banner565

banner472

banner458

banner457

Orta Vadeli Program hedeflerine İNCE AYAR

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan’ın açıkladığı 2013 sene sonu beklentileri ve Orta Vadeli Program öngörüleri, önümüzdeki 3 yıllık dönemde tasarruf oranını artırmaya ve cari açığı düşürmeye odaklanılacağına işaret ediyor.

KAPAK 01.11.2013, 08:42 01.11.2013, 08:42
21399
Orta Vadeli Program hedeflerine İNCE AYAR



Türkiye’nin 2014-2016 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program (OVP) açıklandı. Program daha önce açıklanmış öngörü–hedeflerde önemli revizyonu içeriyor. Hedeflerde revizyon 2013 yılı için de geçerli.
OVP hedeflerinin revizyonu bir kaç nedenden dolayı zorunluydu. Çünkü ABD Merkez Bankası FED 22 Mayıs’ta, piyasaya verdiği ucuz ve bol doları 2014-2016 yıllarında geri çekeceğini açıklamıştı. Bu açıklama ile birlikte pekçok ülkenin borçlanma faizleri, geçen yıla göre yükseldi. Türkiye gibi, cari açığı olan gelişmekte olan ülkelerde bu faiz artışı daha yüksek oldu.
Diğer yandan Türkiye, 2013 yılında OVP hedeflerinden, “kamu maliyesinin sıkı duruşu” dışındaki hedeflere ulaşamadı. Bu da hedefleri geri çekilmiş yeni bir OVP’nin hazırlanmasını zorunlu hale getirdi.
OVP revizyonu Türkiye ile sınırlı kalmadı. Türkiye’nin de dahil olduğu bütün ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’i kapsadı. Gelişmekte Olan Ülkeler’in 2013 yılında yüzde 5.6'lık ortalama büyümesi öngörülmüştü, bu öngörü yüzde 4.5'e çekildi. Çin'i çıkarıp bakıldığında gelişmekte olan ülkelerin yüzde 4.5 büyümesi bekleniyordu, bu da yüzde 3.1'e çekildi.
2013'te dünyanın toplam ticaretinin yüzde 4,5 oranında büyümesi bekleniyordu. Ekim itibarıyla bakıldığında ise 2013 beklentisi yüzde 2.9'a revize edildi.
Yükselen ekonomilere yönelik özel sermaye akışlarına bakıldığında da 2012 yılında 1 trilyon 215 milyar dolarlık bir akımın olduğu ancak bu yıl, bu rakamın 1 trilyon 62 milyar dolara, gelecek yıl da 1 trilyon 29 milyar dolara düşeceği anlaşıldı.
Avro bölgesi ekonomisinin 2013’te toplamda yüzde 0.4 küçüleceği beklenirken 2014 için yüzde 1'lik büyüme öngörüsü yapılıyor.
Türkiye kendini böyle bir değişiklik için hazırlamıştı. Yaz başında Dolmabahçe’de, Başbakan’ın başkanlığında yapılan Ekonomik Koordinasyon toplantısında; “Türkiye finans piyasasının uluslararası piyasalara büyük ölçüde entegre olduğu, ekonomik kurumların gereken önlemleri zamanında almaya kararlı oldukları, mali disiplinden asla taviz verilmeyeceği...” duyurulmuştu.

Hatırlayalım:
FED’in para musluklarını kısmaya başlayacağını açıklaması pek çok ülkeden olduğu gibi, Türkiye’den de sermaye  –az da olsa–  çıkışlarına neden oldu. Türk Lirası değer kaybetmeye başladı, piyasa faizleri yüzde 9’u aştı. Merkez Bankası döviz satarak kur baskısını göğüslemeye çalıştı. Faiz silahını kullanmak adeta olanaksızlaştı. Zaten artışa geçmiş olan cari açığın daha da artması ve ilerde çok daha sert sermaye çıkışlarına neden olması ihtimali harekete geçilmesini şart koşmuştu. Nihayet Hükümet Ekim ayında harekete geçti.
Türkiye ekonomisini elbette IMF yönetmiyor ama, açıklanan yeni OVP’de IMF’in etkisi olduğu açıkça görülüyor. Bu etkiyi Hükümet de kabul ediyor olmalı ki, yeni OVP ile IMF’in Ekim ayı Dünya Ekonomisi Görünüm Raporu (World Economic Outlook) hemen hemen aynı saatlerde açıklandı.  IMF dünya ekonomisinin bu yılın sonunda yüzde 3.6 oranında büyüyeceğine dair öngörüsünü revize ederek  yüzde 2.9'a indirdiğini  ve 2014 için öngördüğü yüzde 4.1 büyümeyi de yüzde 3.6'ya çektiğini duyururken yeni OVP ile Türkiye de kendisi için koyduğu ekonomik hedeflerini geri çekmiş oldu.
OVP’de yapılan revizyonun anlamı elbette hedef tahminlerinde masum bir geri çekilmeden ibaret değildir. Bundan, Hükümetin uyguladığı ekonomi politikalar etkilenecek, yeni politikalar devreye girecektir. Bir çok yeni önlemler alınacaktır. OVP revizyonu ve devamı hepimizin hayatını etkileyecektir.

Bu önemli gelişmeyi kapak konumuza aldık ve şu sıraya göre işledik:

1. IMF nasıl bir dünya ekonomisi öngörüyor?
2. IMF nasıl bir Türkiye ekonomisi öngörüyor?
3. OVP’de hangi revizyonlar yapıldı ve hangi amaçlar güdüldü?
4. Hükümet hangi önlemleri alıyor ve alacak?

