banner565

banner472

banner458

banner457

Teknoloji-Yoğun İhracat

Türkiye 2023 vizyonunu nasıl gerçekleştirecek? Bu soruya verilen tek yanıt; ihracata dayalı büyüme modeli içinde ‘Yüksek ve Orta Yüksek Teknolojili Ürünler’in ağırlığını artırmaktır. Bu nedenle ‘Üretimde Ar-Ge ve İnovasyon’ için seferber olunmalı, Türkiye ekonomisine rekabetçi bir hüviyet kazandırılmalıdır. Aksi halde; yüksek teknoloji ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı yüzde 3.7, orta yüksek teknolojili ürünlerin payı yüzde 28.7 seviyesinde kaldıkça amaca ulaşılamaz.

KAPAK 01.11.2014, 09:00 28.11.2014, 11:39
32840
Teknoloji-Yoğun İhracat
Sürdürülebilir yüksek büyüme ve 2023 hedefleri için; TEKNOLOJİ-YOĞUN İHRACAT.
Bu sayımızın kapak konusunda, mevcut son verilerden yola çıkarak Türkiye ekonomisinin ihracat vizyonunu ele alıyoruz. İhracata dayalı büyüme modeline geçtiğimize göre ihracatımızın çok yönlü analizi bize; “sürdürülebilir ekonomik büyüme”ye ve 2023 yılı hedeflerimize hangi yol haritasını izlersek varabileceğimizi de gösterecektir. Ayrıca önemle not etmeliyiz ki; ihracat küresel bir rekabet sahnesinde cereyan etmektedir veTürkiye; yeterince rekabetçi olmayan ekonomisiyle bu sahnede rekabet etmektedir. Bu nedenle önümüzdeki süreçler kırılganlık taşımaktadır ve esas olan, bu kırılganlığın üstesinden gelmemizdir. Konuyu Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’nin sorularımıza verdiği yanıtlar üzerine temellendirdik. TİM Başkanı Mehmet Büyükekşi’nin ihracatla ilgili görüş ve önerileri ile dosyamızı güçlendirdik. İhracatçı birliklerinden aldığımız verilerle ihracat performansımızı göstermeye çalıştık. En son ihracat verilerimiz Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) verilerine göre;
Ekim 2014 ayı ihracatımız geçen yılın aynı ayına göre yüzde 6.7 artışla 12 milyar 598 milyon dolar oldu. Bu bir rekor. Ekim ayında en fazla ihracatı, 1 milyar 700 milyon dolarla otomotiv endüstrisi sektörü yaparken, kimyevi maddeler sektörü 1 milyar 500 milyon dolar ihracat ile ikinci sırada yeraldı. Hazır giyim ve konfeksiyon sektörü, 1 milyar 500 milyon dolar ihracat ile üçüncü sırada bulunuyor. Yılın ilk 10 ayında ihracat yüzde 5.6 artışla 131 milyar 140 milyon dolar oldu. Türkiye'nin son 12 aylık ihracatı ise yüzde 5.3 artışla 158 milyar 516 milyon dolara yükseldi. İhracatın büyümeye katkısı 1.5 puan, net ihracat katkısı 2.9 puan oldu. 10 ayda AB'ye ihracatımız yüzde 13 arttı. Türkiye, AB'ye ihracatını artırabilen 5 ülke arasında ikinci sırada yeraldı. Dünyanın ilk 70 ülkesinin ihracat artışı yüzde 2.8 iken biz yüzde 6.1 artış yakaladık. Türkiye’nin büyüme oranı ve büyüme kalitesi iyileşti.... ve Türkiye; İHRACATA DAYALI BÜYÜME MODELİNE GEÇİŞ YAPTI. 2014 Ekim sonu ihracat verilerine baktığımızda önümüzde şu sorular duruyor: İhracatta ne yöne gidiyoruz, imkanlarımız-fırsatlarımız-risklerimiz nelerdir? Türkiye ekonomisi bugünden görünen vizyonla; ‘Orta Gelir’den çıkıp ‘Yüksek Gelir Grubu’na, ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’ kategorisinden çıkıp ‘Gelişmişler’ kategorisine, hangi yol haritasını izleyerek geçebilecek?

Rekabet için “rekabetçi ekonomi”
Türkiye şunu gördü: Küresel ortamda sürdürülebilir rekabet gücü olmayan ekonomiler dikiş tutturamazlar. Bu nedenle Türkiye, ihracata dayalı bir ekonomik büyüme modeli içinde seyrederken yaşadığı sancıları aşmak için  hızla gerekli önlemleri almak zorundadır. Bunun açık ifadesi; ihraç ettiğimiz ürünler içinde ‘Yüksek Teknoloji ve Orta Yüksek Teknoloji’ ile ürettiğimiz ürünlerin payını artırmaktır. Günümüzde ürünler genelde şu dört grupta  sınıflandırılmaktadır:
1-Yüksek Teknolojili ürünler.
2- Orta Yüksek Teknolojili ürünler.
3- Orta Düşük Teknolojili ürünler.
4- Düşük Teknolojili ürünler.
Üretiminde; ‘Yüksek ve Orta Yüksek Teknolojili’ ürünlerin ağır bastığı ekonomiler “rekabetçi”, ‘Orta Düşük ve Düşük Teknolojili’ ürünlerin ağır bastığı ekonomiler ise “rekabetçi olmayan” ekonomiler kategorisinde sınıflandırılıyor.

Türkiye ekonomisi rekabetçi değil
Genelde ve teknolojik ölçütlerle bakıldığında Türkiye ekonomisi “rekabetçi olmayan” ekonomilerden sayılıyor. Çünkü “Düşük Teknoloji” ile üretim yapıyor. Oysa rekabetçi olmanın esası; ‘Yüksek ve Orta Yüksek Teknolojili’ ürünleri üretebilmektir. ‘Düşük ve Orta Düşük Teknolojili’ ürünleri engeride kalmış ülkeler bile üretebilmektedir. 2013 yılı verileriyle Türkiye ekonomisinin ürettiği ürünlerin sadece yüzde 3.3’ü ‘YüksekTeknolojili’ ürünler sınıfındadır. Bu düzey ihraç ettiğimiz ürünlere ise yüzde 3.7 olarak yansımaktadır. Diğer yandan; yıllar itibarıyla baktığımızda Türkiye ekonomisinin toplam üretimde ve ihracatında ‘Yüksek Teknolojili’ ürünlerin payının artmadığını, hatta, -ihracat artışı diğer ürünlerde gerçekleştiği için- azaldığını görüyoruz. Bu teknoloji zaafının ekonomik sonuçları, sınırları yok eden küresel ekonomik ortamda  sadece bir “ihracat” sorunundan ibaret değildir. Aynı zamanda kendi iç pazarına hakim olup olamama sorunudur. Çünkü düşük teknolojili ürünlerimiz, “ithalat” olarak iç pazarımıza giren ‘Orta Yüksek Yüksek Teknolojili’ ürünlerle rekabet edememektedir. Bu durumda, cari açık sorunu yaşamamak ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme sağlayabilmek için; hem iç pazarımıza, hem de ihracatta dünya pazarlarına ‘Yüksek ve Orta Yüksek Teknolojili’ ürünler  üretip satmaktan başka çıkış yolumuz kalmamaktadır.

Rekabetçiliğin mihenk taşı
İleri teknolojili ürünlerin üretilen toplam ürünlerdeki payını artırmak, bir “operasyon” sorunu değil, vadeli bir süreç sorunudur. Bu süreç bilim ve teknoloji üretimine yoğunlaşmakla başlar ve ilerler. Bu konuda Türkiye; kendinden önce başlamış ve ‘Yüksek Gelir Grubu’na geçmiş olan gelişkin ülkelerin deneylerini aynen yaşamak durumundadır. Bunun kısa anlatımı; bütün ekonomik gelişme dinamiklerinin bilime ve bilgiye, araştırma ve yeniliğe odaklanmasıdır. Bilim ve bilgiye eğitimle gidilir. Türkiye’nin ileri teknolojili ürünler üretmesi için önce eğitime yönelmesi gerekir. Araştırma, geliştirme, yenilikçilik ve tasarım sadece ve sadece; eğitilmiş beşeri sermaye ile olur. Halbuki biz eğitime gereken önemi vermiyoruz. Bilime teknolojiye önem vermiyoruz. İşletmelerimizin eğitimli, ileri teknolojiyi geliştirecek ve üretime dönüştürecek uzman emeği istihdam etme konusunda pek iştahlı olmadıklarını görüyoruz. Bu nedenle üretimimizde orta altı ve düşük teknolojiye dayalı ürünler ağırlık taşımaktadır. Küresel pazara açılan firmalarımız Avrupa Birliği (AB) ülkelerinden firmalarla yarışmaktadırlar.

