banner565

banner472

banner458

banner457

Yeni dönemin Türkiye’ye dayattığı sürdürülebilir stratejik konsept, TÜKETİRKEN DEĞİL; ÜRETİRKEN BÜYÜ

Türkiye ekonomisi 2023 hedeflerine ve ötesine üreterek ulaşacak. Üretiminin ana karakteri yüksek teknolojili üretim olacak. Sektörel tercihlerini, Ar-Ge ve yenilikçilikte güçlü olduğu alanlara odaklanarak gerçekleştirecek. Hizmet sektörünün bir çok alanında ve insan kaynaklarında elde ettiği başarıları Türkiye’nin sürdürülebilir ekonomik büyümesini şekillendirecek

KAPAK 01.07.2015, 09:00 30.06.2015, 16:02
16226
Yeni dönemin Türkiye’ye dayattığı sürdürülebilir stratejik konsept, TÜKETİRKEN DEĞİL; ÜRETİRKEN BÜYÜ
Dünya ekonomisi yavaş büyüme dönemine girdi. Bu dönemde her ülke ekonomik büyümesini sürdürülebilir olmakla sınırlayacak. Bu yeni durum doğal olarak Türkiye’nin de ekonomik gündemini değiştiriyor. Bu nedenle hepimiz, yeni bir kalkınma modeli oluşturmaktan sözediyoruz.
Gündemi çözümlersek karşımıza şu çıkıyor: ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’ grubundayız. ‘Gelişmiş Ülkeler’in ekonomik büyüme dinamikleri –nüfus dahil– ihtiyarladı. ‘Gelişmekte Olan Ülkeler’de büyüme dinamikleri, bu ülkeler ‘Gelişmiş Ülke’ oluncaya kadar, yaklaşık  35-40 yıl daha güçlü ve canlı kalacak.
Yeni dönemde büyümenin karakteri de değişiyor. Hacimsel yüksek büyümenin yerini  nitelikli ve makul oranda büyüme alıyor. Nitelikli büyüme, geleneksel üretimi daraltmadan ve sektörel tercihler temelinde, ileri teknolojilerle yapılan üretimin oransal ağırlığını  istikrarlı şekilde artırmak anlamına geliyor.
İleri teknolojili üretimin genel üretim içindeki oransal ağırlığını artıracak sektör tercihlerini  Türkiye, Bilim Teknoloji Yüksek Kurulu’nun  (BTYK) 15 Aralık 2010 tarihindeki 22. toplantısında onayladığı ve açıkladığı,  “Ulusal Bilim, Teknoloji ve Yenilik Stratejisi (UBTYS) 2011-2016 Belgesi’” ile yaptı.
Eğer Türkiye’de herhangi bir ekonomik faaliyet içindeysek bu belgeyi dikkatle inceleyip ulaştığımız sonucu rehber edinmeliyiz; çünkü onda çeyrek asırlık yol haritamızı bulacağız.
TÜRKİYE’NİN SEKTÖREL TERCİHLERİ
Önce ‘sektörel tercihleri’ görelim. Türkiye’de Ar-Ge ve yenilikçilik yatırımları son 10 yılda önemli bir ivme kazandı.
Bu ivmeyi  imalat sanayi üretimine etkin bir şekilde öncelikle;
a) Otomotiv
b) Makine-imalat
c) Bilgi ve iletişim teknolojileri alanlarında yansıtacağız.
Ar-Ge ve yenilik kapasitesi açısından güçlü olduğumuz şu sektörler de öncelikli olacak:
a) Savunma, uzay, havacılık
b) Su
c) Gıda
d) Enerji
e) Sağlık.
BÜYÜME POTANSİYELİ YÜKSEK SEKTÖRLERİMİZ
Ekonomik büyüme bağlamında Türkiye’nin önü HİZMET sektörlerinde sonuna kadar açıktır. Çünkü ‘Hizmet’ sektörlerinin GSYH’mız içindeki oranı yüzde  59 ile hala çok düşüktür. Oysa bu oran örneğin; İspanya’da yüzde 72.11, Belçika’da yüzde 76.6, Fransa’da 77.5, Yunanistan’da  67.5, Avro Bölgesi’nde 68.1, G-7 ülkelerinde  75.8’dir.
Hizmet sektörünün şu alt alanları ileri teknoloji ve yenilik temelinde yüksek büyüme potansiyeli bulundurmaktadır:
a) Bankacılık
b) Kentsel dönüşüm
c) Sigortacılık
d) Lojisik sistemler
e) Geri dönüşüm
f)  Atık yönetimi
g) Tedarik ve stoklama
VE EĞİTİM... EĞİTİM...EĞİTİM
Türkiye’nin; inovasyona ve yenilikçi faaliyetlere odaklanarak   sürdürülebilir yüksek büyüme potansiyeli oluşturacağı sektörleri gördükten sonra sıra geliyor bunu hangi “özne” ile yapacağımıza. Yanıtı çok açık bir sorudur bu: Türkiye’nin varolan yüksek büyüme  potansiyelini ve şansını kullanması insan kaynaklarının nitelik düzeyine bağlı olacak. Bu noktada; Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Örgütü'nün (OECD) yaptığı şimdiye kadar ki en kapsamlı küresel eğitim araştırması Pisa Raporu bize gerçekliğimizi gösteriyor. 15 yaş düzeyindeki öğrencilerin matematik ve fen test sonuçlarına göre 76 ülke arasında 41. sıradayız. Ama OECD’nin Raporu şunu da eklemeyi unutmuyor: “Türkiye eğer tüm 15 yaşındakilerin temel kabiliyetlerini geliştirebilirse bu gençlerin yaşamı sırasında GSYH’sı 7 kat artacaktır.”
Demek ki dünya ekonomisinde yeni dönemin Türkiye’ye dayattığı sürdürülebilir stratejik konsept şudur: ÜRETEREK BÜYÜ!

