banner565

banner472

banner458

banner457

2014'te Türkiye ekonomisi düşük vites

2014 yılında dünyada finansal genişleme politikası sona erecek. Sermaye hareketlerinin yönü değişecek. Türkiye gibi olan ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’e dışarıdan sermaye girişi yavaşlayacak. Ancak buna karşı Türkiye’nin 2014 yılında kullanabileceği imkanları da var.

KAPAK 01.01.2014, 09:00 01.01.2014, 09:00
20105
2014'te Türkiye ekonomisi düşük vites

Küresel krizden tam 7 yıl sonra dünya ekonomisinde kritik bir noktaya gelindi: Gelinen bu noktayı; kriz ekonomisini aşmak ve sürdürülebilir büyüme temelinde “normalleşmek” olarak tanımlayabiliriz. Normalleşme adına 2014 yılında yeni uygulamalara gidilecek. Yeni uygulamalar bir çok ülke ekonomisine riskler bindirecek. Görülüyor ki; dünya ekonomisini normalleştirmek en az kriz yılları kadar sancılı yeni süreçler yaratacak.
Dünya ekonomisini normalleştirme yönünde atılan ve atılacak olan adımların en önemlisini, ABD merkezli para politikaları oluşturacak. Bu politikalar ülkelerde, kurlardan ödemeler dengesine kadar pek çok konuda hassasiyetlere yol açacak. Türkiye bu parasal süreçlerden en fazla etkilenecek olan ülkelerin başında gösteriliyor. Niçin böyle olduğunu ise bizler gayet iyi biliyoruz. Çünkü Türkiye ekonomisi dünyanın en yüksek “cari açık” veren ekonomisidir.  Türkiye’nin cari açığının en önemli nedeni yıllık 50-60 milyar doları bulan enerji ithalatıdır. Bu zorunlu ithalatı, zorunlu dış borçlanmayla yapmaktadır. Aksi halde üretmekten ve büyümekten vazgeçmesi gerekmektedir. Türkiye’nin iç tasarrufları, potansiyel büyümesini gerçekleştirmesi için yapması gereken yatırımları karşılamaktan çok mu çok uzaktır.
Ve Türkiye 2014 yılına, bu durumda girmektedir.
Bu bağlamda dünya ve Türkiye ekonomisini  2014 yılında ne gibi gelişmelerin beklediğini ve ekonomik süreçlerin öngörülebilir sonuçlarını bu sayımızın kapak dosyasında değerlendirmeyi, okurlarımız yönünden yararlı görüyoruz.

DÜNYA EKONOMİSİ 2013/2014
Dünya ekonomisine iki kategoride birden bakmak gerekir. Bunlardan birincisi “Gelişmiş Ülkeler”dir. İkinci kategoriye “Gelişmekte Olan Ülkeler” diyoruz. İkinci gruptaki ülkelerin en büyük ekonomilerine “yükselen ekonomiler” adı veriliyor. Türkiye bu grupta yer alıyor.
Dünya 2013 yılında yüzde 2.9 büyüdü. Öngörüler 2014 yılında yüzde 3.6 büyüme kaydedeceği noktasında toplanıyor. Bu gerçekleşme ve öngörülere Gelişmiş Ülkeler ile Gelişmekte Olan Ülkeler açısından ayrı ayrı baktığımızda aşağıdaki görünümler çıkıyor karşımıza.

Gelişmiş Ekonomiler
- Gelişmiş ekonomilerden ABD 2013 yılında yüzde 1.6 büyüdü. 2014 yılında ise yüzde 2.6 büyüyeceği öngörülüyor.
- Gelişmiş ekonomilerden Almanya, Fransa ve İngiltere 2013 yılında sırasıyla yüzde 0.5, yüzde 0.2 ve yüzde 1.4 büyüdüler. 2014 yılında ise sırasıyla 1.4, 1.0, 1.9 büyümeleri bekleniyor.
- Japonya 2013’te yüzde 2.0 büyürken Kanada’nın büyümesi 1.6 oldu. Beklentiye göre bu iki ülke 2014 yılında 1.2 ve 2.2 büyüyecekler.
- Avro Bölgesi ise 2013 yılında yüzde -0.4 küçüldü; bu ekonomi bölgesi genel tahminlere göre 2014 yılında toparlanacak ve yüzde 1.0 büyüyecek.
Bu verilere topluca bakıldığında, gelişmiş ekonomilerin 2014 yılında yeni ve pozitif bir büyüme dönemine gireceklerini söylemek mümkün.

Gelişmekte Olan Ekonomiler
Gelişmiş ekonomiler gerilerken ve yerinde sayarken, dünya ekonomisi 3.5–4.0 arasında bir büyümeyi her  daim, Gelişmekte Olan Ekonomilerin “yükselen yıldızları” ile sağladı. Bunlardan;
- 2013 yılında Çin yüzde 7.6, Hindistan 3.8, Türkiye 3.6, ve  gelişen diğer Asya ülkeleri de yüzde 6.3 büyüme sağladılar.
- Türkiye’nin de aralarında bulunduğu Gelişmekte Olan Ekonomilerin 2014 yılında toplamda yüzde 5.1 büyüme gösterecekleri tahmin ediliyor.
- Türkiye için yapılan büyüme tahmini ise yüzde 4.0 olarak gözüküyor.
2013 yılı gerçekleşmeleri açısından bakıldığında dünya ekonomik tablosu  krizden önceki eski şaşaalı günlerinden çok uzak görünüyor. Sadece belki, küresel ekonominin inişteki burnunu yukarı doğru kaldırabileceğinden söz ediliyor.