Yarışta düşük-teknoloji-düşük fiyat faktörüyle yer alıyorlar. Çünkü AB’li firmaların ihraç ettiği ürünlerde ‘Yüksek Teknoloji’nin payı ortalamada yüzde 19.8’i buluyor. İhraç ürünlerindeki ‘Yüksek Teknolojili’ ürünlerin payı bakımından AB ile kıyaslama fazla “orantısız!” bulunabilir. O zaman Türkiye ile aynı durumda olan ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’ ile kıyaslama yapalım. İhraç ürünlerinde yüksek teknolojili ürün payı benzerimiz ülkelerde şöyle: Meksika’da yüzde 16.3, Brezilya’da  yüzde 10.5,  Arjantin’de yüzde 7.7, Endenozya’da yüzde 7.3, Türkiye’de yüzde 3.7. Bu da bize, rekabetçilikte AB’nin çok gerisinde olduğumuzdan başka küresel pazarda ihracat yarışına girdiğimiz emsal ülkelerin de çok gerisinde olduğumuzu gösterir. İhracatımız ağır fakat ucuz ihracatımıza sembolize ederek de bakabiliriz. İhraç ürünlerimizin kilo fiyatı 1.65 dolardır. İhracatta kilo-fiyat Almanya'da 4.1 dolar, Japonya'da 3.5 dolar, Kore'de 3 dolardır. Örneğin; otomotiv sektöründe Türkiye son dört yılda, kendisi ile benzer ülkeler arasında kilogram başına düşen değer açısından yukarı sıralara çıkamamıştır. Ama sektörde Almanya’nın bir kilogram ihraç malı Türkiye’nin ihraç malı değerinin ortalama olarak iki katı değerindedir. Daha da  somutlaştırabiliriz: Türkiye 560 milyon dolarlık mermer ve traverten ihracatında kilogramı 19 sentten Çin’e mal satarken sektörün ağırlıklı dünya ortalama fiyatı 29 sent’tir. Veya; Türkiye’nin 267 milyon dolarlık ihracat hacmine sahip olduğu bakır cevherleri ve konsantreleri sektöründe ağırlıklı dünya ortalama birim fiyatı 4.9 dolar iken Türkiye Çin’e; kilogram fiyatı 1.2 dolardan ihracat yapmaktadır. Birim fiyat karşılaştırmasında ki bir diğer önemli nokta da ihracattaki lojistik maliyetleridir. Uzak pazarlarda rekabet gücü kazanmanın en önemli yolu yükte hafif pahada ağır, yüksek sofistikasyon düzeyindeki ürünlerin ihracatına geçmektir. Lojistik maliyetin dış ticaretimizde ne büyük bir engel teşkil ettiğini Türkiye-Çin ticaretine bakarak görebiliriz: Çin3.8 milyon tonluk mal ile Türkiye’ye 21milyar dolarlık ihracat yapıyor. Türkiye Çin’e; 8 milyon tonluk mal ile ancak 2.8 milyar dolarlık ihracat yapabiliyor. Türkiye’nin Çin’e ihracatında lojistik maliyeti, Çin’in Türkiye’ye ihracatındaki lojistik maliyetinden 2.5 kattan da biraz fazla oluyor.

Teknoloji-yoğun ürünler satmalıyız
Türkiye ekonomisinin rekabet gücünün bugünkü durumuna ve değişim kapasitesine bakacak olursak ne görmekteyiz? Türkiye; ihracata dayalı sürdürülebilir büyüme modelini, küresel ekonomideki konumu gereği, rekabetçi bir ekonomiye sahip olması gerektiği için seçmiş, 2023 vizyonunda da bu noktaya odaklanmıştır. Türkiye’nin bu seçimi; “zorunlu” olduğu için  tartışma dışında ise tartışılacak konu, rekabetçi bir ekonomiye nasıl sahip olacağımız ve bunun asıl yapacağımızdır. Rekabetçiliğin anahtar kavramı teknolojiye dayalı katmadeğer üretimidir. Bu kriter; ekonomideki “teknoloji yoğunluğu” ile ölçülür. ‘Yüksek ve Orta Yüksek Teknolojili’ ürünler teknoloji-yoğun ürün sayılmakta ve rekabetçiliğin ölçüsü olarak kabul görmektedir.
Türkiye ekonomisinin teknoloji yoğunluğunu 2012-2013 yılları bağlamında 1 ve 2  numaralı tablolardan görebiliyoruz. 1 numaralı tablo ekonominin en büyük 500 şirketinin teknolojik performansıyla ilgilidir. Bu kesim 2012’de yüzde 2.8, 2013’te ise yüzde 2.5 oranında ‘Yüksek Teknoloji’yle üretim yapmıştır. Gelişme yok, gerileme vardır. Görece ilerleme; 2012’de yüzde 17.6 olan imalatta ‘Orta Yüksek Teknoloji’ yoğunluğunun 2013’te sadece yüzde 17.8’e yükselmiş olmasıdır. Burada altı çizilecek
 nokta, ‘Orta Yüksek Teknoloji’ yoğunluğunun çok yavaş ilerlediği, fakat oransal olarak gelecek için umut verici olduğudur. Türkiye bugün üretimde yüzde 24.1 olan ‘Orta Yüksek Teknoloji’ yoğunluğunu, abanılmış eğitim ve teşvik politikaları ile 2023 yılına kadar yüzde 30’ların üzerine çıkarabileceği görünümü vermektedir. ‘Orta Düşük ve Düşük Teknoloji’ yoğunluklu üretim ise Türkiye ekonomisinin bugünkü hakim karakterini oluşturmaktadır. Üretiminin 2012’de yüzde 79.6’sını, 2013’te yüzde 79.7’sini ‘Düşük Teknoloji’ ile ürettiği ve bu konuda bir “dönüşüm” kotaramadığı için Türkiye ekonomisi rekabetçi sayılmamaktadır. Rekabetçi olmayan bir ekonomi ise; ihracatta ancak konjonkürel ve geçici başarı lar gösterir. Türkiye ekonomisinin kırılganlığı da buradan geliyor. Kırılganlığımızın en temel göstergelerinden biri olan “Cari Açık” sorunumuzun “yapısal” olduğunu hepimiz biliyoruz. Sorunun yapısallığına vurgu, üretim ve teknoloji ilişkisinden kaynaklandığını anlatır. Bu kırılganlık; Türkiye ekonomisi “dış ekonomiler” ile ilişkiye girdiği anda kendini ortaya koyar. 22  numaralı  tablo bize, sonuçta cari açık olarak adlandırdığımız tablonun üretimdeki kaynağını gösteriyor. ‘Yüksek Teknolojili’ ürünlerin ihracatımızdaki payı yüzde 3.3, ithalatımızdaki payı ise yüzde 14.‘Orta Yüksek Teknolojili’ ürünler ihracatımızda yüzde 31.4 iken ithalatımızda 42.7 yer tutuyor. İhracatımızda ‘Düşük Teknoloji’yle ürettiğimiz ürünler yüzde 65.3 ile ağır basıyor. Buradan çıkan sonuç, Türkiye ekonomisinin ihracatta kaydettiği başarıların ağırlıklı bölümünün, kilosu ağır fiyatı(katmadeğeri) düşük ürünlerin ihracına dayandığıdır.  Bunun diğer adı; yakın pazarlara bağımlılıktır.
Teknoloji yoğunluğuna göre dış ticaret verileri, ISIC Rev.3 sınışaması içinde yeralan imalat sanayi ürünlerini kapsamaktadır (Tablo  3). Teknoloji yoğunluğu açısından dış ticaretimizin yapısal durumunu görmek için bir kesit olarak 2014 Ağustos’unu alabiliriz. Ağustos ayında ISIC Rev.3’e göre imalat sanayi ürünlerinin toplam ihracattaki payı yüzde 93.7’dir. ‘Yüksek Teknoloji’ ürünlerinin imalat sanayi ürünleri ihracatı içindeki payı yüzde3.4, ‘Orta Yüksek Teknolojili’ ürünlerin payı ise yüzde 28.7 olmuştur. İmalat sanayi ürünlerinin toplam ithalatımızdaki payı ise 2014 Ağustos ayında yüzde 77.8’dir. Bunun yüzde 13.3’ü ‘Yüksek Teknolojili’ ürünlerdir. İthalatımızdaki ‘Orta Yüksek Teknolojili’ürünlerin payı ise yüzde 41.6 olarak gerçekleşmiştir. Özet olarak; Türkiye ekonomisinin ihracatına ‘Düşük Teknolojili’ ürünler, ithalatına ise ‘YüksekTeknolojili’ ürünler damgasını vurmaktadır. Türkiye ekonomisi için “değişim” ve “dönüşüm” diyerek konuştuğumuz, bu tablonun tersine çevrilmesidir.

İmalatımızın yapısı
İmalat sanayimizin teknoloji yoğunluğu açısından sektörel bazda tasnifini gösteren 3 numaralı tablo bize cari açık kırılganlığını ortadan kaldıracak politikaların zorunlu sektörel tercihlerini de vermektedir. O halde; ‘Yüksek ve Orta Üstü Teknolojili’ üretime geçiş politikamız da bu sektörel tercihlere  dayanmak zorundadır.  Buna göre ‘Yüksek Teknoloji’ye geçişi; 1. Hava ulaşım ve uzay araçları, 2. İlaç, 3. Bilgisayar ofis makineleri, 4. Radyo, TV haberleşme cihazları, 5. Tıbbi optik cihazlar sektörlerinde ve bunların yan sanayi pozisyonundaki sektörlerde arayacağız.‘Orta Üstü Teknolojili’ ürünlere geçiş ise aşağıdaki sektörlere yoğunlaşmakla olacaktır ki busektörler en gelişmiş ekonomilerde bile asıl ağırlığı taşıyan sektörlerdir ve yine bu sektörlerin ürünleri uluslararası ticarette en geniş yeri kaplayan ürün gruplarını teşkil etmektedir.
Bunlar;
1. Elektrikli makineler,
2. Motorlu araçlar,
3. Kimya sanayi ürünleri,
4. Demiryolu araçları,
5. Makine ve ekipmanlar ve bunların yan sanayi pozisyonundaki sektörlerdir.
Esasen Türk Teşvik Sistemi de yukarıda sayılan sektörlere yapılacak yatırımlara desteği öne çıkarmaktadır ve bu sektörlerde sağlayacağımız ArGe, inovasyon ve tasarım başarıları Türkiye ekonomisinin 2023 hedeflerine doğru hızlanmasında belirleyici rolü oynayacaktır.