SEKTÖR SEKTÖR GELECEK VİZYONUMUZ

OTOMOTİV SEKTÖRÜMÜZDE GELECEK 5 YIL - Otomotiv yan sanayisinde yeni dönem
Son yılların Türkiye'de en rekabetçi ve en hızla yükselen sektörü ‘otomotiv’dir. Sektörün ihracat artışı ithalattaki artıştan yüksektir. Türkiye otomotiv sektöründe yakaladığı bu ivmeyi sürdürmek zorunda olduğundan, yatırımlara ve istihdama uzun vadede devam edecektir.
Ekonomik büyümemizin de öncü sektörlerinden otomotivde acil sektörel talepler, yatırım ortamının iyileştirilmesi ve iç pazarın büyütülmesinde birleşiyor. 
Pazar: Türkiye otomotiv pazarının önümüzdeki beş yıllık dönemde büyümesi için müşteri beklentilerinin farklılaşması, dijitalleşmenin artması, teknolojik ilerlemelerle gelen standartlar üretim, satış ve servis hizmetlerine yansıtılmak zorunda. Nitekim sektörde çalışma şekli yeniden tanımlanıyor ve adına ‘Yeni Normal‘  deniyor.
Türkiye otomotiv pazarının büyüme potansiyelini artıran diğer bir faktör, “sahiplik”. Otomobil sahipliğinin Avrupa ortalamalarına göre çok düşük olması sektörün büyüme potansiyelini temellendiriyor. 1000 kişide 170 civarında araç sahipliğimiz var. O halde Türkiye önümüzdeki 10 yıl içinde Avrupa’da en çok tüketim potansiyeli olan ülke konumundadır.
Otomotiv pazarımızın yapısından kaynaklanan avantajlar da var; ekonomik ömrünü tamamlamış  araçların trafikten çekilmesi gibi. Bugün ülkemizde 19 milyon adet motorlu taşıt karayollarımızda bulunuyor. Bu rakamın 3.6 milyonu 16 yaş üstü araçlardan oluşuyor.
Ürünlerin kişiselleşmesi: Önümüzdeki beş yıl içinde otomotiv sektöründe müşteri memnuniyetini artırmaya yönelik  kişiye özel satış, servis ve yan hizmetler doğacak, tamam ama bu noktada sekörde devrim niteliğinde başka bir gelişme daha var;  Katmanlı Üretim (3D). Katmanlı Üretim tasarım özgürlüğünün çıtasını yükseltiyor, fonksiyonların optimum yapılandırılmasını ve entegre edilmesini, küçük miktarlarda ekonomik üretiminin yanısıra ürünlerin daha yüksek oranda kişiselleştirilmesini mümkün kılıyor.
Kiralama: Dünyada araç sahipliğinden kullanıcılığa doğru yükselen trend, Türkiye’de oto kiralama sektörünü önümüzdeki  5 sene içinde ciddi oranlarda büyütecek.
Tedarikçiler: Sektörde Eşdeğer Parça Belgelendirmesi uygulaması 1 Haziran'da başladı. Uygulama yerli otomotiv yan sanayini güçlendirecek. İthalat azalacak ve sigorta ücretleri düşecek.
Başvurular alınıyor. Bundan böyle, sigorta şirketleri hasarlı araçlarda orijinal parça yerine muadili sayılacak belgelendirilmiş eşdeğer parça kullanacak. Bu bağlamda yerli yan sanayici kalitesi de tescillenmiş olacak.
TSE'nin, ülkemizin 2023 vizyonunda yeralan yerli otomobil üretimi hedefi çerçevesinde; yerli otomobilin sertifikalandırılması (tip onay) süreci için Otomotiv Test Merkezi projesi ve bölgesel bazda kurulmakta olan Araç Kontrol Merkezi (AKM) çalışmaları da devam ediyor.

MAKİNE SEKTÖRÜMÜZDE YATIRIM VİZYONU - Üretimin adı her yerde ‘makine’dir
Türkiye sanayileşmeye 30-40 yıl daha mahkumdur.
İnsan kaynağımızın zengin olduğu makine sektöründe iç talebi destekleyecek iklimi yeniden yaratırsak, sektörün büyümesi ve ön alması çok mümkündür. Endüstriyel büyümemiz iç dinamiklere yaslanırsa “sürdürülebilir olacaktır. Makine sektörümüz yakalanmış bir ivmedir; bu nedenle makine ve alt sektörleri için daha özel ve seçici destekler hızla yaratılmalıdır.
TÜİK verilerine göre sektörün Ar-Ge harcamaları 340-400 milyon TL civarındadır. Makine ve mekanik cihazlar ve elektrikli makineler sektöründe Ar-Ge desteklerinden yararlanan  ihracatçılar, toplam Ar-Ge yapan ihracatçıların büyük kısmını oluşturuyor. Ancak Ar-Ge merkezlerinin sayısı yeterli değil, arttırılması ve Ar-Ge kültürünün geliştirilmesi gerekiyor. Ölçek ekonomisine geçiş önemli.
Türk makine sektörümüz belirli illerde kümelenmiştir ve gelişmiş bölgeler dışındaki yerlerde faaliyet gösterebilen bir sektör değildir.
Makine yatırımları açısından potansiyel arz eden illerin belirlenmesinde en kritik gösterge, halihazırda devam eden makine sektörü yatırımlarının hangi illerde gerçekleşmekte olduğunu gösteren yatırım teşvik verisidir. Makine yatırımı yapan yatırımcılar, Konya, İstanbul, Ankara, İzmir, Bursa, Manisa gibi illeri tercih etmektedir. Yatırım açısından tercih edilen ilk 10 il arasında  Tekirdağ, Eskişehir ve Çorum da potansiyel taşıyan illerdir.
Yeni yatırım alanları oluşturmalıyız. Seçilen bölgelerde belirli metrekarelerin üzerinde alan verilip, bu noktalarda makine, yazılım ve elektronik alanları biraraya getirerek özel üretim alanları oluşturulmalıdır. Bu bağlamda “Yeni Nesil Organize Sanayi Bölgeleri” kavramını geliştirmeliyiz. Bu konuda önerilecek alanlar öncelikle, Kaynarca, Silivri ve Bandırma Bölgeleri olabilir.

