapılması gerek. Türkiye'nin önünde bulunan makro sorunları çözmenin tek yolu çok kapsamlı yapısal reformların hayat geçirilmesi.”

Dünya borç üzerinde dönüyor
Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkan Yardımcısı Tevfik Kınık, küresel ekonomiye bakıldığında, içinde bulunulan dönemin gelecek için öğretici olacağını belirterek, 2008 krizi sonrasında Merkez Bankaları’nın büyümeyi desteklemek için ciddi bir genişleyici para politikası benimsediklerini ve düşük faizlerin gündeme geldiğini hatırlattı. Faiz oranlarının düşmesiyle hem hükümetler, hem şirketler hem de hane halkı açısından ciddi bir borçlanma dönemine girildiğine işaret eden Kınık şunları kaydetti: “Yakın tarihli bir rapor var. Global ölçekte 2007 yılı sonunda 142 trilyon dolar olan borçluluk seviyesi 2014 sonunda 199 trilyon dolara çıkmış durumda. Global finansal varlıkların dağılımına baktığımızda da neredeyse yüzde 80'inin borç ve mevduattan oluştuğunu görüyoruz.”

Yorumlar (0)