‘Orta Üstü Teknoloji’ başarımız
Türkiye’nin imalat ekonomisindeki sektörel dinamikler yelpazesinin  hangi özet sonucu verdiği önemlidir. İmalatta ve dolayısı ile ihracamızda ağırlık, zaten düşük teknolojilerle imalatın mümkün olduğu alt sektörlerde olduğu için sorun yaşamaktayız. O halde imalat sektörüne ilişkin yapmamız gereken teknolojik yoğunluğu yüksek sektörlere odaklanmak, üretimin yapısını değiştirmektir. Son 10 yılda yaptıklarımız ve yapmadıklarımızla imalatın yapısını ne ölçüde değiştirebildiğimizi 4 numaralı tablodan görebiliyoruz.
2002 yılında ‘Yüksek ve Orta Üstü Teknolojili‘ ürünler üretiminde toplam yüzde 27.6 (5.7+21.9) seviyesinde idik. 2012 yılında da 27.6 ile aynı seviyede bulunuyoruz. Dinamik şöyle işlemiş: ‘Yüksek Teknoloji’de yüzde 5.7’den 3.5’e gerilerken ‘Orta Üstü Teknolojili’ üretimde yüzde 21.9’dan yüzde 24.1’e yükselmişiz. ‘Yüksek Teknolojili’ ürünlerdeki oransal düşüş gerilemeden değil, ‘Orta Üstü Teknolojili’ üretimdeki belirgin yükselişten kaynaklanmıştır. Bu durumda; Türkiye ekonomisinde imalatın yapısını değiştirecek bir kapasite mevcuttur, istenirse ve kalıcı politikalar izlenirse bilhassa ‘Orta Üstü Teknolojili’ üretime geçişte Türkiye, şaşırtıcı başarılara imza atabilir demek mümkün gözükmektedir.
Fakat aynı tablodaki ‘Orta Altı ve Düşük Teknolojili’ ürünler üretimine bakmadan geçmemiz yanlış olur. Düşük teknoloji ile yaptığımız üretim 2002 yılında yüzde 72.5’tir, 2012 yılında ise sadece yüzde 72.3’e düşmüştür. İmalat sanayimizin asıl karakteri budur ve 12 yılda pek değişmemiştir. Aslolan bu düşük teknolojili üretimin toplam üretimdeki payını düşürmektir. Zaten işbaşındaki hükümetlerin koydukları ve sürekli revize ederek günümüze taşıdıkları hedef de bu olmuş, ‘Orta Altı Teknolojili ‘üretim ile ‘Orta Üstü Teknolojili’ üretimlerin toplam üretim içindeki payını yüde 50+yüzde 50 olarak eşitlemek amaçlanmıştır. İmalat sanayindeki amaçlanan “yapısal dönüşüm” budur.

İmalat sanayi ihracatının yapısı
Türkiye’nin imalat sanayinin yapısı imalat sanayinin ihracatına da aynen yansımaktadır (5 numaralı tablo). Ayrıca idealize ettiğimiz “dönüşüm”ün ne olduğunu; AB’nin ihracatındaki teknolojik yoğunluklarla yan yana koyarak aynı tabloda görebilmekteyiz. 2002 yılında yüzde 30.5 olan; ihracatımızdaki ‘Orta Üstü ve Yüksek Teknolojili’ ürünlerin payı 2012 yılında 35.1’e yükselmiştir. Orta Altı ve Düşük Teknolojili ürünlerin payı ise aynı dönemde yüzde 69.6’dan yüzde 65’e düşmüştür.‘Orta Üstü ve Yüksek Teknolojili’ ürünlerde elde ettiğimiz yüzde 35.1 oranı AB’nin ihracatındaki yüzde 60.9 oranına göre elbette düşüktür ama ihracatta daha rekabetçi duruma geldiğimiz gerçeğini örtmemektedir. Bu da bize; ihracatımızın ekonomik büyümemize her yıl daha fazla katkıda bulunacağını gösterir.

İHRACATTA YENİ BİR SAYFA
E-ticaret firması PayPal’ın desteğiyle Türkiye Ekonomi Politikaları Araştırma Vakfı (TEPAV) tarafından yapılan ‘Türkiye’de E-ihracat: Fırsatlar ve Sorunlar’ Araştırması, Türkiye’nin e-ihracat alanındaki potansiyelini her yönüyle ortaya koyuyor. TEPAV İcra Direktörü Güven Sak’ın değerlendirmesi: “İnternet üzerinden yapılan ticaret, geleneksel ticareti dönüştürüyor. Artık müşteriyle yüz yüze görüşmeden, telefonla dahi konuşmadan dünyanın öteki ucuna mal satmak normal hale gelmeye başladı. İnternet üzerinde her yer cadde üstü dükkan oluyor, eskiden ticarete engel olan coğrafi kısıtlamalar azalıyor ve kimi zaman ortadan kalkıyor. İnternet üzerinden ihracat yapan firmalar, boyutlarının küçüklüğüne, müşterilerinin uzaklığına bakmadan dünyanın her yerine ürün ve hizmet satabiliyor. Bu avantajlara Türkiye’nin ihracat yapısındaki sorunlar düşünülerek bakıldığında elektronik ihracatın (e-ihracat) ülkemize sunduğu fırsatlar daha da net ortaya çıkmaktadır. Son on senede Türkiye’nin yüksek ihracat performansının temelinde büyük ve eski firmaların, eski ürünleri eski pazarlara satması yatmaktadır.
E-ihracat KOBİ’ler ve yeni firmaların yeni pazarlara yeni ürünler satmasının önünü açacaktır. Aynı zamanda e-ihracat Türkiye’nin son 10 yılda daralan ihracat menzilini arttırmayı sağlayacaktır.
E-ihracatın sunduğu potansiyeli değerlendirebilmek için yabancı dil bilen, web sitesi, ödeme sistemleri, başka ülkelerdeki tüketici hakları gibi konulara hakim firmalar ve zamana hassas ve esnek bu yeni ticaret yönteminin gelişmesinin önündeki sorunları kaldırmaya yönelik çaba gösteren bir devlet gerekmektedir. Nitekim Alibaba’nın başarı hikayesinde Çin’in yüksek ticaret hacmini değerlendiren girişimcilik ruhu kadar devletin taşıma maliyetleri gibi alanlarda uyguladığı aktif destek politikaları da etkili olmuştur.”
TEPAV Direktörler Kurulu Üyesi Durmuş Yılmaz’ın değerlendirmesi: “Son 10 senede Türkiye’nin yüksek ihracat performansının temelinde büyük ve eski firmaların, eski ürünleri eski pazarlara satması yatmaktadır. Türkiye’nin benzer ülkelere göre zaten dar olan ihracat menzili son 10 yılda daralmaya devam etmiştir. Katmadeğeri ve teknoloji seviyesi yüksek ürünlerin ihracatı düşük seyretmektedir. E-ihracat, bu sorunları çözmek için tutulacak yollardan biridir. Ancak yasal ve fiziki altyapı, ödeme sistemleri, gümrük mevzuatı ve lojistik sistemlerinin şirketten tüketiciye değil, şirketten şirkete ihracata yönelik düzenlenmiş olması, sorunları beraberinde getiriyor.
“E-ihracatın sürdürülebilir bir büyüme sergileyebilmesi için önündeki engelleri kaldırmaya niyetli bir devlet iradesi ve kamu ile özel sektör arasındaki diyalog kanallarının açık tutulması gerekmektedir.”
(B2B) e-ticaret: İnternet ekonomisinin en hızlı büyüyen parçalarından biri olan e-ticaret, perakende ticareti dönüştürdüğü gibi uluslararası ticareti de dönüştürmeye başlamıştır.
Farklı ülkelerde yeralan şirketler arasındaki (B2B) e-ticaret, 2014 Eylül ayında Çin’in en büyük e-ihracat platformu olan Alibaba.com’un tarihin en büyük halka arzını gerçekleştirmesiyle gündeme oturmuştur.
(B2C) e-ticaret: B2B’nin bu hızlı büyümesine ilaveten küresel e-ticaretin yüzde 10’a yakınını oluşturan şirketler ve tüketiciler arasındaki (B2C) e-ticaret de hızla uluslararasılaşmaktadır. ABD ve AB’deki çevrimiçi nüfusun önemli bir bölümü yurtdışındaki e-ticaret firmalarından alışveriş yapmaktadır.
Fırsatlar: E-ihracatın Türkiye’ye yeni bir fırsat sunma potansiyeli bulunmaktadır. Şirketlerin e-ihracata yönelmesi, Türkiye’nin ihracat menzilini genişletebilir. E-ihracat yapan firmalar, normalde zayıf olduğumuz okyanus aşırı piyasalara rahatlıkla ürün satabilmektedir. Nitekim Türkiye’nin ilk 10 e-ihracat pazarının ağırlıklandırılmış ortalama mesafesi 4308 kilometre ile geleneksel pazarlarınkinden yüzde 50 daha fazladır. Nitelik açısından bakıldığında, e-ihracata konu olan ürünlerin elektronik ve otomotiv parçaları gibi geleneksel ihracata göre katmadeğeri yüksek ürünler olduğu da gözlemlenmektedir.
KOBİ ve girişimcilerin şansı: Son olarak, e-ihracatın küçük veya yeni ihracata başlayan firmalar ile büyük ve uzun süredir ihracat yapan firmalar arasındaki dengesizlikleri azaltması, KOBİ ve girişimcilerin önünü açması öngörülmektedir.
Gelişimin engelleri: Bu avantajlarına rağmen e-ihracatın gelişmesinin önünde çeşitli engeller bulunmaktadır. Bu engelleri incelerken e-ihracatın yurtiçi e-ticaret ve geleneksel ihracattan farklarını gözönünde bulundurmak ve özel olarak e-ihracatı ilgilendiren konuları tespit etmek gerekmektedir.

e-ihracatın sorunları:
Satış ve Pazarlama:
- Gerek küresel pazar yerleri (eBay, Amazon vs) gerek ilgili ülkelere kendi web sitesinden satış ile ilgili yetkinlik ve bilgi birikiminin bulunmaması
- Yabancı ülkelerdeki kanunlar, düzenlemeler ve lojistik süreçler hakkında bilgi bulamamak
- Diğer bilişim alt sektörlerine, özellikle bankalar ve yazılım şirketlerine yönelen nitelikli insan kaynağını çekememek

Ödeme:
- Girişimcilerin yurtdışı ödeme alabilmelerini sağlayacak küresel firmaların Türkiye’ye mevzuat uyumundaki engeller
- Diğer ülkelerdeki tüketicilerin kullandıkları ödeme sistemlerinin Türkiye’deki şirketler tarafından sorunsuz kullanımı
- Müşteri güvensizliği ve dolandırıcılık.
- Lojistik ve Gümrükler
- Lojistik maliyetlerinin yüksekliği ve teslim sürelerinin uzunluğu
- Yabancı ülkelerdeki lojistik hizmetlerinin kalitesi
- Türkiye gümrük ve vergilendirme mevzuatının “bireysel” satış ile ilgili özel tanımlamalar ve kolaylaştırıcı uygulamalar içermiyor olması.