ADNAN DALGAKIRAN - Makine Tanıtım Grubu Yönetim Kurulu Başkanı: Makine yatırımları yeniden büyümeli
Türk makine sektörü, hızlı gelişen, katmadeğer performansı diğer imalat sanayi sektörlerine göre daha başarılı olan bir sektördür. Sektör, 2013 yılı itibarıyla imalat sanayi sektörleri içerisinde 12. en büyük imalat sektörü olmuştur ve Türkiye’de makine üreticisi olup aynı zamanda ihracat yapan 4.500 civarında firma bulunmaktadır.İhracat potansiyelinin ve istihdam gücünün yüksek olması nedeniyle stratejik bir sektör olduğunu elimizdeki verilerden anlamak mümkün. Son ihracat rakamlarına bakıldığında, dünya makine ihracatı sıralamasında 26. sırada yeralmakta olan Türkiye, 2014 yılını yaklaşık 15 milyar dolar makine ihracatı ile kapatmıştır. 2014 yılında dünya mal ticareti yüzde 1.5, Türkiye’nin ihracatı ise yüzde 4 artmıştır. Makine sanayi ihracatının yüzde 5.4 artması ile bu veriler karşılaştırıldığında başarı açıkça görülmektedir. 2014 yılı itibarıyla birim fiyat ise 6.8 dolar/kg’dır. Ülkemiz ekonomisinde lokomotif görevini üstlenmiş olan ve Türkiye’nin ihracat lideri olmaya doğru ilerleyen makine sektöründe ihracatın ithalatı karşılama oranı ise 2002 yılında  yüzde 27 iken 2014 yılında yüzde 52 seviyelerine yükselmiştir. Türk makine sektörü (2009-2014)’de yüzde 67’lik artış ile önemli birçok sektörü geride bıraktığı görülmektedir.
Makine sektörü yatırım malı sanayileri içinde en önemli sanayi grubudur ve gelişimini şekillendiren en önemli unsur yatırımların seyridir. Bu nedenle yatırımlar Türk makine sektörünün gelişimini de belirlemektedir.

BİLİŞİM YÜKSEK TEKNOLOJİ SEKTÖRÜDÜR - BİT sektörümüz tüketici
Türkiye, Bilgi ve İletişim Teknolojileri (BİT) ürün ve hizmetleri açısından net ithalatçı pozisyonundadır; sektörün 30 milyar doları aşan dış ticaret hacmi 10 milyar doların üzerinde bir cari açık yaratmaktadır.
Sektör büyüklüğümüz geridir. Dünya BİT sektörü, 2014 yılında 5 trilyon dolar büyüklüğe ulaştı. Türkiye’nin BİT ekonomisi ise küresel pazarın yüzde 0.75’i ve 1.2 trilyon dolar büyüklüğündeki Avrupa BİT pazarının yüzde 2’si kadardır.
Acil sorun sektörde yüksek büyümenin sağlanmasıdır. 2023 yılında hedeflenen 2 trilyon dolarlık GSYİH içinde BİT payının hedeflenen yüzde 8 (160 milyar dolar) oranına ulaşması için mevcut büyüme hızının yaklaşık 3 katı oranında (yüzde 15) yıllık büyüme gerçekleştirmesi zarureti vardır.
2023 hedeflerine ulaşılabilmesi için bölge ülkeleri arasında fiber kesişim noktası olma hedefinde ilerleyen Türkiye’nin veri, çağrı, ortak hizmet ve mükemmellik merkezleri ile ürettiği teknoloji ve hizmetleri ihraç edebilen bir “Bilişim Üssü” konumuna gelmesi gerekmektedir. Bu nedenle yatırım ortamını iyileştirme adına sektör ile ilgili çözüm önerilerinin zaman kaybetmeden uygulanması beklenmektedir.
Türkiye BİT sektörünün yapısı geridir. Bilişim hizmetleri ve yazılım sektörlerinin toplamı (BT), BİT büyüklüğünün yüzde 25’i oranındadır. Bu iki alt sektörün küresel BİT pazarındaki payı ise yüzde 70’ler düzeyindedir. Yazılım sektörünün tüm sektörlerin gelişimi açısından kaldıraç etkisi olduğu düşünülürse BİT sektör dönüşümünün ekonomik büyümemizdeki  stratejik önemi anlaşılacaktır. BT sektöründe sağlanacak her yüzde 1 büyümenin genel ekonomik büyümeye yüzde 1.8 olarak yansıdığı hesaba katılmalıdır.
Yazılım pazarını büyütmek, ihracatı ve sektörün istihdamını artırmak için Türkiye’nin bir an önce harekete geçirmesi elzem iki temel dinamiği bulunmaktadır. Bunların biri kamu öncülüğü, diğeri de KOBİ’lerin e-dönüşümüdür.