IMF’nin dünya ekonomisi öngörülerinde revizyonu
IMF raporu, küresel piyasalarda görülen son istikrarsızlıkların, Türkiye'nin de içinde olduğu bazı yerel ekonomilerin finansal koşullarında daralmaya sebep olduğunu vurguluyor. Rapor, geniş portföy girişlerine sahip olan ülkelerin, dış istikrarsızlıklara sahip olan diğer ülkelere göre küresel krizden daha fazla etkilendiklerine dikkat çekiyor. Daha dar finansal şartlara sahip olan ekonomilerde meydana gelen olumsuz etkilerin ise ılımlı bir seyir izlediği vurgulanıyor. Ve IMF, yılın başında koymuş bulunduğu öngörü–hedefleri değiştiriyor.

Küresel büyüme: IMF Ekim raporu 2013 yılı küresel ekonomi büyüme tahminini 0.3 puan azaltarak yüzde 2.9'a ve gelecek yıl için de 0.2 puan azaltarak yüzde 3.6'ya geri çekiyor.
Gelişmişlerin büyümesi: IMF, Gelişmiş Ekonomiler için bu yıla ilişkin büyüme tahminini bir önceki rapora göre değiştirmeyerek yüzde 1.2'de bırakıyor. 2014 için ise küresel ekonomik büyümeyi yüzde 2'de tutuyor.
Gelişenlerin büyümesi: IMF, Gelişen Ekonomiler için 2013 büyüme tahminini 0.5 puan düşürerek yüzde 4.5'a çekiyor, 2014 tahminini ise, 0.4 puan indirerek yüzde 5.1'de tutuyor.
ABD’nin büyümesi: IMF, ABD'nin 2013 yılı büyüme beklentisini bir önceki rapora göre 0.1 puan azaltarak yüzde 1.6'ya, gelecek yıl için ise 0.2 puan düşürerek yüzde 2.6'ya indiriyor.
Avro Bölgesi’nin büyümesi:  IMF, Avro Bölgesi'nin 2013 daralmasını 0.1 puan iyileştiriyor ve yüzde 0.4 daralacağı tahmininde bulunuyor. Gelecek yıla ilişkin Avro Bölgesi büyüme tahmininde de değişikliğe gitmeyen IMF, bölgenin 2014 yılında yüzde 1 büyüyeceği öngörüsünde bulunuyor.

Çin’in büyümesi:
IMF, Çin'in 2013 büyümesini 0.2 puan düşürerek yüzde 7.6’ya çekerken, gelecek yıla ilişkin büyüme tahminini de 0.4 puan azaltarak yüzde 7.3’te tutuyor.
Dünya ticareti: IMF ayrıca dünya ticaret hacmindeki büyüme tahminini, önceki rapora göre 0,2 puan azaltarak yüzde 2,9'a ve gelecek yıl için ise 0,4 puan düşürerek yüzde 4.9'a revize etti.

IMF’nin Türkiye ekonomisi öngörülerinde revizyonu
IMF Ekim Raporu, Türkiye'de finansal anlamda yaşanan bazı daralmaların, bu yılın ikinci yarısında ekonomik aktivitelerin yavaşlamasıyla sonuçlanacağına işaret ediyor.

Büyüme: IMF Raporunda, Türkiye için büyüme beklentisi yüzde 3.4'ten yüzde 3.8'e çıkarılıyor. Gelecek yıla ilişkin büyüme tahmini ise yüzde 3.7'den yüzde 3.5'e düşürülüyor.

Enflasyon: Rapor, bir önceki raporun yüzde 6.6 olan 2013 enflasyon beklentisini ve yüzde 5.3 olan 2014 enflasyon beklentisini değiştirmedi.

İşsizlik: Türkiye'de işsizlik tahminlerinde de değişiklik yapılmadı. 2013 işsizlik tahmini yüzde 9.4 ve gelecek yıl için yüzde 9,5 şeklinde sabit tutuldu.

Cari açık: Türkiye için yüzde 6.8 olarak tahmin edilen 2013 cari işlemler açığının GSYH’ya oranı yüzde 7.4'e çıkarılırken, gelecek yıl için bu oran yüzde 7.3'ten 7.2'ye indirildi.

OVP (2014-2016) öngörüleri
Büyüme: Türkiye’de 2013 yılı GSYH büyümesi yüzde 4 öngörülmüştü. Büyüme 2013’ün ilk yarısında yüzde 3.7 olarak gerçekleşti. Yeni OVP’de bu yılın tümündeki büyüme oranı aşağı doğru revize edilerek yüzde 3.6’ya çekildi. Buna göre 2013 yılında GSYİH’mız 1 trilyon 519 milyar lira (823 milyar dolar) düzeyinde gerçekleşecek.
Yeni OVP’de 2014 yılı için yüzde 4 büyüme hedeflendi. O halde 2014 yılında GSYİH’mız cari fiyatlarla 1 trilyon 719 milyar TL’ye (867 milyar dolara) çıkacak. GSYİH’mızın 2015 için yüzde 5 ve 2016 için yüzde 5 büyümesi hedeflendi. Bu durumda, 2015’te 1 trilyon 895 milyar TL (928 milyar dolar) ve 2016 yılında 2 trilyon 95 milyar lira (996 milyar dolar) GSYİH gerçekleştirmemiz öngörülüyor.

Kişi başı gelir: 2013 yılı için 11 bin 318 dolarlık kişi başı GSYİH öngörmüştük. Yeni OVP ile bu rakamı 10 bin 818 dolara revize etmiş oluyoruz. Yeni OVP’ye göre, kişi başı GSYİH’mızın 2014’te 11 bin 277 dolar, 2015’te 11 bin 927 ve 2016’da ise 12 bin 670 dolar olarak gerçekleşmesi hedefleniyor.

İhracat: Yeni OVP ihracat hedefinde de geri çekildi. 2013 için  öngörülen 158 milyar dolarlık ihracat hedefini 153.5 milyar dolara, 253 milyar dolarlık ithalat hedefini ise 251.5 milyar dolara düşürdü. Buna göre 95 milyar dolarlık dış ticaret açığı da 98 milyar dolara revize edilmiş oldu.