Satış Sonrası
- Lisan ve kurumsal kapasite gibi nedenlerle müşterilere destek verememek
- İadelerde sorunlar yaşanması
- KDV iadesine ilişkin sorunlar.

e-ihracatın sorunlarının çözümü:
Kamu tarafından aşağıdaki adımların atılmasında fayda bulunmaktadır:
Kanun ve Düzenlemeler
- Yurtdışına e-ticaret üzerinden ihracat yapan firmalar özel bir statü ile tanımlanarak, bu işletmelerin B2C satışlarında gümrük ve lojistik süreçlerinde kolaylaştırıcı düzenlemelere gidilmelidir.
- 6493 Sayılı Kanun’da verilerin sadece yurtiçinde saklanmasına yönelik getirilen düzenlemeler (16. ve 23. Maddeler) ödeme sistemlerinin işlevselliği ve kamu denetimi dengesi gözetilerek yeniden ele alınmalıdır.
- Firmaların KDV iadesinde yaşamakta oldukları bürokratik sorunlar giderilmelidir.

Program ve Uygulamalar
- Üniversite, ticaret odaları ve KOSGEB nezdinde e-ihracat eğitim ve destek programları ile girişimcilere bu alanda bilgi birikimi oluşturacak programlar geliştirilmelidir.
- Şirketlerin farklı ülkelerdeki kanunlar, düzenlemeler ve lojistik hizmetleri gibi konularda güncel bilgi bulabilecekleri bir web sitesi kurulmalıdır.
- KOBİ’lere küçük boyutlu gönderileri operasyon ve maliyet açısından daha uygun koşullarla yurtdışına göndermeye olanak sağlayacak yeni posta hizmetleri sunulmalıdır.
- İstanbul’da inşa edilmekte olan 3. Havalimanı uluslararası bir lojistik firmasının bölgesel merkezi haline getirilerek e-ihracat yapan şirketlerimiz geniş bir bölgeye düşük maliyet ve yüksek hızla erişim olanağına kavuşturulmalıdır.

Uluslararası Girişimler
- Yabancı ülkelerde kargoya verilen desteklerin haksız rekabet unsuru oluşturup oluşturmadığı incelenip gerekli başvurularda bulunulmalıdır.
- Ekspres ürünler için Orta Doğu ülkeleri ile birlikte gümrük süreçleri koordine ve standardize edilmelidir.

Teşvikler
- Mevcut durumda sadece B2B platformları kapsayan, Ekonomi Bakanlığı’nın verdiği e-ihracat destekleri B2C alanına da genişletilerek, yurtdışına satış yapan B2C e-ticaret şirketlerinin mevcut uluslararası B2C satış platformlarına çıkışları desteklenmelidir.
- Kendi e-ticaret platformlarını açmak isteyen şirketlere çeviri, tasarım ve yazılım, arama motoru pazarlaması gibi ihtiyaçlara yönelik destek sunulmalıdır.
- Yurtdışındaki müşterilere yönelik dışarıdan çağrı merkezi gibi müşteri ilişkileri yönetimi hizmetleri alan firmaların bu harcamalarının bir kısmı desteklenmelidir.

TÜRKİYE İHRACATININ SORUNLARI ve ÇÖZÜMLERİ...

Nihat Zeybekci: Ekonomi Bakanı
Türkiye’nin ihracata ilişkin sorunlarını ve çözümlerini Ekonomi Bakanı Nihat Zeybekci’ye sorduk:

Türkiye’nin ihracata dayalı büyüme politikasını tanımlar mısınız?
Nihat Zeybekci: İhracata dayalı büyüme; ekonomik büyüme ve istihdam seviyesi ile ödemeler dengesi üzerindeki pozitif etkisi nedeniyle küreselleşme döneminde yalnızca Türkiye’nin değil tüm dünyanın kullandığı bir politika aracıdır.  Türkiye ise aslında ihracata dayalı sanayileşme stratejisini rahmetli Özal döneminde yürürlüğe koymuştu. Tarıma dayalı bir ekonomiden sanayi toplumuna geçişte bu vizyonun çok katkısı olmuştur. Korumacı ve müdahaleci dış ticaret rejiminin, ithal ikameci politikaların 1980’lerde son bulmasıyla ihracatçımızın da önü açılmıştır. Hükümetlerimiz dönemindeki siyasi ve ekonomik istikrar sayesinde uygulanabilen uzun vadeli politikalar, ihracatı Türkiye ekonomisinin temel taşı haline getirmiştir.

Cari açığın azaltılmasında ihracatın rolü nedir,ne olacaktır?
Nihat Zeybekci:
Cari açığın temelini dış ticaret açığı oluşturuyor. İhracat ve ithalat arasındaki bu negatif farkın önemli bir gerekçesi, yurtdışından petrol ürünleri alımına ayırdığımız yüksek kaynak.  Bu çerçevede, ihracat artışının ekonominin geneline olduğu gibi cari açığın azaltılmasına da büyük katkısı olduğu aşikârdır. 2017 yılına kadar cari açığın GSYH’ye oranını %5.2 seviyelerine indirmeyi ve ihracatımızı 200 milyar doların üzerine çıkarmayı öngörüyoruz. Tabii bu hedeflerin yakalanabilmesi için üretim faktörlerimizi daha verimli kullanmamız gerekiyor. Dış pazar taleplerine uygun kalite ve fiyatta; daha fazla katmadeğer odaklı üretim ve pazarlama anlayışını özel sektörümüzün tabanına yaymamız lazım. Türkiye’yi montaj değil üretim üssü; fason diyarı değil markalar ülkesi yapmanın gayreti içerisindeyiz.

AB’ye ihracatımızda son durum nedir?
Nihat Zeybekci:
Nihai TÜİK verilerine göre Ocak-Ağustos döneminde geçen yılın aynı dönemine göre Avrupa Birliği ülkelerine yaptığımız ihracat, yaklaşık yüzde 13 artışla 46 milyar dolara ulaştı. Böylece sözkonusu dönemde toplam ihracatımızın yüzde 43.7’sini başta Almanya (10 milyar dolar), İngiltere (6.5 milyar dolar), İtalya (4.8 milyar dolar), Fransa (4.4 milyar dolar), İspanya (3.1 milyar dolar) olmak üzere bu bölgeye gerçekleştirdik. Her ne kadar pazar çeşitlendirmesi ihracatımızın temel önceliklerinden olsa da dünya ithalat ve ihracatının yüzde 16’sını yapan Avrupa Birliği yüksek alım gücü ile daima ülkemizin en büyük ticaret partneri olacaktır. Bu nedenle bu bölgedeki ekonomik gelişmeleri yakından takip ediyor ve küresel kriz sonrası toparlanma eğiliminin bir an önce hızlanmasını umuyoruz. Ortadoğu, Rusya ve Ukrayna ihracatımız düşüyor. Ayrıca bölge coğrafyamız iç açıcı değil. Bu gelişmelerin ihracatımıza etkisi...
Bildiğiniz gibi çok hareketli bir coğrafyada yaşıyoruz. Her daim riskler ve fırsatlar barındıran bu bölgede ihracatımıza halel getirecek tehditleri minimize edip potansiyelleri fırsata çevirmek için ciddi şekilde çalışıyoruz. 2015-2017 dönemini kapsayan Orta Vadeli Program, dünyada ve bölgemizde cereyan eden gelişmeler dikkate alınarak hazırlandı. İlgili kurum ve kuruluşlarımızla işbirliği halinde ülke bazlı yoğun bir ticari diplomasi yürütüyoruz. 
Ayrıca, Gümrük Birliği’nin daha etkin hale getirilmesi; başta Avrupa Birliği ve ABD arasında görüşmeleri devam eden Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığı anlaşması olmak üzere ülkemizi doğrudan etkileyecek serbest ticaret anlaşmalarının dış ticaretimizi olumlu yönde etkilemesi yönünde çalışmalar yapıyoruz. Serbest ticaret anlaşması müzakerelerine hizmetler ve yatırımları da dahil etmeye özen gösteriyoruz. Dolayısıyla gerek uluslararası tanıtım ve pazara giriş stratejilerimiz gerekse ikili ve çok taraflı müzakerelerimiz ile ihracatçılarımızın önündeki engelleri kaldırmaya gayret ediyoruz.

İhracatta pazar bağımlılığını nasıl aşarız?
Nihat Zeybekci: Bakanlığım bünyesinde küresel ve bölgesel gelişmeler dikkate alınarak pazara giriş olanaklarının iyileştirilmesine yönelik çalışmalar dinamik bir yapıda sürdürülmektedir. Küresel ekonomik kriz sonrasında ihracatta pazar çeşitlendirmesine gidilmesi zaruret haline gelmiştir. Avrupa Birliği gibi nüfuz edilmesi zor bir pazarda dahi önemli başarılar gösteren ihracatçılarımız, Bakanlığımızın da yönlendirmesiyle alternatif pazarlara hızla uyum sağlamışlardır. İlgili kamu kurum/kuruluşları ve STK’ların katkıları alınarak belirlenen hedef ve öncelikli ülkeler, Bakanlığımızca sağlanan devlet yardımlarında ayrıcalıklı bir yere sahiptir. Genel ve sektörel ticaret heyetleri ile alım heyeti programları başta olmak üzere tüm faaliyetlerde sözkonusu ülkelere ağırlık vermeye gayret gösterilmektedir. Bunun yanısıra Bakanlığımızca verilen destekler kapsamında, her yıl belirlenen 15 hedef ülkede düzenlenecek fuarlara iştirak eden katılımcılara 20 puan ilave destek sağlanmakta, tüm hedef ve öncelikli ülkeler için ise 10 puan ilave destek verilmektedir. Bakanlık olarak ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde düzenlediğimiz eğitim, bilgilendirme seminerleri aracılığıyla firmalarımız ihracatta hem pazar ve ürün çeşitlendirmesinin önemi hem de markalı ve katmadeğeri yüksek ürünlerin ihracatta sağladığı avantajlar konularında bilgilendirilmektedir.