İLKER TABAK - TBD Başkanı: Türkiye genel amaçlı teknopark ilan edilmeli
Bilişim sektörünün tüm sektörler üzerindeki kaldıraç etkisi ile rekabet ortamında avantaj sağlayabileceği ortadadır. Genç nüfusumuz, coğrafi olarak üç kıtanın ortasındaki merkezi yapımız ile dünyadaki çekim merkezlerinden biri olarak görülmemiz doğaldır. Bunlara ek olarak tüm Türkiye’nin genel amaçlı teknopark olarak ilan edilmesi ile sağlanacak vergi avantajları ve teşvik iklimi yatırımların ülkemizde yapılmasını sağlayacak, beyin göçüne engel olacaktır. 
Yatırım: Bilişim sektöründeki yatırım olanaklarının vergi avantajı olan yerler başta olmak üzere, teşvik sağlanan bölgelerde olduğu gözlenmektedir. Ülke kalkınması tek bir bölge ile değil, topyekün kalkınma planlarıyla ele alınmalıdır. Bölgeler arası eşitsizliği gidermenin yolu bilgi otoyollarından geçmektedir. Bu yollar, ucuz ve hızlı biçimde kullanıma sunulduğunda yatırımın ülke çapında yaygın biçimde oluşması sağlanabilecektir. Bugünkü durumda, büyük şehirler başta olmak üzere, gençlerin teknik ve sosyal ihtiyaçlarını karşılayabildiği yerler öne çıkmaktadır. Her şeyden önce, barış ve huzur ortamının olduğu yerlerde kalkınma olacağı da unutulmamalıdır. Özel olarak mobil projeler, gömülü sistemler, büyük veri, akıllı kentler, enerji verimliliği günümüzün en çekici yatırım alanlarındandır.

SAVUNMA HAVACILIK UZAY - 
Yeni bir fırsat kapısı
Savunma ve havacılık sektörü girişimci ve yatırımcı için geleceği en parlak sektörlerdendir. Milli Savunma Bakanlığı'nın Savunma Sanayinde Yerli Üretime Dönüşüm Programları sektörün önünü alabildiğine açmıştır.
Türkiye’nin askeri harcamaları 19 milyar dolar civarındadır ve GSMH’nın yüzde 2.5’idir. Sektör büyüklüğü tüm araştırma-geliştirme, tasarım, üretim ve hizmet faaliyetlerini kapsamaktadır.
İhracat potansiyeli yükselmiş ve uluslararası rekabet imkanına sahip duruma gelmiş  bulunan savunma ve havacılık sektörümüz yeni teknolojiler  üretebilen, mevcut imkanları da kullanarak genel sanayiye entegre olmuş ve mükerrer yatırımlardan arınmış biçimde hızla yükselmektedir.
Türkiye’de savunma sanayinde ana kullanıcı/yararlanıcı olan silahlı kuvvetlerin öncelikli tedarik alanları şu ürün ve hizmetlerden oluşmaktadır: Sistem entegrasyonu; Network, bilgi, uydu ve sensör sistemleri; Elektronik harp; Füze, güdüm ve kontrol. 
Bu alanlarda 2014 yılı ciro büyüklüğü 4.380.884.735 dolardır. Savunma Sanayi Müsteşarlığı’nın gündemindeki deniz, kara ve hava savunma stratejileri ile ilgili olan 52 projenin 2016 yılı için hedeflenmiş olan 8 milyar dolarlık ciroya ulaşılmasını sağlaması bekleniyor. Bu projelerin ağırlıklı olduğu hava savunma sanayi ise Türk ihracatının gelecekteki odak noktalarından biri haline gelebileceğini kanıtlıyor. Savunma ihracatı 1.5 milyar dolara kadar tırmanmış bulunmaktadır.
Teknoloji tabanlı olan savunma sanayi sadece stratejik savunma ihtiyaçlarının karşılanmasında değil, ayrıca tüm sektörlere yansıyacak teknolojik liderlik yaparak ülke ekonomisinin rekabetçiliğine doğrudan katkı sağlamaktadır.

AHMET MİTHAT ERTUĞ - OSTİM Savunma ve Havacılık Kümelenmesi (OSSA)Yönetim Kurulu Başkanı: Ürün geliştirme aşamasına geldik
Her yıl önemli ölçüde büyüyen savunma ve havacılık sektörü genellikle en ileri teknolojilerin kullanıldığı, sürekli yeni teknolojilere gereksinim duyan, teknolojinin çok önemli olduğu bir alandır. Bu alanda geliştirilen teknolojiler daha sonraları sivil amaçlarla kullanılarak ekonomiye birçok katmadeğer sağlamaktadır.
Savunma ve güvenlik sistemleri, yazılım, kara, hava, deniz araçları ve bunların teçhizatı, elektronik harp sistemleri, destek sistemleri ve lojistik hizmetleri, Ar-Ge, mühendislik, imalat hizmetleri gibi pek çok alt faaliyet alanınını kapsayan savunma ve havacılık sektörü ülkemiz açısından gelecek vaad eden stratejik bir sektördür.
Savunma ve havacılık sanayimiz, yurtiçi ürün geliştirme aşamasına gelmiş ve sistem entegrasyonu konusunda önemli bir altyapı kazanmıştır. Yüksek katmadeğeri, Ar-Ge yatırımları ve istihdama katkısıyla ülke ekonomisinde önemli yeri olan sektörü rekabetçi bir yapıya kavuşturmak için en temel adım sektör ihracatını artırmaktır. Savunma ve havacılık sanayisinde sektörün 2014 yılı ihracatı, bir önceki yıla göre yüzde 18 artarak 1 milyar 647 milyon dolar olarak gerçekleşmiştir.
Sektör ihracatında başta uçak ve helikopter aksamları olmak üzere, zırhlı kara araçları, gemiler ve süratli botlar, füze, roket ve fırlatma platformları, hafif silahlar ve mühimmatları, elektronik sistemler (telsiz, komuta kontrol sistemleri, simülatörler, sensörler ve uygulama yazılımları) lojistik destek ürünleri (mutfak, hastane, giyim malzemeleri gibi) mühendislik ve teknoloji transferi hizmetleri yeralmaktadır.