2014 için dünya ekonomi öngörüleri
2014 yılı öngörülerinin gerçekleşmesi de mümkün, boşa çıkması da. Çünkü riskler ve yapılması gerekenler var. Her ülkenin yapması gerekenler var, bir de bütün olarak yapılması gerekenler var.
Önce Gelişmiş Ülkeler’in 2014 yılı gündemine bakalım.
- Avro bölgesinde 2013 yılında ana riskler bertaraf edildi. Daralmanın durdurulduğu da söylenebilir. 2014 yılı için yüzde 1 büyüme Avro Bölgesi için hiç fena sayılmayacak.
- Ancak bu durum Avro Böllgesi’de sürdürülebilir bir büyümeye geçişin işareti olamıyor. Çünkü atılması gereken bir çok adım henüz atılamadı. Bir çok risk faktörü varlığını koruyor.
- Avro Bölgesi için yapılması gerekenleri şöyle özetlemek mümkün: Finansal sistemin restorasyonu gerekiyor, henüz yapılamadı.
- Kabul görmüş bir bankalar birliğinin kurulması gerekiyordu, ama çok uzun bir gecikmeden sonra ancak 2013 yılı biterken, sadece prensip anlaşmasına varılabildi.
- Hala sürmekte olan kamu borç tavanı tartışmalarının netleştirilmesi gerekiyor.
- FED’in yeni parasal politikasını, Avro Bölgesi’ni dikkate alarak ve titiz bir planlamayla normalleştirmesi şart olacak.
- Sosyal güvenlik programlarına yönelik reformlar istenilen düzey ve derinlikte yapılamadı, yapılması lazım.
- Potansiyel büyümeyi açığa çıkaracak altyapı yatırımlarının da yapılması gerekiyor.

Gelişmekte Olan ekonomilere bakıldığında 2014 yılı başında durum ise şöyle gözükmektedir:
- Çin’de, yatırım odaklı büyümenin tıkandığnı herkes kabul etmiştir. Bu nedenle Çin ekonomisinde yatırım odaklı bir yapıdan iç tüketim odaklı bir yapıya dönüşümün yaşanması gerekiyor ve bekleniyor. Bu yönde varolan politik iradenin nasıl tecelli edeceğini 2014 yılından itibaren hep birlike göreceğiz.
- Orta Doğu, Kuzey Afrika bölgeleri ile Afganistan ve Pakistan ekonomileri politik gelişmelerden ve krizlerden dolayı belirsiz, hatta kaotik süreçlerle baş etmeye çalışıyorlar.
- Başta Güney Afrika olmak üzere düşük gelirli bir çok ülke ekonomilerini, düşük emtia fiyatları destekliyor.
- Keza, sınır ticaretindeki daralmalar  ve  finansal etkileşim kanallarının tıkanması dar gelirli ülkelerin ekonomileri üzerinde yıkıcı etkiler oluşturuyor ve bütün bu nedenlerle dünya ekonomisinin büyüme potansiyelini pratikte yukarıya çekmek mümkün olamıyor.
O halde 2014’te dünya ekonomisinin kısa vadeli performansı yavaş olacak dememiz mümkün.

Kritik nokta: FED’in politika değişikliği
2014 yılını dünya ekonomisi ve özellikle Gelişmekte Olan Ekonomiler yönünden ‘belirsizlikler yılı’ haline getiren, ABD Merkez Bankası FED’in politika değişikliğine gitmesidir. Bütün dikkatler bu noktaya kilitlenmiş, bütün hazırlıklar bu konuya odaklanmıştır. Çünkü, ABD para politikasında varlık alım programının ileriye yönelik nasıl şekilleneceğinin halen tam olarak belirlenememesi öncelikle Gelişmekte Olan Ülkelerdeki sermaye hareketleri üzerinde bir tehdit unsuru olmakta ve muhtemel finansal sıkılaşma belirgin bir risk oluşturmaktadır.
Konu FED’in aylık 85 milyar dolarlık tahvil alımını tedricen sonlandıracağını açıklamış ve buna başlamış olmasından ibaret değildir. 2007 yılında başlayan küresel krizle birlikte dünyada yeni bir finansal yapı oluşmuştur ve bu yeni yapı henüz oturmamıştır. Bu yeni finansal yapıyı hatırlayalım:
FED, 2007’den itibaren üç ayrı yöntem kullanarak, krize düşen mali seköre 29,6 trilyon dolar kaynak aktarmıştı.
1. 20 Aralık 2007-11 Mart 2010 arasında kısa vadeli fon piyasalarındaki baskıyı hafifletmek amacıyla çıkartılan “Term Auction Facility” (TAF). TAF kapsamında merkezi ABD’de ve başka ülkelerde bulunan 416 bankaya toplamda 3 trilyon 818 milyar dolar vermişti. Bu kaynağın 2 trilyon 762 milyar dolarını 25 büyük banka almıştı. Örneğin Bank of America  260 milyar dolar, Barclay’s 232 milyar  dolar, Royal Bank of Scotland 212 milyar dolar, Bank of Scotland 181 milyar dolar ve Wells Fargo 154 milyar dolar yutmuştu.
2. FED Aralık 2007-Şubat 2010 arasında (Merkez bankaları arası likidite takası) Avrupa Merkez Bankası ve İsviçre Ulusal Bankası’na 10 trilyon doların üzerinde kaynak aktardı. Bunun 8 trilyon 11 milyar dolarını Avrupa Merkez Bankası, 919 milyar dolarını İngiltere Merkez Bankası, 465 milyar dolarını İsviçre Ulusal Bankası, 387 milyar dolarını da Japonya Merkez Bankası yuttu.
3. Piyasa Yapıcıları Kredi Sistemi üzerinden 16 Mart 2008-1 Şubat 2010 arasında, repo piyasasına FED’in aktardığı kaynak 8 trilyon 951 milyar dolara ulaştı. Bunun 2 trilyon 81 milyar dolarını Merril Lynch, 2 trilyon 20 milyar dolarını Citigroup, 1 trilyon 912 milyar dolarını Morgan Stanley, 960 milyar dolarını Bear Stearns ve 639 milyar dolarını Bank of America yuttu. (Kaynak: Levy Enstitüsü: Missouri Üniversitesi’nden James Felkerson)
Bu finansal kütlenin 2014 yılı içindeki hareketi ve yönü, değişen FED politikası ve bu politikaya karşı ülkelerin aldıkları ve alacakları tedbirler çerçevesinde şekillenecektir.
Bu durumda;
- FED'in kararları sadece yeni bir parasal manevra niteliğinde olmayacak, dünya ekonomisinin tümünü etkileyen yeni bir süreci başlatacaktır.
- Bu yeni süreç birkaç aylık değil 4-5 yıla uzanan bir dönem olacak, bütün ülkelerde hükümetlerin Orta Vadeli Proğramlarını  etkileyen sonuçlar yaratacaktır.
- FED’in politika değişikliği ile başlayıp bütün dünyada finansal harekelere yön kazandıracak olan yeni süreç, küresel krizin patlak verdiği ilk yıllardaki gibi sancılı olacaktır.
- Yeni süreç dalgalı, sarsıntılı olmakla kalmayacak, gel-gitlere açık şekilde bir yol izleyecektir.
- Bu yeni dönemden en fazla etkilenecek olan ekonomiler, cari açığı, bütçe açığı, enflasyonu yüksek ve büyümesi düşük olan gelişmekte olan ekonomiler olacaktır.
- Uluslararası otoriteler 2014 yılı ile birlikte başlayan süreçten en fazla etkilenecek ülkelerin başında Hindistan, Endonezya, Brezilya, Güney Afrika ve Türkiye’nin geldiği görüşünde birleşmektedirler.
- Tüm ekonomi aktörlerinin önce kısa vadeli dalgalanmayı atlatacak önlemler almaları zorunlu olacak. Hükümetler ise doğal olarak, birkaç yıl sürecek olan bir sarsıntılı dönemde, ekonomilerinin dayanıklılığını artıracak önlemlere başvuracaklar.
- FED’in parasal desteğini sona erdirmesine karşı ülke gruplarının da önlemler geliştirmesi gerekmektedir. “BRIC Ülkeleri Dövize Müdahale Fonu”nun oluşturulması için karar alınması buna çarpıcı bir örnektir.