İhracatta hizmet, imalat,tarım vs bileşenleri noktasında nasıl bir  vizyonumuz var?
Nihat Zeybekci:
Bilindiği üzere ülkemiz, son yıllarda hizmet ihracatı alanında istikrarlı bir başarı yakalamış ve hizmet sektöründe dış ticaret fazlası veren bir ülke konumuna ulaşmıştır. Cumhuriyetimiz’in 100’üncü yıldönümü olan 2023 yılında 150 milyar dolar hizmet ihracatı gerçekleştirme hedefimize en etkili ve en kısa sürede ulaşmamızı sağlayacak kilit sektörler olarak “sağlık turizmi, film, eğitim ve bilişim (yazılım ve bilgisayar oyunları) ile teknik müşavirlik ve lojistik hizmetleri” sektörleri belirlenmiştir. Sözkonusu sektörlerin; bilimsel, teknolojik ve kültürel alt yapımızın küresel düzeyde tanıtımına, müteahhitlik firmalarımızın uluslararası pazarlarda daha büyük projeler üstlenmesine, ayrıca mal ihracatımızın arttırılmasına doğrudan katkı sağlaması beklenmektedir. Bu çerçevede, bu sektörlerde uluslararası ticaret gelirlerimizin arttırılması ve hizmet sektörlerimizin uluslararası rekabet gücünün geliştirilmesi amacıyla Döviz Kazandırıcı Hizmet Ticaretinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ ile Teknik Müşavirlik Hizmetlerine Yapılacak Devlet Yardımları Hakkında Tebliğ çerçevesinde Bakanlığımız tarafından kapsamlı bir devlet yardımı programı başlatılmıştır. Bahsi geçen program kapsamında; sağlık kuruluşları, sağlık turizmi şirketleri, film yapımcısı ve dağıtımcısı şirketler, bilişim şirketleri, teknokentler, yüksek ve orta öğretim kurumları, mimarlık ve mühendislik şirketleri ile adı geçen sektörlerde faaliyet gösteren işbirliği kuruluşlarının yurtdışı pazarlara erişim sağlanmasına yönelik tanıtım, pazarlama ve danışmanlık faaliyetlerine, desteğin türüne göre değişmekle birlikte genel olarak harcamaların yüzde 50’si ila yüzde 90’ı arasında değişen oranlarda destek ödemeleri yapılmaktadır.
Bahse konu Tebliğlerin uygulama dönemi kapsamında edinilen deneyim ve sektörlerden alınan geri bildirimler, sözkonusu destek programının yararlı sonuçlar doğurmaya başladığını göstermekle birlikte sağlık turizmi, film, eğitim ve bilişim sektörlerinin beklenen atılımı yapabilmesi için “markalaşma” odaklı biçimde desteklenmesi gerektiği tespit edilmiştir. Teknik müşavirlik ve mimarlık sektörlerimizin ise müteahhitlik firmalarımızın yurtdışında katmadeğeri ve ölçeği daha yüksek projeler üstlenebilmesi, böylece “mevcut küresel güçlerinin” arttırılması hedefi çerçevesinde desteklenmesinin gereği anlaşılmıştır.
Bu çerçevede, bahsi geçen “markalaşma programı” kapsamında, hizmet sektörüne özgü kriterler çerçevesinde değerlendirilecek kuruluşlardan belirlenecek düzeyin üzerinde kalan, hizmet ihracatı potansiyeli en yüksek kuruluşların yurtdışında markalaşmasına yönelik harcama kalemlerinin desteklenmesi öngörülmekte; ayrıca, Döviz Kazandırıcı Hizmet Ticaretinin Desteklenmesi Hakkında Tebliğ’in, güncel gelişmeler, sektörel talepler ve uygulamada edinilen tecrübeler çerçevesinde gözden geçirilerek yeni destek unsurlarını ve etkinleştirilmiş uygulamaları içerecek şekilde yenilenmesi hedeflenmektedir.
Bunun yanısıra teknik müşavirlik firmalarımızın ve müteahhitlerimizin yurtdışında daha büyük projeler alabilmesinin desteklenmesi amacıyla mevcut Teknik Müşavirlik Hizmetlerine Yapılacak Devlet Yardımları Hakkında Tebliğ’de yeralan en önemli destek kalemlerinin revize edilerek daha etkin hale getirilmesi planlanmaktadır. Ülkemizin döviz kazandırıcı hizmetler ticaretinde lojistik hizmetleri de oldukça önemli bir yere sahip bulunmaktadır. Zira Türkiye, özellikle transit ülke ve 1.5 milyar tüketicinin bulunduğu BDT ülkeleri, Ortadoğu ve Kuzey Afrika pazarlarına çıkış noktası olan uluslararası merkez konumu ile lojistik açısından stratejik bir rol üstlenmektedir.
Ülkemizin döviz kazandırıcı hizmetler ticaretine baktığımızda, 2013 yılında sözkonusu hizmetler sebebiyle elde edilen gelirin yaklaşık olarak 47 milyar dolar tutarında olduğu görülmektedir. Bahsi geçen tutarın yaklaşık olarak 13 milyar dolarını (%28’i) taşımacılık hizmetleri oluşturmaktadır. Diğer taraftan, 2014 yılının ilk sekiz ayında yaklaşık olarak 33 milyar dolar olarak gerçekleşen döviz kazandırıcı hizmetler gelirlerinin yaklaşık olarak 9.5 milyar dolarını (%29’unu)  taşımacılık hizmetleri oluşturmuştur.
Ulaştırma altyapısının ve lojistik donanımının geliştirilmesinin, dış ticaretin kolaylaştırılması ve rekabet gücünün artırılması açısından taşıdığı önem ve ülkemizin lojistik alanında sahip olduğu olanaklar çerçevesinde, öncelikli hedeflerimizden bir tanesini, Dünya Bankası tarafından yayımlanan “Lojistik Performans Endeksi”nde dünyanın en öndeki ilk 20 ülkesi arasına girilmesi oluşturmakta; ülkemizin lojistik fırsatlarını artırmak ve bu alandaki rekabetçiliğimizi güçlendirmek amacıyla
Bakanlık olarak önümüzdeki dönemde somut projeler uygulanması hedeflenmektedir. 
Bakanlığımız, bu amaçlar doğrultusunda, ihracatımızın nakliyesinde kullanılabilecek yeni güzergâh çalışmaları gerçekleştirmekte ve nakliyecilerimizin yurtdışında karşılaştıkları sorunları yurtdışı teşkilatımız vasıtasıyla ilk elden takip ederek ilgili ülke makamları nezdinde çözüm için gerekli girişimlerde bulunmaktadır.
Bunun yanısıra ihraç taşımalarımızda yoğun olarak yararlanılan mevcut hatlara ilave olarak, yeni kara ve/veya deniz hatlarının Türkiye ile bölge ülkeleri arasındaki ticarete ivme kazandıracağı düşüncesiyle yeni ulaşım hatlarının hayata geçirilmesi ve ihracatımızda etkin kullanımına yönelik çalışmalar da Bakanlığımızca doğrudan yürütülmektedir.

İhracatımız yükte ağır, paha da hafif, bunu nasıl aşacağız?   
Nihat Zeybekci:
2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefine ulaşmak için üretim ve pazarlamada düzenli katmadeğer artışı olması gerektiği muhakkak. İhraç birim fiyatı ise ihraç ürünlerinin yarattığı katma değeri ve bu ürünlerin dünyadaki rekabet gücünü gösteren önemli parametrelerden birisi. Bu nedenle ihracatta birim fiyat artışını sağlayacak teknolojik ve inovatif dönüşüme büyük önem veriyoruz. İhracatta sofistikasyonu artırabilmek için Ar-Ge, inovasyon ve markalaşmanın gücünden istifade etmemiz lazım. Ancak bu şekilde ihraç birim fiyatımızı gelişmiş ülkeler gibi 3.5-4 dolar düzeyine yükseltebiliriz.
Bu yolda Türk markalarının küresel birer oyuncu olmalarına destek olmak amacıyla yürüttüğümüz Markalaşma ve TURQUALITY® Programı kapsamındaki firmalar birim fiyat konusunda bir adım önde gidiyor. Desteğimizden yararlanan firmaların birim fiyatı 3.28 dolar seviyesindedir. Bu oran, marka üretmenin ve ihraç etmenin yüksek katmadeğer anlamında ne kadar önemli olduğunun somut bir göstergesidir.Öte yandan artık yalnızca firmalarımızı tek tek desteklemeyeceğiz bir bütün olarak ülke imajımıza katkı sağlayacak olan “Türkiye-Gücü Keşfet” sloganı ile yurtdışı tanıtım etkinliklerimizi sürdüreceğiz. Böylece firmalarımızın ve ürünlerimizin küresel arenada marka değerleri artacak. 

İhracatçıya yurtdışında desteğiniz nedir?
Nihat Zeybekci:
İş dünyamızın küresel ekonomiye entegrasyonu ve uluslararası rekabetten aldıkları payın artışına yönelik olarak “2023 Türkiye İhracat Strateji ve Eylem Planı” rehberliğinde kapsamlı bir dönüşüm programı gerçekleştiriyoruz. Bu çerçevede, Ar-Ge’ye dayalı, yenilikçi, “Türk Malı” imajını tüm dünyada kabul ettirecek nitelikte orta ve ileri teknolojili ürünlerin ihracatını desteklemeyi sürdüreceğiz. Bu sistemle Ekonomi Bakanlığı olarak hem mal hem de hizmet ihracatında müteşebbislerimizin uluslararası rekabet yarışında başından sonuna kadar yanında olduğumuzu vurgulamak istiyorum. Ayrıca, Bakanlığım tarafından ihraç ürünlerimizin  tanıtımının sağlanması, pazar payımızın genişletilmesi, ticari ve ekonomik işbirliğimizin geliştirilmesi amacıyla, ilgili kuruluşlarla işbirliği halinde Ticaret Heyeti, Sektörel Ticaret Heyeti, Alım Heyeti ve Özel Nitelikli Alım Heyeti Programları düzenleniyor. Öte yandan sektörel ihracatın gelişimini izleyip değerlendirerek uygulamaya ilişkin sorunları ilgili mevzuat çerçevesinde çözmeye gayret ediyoruz ve ihracatçılarımızın taleplerini cevaplandırıyoruz. İç ve dış piyasaları sektör bazında yakından takip ediyoruz. Tanıtım gruplarını, ihraç politikaları doğrultusunda yönlendiriyoruz. Daha düşük maliyetli üretime dönük olarak dahilde ve hariçte işleme izin belgeleri düzenliyoruz. Bakanlığımca sürdürülen bir diğer çalışma, ülkemiz menşeli ihraç ürünlerine yönelik ticaret politikası önlemleri (anti-damping, telafi edici vergi, korunma önlemleri) soruşturmalarının önlemsiz kapatılmasına ilişkindir. Ciddi bir pazara giriş engeli olan bu soruşturmalardan ihracatçılarımızın asgari düzeyde etkilenmesini teminen muhatap ülke makamları nezdinde yoğun bir faaliyet yürütüyoruz.