SU SEKTÖRÜMÜZ, “GÖZÜMÜZ” - 
Kerbela olmamak için...Su ekonomiye derinden girdi, en başta gelen kalkınma faktörü haline geldi.
Türkiye üç tarafı su ile çevrili bir ülke olsa da tatlısu varlığı açısından zengin bir ülke değil. Türkiye yılda  643 mm yağmur alıyor, dünya ortalaması 800 mm. Türkiye’nin brüt yerüstü suyu potansiyeli 193 km3’tür. Yeraltı suyu 41 kkm3 ile birlikte toplam yenilenebilir su potansiyeli brüt 234 km3 olarak hesaplanmıştır. Tüketilebilir yerüstü ve yeraltı su potansiyeli ise yılda ortalama toplam 112 km3‘tür. 2023 yılına kadar potansiyelin tamamı kullanılacaktır.
Türkiye hidrolojik olarak, büyük farklılıklar gösteren 251 büyük havzadan oluşmaktadır. Yaklaşık her 30 yılda bir kurak periyod gerçekleşmektedir. Türkiye Akdeniz Havzası iklimi içindedir. Yakın gelecekte Akdeniz’deki pek çok nehir havzası su stresiyle karşı karşıya kalacaktır. Türkiye’de 2030 itibarıyla iç ve batı bölgelerinde yüzde 40’ı aşan oranda su stresi yaşanacaktır.
Türkiye’de tarım, enerji ve endüstriyel faaliyetlerin yoğunlaştığı bölgelerde ve kentsel yerleşim  alanlarında yerüstü ve yeraltı su kaynakları iklim değişikliği nedeni ile tehdit altındadır.  Su kaynakları sorunları ve buna bağlı sektörlerin ekonomik kalkınmasına etkileri  Türkiye açısından artık gündemdedir. Bu nedenle su ekonomisi, kalkınma modelimiz bileşeni olarak ele  alınmalıdır.
Sorunlar ve çözümler:
Sorunlar yenilikçi çözüm alanlarını oluşturuyor, bu nedenle önce sorunları tespit edelim:
Tarım sektörü yüzde 75’lik yüzeysel su ve yüzde 66’lık yeraltı suyu tüketimi ile Türkiye tatlısu kaynaklarının en çok tüketildiği sektördür. Bu alanda gündem bir “Yeşil Devrim”dir: Su yönetim kapasitesini artıracak genel bir yapısal reform programı, yüzey sulamadan yağmurlama ve damla sulamaya geçiş, tarımda büyük işletmeciliğe dönüş gibi.
Sanayi sektöründe de mevcut yüzde 4’lük büyüme oranı ile 5 km3’lük su tüketiminin 2023 yılında 22 km3 olması beklenmektedir Bu durum halihazırda su kaynakları üstündeki stresi daha da artıracaktır.  Türkiye’de imalat sanayinde en çok tüketilen tatlısu kaynağı yeraltı sularıdır.
Sanayide su tasarrufuna ilişkin yenilikçi projeler üretilmelidir. Sanayide su kullanımının izlenmesine yönelik etkin sistem veya kontrol mekanizmaları oluşturulmalıdır.
Tasarruf başlıkları olarak sektörde Ar-Ge ve inovasyon alanları şunlardır:
- Kirlilik kaynaklarının kontrolü,
- Kirli suyun arıtılması,
- Atıksuyun yeniden/güvenli kullanımı,
- Ekosistem restorasyonu.
Unutmayalım; sosyo-ekonomik kalkınma suyun miktarına ve kalitesine bağlıdır.