Enflasyon: OVP ile 2013 yılı için başlangıçta yüzde 5.3 olarak öngörülen enflasyon hedefi yukarı doğru revize edilerek TÜFE bazında yüzde 6.8’e yükseltilirken; 2014 yılı için yüzde 5.3’ten yüzde 6.7’ye revize edildi. İzleyen iki yıl için ise aynı oranda olmak üzere yıllık yüzde 5’er enflasyon hedeflendi.

Yatırım: Yeni OVP ile toplam sabit sermaye yatırımlarının 2013’te yüzde 3.1 oranında artışı öngörüldü. Yatırımların 2014’te yüzde 3.6, ardından, son iki yılda sırasıyla yüzde 8.6 ve yüzde 8.1 artacağı öngörülüyor.

İşsizlik: OVP yıl başında yüzde 8.9 işsizlik öngörüyordu, bu oranı yüzde 9.5’e yükseltti. İzleyen yıllarda işsizliğin sırasıyla yüzde 9.4, yüzde 9.2 ve yüzde 8.9 olacağı öngörüldü.

Carı açık: Türkiye’de yatırımların milli gelire oranı ortalama yüzde 19.6 düzeyinde bulunuyor. Tasarruflarımızın milli gelire oranı ise yüzde 12.5 civarında. Aradaki fark yüzde 7.1 oluyor ve bu da cari açığımızı oluşturuyor.
Yeni OVP 2013 yılsonu itibarıyla milli gelire oranının  yüzde 7.1 olacağını öngördüğü cari açığımızın 2014 yılında 6.4, 2015'te 5.9, 2016 yılında ise yüzde 5.5 olmasını hedefliyor.

Tüketim: Türkiye’nin GSYİH büyümesinin lokomotifi konumunda olan özel tüketimde beklenen seyir yeni OVP’de şöyle öngörüldü: 2013 yılında yüzde 3.8, 2014’te yüzde 3.2, 2015’te yüzde 3.8, 2016’da yüzde 3.5 artış.

Talep: Geçen yıl yüzde 1.8 gerileyen toplam yurtiçi talebin, bu yılın tümünde yüzde 5.1 artması bekleniyor. Ancak toplam yurtiçi talepteki artışın gelecek yıl yüzde 3.2’ye düşeceği, izleyen yıl yüzde 5, OVP döneminin son yılı olan 2016’da da yüzde 4.8 artacağı öngörülüyor.
Kamu maliyesi: Merkezi yönetim bütçe açığının milli gelire oranını yılbaşında yüzde 2.2 olarak öngörülmüştü, bu rakam OVP’de yüzde 1.7’ye revize edildi. 2014 için yüzde 1.9'luk bir bütçe açığı öngörüldü. 2015 ve 2016 yıllarında büçe açığı 1.6 ve 1.1 olacak.
Bu sene 0,9'luk bir faiz dışı fazla öngörüldü. Gelecek yıl için yüzde birlik faiz dışı fazla, 2015 ve 2016 yılları için ise yüzde 1.2 ve 1.3 faiz dışı fazla hedefleniyor.
Kamu borcu ise 2013 yılı sonunda milli gelirin yüzde 35’i kadar olacak. Bu rakam, 2014'te yüzde 33 olacak. 2015'te yüzde 31'e indirilmesi öngörülüyor.

Alınacak idari ve yapısal önlemler:
Yeni OVP’nin öngördüğü revize edilmiş hedeflere ulaşılabilmesi için Hükümetin yeni yaklaşım ve politikalar geliştirmesi, bir dizi idari ve yapısal önlemlere başvurması gerekmektedir. Alınacak yeni önlemlerin neler olacağını görebilmek için önce OVP revizyonundan neyin amaçlandığını anlamamız gerekiyor.

Ekonomiden Sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan yeni OVP’yi açıklarken şu durum değerlendirmesini yaptı:
“22 Mayıs'tan bu yana FED'in yeni bir para politikası duruşu var. Ancak 22 Mayıs'tan bugüne kadar baktığımızda, sermaye çıkışı gelişmekte olan ülkelere göre çok çok sınırlı. Özellikle gelişmekte olan ülkelerin para birimleri değer kaybetti. Bu ‘geçici’ bir durum değil, ‘yeniden değerleme dönemi’dir. Enerji fiyatları ve içerideki tüketim artışı beklediğimizden yüksek oldu. Şu anda bankaların kullandırdığı toplam krediler, toplam mevduatlarını geçti. Bu çok anormal değil ama artış hızına (yüzde 26.2) dikkat etmemiz gerekiyor. Kredi stoğumuz ne zaman artarsa, cari açığımız artıyor.”

Ali Babacan yeni OVP’nin temel önceliklerini ise şöyle özetledi:
1. Cari açığı azaltmak.

a. Yurtiçi tasarrufları artırmak.
b. Kaynakları üretken alanlara yöneltmek.
c. Ekonomide verimliliği yükseltmek.

2. Enflasyonu düşürmek.

3. Kamu maliyesinde güçlü duruşu sürdürmek.

4. Büyüme ve istihdamı artırmak.

Bankacılık sisteminde mevduat 901 milyar TL iken kullandırılan kredinin miktarı 985 milyar TL’yi geçti. Bu nedenle kredi artış hızı yavaşlatılacak. Bu amaçla şunlar yapılacak:

Kredi piyasası: Bankaların sermaye yeterliliği oranının hesabında, kredi kartları vasıtasıyla mal ve hizmet alımı veya nakit olarak kullandırılan kredilerle taşıt kredilerinin risk ağırlığı artırıldı. Kredi kartları için risk ağırlığı taksit ödemeleri 1-6 ay arası olanlar için yüzde 75’den yüzde 100’e, 6-12 ay arası olanlar için yüzde 150’den yüzde 200’e, 12 aydan fazla olanlar için yüzde 200’den yüzde 250’ye, taşıt kredileri için risk ağırlığının vadesi 1-2 yıl arası olanlar için yüzde 75’ten yüzde 150’ye, 2 yıldan uzun vadeli olanlar için yüzde 75’ten yüzde 200’e çıkarıldı.