KOBİ’lerin ihracatımızdaki yeri nedir?
Nihat Zeybekci:
Ekonominin mikroorganizması olan KOBİ’lerin giderek artan oranda dış pazarlara açılmasından memnuniyet duyuyoruz. 2013 yılı itibarıyla 60 bine yakın ihracatçının yaklaşık 58 bini 1-249 kişi çalıştıran işletmelerdir. Tabii satış potansiyelini artırmak, riski dağıtarak daha dengeli büyümek, daha düşük birim maliyetiyle verimli ve kaliteli üretim yapmak isteyen KOBİ’lerin ihracat yapması kaçınılmazdır. İhracatçı KOBİ sayısının artması kadar önemli olan bir diğer unsur ihracatın sürdürülebilir olması ve katmadeğere dayanmasıdır. Diğer bir deyişle küçük ve orta ölçekli işletmelerimizin iç pazar tıkandıkça değil düzenli olarak ihracatla iştigal etmesi ve günün ihtiyaçlarına cevap verebilecek standartlarda üretim ve pazarlama yapması gerekiyor. KOBİ’lerimizle biraraya geldikçe vurguladığım gibi uluslararası ticarette ayakta kalabilmenin ön koşulu, Ar-Ge ve inovasyon kaynaklı üretim; marka ve tasarıma dayalı ihracattır.
KOBİ’lerimizi ihracata teşvik etmek için Hükümetimiz’in ciddi çalışmaları var. Örneğin, Bakanlığımca yürütülen diğer destek kalemlerinin yanısıra ihracatı yeni öğrenen veya düzenli bir ihracatı olmayan KOBİ’lerin rekabetini artırmak, verimliliğini yükseltmek ve bölgesel kalkınmayı sağlamak amacıyla işbirliği kuruluşları ile birlikte projeler yürütüyoruz. KOBİ’lerimizin yoğun ilgi gösterdiği Dış Ticaret Bilgilendirme Seminerleri aracılığıyla ihracat yapmak isteyen firmalara sağlanan devlet desteklerine ilişkin bilgi veriyoruz. Ayrıca İhracat İletişim Noktası tarafından firmaların yazılı ve sözlü taleplerini cevaplandırıyor; İhracat Günlüğü (İBP Blog), Ülke Masaları ve Pazara Giriş Bülteni, İBP web sitesi ve Twitter ile günlük, anlık ve haftalık olarak ihracatçılarımıza ticari bilgi sunuyoruz. Öte yandan Eximbank tarafından da ihracata yönelen KOBİ’lerin finansmana erişimini kolaylaştıracak çalışmalara ağırlık veriliyor.
Bunun yanısıra önümüzdeki üç yıla ilişkin Orta Vadeli Program çerçevesinde KOBİ’lerin Ar-Ge, yenilik ve ihracat yapabilme kapasitelerinin geliştirilmesi, markalaşmaları, kurumsallaşmaları ve yenilikçi iş modelleri geliştirmeleri etkin bir şekilde desteklenecektir. Son olarak, biliyorsunuz 1 Aralık’tan itibaren resmen G-20 Dönem Başkanlığı’nı devralıyoruz.  KOBİ’lerin ülke ekonomilerindeki önemine dikkat çekmek için konuyu G-20 ülkelerinin de gündemine taşıyacağız.

Haluk Dinçer - TÜSİAD Başkanı: “Kalkınmanın itici gücü insandır”
Teknolojinin gelişmesi ve ekonomide bilginin ağırlığının artması, hem mikro planda bireylerin  hayatını hem de makro planda ülkelerin ekonomik performansını çok yakından etkiliyor.İnsana yatırım yapan, bilim ve teknoloji üreten  ülkeler ekonomik büyümelerini de sürdürülebilir hale getirmeyi başarıyor. Ekonomik gelişmişlik ve kalkınma seviyesi ile  inovasyon ve teknoloji yaratma kapasitesi arasında doğru orantılı bir ilişki mevcuttur. Sanayi Strateji Belgesi'nde de sanayinin rekabet edebilirliğinin ve verimliliğinin yükseltilmesi, dünya ihracatından daha fazla pay  alacak şekilde yüksek katmadeğerli ve ileri teknolojili ürünlerin üretilmesi bir vizyon olarak ortaya konulmuştur. Gerçekten de  teknoloji ithal ederek, cari açık problemini sürekli yaşayarak, orta gelir tuzağına takılı kalarak 21. yüzyılın rekabet koşullarında ayakta  kalmamız mümkün değil. Türkiye'nin sürdürülebilir büyüme ve kalkınma için en büyük itici gücü insan gücüdür.

Memiş Kütükcü - KSO Başkanı: “KOP Bölgesi’nde İnnopark”
Konya, Karaman, Aksaray ve Niğde’den oluşan KOP Bölgesi’nin toplam ihracatı 2 milyar doların altındadır. KOP Bölgesi ihracatı bölgenin gerçek potansiyelini yansıtmamaktadır. Bölgede kişi başına ve ihracatçı firma başına yapılan ihracatın mutlaka artırılması gerekir. Üniversite-sanayi işbirliğini geliştirmeden bu tabloyu düzeltmek mümkün değildir. KOP Bölgesi’nde 7 üniversite, 13 Organize Sanayi Bölgesi, Bilim, Sanayi Teknoloji Bakanlığı tarafından desteklenen 30 küçük sanayi sitesi ve 130 bin civarında girişimci bulunmaktadır. Ancak biz bu gücü şu anda, özellikle üniversite-sanayi işbirliği konusunda yeterince harekete geçiremiyoruz. Türkiye yüzölçümünün yüzde 8.3’ünü, nüfusunun yaklaşık yüzde 4’ünü oluşturan KOP Bölgesi’nin, toplam ihracatı sadece 1 milyar 784 milyon dolar. Bu ihracatın da yüzde 75’ini Konya tek başına yapıyor. Son 10 yılda, KOP Bölgesi’nin Türkiye ihracatından aldığı payı yüzde 0.55’ten sadece yüzde 1.26’ya çıkarabildik. Bölge göç vermeye devam ediyor. Bu tabloyu mutlaka düzeltmemiz, özellikle üniversite-sanayi işbirliğiyle yeni bir kalkınma süreci başlatmamız gerekiyor. Üniversite-sanayi işbirliğinde inisiyatifin hocalarda, sorumluluğun sanayicilerde olduğu model çalışmıyor. İnisiyatifin de sorumluluğun da mutlaka paylaşılması gerekir. KSO tarafından Konya’ya kazandırılan İnnopark bölgeye yeni bir ivme kazandıracaktır. Konya Organize Sanayi Bölgesi’nde yükselen İnnopark’ın Teknoloji Geliştirme Bölgesi ilan edilmesi ile ilgili süreç devam ediyor. KOP Bölgesi’ndeki bütün üniversiteleri burada görmek istiyoruz. İnnopark’ın amacı bölgenin Ar-Ge ve inovasyon kapasitesini artırmaktır.

Serpil Timuray - YASED Başkanı: “Rekabetçi Türkiye için YASED’in görüşleri”
Uluslararası Yatırımcılar Derneği (YASED) Başkanı Serpil Timuray, hazırladıkları ''Sürdürülebilir Küresel Rekabet için Bölgesel Merkez Türkiye'' raporu çerçevesinde, rekabetçi bir ekonomiye gidiş için Türkiye’nin vizyonunu şöyle özetledi:
- Uluslararası doğrudan yatırımların çekilmesi.
- Sektörlerin Yönetim, Ar-Ge, Gelişmiş Üretim ve Gelişmiş Hizmetler olmak üzere dört ana fonksiyondaki ek gelişim noktalarının belirlenmesi.
-  Türkiye'nin rekabetçiliğini artırma potansiyelinin, bütün kriterler yönünden ölçülmesi.
- Coğrafi olarak bakıldığında, Ortadoğu, Kuzey Afrika, Doğu Avrupa ve Orta Asya’nın, Türkiye'nin hizmet vereceği en uygun bölgeler olarak görülmesi.
Türkiye'nin temel gereklilikleri:
- Düşük maliyetli girdi kaynaklarına ulaşabilmek
- Tedarik zinciri yetkinliklerinin etkinleştirilmesi ve kaynak yönetimi
- Yeni yatırımlar için yatırım ortamının sürekli iyileştirilmesi
- Yerli insan kaynağının sürdürülebilir gelişimi,
- Vergi teşviki gibi odaklı devlet desteği
- Küresel ve bölgesel lojistik altyapının ve ulaşımın güçlendirilmesi,
- Politik ve ekonomik istikrara odaklanılması,
- Yabancı insan kaynağının (expatriate) ihtiyaçlarının karşılanması ve destek mekanizmalarının kurulması...

Mehmet Büyükekşi - TİM Başkanı: HEDEFİMİZ; TEKNOLOJİ-YOĞUN İHRACAT...
Türkiye’nin ‘İhracata Dayalı Büyüme Modeli’ne geçtiğini söyleyen Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi’ye, bu geçişin hangi koşullar altında ve hangi vizyonla başladığını sorduk.

Türkiye ihracata dayalı büyüme modelini niçin seçti?
Mehmet Büyükekşi:
Türkiye’nin bugün karşı karşıya kaldığı temel yapısal sorunlar olan yüksek cari açığın ve yatırımlardaki dış kaynak bağımlılığının çözümü ve ülkemizin ihtiyaç duyduğu uzun soluklu, sağlıklı, sürdürülebilir büyümenin yolu ihracata dayalı büyümeden geçiyor. Bu konuda benchmark aldığımız Güney Kore, ihracata dayalı büyüme modeli ile küresel pazarların ihtiyaç duyduğu yüksek teknolojili ürünlerin üretimine ağırlık vererek sanayide önemli bir dönüşüm gerçekleştirdi. Bu dönüşümün bir sonucu olarak Güney Kore dünyanın en çok ihracat yapan sayılı ülkelerinden biri haline geldi. Ülkemiz de 1980 sonrası, dışa açık ihracata yönelik politikalar uygulamaya başladı, tarım ürünlerine dayalı ihracat gelirleri 1990’lı yıllarda sanayi ürünlerine dönüştü. İhracata dayalı sanayileşme stratejisi ile birlikte ekonomideki atıl kapasiteler ihracata yönlendirildi, ülkemizin dış ticaret hacmi ve özellikle ihracatında önemli başarılara imza atıldı. Bundan sonraki süreçte de sürdürebilir büyüme için, her zaman vurguladığımız gibi, yüksek katmadeğerli ürün ihracatına odaklanarak Ar-Ge, inovasyon, markalaşma ve tasarım faaliyetlerine yönelmemiz gerekiyor.