GIDA SEKTÖRÜ YENİDEN DİRİLİYOR - Yaşamaya dair ya hep ya hiç!
Küresel gıda talebi ve birim tüketim giderek artıyor. Nanoteknoloji gibi yeni teknolojiler gıda alışverişi alışkanlıklarını kökten değiştiriyor. Bu anlamda farklı ürün talebine cevap verebilmek için yenilikçi üretim teknikleri geliştiriliyor. Türkiye gerek coğrafi konumu, gerek sahip olduğu iklim ve toprak koşulları ile gıda üretimi açısından büyük avantajlara sahip. Bu avantajları kullanan bazı firmalarımız dünya markası bile olabiliyor. Bazı firmalarımız da dünya markalarını satın alarak Türk markası yapıyor. Sektör yeni atılımlarla ilerliyor ve bu gelişme önemli kamusal teşvik ve destek görüyor.
Gıda küresel ölçekte önem kazandı. 18 trilyon dolarlık dünya ihracatının yaklaşık 1.5 trilyon dolarlık kısmı tarım sektörüne ait. Türkiye'nin 2023 yılı tarım vizyonu, tarımsal ekonomik büyüklük açısından dünyanın ilk 5 ülkesi içerisinde yeralmak ve 150 milyar dolar tarımsal hasıla ile 55 milyar dolar tarım ihracatı yapmak. Bu nedenle önümüzdeki dönemde, tarım sektöründe en çok ihtiyaç duyacağımız; yenilikçi, özgün, yaratıcı proje ve fikirler, ambalaj, baharat, biyoteknoloji, et, gıda işletme, hububat, kuru meyve-sebze, şeker, su, süt, tarım, yağ, yem, zeytin ve... hepsini birer yenilik alanı olarak gören, bu alanlarda ürün geliştiren ve atık değerlendiren yaklaşımlar olacak. Gıda sektöründe inovasyon olmazsa olmaz, örneğin; balık pullarından gıda jelatini üretmek, böylece hem de deniz kirliliğini azaltmak gibi.
Türkiye’de gıda ve içecek sektörü: Türk ekonomisinin önemli yapı taşlarından biri olan gıda ve içecek sanayi, yatırım, üretim ve istihdam yapısı ile ülke ekonomisinin en dinamik sektörlerinden biridir. Türkiye için stratejik öneme sahip olan gıda ve içecek imalatı, sanayi alt sektörleri arasında en büyüklerinden olup, üretim değeri, istihdama sağladığı katkı, ihracatı ve dış ticareti karşılama oranı ile Türkiye’nin önemli sektörlerinden biridir. Türk gıda ve içecek sektörü, yabancı yatırımcılar için en cazip alanlardan biridir. Küresel yatırımcılara karlı yatırım fırsatları sunduğundan, büyük oranda doğrudan yabancı yatırımı çekmektedir.
Tarım sanayi: Sektörde faaliyet gösteren işletmelerin yüzde 95’i küçük ve orta ölçekli işletmedir (KOBİ). TÜİK'e göre Türkiye’de gıda ve içecek sektöründe 50 binden fazla işletme faaliyettedir ve 450.000 istihdam sağlanmaktadır. Gıda sanayisindeki işletme sektörel dağılımının; yüzde 65’ini un ve unlu mamuller, yüzde  12’sini meyve-sebze işleme, yüzde  11’ini süt ve süt mamulleri, yüzde 3.5’ini bitkisel yağ ve margarin, yüzde 3’ünü şekerli mamuller, yüzde  1’ini et mamulleri ve yüzde  4.5’lik kısmını tasnif dışı gıdalar, alkolsüz içecekler ve su ürünleri sanayi oluşturur. İhracatın yaklaşık yüzde 10’luk kısmını gıda ürünleri ve içecek, tarım ve hayvancılık ile balıkçılık alanlarında yapılan üretim oluşturmaktadır.
Meyveler: Türkiye’nin özellikle fındık ve fındık ürünleri, kuru üzüm, kuru kayısı, kuru incir gibi kuru meyvede önemli bir ihracatçı konumunda olduğu görülmektedir. Dünya fındık üretiminin ve ihracatının yüzde 75’i, kuru üzüm üretiminin yüzde 36’sı, kuru incir üretiminin yüzde 40’ı, taze kayısı üretiminin yüzde 25’i, kuru kayısı üretiminin yüzde 80’i Türkiye tarafından gerçekleştirilmekte ve Türkiye bu oranlar ile dünyada birinci sırada yeralmaktadır. Ve nihayet Türkiye, 62 milyar dolarlık tarımsal hasılası ile dünyanın 7’nci büyük tarım ülkesidir.
Organik tarım: Özellikle organik tarım alanında devam eden reformlarla birlikte bu alt sektöre yönelik artan uluslararası ilgi karşılanmaya çalışılmaktadır. Türkiye ürettiği neredeyse tüm sertifikalı organik gıda ürünlerini, çoğunluğu Avrupa olmak üzere (yaklaşık yüzde 85’ini) ihraç etmektedir. Buna ek olarak, “helal gıda” üretimi potansiyeli Türkiye için önemli fırsatlar sunmaktadır. Günümüzde Türkiye gıda ürünlerinin üretimi, işlenmesi ve büyük Avrupa ve Ortadoğu pazarlarına ihracatı konusunda bölgesel üs konumundadır.
Diyabetik: Diyabetik ve fonksiyonel gıda pazarı 600 milyon lira büyüklüğündedir. Türkiye bu gıda pazarına odaklanmalıdır. Çünkü, yükselen sağlıklı beslenme ve kaliteli bir yaşam eğilimi dünyada ve ülkemizde diyabetik ve fonksiyonel gıdalara olan talebi artırıyor.
Fonksiyonel gıda pazarının hane halkı bazında kullanım oranı yüzde 43; diyet ürünler kategorisinde ise yüzde 46’dır. Ülkemizde de bu alanın öncüsü olan, global ve lokal üreticiler büyüme trendi yakalamışlardır. Önümüzdeki yıllarda sektörün bu kolunda Doğu Avrupa, Orta Doğu ve Asya’nın öne çıkacağı öngörülmektedir. Çin ve Hindistan yükselen pazarlar olacaktır.