Merkez Bankası tüketici finansman şirketlerini zorunlu karşılık kapsamına alacak.

Bireysel krediler:
a) Kredi kartlarında ve bazı tüketici kredilerinde ürün bazında taksit sayısına sınır getirilecek.
b) Kredi kartlarında uygulanan borç/gelir oranı diğer bireysel kredilere de genişletilecek.
c) Konut kredilerindeki asgari peşinat uygulaması diğer bireysel kredi alanlarından bazılarına genişletilecek.

Kredi kartları: Kredi kartı limit tahsisleri ve limit artırımları, kart hamilinin gelirinin tespiti ve teyidine dayandırılacak. Kredi kartlarında ilk yıl için gelirin 2 katı, ikinci ve devam eden yıllar için gelirin 4 katı ile sınırlı olarak limit tahsis edilecek. 4 kat limitin üzerinde artışa izin verilmeyecek. Gelir düzeyi tespit edilemeyenler için kredi kartı limiti 1000 lirayla sınırlandırılacak.
Asgari ödeme artırılacak ve şöyle olacak: 2014’te limiti 15 bin liraya kadar borcun yüzde 27'si, 2015 yılında yüde 30’u. Limiti 15 bin-20 bin lira arasında borcun 2014 yılında yüzde 32'si, 2015 yılında yüzde 35’i. 20 bin liranın üzerindeki borcun yüzde 40’ı.

Bir takvim yılı içerisinde, 3 kez borçlarının asgari ücretini ödemeyenlerin kartları harcamalara kapanacak.

Tüketici kredileri: Tüketici kredilerinde 2013 yılında  yüzde 26’lık bir artış yaşandı, artış yüzde 15-16 sınırına çekilecek. Tüketici kredileri tanımı kapsamına kredi kartları ve kredili mevduat hesapları da dahil edilecek. Bu tür krediler ve taşıt kredileri için bankalar daha yüksek karşılık ayıracak. Ürünün kullanım süresiyle taksit sayısı arasında uyum olacak. Taksit miktarıyla aylık maaş arasında bağ kurulacak.

Kredi destekleri: KOBİ kredileri ve ihracat kredileri artırılacak. İhracat ve KOBİ’lere yönelik nakdi ve gayri nakdi kredilere uygulanan genel karşılık oranları düşürülecek.

Faiz dışı fazla: Şu anda faiz dışı fazla üreten ülke dünyada artık çok çok az. Türkiye 2013’te milli gelirinin yüzde 0,9'u, gelecek yıl yüzde 1'i, ondan sonra yüzde 1.2’si oranında faiz dışı fazla üretecek. Bu da, maliye politikalarında çok sıkı bir duruş anlamına gelecek.

Yapısal önlemler: KOBİ’lerin markalaşmaları, kurumsallaşmaları ve yenilikçi iş modellerine geçişleri desteklenecek. Kamu Ar-Ge harcamalarının tahsisinde, özel kesim yatırımlarının yüksek dış ticaret açığı verdiğimiz sanayi kollarında üretime yönlendirilmesine öncelik verilecek. Piyasaların ve rekabet ortamının iyi işlemesi, fikri mülkiyet haklarının korunması, iş ve yatırım ortamının cazip ve öngörülebilir hale gelmesi desteklenerek yerli ve uluslararası doğrudan yatırımların artırılması sağlanacak. İş ve yatırım ortamının geliştirilmesi kapsamındaki çalışmalar ortak sorun alanlarına odaklı, daha etkin ve sonuç alıcı bir biçimde sürdürülecek.

Yatırımlar: Başta imalat sanayi olmak üzere yeni yatırımlar gerçekleştirilmesini sağlayan teşvikler planlanıyor. Yatırımcılara uygun nitelikte yatırım yeri tahsisi yapabilmek için yeterli arsa üretimi sağlanacak, Hazine arazileri başta olmak üzere yatırıma elverişli arazilerin envanteri çıkarılacak ve tahsis süreçleri etkinleştirilecek. Yatırım yeri konusunda çok daha etkin, adil ve hızlı bir formülasyon üzerinde önümüzdeki dönemde çalışılacak.

İş ve yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik yaklaşımın bölgesel düzeyde yaygınlaştırılması, geliştirilmesi ve yatırımcının yerel düzeyde desteklenmesine ağırlık verilecek. Eğitim sisteminde, bireylerin kişilik ve kabiliyetlerini geliştiren, hayat boyu öğrenme yaklaşımı çerçevesinde işgücü piyasasıyla uyumunu güçlendiren, fırsat eşitliğine dayalı, kalite odaklı dönüşüm sürdürülecek.

Enerji: Türkiye, ekonomisinin kronik rahatsızlığı olan enerji açığına çözüm bulmak zorunda. Bu amaçla Rüzgâr ve Su lisanslarından Güneş enerjisi üretecek şirketlere lisans verecek. Sektörde çözüm bekleyen yatırımcıyı rahatlatacak önlemler hızla alınacak.
Sanayide, konutlarda, kamu binalarında ne yapılacağına ilişkin çalışmalar yapılıyor. Bu konuda yeni teşvik ve yeni tasarruf programları oluşturulacak. Yurtiçi ve yurtdışında petrol ve doğal gaz arama faaliyetleri hızlandırılacak. Linyit kömürü ve jeotermal gibi yerli kaynakların arama ve üretim faaliyetleri azami seviyeye çıkarılacak. Arama çalışmaları da teşviklendirilecek.