Dünya ticaretindeki genişleme
destekleyici olacak
Dünya ticareti 2008 yılındaki keskin daralmadan sonraki yıllarda 2011 yılı dışında parlak bir genişleme gösteremedi.
- 2013 yılında ihracatta yüzde 2.9 genişleyen dünya ticaretinin bu kalemde 2014 yılında yüzde 4.9 genişlemesi bekleniyor.
- İhracatta 2014 yılında yüzde 7 ile Gelişen Asya, yüzde 5.8 ile Gelişen Ekonomiler, yüzde 5.7 ile BDT ülkeleri ve yüzde 5.3 ile Orta ve Doğu Avrupa ülke ekonomileri dikkat çekiyor.
- Gelişmiş Ülkelerin 2013’te yüzde 2.7 oranında artan ihracatının 2014 yılında görünür bir yükselişle yüzde 4.7 artması öngörülüyor.
- İthalatının yükselişi bakımından 2014 yılında yine en dikkat çekici bölge yüzde 6.1’den yüzde 6.9’a çıkacak olan Gelişen Asya görünüyor.
- İthalatta Ortadoğu ve Kuzey  Afrika pazarları 2013’teki yüzde 6.4 genişlemeyi 2014 yılında da koruyacak.
- En çarpıcı ithalat büyümesi Gelişmiş Ülkelerde bekleniyor. Gelişmiş ülkelerin ithalatı 2013 yılında yüzde 1.5 büyüdü, 2014 yılında ise ithalat büyümesi Gelişmişler bölgesinde yüzde 4.0 olacak. (Tablo:1)
Bu demektir ki, ihracatı ekonomik büyümesine bire bir yansıyan Gelişmekte Olan ekonomiler için 2014 yılında ithalatı belirgin yükseliş gösterecek olan ülkeler ‘hedef pazar’lar olarak öne çıkacak.

2013 yılını Türkiye nasıl bitirdi?
Türkiye 2013 yılını ekonomik açıdan başarısız geçirdi. Bunun kriteri de, yılın bitimine 2 ay kala Orta Vadeli Program hedeflerinin aşağı doğru revize edilmesiydi. Türkiye’nin 2013 yılı göstergeleri şöyle oldu:
Büyüme: Türkiye 2011 yılında kaydettiği yüzde 8.8 büyümesini, cari açığının akıl almaz yüksekliğe ulaşması nedeniyle, sert bir fren yaparak 2012’de yüzde 2.2’ye çekmişti. 2013 yılında ekonomi yüzde 3.6 büyüdü ve 2014 yılında yüzde 4.0 büyümesi öngörülüyor. (Tablo:2)
GSMH: Türkiye 2013 yılında 822.8 milyar dolarlık Gayri Safi Milli Hasıla üretti. 2014 için öngörülen GSMH hedefi ise 867.3 milyar dolar olarak öngörüldü. Bu öngörüye göre Türkiye 2014 yılında bir basamak yükselerek dünyanın en büyük  16'ncı ekonomisi olabilecek.
Kişi başı gelir: Türkiye’nin 2013 yılında ürettiği GSMH, kişi başına düşen ortalama gelir yönünden bakıldığında 10 bin 818 dolara isabet ediyor. Türkiye bununla dünya kişi başı gelir sıralamasında 66'ncı sırada yer aldı.
Cari açık: Cari açığın GSMH’ya oranında yüzde 3.5 ‘tehlike sınırı’ olarak kabul ediliyor. Oysa Türkiye GSMH’sının yüzde 10’una kadar açık verdiği oldu. 2013 yılında, ekonomik büyümeyi frenleyen sert önlemlere rağmen GSMH/cari açık= yüzde 7.1 açık verdi [IMF %7.4 oranını veriyor: (Tablo:2)]. 2014 yılı için yüzde 6.4 cari açık öngörüldü. Cari açık konusunda Türkiye’ye benzer başka bir ülke bulunmuyor.