ENERJİ SEKTÖRÜMÜZ  YATIRIMA DOYMAZ - 
Türkiye enerjide küresel aktör
Türkiye, geniş bir yerel piyasaya sahiptir ve stratejik açıdan başlıca enerji tüketicileri ve tedarikçileri arasında yeralarak bölgesel bir enerji merkezi konumunda bulunmaktadır.
Ayrıca Türkiye enerjide en hızlı büyüyen ikinci pazar konumundadır. Türkiye, dünya ülkeleri arasında; birincil enerji tüketiminde 21., petrol tüketiminde 26., doğal gaz tüketiminde 20., kömür tüketiminde 14., elektrik tüketiminde 20., en fazla kömür rezervine sahip 17., en fazla kömür üreten 13., jeotermal enerji kapasitesinde 12., güneş enerjisi kapasitesinde 27., rüzgar enerjisi kapasitesinde 16. ülke konumundadır.
Mevcut ve planlanan petrol/gaz boru hatları, kritik Türk boğazları ve ülkede yeni bulunan umut verici hidrokarbon rezervleri, Türkiye’nin enerji fiyatları üzerindeki kontrolünün artmasını sağladığı gibi enerji köprüsü rolünü de güçlendirmektedir.
Su, rüzgar, güneş, jeotermal ve diğer enerji türleri gibi yenilenebilir enerjiler Türkiye’de bol miktarda bulunmakla birlikte uygun tarife garantileri ile desteklenen teşvik edici politikaların önümüzdeki yıllarda ulusal şebeke içindeki payının artması beklenmektedir. Ülkenin toplam kurulu gücündeki yenilenebilir kaynak payının 2023 yılı itibarıyla yüzde 30 gibi dikkat çekici bir seviyeye çıkarılmasına öncelik verilmiştir.
Gelecek yıllarda Türkiye'nin enerji stratejisinde yenilenebilir kaynaklar kadar önemli olan atık işleme ve sera gazlarının azaltılması gibi teknolojiler de bu yeni elektrik üretimi biçimiyle birlikte son derece önemli ek uygulamalar olarak gündeme gelecektir.
Yenilenebilir kaynaklara başvurularak çevrenin korunmasına, karbon salınımlarının azaltılması, üretim/aktarım verimliliğinin artırılması ve atık yönetimi teknolojileri kullanımının teşvik edilmesi gibi yürürlükte olan veya yakında yürürlüğe girecek önlem ve düzenlemeler sektörü şekillendirecektir.
Türk enerji sektörü, yatırımcı dostu düzenlemelerin uygulanması ve yüksek talep artışına paralel olarak daha canlı ve rekabetçi bir hale gelmekte ve tüm enerji alt sektörlerindeki değer zinciri bileşenleri için giderek artan sayıda yatırımcının ilgisini çekmektedir. 2023 yılına kadar Türkiye’deki enerji talebini karşılamak için gerekli toplam yatırım miktarının, son on yılda gerçekleştirilen toplam yatırım miktarının iki katını aşarak yaklaşık 130 milyar dolar olması beklenmektedir.
2023 yılında şu tabloyu göreceğiz:
- Kurulu güç 120.000 MW
- Yenilenebilir enerji kaynakları payının yüzde 30
- Su enerjisi kullanımı en üst düzeyde
- Kurulu rüzgar enerjisi kapasitesi 20.000 MW
- 600 MW jeotermal ve 3.000 MW güneş enerjisi kapasitesi
- Taşıma hattı uzunluğu 60.717 km.
- Enerji dağıtımı birim kapasitesi 158.460 MVA
- Akıllı şebeke
- Doğal gaz depolama kapasitesi 5 milyar m3
- Enerji borsası
- Nükleer enerji santralleri işletmede
- 18.500 MW kapasiteli kömür yakıtlı elektrik santrali
Tüm bu hedefler büyük bir yatırım potansiyeli oluşturuyor. Parçaları yerel olarak üretilmiş yenilenebilir santrallere verilen ekstra teşvikli satış  tarifesi cazip. Lisans işlemlerinde indirim ve 1000kW (mW) altı için ücret muafiyeti. Üretim tesisleri için Ekonomi Bakanlığı teşvikleri ile vergisel avantajlar. Üretilen elektrik enerjisine 10 yıl devlet alım garantisi... Bütün bunlar enerji sektörüne yatırımı  cazipleştiriyor.