Finans: Ziraat, Vakıfbank ve Halkbank 300’er milyon dolar sermaye ile üç ayrı katılım bankası kuracak. Kurulacak 3 katılım bankası iştirak değil kardeş kuruluş şeklinde faaliyet gösterecek. İslam Kalkınma Bankası ile ortaklaşa bir Mega İslami Banka kurulacak. 1+9 milyar dolar gibi güçlü bir sermayeye sahip olacak Mega Bank, katılım bankalarının likidite yönetimine katkı sağlayacak.

Katma değerli üretim: Ar-Ge tabanlı, yenilikçi ve yüksek katma değer yaratan üretim desteklenecek. Bu doğrultuda, Ar-Ge ve yenilik faaliyetleri özel sektör odaklı olacak şekilde artırılacak. Elde edilecek çıktıların ticarileşme ve markalaşma süreçleri hızlandıracak. Ekonomi Koordinasyon Kurulu 1 ay içinde  Ar-Ge desteklerini yeniden düzenleyecek.

Tasarruf: Türkiye, 2013 yılı sonu itibarıyla toplam GSYİH’sının ancak yüzde 12.6'sını tasarruf edebiliyor. Bu da tarihimizin en düşük tasarruf oranı anlamına geliyor. Gelişmekte olan ülkelerin  (Çin’de yüzde 49,7) tasarruf oranı ortalaması yüzde 33.1’i buluyor. Tasarruf oranlarımızın düşüklüğü bire bir cari açığa yansıyor. Tasarruf yüzde 1 düştüğü zaman cari açığımız yüzde 1 yükseliyor.

2013 yılında kamu kesimi yüzde 2.9, özel kesim ise yüzde 9.7 tasarruf üretti. 2013’te yatırım harcamaları milli gelirimizin yüzde 19.6'sı oldu.

Cari açık: Türkiye büyüme ile cari açık arasında bocalıyor. Hızlı büyüdüğünde iç tasarrufları (yüzde 12.6) yetmiyor. Enerji başta olmak üzere ara malı ithalatının ödemelerini ekseriyetle sıcak para ile gerçekleştiriyor. Cari açığın milli gelire oranı bazı yıllar (2011) yüzde 10’u aşabiliyor. Uzun vadede cari açık sorununun çözümü, yapısal tedbirlerden geçiyor. Çünkü sebeplerin büyük çoğunluğu politik değil, yapısal. O halde Türkiye üretimde katma değeri artırmadan, enerjide rüzgâr, güneş, su, jeotermal ve kömür gibi kaynaklarını değerlendirmeden mevcut talebi (özel kesimin tüketim harcamaları) kısarak cari açığı kısmen engelleyebiliyor. Bunu da ancak büyüme rakamlarını aşağı çekerek yapabiliyor.

Lojistik önlemler: Ülkemizin ana ihracat sektörlerinde rekabet gücümüzü artıracak lojistik merkezleri, büyük liman projeleri, demiryolu projeleri desteklenecek.

Politikalar: Turizm sektöründe hizmet kalitesini artıran, üst gelir gruplarını hedef alan bir turizm politikası oluşturulacak.

ZAFER ÇAĞLAYAN 
Ekonomi Bakanı
Tasarruf açığını azaltmak zorundayız
Mali piyasalar, ya da günümüzde çok daha sık kullanılan adıyla finansal piyasalar, reel sektöre kaynak yaratma fonksiyonu bakımından büyük öneme sahiptir.
Bilindiği üzere, finansal piyasaları gelişmiş ülkeler, sadece nicelik olarak değil nitelik olarak da gelişmiş ülkelerdir. Bu bakımdan ekonomik büyüme ile finansal piyasaların gelişmişliği arasında yakın bir ilişki mevcuttur. Bu ilişkinin yönü ise çift taraflıdır. Yani, ekonomik büyüme ve gelişme arttıkça finansal piyasalar derinleşmekte ve finansal enstrüman sayısı artmakta; finansal piyasalar derinleştikçe ve finansal sistem etkin bir şekilde çalışmaya başladıkça ekonomik büyüme daha da hızlanmaktadır. Bunun en temel nedeni de finansal piyasaların, fon arz edenlerden fon talep edenlere aracılık görevi görerek, borçlanma maliyetlerini ve borçlanmadan doğan riskleri minimize etme fonksiyonudur.
Finansal piyasaların önemine değindikten sonra yapılması gerekenlerden bahsedecek olursak… Özellikle kısa vadede Türkiye’de bankacılık kesiminin döviz cinsinden açık pozisyonları, ciddi risk yaratacak bir unsur olarak görülmektedir. Bu konunun üstüne düşülmesi gerektiğine inanıyorum. Çünkü 2001 krizinde, bankacılık kesiminin döviz cinsinden açık pozisyonları çok fazlaydı ve bu durum, döviz riskini yaratarak finansal kırılganlığı oldukça artırmıştı ve neticesinde zaten kriz patlak vermişti. Bu konuda, özel sektörümüze ve bilhassa bankacılık sektörümüze iş düşmektedir. 2001 krizini yaşayan bankacılık sektörümüzün, yaptığı hatalardan ders alması ve  gelecekte de aynı sıkıntıları yaşamamak için hem bankacılık sektörü adına hem de Türkiye ekonomisi adına daha dikkatli ve sorumlu olmaları gerekmektedir.
Orta ve uzun vadede, tasarruf açığını kalıcı olarak azaltmak Türkiye ekonomisi için hayati önem taşımaktadır. Cari açık bir ülkede yatırımların iç tasarruflarla finanse edilememesi nedeniyle ortaya çıkmaktadır. Dolayısıyla, biz Türkiye olarak iç tasarruf oranlarımızı artırırsak, hem cari açık sorunumuzu ortadan kaldırırız hem de sermaye konusunda dışa bağımlılığımızı azaltarak sermaye akımlarının ulusal piyasalarımızda yaratmış olduğu istikrar bozucu etkileri ortadan kaldırırız. Bu çerçevede, öncelikle halkımızın tasarruf bilincini artırmalı ve sermaye piyasalarına katılımını sağlamalıyız. Ayrıca, Ekonomi Bakanlığı olarak hayata geçirmiş olduğumuz Teşvik Sistemimiz de tasarruf açığımızın azaltılması yönünde ciddi bir adımdır.