2014 yılını Türkiye nasıl öngörüyor?
2014 yılına girilirken Türkiye ekonomisi için büyüme öngörüsünü Hükümet yüzde 4.0 olarak açıkladı. IMF ise Türkiye ekonomisinin 2014’te en çok yüzde 3.5 büyüyebileceğini öngörüyor. Acaba hangi öngörü doğrudur?
2014 yılının dış faktörler yönünden belirsiz olması bir yana, iç faktörlerde de belirsizlik görünmeye başladı. Ekonomik faktörler için örneklersek; Merkez Bankası Başkanı dolar kurunu iki ay sonrası için nasıl öngördüğünü açıklıyor fakat iki ay sonra “yanılmışım” diyerek özür diliyor.
Siyasi faktörler açısından 2014 yılı başında duruma baktığımızda ise “istikrar” tartışmalarının öne çıktığını görüyoruz. Yeni yıla kapsamlı bir Hükümet değişikliği ile girildiği gibi, girilen yılda iki önemli seçim de var. İş dünyası Türkiye’de seçim yıllarının “oynak yıllar” olduğu görüşünde birleşiyor.
Kırılgan ekonomilerin istikrar bozulmasından kolayca etkilenecekleri açıktır. Türkiye ekonomisi de,   önemli ölçüde, kısa vadeli spekülatif fonlarla beslenen bir ekonomi olduğu için temelde kırılgan bir yapıdadır. Ekonomik büyümesi iç tasarrufa dayanmadığı için sağlıklı bir gelişme çizgisini oturtamamaktadır.
Türkiye’de kurulan ithalata dayalı üretim ve tüketime dayalı ekonomik model, büyümenin geçekleşmesini ancak dış kaynak geldiğinde olanaklı kılabildiği için cari açığa karşı kısa vadeli “önlem” olarak başvurulan bütün uygulamalar ister istemez ekonominin kalbine yönelik bir saldırı niteliği kazanmakta, böyle algılanmaktadır. Türkiye ekonomisinde algı yönetiminin güçlüğü de buradan doğmaktadır.

Özel sektörün taşıdığı risk
Türkiye ekonomisinin kırılganlığını yüksek dış ticaret açığının net bakiyesi olarak yüksek cari açığı oluşturuyor. Cari açığın miktarı değil GSMH’ya oranı önem taşıyor. Türkiye ekonomisi bu yönüyle biricik olumsuz örnek oluşturuyor. Cari açığı karşılayacak ucuz dış borçlanma olanakları varsa sorun yok ama borçlanmanın maliyeti artarsa ödemeler dengesi bozulacak ve ekonomi tıkanacak. İleriye dönük alınan bütün önlemler bu varsayıma göre alınıyor. 2013 yılında GSMH’mızın yüzde 7.1 oranında cari açığımız oldu, alınan tüketimi kısıcı önlemlerle bunu 2014 yılında yüzde 6.4’e indireceğimizi öngörüyoruz.
ABD para politikaları Türkiye’ye borç para girişini aksatacak bir etkiye ulaşırsa bu yeni durumu aşağıdaki borç yapısıyla göğüslemeye çalışacağımızı da görmemiz gerekiyor:
Türkiye’nin dış borç yapısı son yılda tamamen değişti. Kamunun dış borcu azalırken, özel sektörün dış borcu geometrik olarak büyüdü. (Tablo:3)
2002 yılında toplam dış borç 129.597 milyar dolardı. Bu borcun 86.536 milyar doları kamunun, 43.061 milyar doları özel sektörün borcuydu. 2013’ün ilk yarı sonuna gelindiğinde ise toplam 367.213 milyar dolar dış borcun 114.989 milyar doları kamunun, 252.224 milyar doları ise özel sektörün borcu haline gelmişti.
Borç yapısında nitelik bozulması da yaşandı. 2002 yılındaki toplam 43.061 dolar olan özel sektör dış borcunun 13.854 milyarı kısa vadeli, 29.207 milyar doları ise uzun vadeliydi. 2013 yılının ilk yarı sonuna gelindiğinde ise özel sektörün dış borcu olan 252.224 milyar doların 108.821 doları kısa, 143.403 milyar doları ise uzun vadeli borç niteliğindeydi. Buna göre, özel sektörün borçlanma yapısında 2002 yılında kısa vadeli olanın toplam borca oranı yüzde 44.8 iken bu oran 2013 yılı ortasında yüzde 76.2’ye yükselmiş bulunuyordu.