İhracatta OVP hedeflerinin revize edilmesi ne anlama geliyor?
Mehmet Büyükekşi:
2015-2017 dönemine ait Orta Vadeli Program’a göre bu yılın tamamı için ihracat hedefi 160.5 milyar dolar, 2015 için ise 173 milyar dolar olarak revize edildi. Yakın komşularımızda ve Ortadoğu’da yaşanan siyasi çalkantılar sonrasında ihracatta bir takım sıkıntılar yaşanıyor. Bunun sonucunda genel ihracatımız yılın ilk 9 ayında yüzde 5.7 yükselmesine rağmen Irak, Libya, Mısır gibi pazarlarda ihracat gerilemesi yaşadık. Bu ülkelere yapılan ihracatımızdaki gerilemenin yanısıra Suriye ve Irak’ta yaşanan gerilimler, Türkiye’nin Ortadoğu pazarına ulaşımını da engelleyerek tüm bölge ihracatını olumsuz yönde etkiliyor. Dolayısıyla tüm bu olumsuz gelişmeler ışığında ihracatta yapılan revizyonları temkinli değerlendiriyoruz. Bununla birlikte yaşanan sıkıntıların geçici olduğunu ve önümüzdeki dönemde Türkiye’nin Ortadoğu ve Kuzey Afrika’ya eski ihracat temposunu yakalayacağını öngörüyoruz. Yeni OVP’de ihracatın büyümeye katkısının program dahilinde azalacağı öngörülüyor. Bu katkının artırılmasının, Türkiye’nin daha yüksek büyüme oranları yakalaması açısından elzem olduğunu düşünüyoruz. İhracatçının OVP’deki temkinli hedeflerin daha ötesinde bir performans sergileyeceğine inanıyoruz. 2023 yılında 500 milyar dolar ihracat hedefine yüksek katmadeğer yaratmaya yönelik inovasyon ve Ar-Ge fikirlerini ticarete dönüştürerek ve her alanda Ar-Ge, inovasyon, markalaşma ve tasarıma daha fazla önem vererek ulaşacağımıza inanıyoruz. Yüksek teknolojili ürünlerin ihracatımızdaki payı mevcut durumda yüzde 4. Bu oranı 2023 yılında yüzde 15 seviyesine çıkarmamız gerekiyor. Nitekim benchmark aldığımız Güney Kore ve AB’de de bu oran yüzde 20’nin üzerinde.

Önümüzdeki yıllarda ihracatı sürükleyecek belli başlı sektörler sizce hangileri olacaktır?
Mehmet Büyükekşi:
Yıllardır ihracatımızın ana lokomotifi görevini üstlenen, ihracatımıza çok büyük hizmetler sunan ve ihracatımızın bayrağını tüm dünyaya taşıyan sektörlerinin başında otomotiv endüstrisi, kimyevi maddeler ve mamulleri, hazırgiyim ve konfeksiyon, çelik, elektrik-elektronik, makine sektörleri geliyor. Günümüz dünyasını şekillendiren ürünlere baktığımızda, bunların pek çoğunun kol gücüyle değil, bilgi gücüyle oluşturulan ürünler olduğuna tanık oluyoruz. Konvansiyonel üretim yerine katmadeğeri yüksek, tasarım ağırlıklı, yenilikçilik odaklı bir yaklaşımla ortaya konulan ürünlerin ve sektörlerinin tüm dünya trendlerini etkilediğini görüyoruz. Bu çerçevede, biz de ülke ihracatımızı en üst seviyelere çıkarmak için tüm ihracatçılarımızın kendilerini geliştirmeleri için firmalarımızı destekliyoruz.

İhracatımızın ithalatı artırarak artmasına hangi politikalarla son verilebilecek?
Mehmet Büyükekşi:
2023 hedeflerini hayata geçirmek için yapısal reformlara öncelik vermemiz gerekiyor. Gerçek şu ki 2023 Türkiye'si ekonomik ve sosyal birçok dönüşümü zorunlu kılıyor. İhracatımızın büyümeye katkısını artırmak, ihraç edilen mal ve hizmetlerin üretimindeki girdi ithalatının azaltılmasıyla mümkün. Bu süreçte Ekonomi Bakanlığı'nın hazırladığı Girdi Tedarik Stratejisi (GİTES) ve Eylem Planı’nın hem büyümenin ana kaynağı olan ihracatın etkinliğini ve sürdürülebilirliğini sağlaması hem de ara mal ithalatının azaltılması için önemli olduğunu düşünüyoruz.

Belli pazarlara bağımlılığımız açısından ihracatımızda durum nedir ve nasıl değişir?
Mehmet Büyükekşi:
İhracatımızda Avrupa Birliği ülkelerinin yanısıra alternatif pazarlar eğilimi devam edecek. 2023 hedeflerimize giden yolda ihracat pazarlarımızı çeşitlendirebilmek için büyük çaba sarfediyoruz. 2013 yılında düzenlediğimiz ticari heyetlerle dünyanın etrafında 6 tur attık. Düzenlediğimiz 29 ticari heyette 19 bin ikili ticari görüşme gerçekleştirdik. Bu yılda da dünyanın dört bir yanına ticari heyetler düzenleyerek yeni açılımlar yapmaya devam ediyoruz. Ayrıca alternatif pazar çalışmalarına daha fazla ağırlık verilmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu vesileyle 2014 yılında da dünyanın dört bir yanında ticaret heyetleri ve fuar programları düzenlemeye devam ederek özellikle alternatif pazarlara gerçekleştireceğimiz dış ticaret heyeti programlarıyla ihracat pazarlarımızın çeşitlendirilmesi için çaba sarf edeceğiz.

Çin ve Hindistan pazarı Türkiye ihracatının geleceği açısından ne ifade etmektedir?
Mehmet Büyükekşi:
Uluslararası arenadaki temel göstergeler, daha çok Uzakdoğu ve Güneydoğu Asya ülkelerinin gelecek vaat ettiklerini gösterirken; bu ülkeler arasında özellikle Çin ve Hindistan’ın (nüfus, ekonomik ve siyasi potansiyelleriyle) öne çıktıkları gözlemleniyor.Yaşlanan ve nüfusu azalan çoğu gelişmiş ülkelerin aksine, dünya nüfusunun yarısı Çin, Hindistan, Endonezya, Pakistan, Japonya ve Bangladeş’in bulunduğu bölgede yaşamaktadır. Türkiye’nin Avrupa’ya yaptığı ihracat yoğunluğunu düşünürsek olası küresel tıkanmalarda ya da siyasi, ekonomik düzende aleyhimize gelişecek değişiklikleri gözönüne alırsak  Çin ve Hindistan gibi ülkelerle güçlü ekonomik ve ilişkiler kurmaya gayret ediyoruz. Nitekim son 10 yılda Çin’e gerçekleştirdiğimiz ihracatı 4 kat artışla 3.6 milyar dolara, Hindistan’a gerçekleştirdiğimiz ihracatı ise 7.3 kat arttırarak 0.6 milyar dolara çıkarttık. Ancak bu ülkelere ihracat anlamında daha gidecek çok yolumuz olduğunu düşünüyoruz.

ULUDAĞİ İHRACATÇI BİRLİKLERİ

İhracatta sorunları yaşayan ve uygulama bilgisine sahip olan ihracatçı birliklerinden, performansı en yüksek ve gelişimi en hızlı olan Uludağ İhracatçılar Birliği ile Ege İhracatçılar Birliği’nin verileri, görüş ve önerileri aşağıda okurlarımızın bilgisine sunulmuştur.

Orhan Sabuncu - UİB Başkanı: “Ülkemize 4-5 büyük otomotiv yatırımı çekilmeli”
Uludağ İhracatçıları Birliği  Başkanı Orhan Sabuncu anlatıyor: “UİB, Türkiye’nin 50 ilinde toplam 4 bin 270 üyesine hizmet veriyor. 2023 hedefleri sektörler bazında belirlendi. UİB’de her sektörel Birlik bu hedefler doğrultusunda çalışmalarına devam etmektedir. Ayrıca koordinatör birlik konumunda bulunan Otomotiv Endüstrisi İhracatçıları Birliği de otomotiv sektöründe 2023 hedeflerinin takibini gerçekleştirmektedir.2023 Otomotiv Sektörü İhracat Strateji Belgesi; 20 hedef, 50 ölçüt ve 74 eylemden oluşmaktadır ve sektörün 2023 hedefine ulaşmada yol haritasını ortaya koymaktadır. Bu kapsamda otomotiv endüstrimizin 2023 yılı hedefleri de 4 milyon adet üretim, 3 milyon adet ihracat ve 75 milyar dolar ihracat değeri olarak belirlenmiştir. Otomotiv sektöründe belirlenen bu hedeflere ulaşabilmek için 4-5 adet büyük yatırımın ülkemize çekilmesi gerekmektedir.Türkiye otomotiv sektörü, Avrupa’nın en gelişmiş Ar-Ge Merkezlerinden birisi olmayı hedeflemektedir. Günümüzde dünya otomotiv endüstrisinin odaklandığı alan inovasyondur. Turquality desteği sadece şirketler için değil, aynı zamanda İhracatçı Birlikleri’nin de faydalanabildiği bir devlet yardımıdır. Nitekim OİB olarak, 2011 yılından bu yana yürüttüğümüz OİB Rusya Federasyonu Turquality Projemiz ile Rusya Federasyonu’nda Türk otomotiv endüstrisi markasını yerleştirmeye çalışıyoruz.”

Şenol Şankaya - UHKİB Başkanı: “Tekstilde AB ağırlık kazanıyor”
Uludağ Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (UHKİB) Başkanı Şenol Şankaya,  UHKİB ihracatında en büyük payı AB ülkelerinin aldığını belirtiyor: “AB ülkelerine ihracatın toplam ihracat içindeki payı yüzde 80. Yılın ilk 9 ayında; toplam ihracat içinde yüzde 20 paya sahip olan Almanya’ya ihracat bir önceki yıla nazaran yüzde 3 oranında artış ile 88 milyon dolarlık ihracat gerçekleşti. İngiltere ise Almanya’nın ardından yüzde 19’luk pay ile ikinci sırada yer aldı ve İngiltere’ye yaklaşık olarak 84 milyon dolarlık ihracat gerçekleşti. İspanya’ya ise 79 milyon dolarlık ihracat gerçekleşti ve İspanya yüzde 18’lik pay ve yüzde 30 oranında ihracat artışı ile  en fazla ihracat gerçekleştirilen 3. ülke oldu.”