TANER YILDIZ - Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı
Destekleri 2020’ye uzatıyoruz
Enerjinin cari açıktaki etkisinin farkındayız. Omuzlarımızda ciddi bir sorumluluk hissediyoruz. Orta Vadeli Program (OVP) doğrultusunda enerji alanında gelecek 3 yılda çalışmalarımız bu yönde olacak.
Rüzgar, su, güneş, jeotermal ve biyokütle gibi kaynaklar, 2015 yılı sonuna kadar işletmeye alınması halinde teşvik ve alım garantisi kapsamındadır. Bakanlar Kurulu’nun yetkisiyle bunu 2020 yılına kadar uzatmakta mutabık kaldık. Gerek yerli kaynaklardan gerekse yenilenebilir enerji kaynaklarından, 2020 yılı sonuna kadar işletmeye almış olmaları halinde teşvik ve destekler devam edecek.
Sanayide kendi enerji tüketimlerini daha verimli hale getiren mevcut fabrikalarda dahil olmak üzere yapacakları işlemlerin 5. bölge statüsünde yapılacak işlemlere dahil edilmesiyle alakalı bir mutabakat oluştu. Isı yalıtımı, aydınlatmada ledlere yönelik yatırımlar da benzer şekilde teşviklerden yararlanacak.
Yaklaşık 60 milyar dolarlık enerji ithalatının 33-34 milyar dolarlık kısmı ulaşım araçlarında kullanılıyor. Daha tasarruflu bir kullanımla 18 milyon araca sahip Türkiye’de her bir vatandaş cari açığın azaltılmasına katkı koyabilecektir.
2014 yılında yerli ve yenilenebilir kaynaklara daha çok yöneleceğiz, petrol ve doğal gaz aramalarına daha fazla araştırma fonu koyacağız. Önümüzdeki 3 yıl da böyle devam edecek.
Enerji sektörünün, Türkiye’nin ekonomik büyümesinin en az 2 katı büyümesini hedefliyoruz.  Doğal gaz ve petrol aramalarında 10 yıl öncesine göre 13.5 katına çıktık. Önümüzdeki 3 yıl içerisinde en az yüzde 20’ler civarında bunu artırmak istiyoruz.

CEVDET YILMAZ - Kalkınma Bakanı
Yurtiçi tasarruflarını arttıracağız
ABD Merkez Bankası, 22 Mayıs 2013 tarihinde ekonomide istikrarlı bir büyüme görülmesi durumunda tahvil alımlarını azaltacağını açıklamıştır. ABD Merkez Bankası’nın açıklamaları piyasalar tarafından genişlemeci para politikasından çıkış sinyali olarak algılanmıştır. Bu süreçte, gelişmekte olan ekonomilerden sermaye çıkışları yaşanmış, bu ülkelerde tahvil faiz oranları artmış, borsalar ve ulusal para birimleri değer kaybetmiştir. Sermaye akımlarında yaşanan bu dalgalanmalar sonucunda, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda gözlendiği gibi, Türk Lirası’nın oynaklığı artmış ve piyasa faiz oranları yükselmiştir.
İkinci olarak, ülkemizde büyümenin düşük veya negatif olduğu yıllar hariç tutulduğunda, son yıllarda tasarruf-yatırım açığının genel olarak artış eğiliminde olduğu gözlenmektedir. Bu eğilimin temel belirleyicisi özel kesim tasarruf oranlarındaki azalmadır. Özel tüketimdeki hızlı artış nedeniyle, GSYH’ya oran olarak, özel kesim tasarruf oranının 2012 yılındaki yüzde 11.6 seviyesinden, 2013 yılında yüzde 9,7’ye gerilemesi beklenmektedir. Bu nedenle, yurtiçi tasarrufları artırmak 8 Ekim 2013 tarihinde yayımlanan 2014-2016 dönemini kapsayan Orta Vadeli Programın da öncelikli müdahale alanlarından birisi olarak belirlenmiştir.
Finansal piyasalarda ortaya çıkan dalgalanmaları asgari düzeye indirmek, yurtiçi tasarrufları arttırmak ve bununla birlikte finansal piyasaların reel sektöre finansman sağlama işlevini ön plana çıkarmak için Orta Vadeli Program kapsamında kısa ve orta vadede uygulanacak çeşitli politikalar belirlenmiştir. Bu çerçevede, tasarrufların uzun vadeli finansal araçlara kaydırılması için gerekli yasal düzenlemeler yapılacaktır. Girişim sermayesi, bireysel katılım sermayesi, kredi garanti fonu, mikro kredi uygulamaları ve sermaye piyasası imkânları geliştirilerek, KOBİ ve girişimcilerin finansmana erişimi kolaylaştırılacaktır. Ayrıca, finans piyasalarında gerek yurtiçi gerekse yurtdışı kaynaklı dalgalanmaları azaltmak amacıyla finansal istikrar da gözetilerek ekonomideki devresel hareketlerin etkisini azaltmaya yönelik politikalar geliştirilmesi de atılacak adımlar arasındadır.
Bu önlemlerin yanısıra uzun vadede, 2014-2018 yıllarını kapsayan Onuncu Kalkınma Planı’nda reel ekonominin ihtiyaçlarını karşılayacak ve büyümeyi finanse edecek her türlü finansal aracın ihraç edilebildiği, işlem maliyetlerinin düşük olduğu, güçlü bir teknolojik ve beşeri altyapıya sahip, etkin bir biçimde denetlenen, yenilikçi ve şeffaf işleyen bir mali piyasanın oluşturulması amaçlanmaktadır. Mali piyasa araçlarıyla tasarrufların özendirilmesi için finansal farkındalığın artırılması, yastık altı tasarrufların sisteme çekilmesi, küçük tasarrufların teşvik edilmesi ve korunması, finansal ürün çeşitliliğinin artırılması, tasarrufların uzun vadeli finansal araçlara kaydırılması ve özel sektörün finansmanında sermaye piyasalarının kullanılmasının teşvik edilmesi Planda yer verilen konulardır. Ayrıca, kredi düzenlemeleriyle tasarrufların özendirilmesi ve üretken yatırımlara yönlendirilmesi Planda önem verilen bir başka husustur. Bu kapsamda, tüketici kredilerindeki artışın makro ihtiyati tedbirlerle kontrol altında tutulması, kredi kartlarındaki taksitlendirme, ödüllendirme ve limit belirleme uygulamalarının gözden geçirilmesi ve kredi maliyetlerinin farklılaştırılması ve diğer teşvik edici veya caydırıcı önlemlerle ticari kredilerin toplam krediler içerisindeki payının artırılması amaçlanmaktadır. Öte yandan, yurtiçi tasarrufların artmasına katkı sağlayan finansal eğitimin yaygınlaştırılması da orta ve uzun vadede finansal piyasaların sağlıklı işlemesi için önem arz etmektedir.