Türkiye yapar mı, yapamaz mı?
Hükümet Türkiye’nin 2014 yılını nasıl gördüğünü Orta Vadeli Program Revizyonu’nda açıklamıştı. Belirsizlikleri yüksek olan bir yılda bu öngörüler gerçekleşmeyebilir de. Ancak gerçekleşmesinin yolu vardır ve bunun da kaldıracı, KOBİ’lerdir.
Kırılganlığı cari açıktan kaynaklanan bir ekonomide tek çare bunun nedenlerini ortadan kaldırmaktır. 2013 yılında Türkiye’nin net ihracatının büyümeye katkısı negatif 1.8 puan oldu. Büyümeye sekte vuran bir ihracat yapısıyla, ihracatta ne kadar başarılı olunursa olunsun, hiçbir yere varılamaz. 2014 yılı başındayken, sanayi üretimi artış eğilimini koruyorken, büyümeye asıl büyük katkı hizmetler sektöründen geliyorken, finansal göstergelerdeki dalgalanmanın reel ekonomiye etkisi sınırlı kalıyorken bile rahat olmamak, köklü reformlara yönelmek gerekiyor. Türkiye bunu 2014 yılına girerken, daha çok da dış ekonomik ve politik faktörlerin etkisiyle farketmiş ve hatta iyice kavramış bulunmaktadır. Henüz yenilenmiş bugünkü Hükümet 2014 yılından başlayarak, –ve bir başka seçenek de bulunmadığı için– reformlara yönelecektir.
O halde; 2014 yılından itibaren, Türkiye’nin uluslararası değer zinciri hiyerarşisinde üst basamaklara çıkmış, yüksek gelir grubu ülkeler arasına girmiş ve mutlaka yoksulluk sorununu çözmüş, gelir dağılımını iyileştirmiş bir ülke olma vizyonu (2023) çerçevesinde gündemini özetleyelim:
- Orta vadede sanayi sektöründe enerji, ulaşım ve işgücü gibi üretim maliyetlerinin düşürülmesine yönelik tedbirlere öncelik kazandırılması.
- Yurt içinde üretilen ara malların standardının, kalitesinin ve teknoloji seviyesinin yükseltilmesi için desteklerin artırılması.
- Yurt içinde üretilen malların daha fazla tercih edilmesi için tüketicilerin bilgi ve farkındalık düzeyinin bütün araçlarla yükseltilmesi.
- Doğal kaynak zenginliğinin ve tarımsal ürün çeşitliliğinin, teknolojiyle sağlanan yöntemler ve hizmetler yardımıyla üretime ve rekabet avantajına dönüştürülmesine yönelik politikalara ağırlık kazandırılması.
- Hizmetler sektöründe katma değeri yüksek alanların payının ve ihracatının artırılması için bilgi ve iletişim teknolojileri kullanımının yaygınlaştırılması.
- Ekonominin enerji yoğunluğunu azaltmak üzere enerji verimliliği çalışmalarının, yasal altyapı ile birlikte güçlendirilmesi.
- Ar-Ge tabanlı, yenilikçi ve yüksek katma değer yaratan üretimin, niyeti ve imkanı en küçük bir KOBİ’de görülse dahi, desteklenmesi.
- Ar-Ge ve yenilik faaliyetlerine mutlaka özel sektör odaklı bir eksen kazandırılması.
- İmalat sanayi başta olmak üzere yeni yatırımların gerçekleştirilmesi, ihracatın artırılması ve teknolojik gelişme için mevcut teşvik politikalarının sürekli güncellenmesi.
- Teknolojik gelişme ve yerli üretimin artırılmasında kamu alımlarının etkin bir araç olarak kullanılması ve hatta büyük özel sektör yatırımlarında KOBİ’lerin “katılımcı” olarak etkinleştirilmesi.
- KOBİ’lerin Ar-Ge, yenilik ve ihracat yapabilme kapasitelerinin geliştirilerek uluslararasılaşma düzeylerinin artırılması, markalaşma, kurumsallaşma ve yenilikçi iş modelleri konusunda “KOBİ Rehberi” olabilecek tüm STK’lara “yarı kamusal” insiyatifler kazandırılması.
- Kamu Ar-Ge harcamalarının tahsisinde, özel kesim yatırımlarının yüksek dış ticaret açığı verdiğimiz sanayi kollarında üretime yönlendirilmesine öncelik tanınması.
- Avrupa Birliği ve ABD arasında gündeme gelen Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşmasının hazırlık süreçlerinde yer almak için Türkiye’nin elindeki bütün “koz”ların cansiperhane kullanılması.

MEHMET BÜYÜKEKŞİ - TİM Başkanı: 2014 için daha iyimseriz
Gelişmiş ülkelerin her birinde pozitif büyüme beklentilerinin oluştuğu bir yıl olarak 2014, 2008 küresel krizinden sonra küresel milli gelir ve dünya ticaretinde gerçek anlamda bir toparlanma yılı olarak ortaya çıkabilir.
Dünya ticaretinde de 2014 yılında göreceli olarak daha hızlı büyüme beklentisine sahibiz. Bu büyümenin özellikle gelişmiş ülkelerin daha hızlı büyüme beklentilerine bağlı olarak, daha yüksek ithalat yapacakları öngörüsünden kaynaklanacağını düşünüyoruz. Başta ABD olmak üzere global anlamda yaşanan beklenti iyileşmeleri, imalat endeksi gelişimleri ve artan ithalat, dış talep koşullarının giderek olumlu hale geldiğini gösteriyor. Bununla birlikte parasal genişlemeye son verilmeye başlanmasının, ekonomisi kırılgan ülkelerden para çıkışını tetiklemesi ise piyasalarda bir çalkantıya ve ekstra bir volatiliteye neden olabilir.
Türkiye ekonomisi ise dünya ekonomilerindeki bu çalkantılı döneme rağmen büyümesini sürdürmeye devam ediyor. Türkiye büyüme temposunu korurken mal ihracatımız artmaya devam ediyor. İlk 11 ayda Türkiye’nin mal ihracatı yüzde 5.4 artış gösterdi. 2013 yılı dış talep açısından bizim için zorlu bir yıl oldu. Ancak 2013’ün üçüncü çeyreğinden itibaren dış talep koşullarındaki iyileşmeye bağlı olarak, dünya ticaretinde canlanma bekliyoruz. Dolayısıyla bu canlanma 2014 beklentilerimizi olumlu yönde etkiliyor.
Bunun sonucunda Türkiye ekonomisinin büyüme temposunu korumaya devam edeceğini, ihracatta ise 2013’e göre çok daha başarılı bir yıl geçireceğimizi düşünüyoruz. En son açıklanan OVP’de 2014 için yüzde 4 büyüme ve 166.5 milyar dolar ihracat hedefleri kondu. Biz Türkiye’nin bu hedefleri aşacağına ve 2023 hedefleri doğrultusunda kararlı ve emin adımlarla yürümeye devam edeceğine inanıyoruz.
Ekonomimizin bel kemiği ihracatçı KOBİ’lerimizin yapısal sorunlarını aşmaları için inovasyon, tasarım, Ar-Ge ve markalaşmaya daha fazla önem vermesi gerektiğini her platformda vurguluyoruz. Dolayısıyla 57 bin ihracatçının temsilcisi Türkiye İhracatçılar Meclisi olarak dünyada yaşanan hızlı değişimi yakalamak ve 2023 yılında hedeflediğimiz 500 milyar dolarlık ihracata ulaşmak için 2014 gündemimizde inovasyon, tasarım, Ar-Ge ve markalaşma ön sıralarda yer almaya devam edecek.