Orhan Gençoğlu - UMSMİB Başkanı: “Meyve ve sebze ihracatı desteklenmeli”
Ocak-Eylül döneminde Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği’nin (UMSMİB) ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 7.01’lik artış ile 137 milyon dolar olarak gerçekleşti. Uludağ Meyve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği Başkanı Orhan Gencoğlu, mal grupları bazında 2014 yılı değere göre yapılan sıralamasında; gazlı sular-maden suları-gazozlar mal grubunun bir önceki yıla göre yüzde 20 artış ile 27.492.242 dolar ile ihracatta ilk sırada yeraldığını belirtiyor. Bunu sırasıyla sebze meyve bitki parçaları, bira, dondurulmuş meyveler ve domates salçası izliyor. Ocak-Eylül döneminde ülke bazında 2014 yılı değerine göre yapılan sıralamada en fazla ihracatın yapıldığı ülkeler Irak ve Birleşik Krallık geliyor. Sektörün zorluklarını Gencoğlu, şöyle anlatıyor: “Sektörün girdi maliyetlerinde ortaya çıkan artışların asgari seviyelerde tutulması, bunun yanısıra verilecek ihracata yönelik teşviklerin en az asgari düzeyde, sözkonusu maliyet artışlarını telafi edici düzeyde olması sağlanmalıdır. 2023 yılı için dünyada meyve sebze mamulleri ihracatının 192 milyar dolar büyüklüğe ulaşacağı öngörülmektedir. Sektörün ihtiyacı olan önlemlerin alınması halinde, Türkiye meyve sebze mamulleri sektörü, 2023 yılında payını dünya pazarında artırarak öngörümüz olan 4 milyar doların çok daha üzerinde bir ihracat gerçekleştirme imkanı bulabilecektir.”

Salih Çalı - UYMSİB Başkanı“Zarar edildi”
2014 yılı Ocak-Eylül döneminde yaş sebze meyve ihracatı bir önceki yılın aynı dönemine göre % -4.47’lik azalış ile 83.260.668. dolar olarak gerçekleşti. 2014 yılı Ocak-Eylül dönemi ürün gruplarında en yüksek değerin 28.521.595 dolar ile kiraz, vişneye ait olduğu ve geçen yılın aynı dönemine göre değer bazında yüzde 11.92 artış olduğu görülmektedir. Sözkonusu ürün grubunu sırasıyla 18.776.634 dolar ile siyah zeytin, 17.925.032 dolar değerinde siyah incir, 3.076.553 dolar ile biber izliyor. 
Uludağ Yaş Sebze Meyve İhracatçılar Birliği (UYMSİB) Başkanı Salih Çalı, sektörel zorlukları ise şöyle anlatıyor: “İhracatımızın yüzde 80’ini AB ülkelerine yapmaktayız. Ayrıca globalleşen dünya tarım ticaretinde, ihracatını gerçekleştirdiğimiz ürünlerimizle mevcut yerimizi korumak ve pazar payımızı artırmak için Avrupa Birliği'ne yaş meyve sebze ve mamullerini ihraç etmek isteyen firmalar, ürünlerini GLOBALGAP kriterlerine göre ürettiklerini belgelemek zorundadırlar. 2023 vizyonu çerçevesinde 2023 yılında tarımsal üretimin yaklaşık 150 milyar dolar, ihracatın ise 40 milyar dolar dolayında olması ve bu ihracatın 15 milyar dolarlık kısmının yaş meyve sebze sektörünce yapılması beklenmektedir.”

İbrahim Burkay - 
UTİB Başkanı: “Tekstil inovasyona yoğunlaşıyor”
2014 Ocak-Eylül döneminde Uludağ Tekstil İhracatçıları Birliği (UTİB) ihracatı bir önceki yılın Ocak-Eylül dönemine göre yüzde 6.8 artış ile 1 milyar 70 milyon dolar olarak gerçekleşti. Aynı dönemde mal grupları bazında yüzde 64.1 pay ile ilk sırada yeralan dokuma kumaşlarda yüzde 7.9 artış ile 685.814.702 dolar ihracat kayda alındı. Yüzde 10.3 paya sahip olan pamuklu ev tekstilinde 110.251.785 dolar ihracat oldu. Örme kumaşlarda yüzde 6.68 artış görülmüş ve 93.353.045 dolar ihracat kayda alındı. Suni sentetik ipliklerde yüzde 14.25 oranında artış görüldüğünü aktaran UTİB Başkanı İbrahim Burkay, 73.998.155 dolar ihracat kaydedildiğini paylaştı. Burkay, 1 Ocak-30 Eylül 2014 tarihleri arasında en fazla ihracatın gerçekleştiği ilk beş ülkenin sırayla Almanya, Rusya, Romanya, Birleşik Krallık ve İran olduğunu aktarıyor.
İbrahim Burkay sektörün ihracat gücünü şöyle değerlendiriyor: “Tekstil sektöründe güçlü olan Türkiye, küresel pazarlarda çok özel bir konuma sahiptir. Rakiplerimize göre daha kaliteli, inovasyona ve kendi tasarımlarımıza dayalı ürünlerimizle rekabet gücümüzü artırdık, artırıyoruz. Sektörümüzün en büyük sorunlarından olan haksız rekabete dayalı ithalata karşı bizler Ekonomi Bakanlığımız ile işbirliği halinde; sorumlu ülkeler ve yabancı şirketlere karşı uluslararası hukuka dayanan birtakım mekanizmaları işletiyoruz.”

EGE İHRACATÇI BİRLİKLERİ

M. Sabri Ünlütürk - Ege İhracatçı Birlikleri (EİB) Koordinatör Başkan: “Çalkantılara rağmen performans arttı”
12 İhracatçı Birliğimiz’in 2014 Ocak-Eylül Dönemi ihracat gerçekleşmeleri şöyledir: 
“Ege İhracatçı Birlikleri genelinde; 2014 yılının ilk 9 aylık döneminde ihracat, yüzde 4 artışla 9 milyar 263 milyon dolara ulaştı. Afrika ülkelerine  641 milyon 54 bin dolar, Amerika Kıtası ülkelerine 1 milyar 51 milyon 730 bin dolar, Asya ve Okyanusya ülkelerine 1 milyar 798 milyon 460 bin dolar, Avrupa Birliği ülkelerine yüzde 8.5 artışla 4 milyar 424 milyon 51 bin dolar ihracat gerçekleşti. Son yıllarda önemli çalkantılar yaşanmasına rağmen Ortadoğu ülkelerine yönelik EİB ihracatına baktığımızda 2013 yılında 1 milyar 446 milyon 559 bin dolarlık ihracat değerimizin 2014 yılı Ocak-Eylül döneminde yüzde 4.5 artarak 1 milyar 501 milyon 160 bin dolara yükseldiği görülmektedir.
Ege Ağaç Mamulleri ve Orman Ürünleri İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014 döneminde; geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 19 artışla 407 milyon 641 bin dolar ihracat.
Ege Deri ve Deri Mamulleri İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014’te en çok ihracat gerçekleştirdiği ülke, 22 milyon 888 bin dolarla Almanya oldu.
Ege Demir ve Demirdışı Metaller İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014 periyodunda ABD’ye ihracatı 98 milyon 40 bin dolar gerçekleşti.
Ege Hazırgiyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014 periyodunda en fazla ihracatı yüzde 11 artışla  265 milyon 580 bin dolar, Almanya’ya yapıldı. Sektör olarak önümüzdeki 3 yıllık süreçte bölgemizin hazır giyim ve konfeksiyon ihracatını markalı ürünlerin de katkısıyla ortalama olarak yüzde 10 arttırmayı hedefliyoruz. Ayrıca yeni pazarlar bağlamında Japonya ve Rusya en önemli hedeflerimiz arasında yeralıyor.
Ege Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri İhracatçıları Birliği: 2014’ün ilk 9 ayında ihracat, yüzde 5 azalışla 252 milyon 256 bin dolara gerilemiştir.
Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliği:  En fazla ihracatın İngiltere’ye yapıldığını görüyoruz. Ege Kuru Meyve ve Mamulleri İhracatçıları Birliğimiz’in ihracatında Avrupa Birliği’nin payı yüzde 56-57 düzeyindedir. Kuru meyve ve mamulleri sektörümüzün hedef pazarları; öncelikle Çin, Japonya olmak üzere, Rusya Federasyonu, G. Kore, Malezya, Endonezya, ABD ve Brezilya’dır.
Ege Maden İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014 periyodunda 223 milyon162 bin dolarla en fazla Çin’e ihracat yaptı.
Ege Su Ürünleri ve Hayvansal Mamulleri İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül  2014’te en fazla ihracat; yüzde 6 artışla 154 milyon 253 bin dolarla Irak’a yapıldı.
Ege Tekstil ve Hammaddeleri İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014 periyodunda  yüzde  27’lik artışla en fazla ihracat İngiltere’ye yapıldı. Birliğimizin en önemli faaliyet alanı teknik tekstil konusundaki Ar-Ge çalışmalarıdır.
Ege Tütün İhracatçıları Birliği: 2014 yılının ilk 9 ayına ait ihracatı yüzde 13 artarak 790 milyon 359 bin dolar olarak gerçekleşti. En fazla ihracat yapılan ülke 123 milyon 446 bin dolarla Amerika Birleşik Devletleri oldu.
Ege Yaş Meyve ve Sebze Mamulleri İhracatçıları Birliği: Ocak-Eylül 2014 döneminde Almanya’ya 117 milyon 901 dolar ihracat yapıldı.
Ege Zeytin ve Zeytinyağı İhracatçıları Birliği: 2014 Ocak-Eylül periyodunda en fazla ihracat, yüzde 13 artış ve 11 milyon 487 bin dolarlık değerle Romanya’ya yapıldı.”

Yorumlar (0)