MEHMET ŞİMŞEK - Maliye Bakanı
Popülizm tuzağına düşmeyiz
Uluslararası Para Fonu (IMF), gelişmekte olan piyasalardan sermaye çıkışıyla ağırlaşan dış dengesizlikleri düzeltebilmek için Türkiye’nin mali ve para politikasını sıkılaştırmasını istedi.  IMF’nin gözden geçirme çalışmaları sonucunda yayımladığı raporda kamu harcamalarının kısılması gibi bazı haklı taleplerinin olduğunu görüyoruz. Maliye politikasında cari harcamaları sınırlayacak kamunun genişlemesini makul düzeye çekecek bir yaklaşım içinde olacağız.

Türkiye Avro Krizi, Ortadoğu’daki Çalkantılar ve bunların enerji fiyatlarına yansıması gibi üç şokla karşı karşıya kaldı.

Türkiye’nin ihtiyaç duyduğu alanlarda genişlemesi makul ama ihtiyaç duyulmayan alanlarda artık bizim disiplini oturtmamız lazım. Maliye politikasında cari harcamaları sınırlayacak, özellikle kamunun genişlemesini makul düzeyde devam ettirecek, makul düzeye çekecek bir yaklaşım düzeyinde olacağız. IMF’nin haklı olduğu noktalar var, bu konularda çalışıyoruz. Geleneksel olduğu alanlar var, orada kendi çalışmalarımızı sürdüreceğiz… Nereden gelirse gelsin yapıcı tespitleri dikkate alacağız.

Kamu harcamalarıyla büyüme sürdürülebilir bir büyüme olmayacaktır.

Seçimler geliyor ama en büyük hata seçim öncesi popülizm tuzağına düşmek olur. Ak Parti döneminde en az yedi seçim yapıldı. Bütün bunlarda böyle bir yaklaşım içine girmedik. En zor dönemde dahi gerekli tedbirleri aldık. Popülizm tuzağına düşmedik. Bütçe açığı bu yıl hedeflediğimizin çok altında kalacak.
Temellleri sağlam olan ülkelere para akışı devam edecek. Cari açık dışında Türkiye’nin temeli birçok ülkeden iyidir.

NAİL OLPAK - MÜSİAD Başkanı
Kırılgan değiliz artık
Küresel ekonomiye ve finansal piyasalara baktığımızda, 2008 krizinden bu yana hala denge arayışı içinde olunduğunu görüyoruz. Bu dalgalanmalar, Türkiye gibi dış finansman ihtiyacı yüksek olan ülkeler için elbette bir risk oluşturuyor. Ancak, ekonomi çevrelerinde, ekonomi basınında sıkça konuşulan, FED kararlarının özellikle para piyasaları tarafından olumlu karşılanması, kısa vadede Türkiye açısından da bunun olumlu algılanması ve benzeri yorumlar hakkında bir noktaya işaret etmek gerekiyor. Türkiye ekonomisi eskisi gibi kırılgan değil. FED kararlarını bizim için tahterevalli olarak görmeyi doğru bulmuyorum. Sanki her şeyimiz tamamen ve sadece FED kararlarına bağlıymış gibi. Bizim, hızla iş yapma zorluğu ve yatırım ortamını düzeltmeye odaklanmamız lazım. İstihdam katılığına odaklanmamız lazım.

FED kararları uygulamaya başlayınca ne yapılabilir? FED, bu politikaya 2008 sonrası başlamadı mı? Peki, Türkiye'nin 2008'den önceki dönemdeki başarılı politikaları FED'in tahvil alımına mı endeksliydi? Bu düşünce kalıplarını kırmalıyız.