SÜLEYMAN ONATÇA - TÜRKONFED Yönetim Kurulu Başkanı: KOBİ sorunlarına eğilmeliyiz
Dünya ekonomisi, 2013’te biraz daha toparlandı. Bu toparlanmada ABD’nin yeniden büyümeye başlaması etkili oldu. Japonya’nın genişlemeci politikaları, ülkeyi yıllardır süren durgunluktan çıkarmayı başardı. Avrupa’da ise yaygın ve dengeli bir toparlanmadan sözetmek henüz mümkün değil.
Çevre ülkelerde sorunlar devam etmekle birlikte merkez ülkelerde iyileşme işaretleri görülüyor. Gelişmiş ülkeler yavaşça güç kazanırken gelişmekte olan ülkelerde büyüme yavaşladı.
Son açıklanan üçüncü çeyrekteki yüzde 4.4 oranındaki büyüme oranı her ne kadar parlak olsa da cari açığın GSYH’ya oranının yüzde 7’ler civarında seyrediyor olması, finansman imkanlarının daralacağı bir küresel ortamda işimizi zorlaştırıyor. Ekim ayında sanayi üretimindeki gerileme büyümenin ivmesinin azaldığını ortaya koyuyor.
Bu koşullar altında 2014’e bir dizi belirsizlikle beraber giriyoruz. Üstüne üstlük belirsizlikler sadece ekonomide değil siyasette de mevcut. Önümüzdeki dönemde 3 seçim yaşayacağız. Bu seçimler ekonomik konuları maalesef ikinci plana itecek. Bu açıdan bakınca 2014’ün 2013’ten çok daha parlak olacağını düşünmüyorum. Ekonominin iniş ve çıkışlarından en çabuk etkilenen kesimin KOBİ’ler olduğu düşünüldüğünde daha temkinli olmamız gereken bir yıla girmek üzere olduğumuzu söylememiz yanlış olmayacaktır.
Dünyada yaşanacak tüm ekonomik belirsizlikler karşısında izleyeceğimiz yol haritalarını doğru belirlemeyi öğrenerek dünya ekonomisinin en güvenilir merkezi olma yolunda ilerleyebiliriz. Mali disiplinden taviz vermeyerek, KOBİ sorunlarına eğilerek, bölgesel ekonomik büyüme stratejileri geliştirerek, ihracat ve ithalat pazarlarımızı çeşitlendirerek, karşımıza çıkacak dış kaynaklı sorunların ülke ekonomisinin ve büyüme rakamlarının üzerindeki etkisini dengelememiz mümkün olacaktır.
Üretim maliyetlerinin düşürülmesi şart olmakla birlikte, cari açığı kapatmak için bu da yeterli değil. Her şeyden önce, 2014 yılında günümüzün tüketici profiline uygun bir mal sepeti ile uluslararası pazarlara çıkmamız gerekiyor. Günümüzde tüketiciler teknolojinin yoğun kullanıldığı ürünlere rağbet gösteriyor. Teknoloji girmeyen ürünleri ne kadar ucuz üretirseniz üretin, pazar başarısı elde edilemiyor.

NAİL OLPAK - MÜSİAD Genel Başkanı: Finansman üretken yatırımlara
Ekonomimiz için bir risk olarak görülen ‘Cari Açığı’ çokça konuştuğumuz şu günlerde, 2012 yılında, ihracatın yüzde 62.6’sını ve ithalatın yüzde 38.5’ini, KOBİ’ler gerçekleştirmiştir. İronik bir ifadeyle KOBİ’ler, büyük işletmelerin ‘Cari Açığı’nı kapatmışlardır.
Benzer durum, İSO 2012 verilerinde de geçerlidir. İSO ilk 500’ün ihracatı, yalnızca yüzde 0.6 artmışken ikinci 500 ihracatını yüzde 4.6 arttırmıştır. Bu da KOBİ’lerin neler yapabildiğinin bir göstergesidir. Dolayısıyla cari açık meselesinin çözümünde, her fırsatta altını çizdiğimiz ihracat ve büyümenin lokomotifi olan KOBİ’lerin kaliteli finansmana erişiminin önündeki engellerin aşılması etkili olacaktır.
2013 ikinci çeyrekte yüzde 4.5 büyümüştü. 3. çeyrek büyümesi, kötümserlere rağmen 2. çeyrek büyümesine benzer seviyelerde gerçekleşmiştir. Büyümenin kompozisyonunda özel sektör yatırımlarının lehine bir gelişme olması oldukça önemli. Büyümeyi son 6 çeyrektir negatif yönde etkileyen özel sektör yatırımları, 3. çeyrekte  yüzde 5.2 artmıştır. Bu da bize kamu-özel sektör yatırımlarında bir dengelenmeye doğru gidildiğini göstermektedir.     
Ülkemizde, tasarruf oranlarının düşüklüğü sebebiyle borca dayalı büyüme maalesef kaçınılmazdır. Dünyanın, değişen iktisadi haritasında, sermaye ihtiyacımızı da gözönünde tutarak, özellikle KOBİ’ler açısından finansmana kolay erişimin, sürdürülebilir ve istikrarlı ekonomi için ne kadar önemli olduğunu bir kez daha vurgulamak isteriz. Bu bağlamda son dönemde, cari açık yoluyla elde edilen finansman kaynaklarının reel sektör yatırımları yerine, özel tüketim harcamalarında kullanılmasını kısıtlamak amacıyla tüketici kredilerindeki büyümeyi yavaşlatmak amacıyla bazı tedbirler alındı. Biz bu uygulamayı, önümüzdeki dönemde elde edilen dış finansmanın üretken yatırımlara kanalize edilmesi açısından oldukça önemli bir adım olduğunu düşünüyoruz.

BENDEVİ PALANDÖKEN - TESK Genel Başkanı: ‘Önce küçüğü düşün’
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun “Kredi kartlarının taksitlendirilmesine sınırlama” getirecek düzenlemeyi takip etmekteyiz. Kredi kartı ile alışverişlerde taksit sınırlaması en çok perakende sektörünü etkileyecektir. Limitte sınırlama getirilmesi doğru bir yöntem. Taksit sayıları da belli bir geçiş dönemi içinde zarar vermeyecek şekilde azaltılmalıdır. Otomotiv, elektronik, küçük ev eşyası veya mobilya sektörünün kendine has alışveriş özelliklerine göre taksit sayıları iyi ayarlanmalıdır.
Merkez Bankası fazla kredi kullanılmasını sınırlandırmak için para musluğunu kıstı. Tabii faizler yükseldi, piyasa durgunlaşmaya başladı. Şu an esnaf ve sanatkarımızın kredi konusunda çok büyük bir sıkıntısı yok. Esnafın esas sıkıntısı büyük borç yükü altında olan vatandaşımızın alışveriş yapamamasıdır.
‘Esnaf ve Sanatkar’ olarak tercih edilen politikalar neticesinde kredilerin daralması, faizlerin yükselmesi ister istemez üretimi negatif yönde etkileyecek. Büyümeyi düşürecek, işsizliği de artıracaktır. Diğer yandan uygulanan politikalar amaçlanan enflasyonun düşmesine ve cari açığın küçülmesine de pozitif etkisi olacaktır. Ama neyin karşılığında. Aş iş olmazsa bir ülkede daha büyük sorunlar baş göstermektedir.
Bizde Avrupa’daki gibi “Küçüğü Koruma Yasası” yok. Bizde perakende sektörünü düzenleyen AB normlarının uygulanacağı yasa yok. Fakat Anayasamız’ın 173. Maddesi’nde, “Devlet, esnaf ve sanatkarı koruyucu ve destekleyici tedbirleri alır” der.  Bu madde “Tüketiciler İle Esnaf Ve Sanatkarın Korunması” başlığının altında yer almıştır. Kasım 2013 tarihinde “6502 Sayılı Tüketicinin Korunması Hakkında Kanun” çıkarıldı. Sıradaki, perakende piyasasını düzenleyecek, haksızlıkları giderecek yasanın bu sefer çıkarılacağını ümit ediyoruz. Biz bu yasa ile esnaf ve sanatkarın ve KOBİ’lerin ihtiyaçlarına daha duyarlı, haksız rekabetin olmadığı bir iş ortamının kurulmasını istiyoruz. Avrupa Birliği’nin KOBİ’lere ilişkin temel prensiplerini içeren Küçük İşletmeler Yasası’ndaki ‘önce küçüğü düşünün’ ruhunun iyi anlaşılması lazım. Bunu bazen yanlış anlıyorlar.

RAHMİ AKTEPE - Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV) Başkanı: Çözüm KOBİ’lerde
Türkiye’nin ihracatının yüzde 61’nin KOBİ’ler tarafından yapılıyor olduğunun söyleniyor olmasını iyi bir gelişme olarak görebiliriz. Ayrıca ilk 500 arasında var olan şirketler içerisinde KOBİ’lerin payında önemli bir artış olduğu da bir gerçek. Bu KOBİ’lerin ciddi teknoloji yatırımları yapabildiğinin, az adamla çok iş başarabildiklerinin bir göstergesi.
2023 vizyonuna ulaşılmak isteniyorsa bunu tetikleyecek en önemli faktör KOBİ’lerimizin ve girişimcilerimizin performansı olacaktır. Alacağımız kararlarla ve yapacağımız uygulamalarla bunu ülke olarak hepimiz belirleyeceğiz.
2014’te, vergiler, bankacılık sistemi, kredi hacmi büyümesi gibi konularda, KOBİ’lerin kar marjları ve finansmanla ilgili yaşadıkları sıkıntıların gözönünde bulundurulması ve çözümler üzerinde daha fazla kafa yorulması gerekecek.  Cari açığın azaltılması adına tüketimi düşürücü tedbirler, üreticiyi etkiler, bizi sıkıntıya sokar. Ar-Ge inovasyon ve yüksek katmadeğerli girişimciliğin teşviki, vizyonumuzun bir parçası olarak sorunlarımızın çaresi olacaktır.

İBRAHİM ÇAĞLAR - İstanbul Ticaret Odası Başkanı: “Kriz yaşamadık, ezber bozduk”
2014 yılı Türkiye için önemli bir fırsat. 5 yıldır bir küresel kriz lafıdır gidiyor. Ben durumu biraz daha farklı değerlendiriyorum. Son yıllarda “krizden” ziyade “ezberlerin” bozulduğu bir dönem yaşandı. Ticaretin sınırları, akışı, sermayenin yönü değişiyor. Yenilmezler yeniliyor. Geçmişte pek de önemsenmeyen ülkelerin büyüme rakamları küresel ekonomiyi sırtlıyor.
Ticaret erbabları olarak reel kazanç peşinde koşmalıyız. İşte bu yüzden bizim loncalarımızda dedelerimiz nasıl üretip kazandıysa biz de bugün üreterek, satarak kazanacağız.
Türkiye’nin genç, dinamik ve renkli bir nüfusu var. Zaman zaman tansiyonların yükseldiğine şahitlik ediyoruz. Ama ben bunları dezavantaj olarak değil, aksine olumlu değerlendiriyorum. Bu genç nüfus, bu gelecek vaadeden coğrafya hiçbir zaman Türkiye’ye kaybettirmez, aksine uyanık tutar, ayakta tutar. Türkiye’nin, doğru ekonomik politikalara devam etmesi halinde gelecek yıllarda da hem bölgesinde  hem de dünyada ekonomiye ve politikaya yön veren bir ülke olacağına inanıyorum. Dünya zor bir dönemden geçerken ülkemizdeki iç huzurun ve barışın bozulmaması için tüm taraflar ellerinden geleni yapmalıdır. Kardeşler arasında çıkan tartışmalar tek bir düşmanı sevindirir. Bunu unutmamak lazım.