Biz MÜSİAD olarak, hem büyüme hem de finansman konusunu iki yıldır raporlarımızda ciddiyetle işliyoruz. Geçen yılki Ekonomi Raporumuz "Kalkınma Yolunda Yeni Eşik: Orta Gelir Tuzağı"ndan sonra bu yıl yayınladığımız "Güven Ekonomisinde Büyümenin Finansmanı" raporumuzda bu meseleye dikkat çekmekle kalmadık, çözüm önerileri de sunduk.
Büyümenin sürdürülebilirliği açısından kısa vadede dış finansman ihtiyacının karşılanması elbette önemli. Türkiye'deki güven ortamının devam ettirilmesi ile doğru orantılı olan bu durum, orta ve uzun vadede yurtiçi tasarrufların arttırılması başta olmak üzere yüksek teknolojili ve katma değerli ürünler üretebilmemiz ve ihraç edebilmemiz kadar pazar çeşitlendirmesini sağlamamızın da istikrarlı büyümenin devam etmesi için son derece elzem olduğunu ortaya koyuyor.
Yerel seçimlerin ve Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin yapılacağı 2014 yılından itibaren 2 yıl sürecek dönem içerisinde, Merkez Bankası'nın küresel belirsizlik ve risklere karşı temkinli politikasına devam etmesi gerekiyor. Ekonomi yönetiminin mali disiplinden ödün vermeyen ekonomi politikasını takip etmesi gerekiyor. Yalnız burada dikkat edilmesi gereken bir başka önemli şey şu: Mali disiplinden taviz vermeyelim ama özellikle küçük ve orta boy işletmeleri kendi haline de terk etmeyelim. Tüketimi körüklemeyelim ama 2012'de olduğu gibi iç piyasayı da daraltmayalım. KOBİ'leri rüzgârlara terk etmeyin derken bir bildiğim var. TÜİK geçtiğimiz günlerde açıkladı; 2012 yılında ihracatın YÜZDE 62.6'sını KOBİ'ler gerçekleştirirken, ithalatın ise sadece YÜZDE 38.5’ini KOBİ'ler yapmış. Cari açığa çözüm aramıyor muyuz? Gelin, çözümü burada arayalım.

İBRAHİM BURKAYBursa Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı
Verimlilik arttırıcı reformların devreye girmesi lazım
Dünya ekonomisindeki gelişmelere bakacak olursak, 2013 için öngörülen 3,6’lık büyümenin küçümsenecek bir oran olmadığını söyleyebiliriz. Türkiye büyümeye devam ediyor, bizim için önemli olan budur. 2023 hedefine ulaşabilmek için OVP’de yer alan büyüme hedef ve beklentilerini yükseltmek gerekir. Türkiye büyüme temposunu hızlandırmalı. Dikkat edilmesi gereken iki önemli husus, enflasyon ve cari açıktaki yükselmelerdir. Büyümedeki yavaşlamanın sorumlusu olarak gördüğümüz bu iki konuya dikkat çekmek istiyorum. Kamu mali disiplininin sürmesi ise sevindirici bir gelişmedir.

RIZANUR MERALTürkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu (TUSKON) Başkanı
Önümüzü görüyoruz
Orta Vadeli Plan'ın kamu maliyesindeki disiplini devam ettirirken, büyüme ve istihdamı artırıcı çerçeve çizmesi memnuniyet vericidir.
Vergi sisteminin gözden geçirileceğini duymak kayıt dışının azalarak vergilerin tabana yayılacağı yönündeki beklentileri artırdı. Geneli itibarıyla temkinle hazırlanmış ve yakalanması muhtemel hedefleri içeriyor. Kamu borç stokunun GSYH'ye oranının 2014 sonu itibarıyla yüzde 32'ye çekilmesinin hedeflenmesi, 2014 bütçesinde kamu harcamalarının kısılması beklentisini beraberinde getirdi. İş dünyamızın önünü görmesini ve ekonomimize duyulan güvenin artması sonucunu doğuran planlı ekonomi yönetimini takdir ediyoruz.

SEYFETTİN GÜRSEL - Ekonomist
Büyümeden vazgeçilmeli

Kısa vade:
TCMB'nin mevcut duruşunu destekliyorum. Faiz artışı TL'yi hızla değerlendirebilir ve bu da çok kısa vadede rahatlama sağlasa bile cari açık sorununa çözümü yine erteler. Ayrıca kurda oynaklığı artırır. TL reel değer kaybına halen ihtiyaç var. Ancak bu yavaş yavaş olmak zorunda ve orta vadeye yayılmak zorunda. Reel kur endeksinin 120 civarında istikrara kavuşması önemli ama bunun için enflasyonun hiç olmazsa yüzde 5, sonra da yüzde 4 civarına düşmesi gerekiyor.

Orta vade: TCMB'nin enflasyonu düşürmeye odaklanması şart. Bu düşüşün TL'nin değerlenmesi ile elde edilmesi kalıcı olamıyor. Mutlaka verimlilik artırıcı reformların devreye girmesi lazım. Başta enerji piyasası olmak üzere mal piyasalarında rekabetin yoğunlaşması, gelir vergisi tabanının yaygınlaştırılarak dolaylı vergi yükünün bir miktar azaltılması, işgücü piyasasında esnekliği arttıracak refomlar, bu reformların başlıcaları. Bu arada mali disiplinin devamı da şart.

Uzun vade: Uzun vadede cari açığa ve verimlilik artışına dayalı büyümeye destek olacak en önemli reform kapsamlı bir eğitim sistemi reformu. Bunun için ne kadar önce düğmeye basılırsa o  kadar iyi. Eğitim sistem reformu orta eğitimde kaliteyi artırıcı, yüksek eğitimde ise eğitim kurumlarını mali ve akademik açıdan özerkleştirici, özellikle kamuda, hedeflere yönelmek zorunda. Yüksek eğitimde arzın piyasa işgücü talebi ile uyumlaştırılması ve eğitim getirisine göre paralı olması, buna karşılık devletin kefil olacağı bir kredi sisteminin kurulması gerekiyor. Okul öncesi eğitimin de hızla yaygınlaştırılması gerekiyor. Eğitim reformunun yanısıra Ar-Ge’nin uzun vadeli bir plan çerçevesinde çeşitli araçlarla daha fazla desteklenmesi gerekiyor.

Yorumlar (0)