MEMİŞ KÜTÜKÇÜ - Konya Sanayi Odası (KSO) Başkanı ve TOBB Yönetim Kurulu Üyesi: “İmalat sanayi öncelenmeli”
Türk özel sektörü Türkiye’nin büyümesi için çalışmaya, üretmeye, ihracat yapmaya devam ediyor, ancak üretimin ve ihracatın daha güçlü, sürdürülebilir bir yapıya kavuşturulması için özel sektörün rekabet gücü artırılmak zorunda. Türkiye’de her 22 kişiye bir işletme düşmesine rağmen bir mal üreterek ticaret yapanların oranı sadece yüzde 12. Sanayiye daha fazla önem verilerek, GSYH içindeki payı yüzde 15.6’ya düşen imalat sanayisinin öncelenmesini istiyoruz.

AYHAN ZEYTİNOĞLU - Kocaeli Sanayi Odası Başkanı: OVP öngörüsünü aşabiliriz
2014’e iyimser açıdan bakmaya çalışıyoruz, ABD-İran ile ilişkilerini başlattı, ‘Amborgoyu kaldıracağız’ diyor, bu dünya için çok önemli bir gelişme, kısa vadede en fazla olumlu etkilenecek ülkelerden bir tanesiyiz, Suriye ve Irak ile olumlu gelişmeler olabilir. OVP yüzde 4 civarında bir büyüme öngördü, bu rakamı aşabileceğimizi düşünüyorum. ABD’de ekonomik iyileşme başladı, bu Avrupa’ya da sıçrayacak. Avrupa’da hızlı bir iyileşme beklenmemesine rağmen bir canlanma olacaktır, bizi önemli etkileyeceği için bu konuyu vurguluyorum.

NAİL ÇİLER - Gebze Ticareti Odası Başkanı: KOBİ’ler maliyetleri düşüremiyor
2014 yılında dünya konjonktüründe gelgitler olsa da çok etkileneceğimizi düşünmüyorum. Biz krizi fırsata çevirmeyi iyi biliyoruz. 2008’de yaşanan krizde, battık, batıyoruz demedik, bireyler, kurumlar, KOBİ’ler, herkes destek verdi, hepimiz aynı geminin içinde olduğumuzu fark ettik. Türkiye genelde krizi fırsata çevirdi. Gidemediğimiz ülkelere gittik. Türkiye, Avrupa’nın yıldızı, büyüme hızında 1. sıradayız. Şu andaki 4.4 büyüme, gelecek için bir ışık veriyor, 2014 yılının 2013’ten daha iyi geçeceğine inanıyorum.
Bunun için; eğitim, turizm ve Ar-Ge’ye olduğu gibi diğer sektörlere teşviklerde de farklı uygulamalar istiyoruz. Endüstri işi yapan makine, kimya sektörü gibi sektörler ürün kapasitesini arttırmaları ekipman gücünü yükseltmeleri için bir torba yasa ile desteklenebilir.
KOBİ’lerin en önemli sorunları; kurumsallaşamamak, nitelikli eleman bulamamak, finansmana erişim. İşletmelerimiz enerjiyi pahalı kullanıyor, ekipmanlarını yenileyemiyor, dolayısıyla maliyetlerini düşüremiyor. KOBİ’lerin önce rekabet güçlerini artırmamız lazım. KOBİ’lere sunulan destek paketlerinin bürokrasiden arındırılması lazım.

RIZANUR MERAL - TUSKON Başkanı: Belirsizlikler etkiliyor
Talep, iç pazarda tatminkar ve yüzde 5 civarında bir artış algısı var. 2014’te de benzer bir artış bekleniyor. Dış pazarlarda, özellikle Ortadoğu ve çevre ülkelerde daralma eğilimi gözlemleniyor. 2014 dış talebi hükümetin uygulayacağı dış politikalar ile direkt ilişkili gelişecektir.  Döviz kurlarındaki yükselme ve sonrasında meydana gelen oynaklık ihracatçının kur tahmini yapmasını, maliyet ve fiyat tespitini zorlaştırdı. Satış kayıplarına yol açtı.
Cari açığın, yüzde 7,7 gibi gerçekleşmesi beklenen GSYİH’ya oranı ekonomistlerin “risk sınırı” dedikleri yüzde 3,5’un iki katından fazla. Bu da kırılganlığın ciddi bir göstergesi.

HASAN SERT - TÜMSİAD Başkanı: Sıçrama yapmalıyız
2014 yılında öncelik verilmesi gereken en önemli konunun istikrarın sürdürülmesi olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de son yıllarda yakalanan yükseliş ivmesi, hem yurtiçinde hem de yurtdışında işadamları tarafından oldukça önemsenmekte.
Şu anki mevcut ekonomik yapı Türkiye’nin artık bir sıçrama yapması gerektiğini ortaya koyuyor. Bu sıçrama da, ekonomimizin dinamosu olarak görülen KOBİ’lerin işletme şartlarının iyileştirilmesi ve finansman desteklerinin artırılması ile mümkün olacaktır. 2014’te, KOBİ’lerin finansman kaynağının artırılıp, Ar-Ge faaliyetlerinin daha fazla destekleneceği destek modellerinin oluşturulmasını bekliyorum.

ALİ YÜCELEN - TÜGİAD Başkanı: 2014 KOBİ’lerin zor yılı olacak
2013 diken üstünde geçti. FED kararları ve ülkemizdeki para politikasındaki stratejilere odaklanan beklentiler, yatırım ve büyüme kararlarını da etkiledi. Ülke ekonomisi, özellikle cari açığın tekrar yükselişe geçmesiyle, daha duyarlı hale geldi. 2014 yılı, FED kararları ve ABD ile Çin’den gelecek haberlerle şekillenecek. 2014, KOBİ’lerin zor geçireceği bir yıl olacak. Ekonomi, Merkez Bankası yönetiminin, cari açığı frenlemek adına, üreticiyi ve taciri düşünmeden hareket etmesi durumunda, daha da zorlaşacak.
2014 yılında, vergiler, bankacılık sistemi, kredi hacmi büyümesi gibi konularda, KOBİ’lerin kar marjları ve finansmanla ilgili yaşadıkları sıkıntıların göz önünde bulundurulması ve çözümü için adımlar atılması gerekmekte.

Yorumlar (0)