SAĞLIK SEKTÖRÜNDE DÖNÜŞÜM - Giyilebilir medikal ürünler geliyor
2020’ye doğru; sağlık sektörü dinamikleri değişecek ve yeni iş modelleri gelişecek. Sektörde aşağıdaki değişim ve dönnüşüm süreçleri başladı ve derinleşiyor:
-Sağlık hizmetleri tüketicileri daha bilinçli oldu. İhtiyaçları hakkında farkındalık seviyeleri yükseldi. Sağlık hizmetlerinde seçenekler içinden tercih davranışı gelişiyor. Hasta artık karar verici duruma geldi. Sağlık sektörü bu hastayı iş yapış şeklinde başa alacağı değişimi geçirmelidir.
-“Dijital ilaç çağı”na gelindi. Sağlık görevlileri, hastalarla web tabanlı platformlar aracılığıyla iletişim kuracak, hizmeti evde verecek. Uzaktan muayeneleri kolaylaştıran dijital teşhis araçları ve e-klinik ziyaretleriyle seyahat ve bekleme süreleri azalacak ve üretkenlik artacak. Robotlarla gerçekleştirilen ya da desteklenen ameliyatlar yaygınlaşıyor.
-Giderek gelişen, küçülen, hafifleyen teknolojik cihazlar sayesinde sadece klinik bulgular değil; genel sağlık, zindelik  ve yaşam kalitesi ölçülebilecek. Giyilebilir cihazların gönüllü kullanımı artacak ve sağlık hizmet sağlayıcıları tarafından tedavi ve takip amaçlı kullanımı teşvik edilecek.
-Geniş ve kapsamlı sağlık verilerinin analizi yeni modelleri ve araçları gerektirecek. Sağlık verisinin kullanımı ülkenin ekonomik gelişmişlik seviyesi için ölçüt haline gelecek.
-Teknoloji ve bilimdeki gelişmelerin etkisi yeni yasal düzenlemeleri şekillendirecek.
-Ar-Ge işbirlikleri artacak. Şirketlerin sadece kendi kurumları içinde (in-house) yaptıkları Ar-Ge çalışmalarının payı azalacak. İşbirlikleri üzerine kurulu Ar-Ge ağı önplana çıkacak. Bu ağ, ilaç şirketlerini merkezine alacak.
-İlaç firmalarının yapısında destek fonksiyonlarının önemi giderek artacak. Finans, insan kaynakları, satın alma, bilgi teknolojileri, müşteri hizmetleri gibi destek fonksiyonları global olarak yönetilen, entegre ortak hizmet ve mükemmeliyet merkezlerinden oluşan bir organizasyona dönüşecek.
-Gelişmekte olan pazarlara yönelik yeni iş modelleri ortaya çıkacak: Amerika, Japonya ve gelişmiş ülkelerin pazarları ilaç sektörü için ana pazar olarak kalmaya devam ederken BRIC ülkelerini zorlayacak yeni Latin Amerika pazarları, Vietnam, Nijerya ve Endonezya gibi gelişmekte olan ülkeler tüm dünya için yaratıcılık havzalarına dönüşecek. Bu ülkeler tedavi üretiminde yer edinecek.
-Kurumsal itibar daha fazla önem kazanacak: İlaç şirketleri için kurumsal itibar birincil öncelik  olarak daha da önplana çıkacak ve ilaç geliştirme, fiyatlandırma gibi konularda güven ve şeffaflık daha fazla önemsenecek.
Türkiye sağlık turizmi: Sağlık sektörümüzün dönüşüm performansı Türkiye'nin sağlık turizmini de büyütecek ve ekonomiye katkı sağlayacaktır. Türkiye'de halen medikal turizm pazar büyüklüğü 850 milyon dolar civarındadır, oysa dünya sağlık turizmi büyüklüğü 65 milyar dolara dayanmıştır, 2020’de 100 milyar dolarlık sağlık turizmi harcaması bekleniyor.  Türkiye’ye sağlık turizmine gelen sayısı 270 bini geçti ve sıçrayarak büyüme potansiyeli taşıyor. Genel turist 630 dolar harcarken sağlık turizmine gelen turist 8 bin dolar harcıyor.
Yenilikçilik: Yenilikçiliğin desteklenmesi için ürün/hizmet geliştirme, sahiplik, erişim ve çevresel faktörler olarak sıralanabilecek dört parametre bulunmaktadır. Türkiye, ürün / hizmet geliştirme, sahiplik ve çevresel faktörlerde birçok ülkenin gerisinde kalmaktadır. Bu durum ülkeye yeni yatırımların çekilmesi ve paralel olarak sürdürülebilirlik konularında sorunlara neden olmaktadır.
ArGe harcamalarının en yüksek olduğu sektör olan sağlık sektörü desteklenerek yatırımların Türkiye’ye çekilmesi önemli  hale gelmiştir. Bu açılım,  Ar-∫Ge alanında önemli bütçelere sahip olan klinik araştırmaların da Türkiye’ye çekilmesi için bir fırsat oluşturacaktır.

KATMADEĞERİ YÜKSEK TURİZME YATIRIM - Turizmde katmadeğer
Dönüşüm: Türkiye’nin yapısal ekonomik dönüşümü en büyük üç sektörden biri olan turizm sektörünün dönüşümünü de gerektiriyor. Turizmde dönüşümün yakın hedefleri (2023) de az çok netleşti. Ankara, İstanbul, İzmir ve Antalya’da şehir turizminin geliştirilmesine öncelik verilecek. Adıyaman, Amasya, Bursa, Edirne, Gaziantep, Hatay, Konya, Kütahya, Manisa, Nevşehir, Kars, Mardin, Sivas, Şanlıurfa ve Trabzon illerinde ise kültür turizminin canlandırılmasına ve marka kültür kentleri oluşturulmasına yönelik projeler ve yatırımlar öne çıkarılacak.
Katmadeğer: Türkiye son dönemde kongre ve sağlık turizmi alanlarında önemli aşamalar kaydetti. Uluslararası Kongre ve Konvansiyonlar Birliği (ICCA) verilerine göre Türkiye dünyada kongre turizminde 19’uncu durumdadır. Türkiye kongre turizminde çok daha yükseklere çıkabilecek potansiyele sahip.
Katma değeri yüksek turizm çeşitlerinden bir diğeri olan sağlık turizmi alanında da Türkiye’nin önü açık. Sağlık turizmi alanındaki gelirimizin 2018 yılı sonuna kadar 9 milyar doların üzerine çıkarılması planlandı.
Yatırım: Turizm yatırımları için stratejik merkezler kabul edilen Tematik bölgeler şunlardır:
I. FRİGYA (Eskişehir, Afyon, Kütahya ve Uşak) II. TROYA (Çanakkale ve Balıkesir) III. APHRODİSYA (Aydın ve Denizli) IV. SÖĞÜT (Bursa ve Bilecik) V. KAPADOKYA (Aksaray, Kayseri, Kırşehir ve Nevşehir) VI. GÖLLER BÖLGESİ (Konya, Isparta, Afyon ve Burdur) VII. HİTİT (Çorum ve Yozgat) VIII. URARTU (Van ve Bitlis) IX. GAP (Adıyaman, Batman, Diyarbakır, Gaziantep, Kilis, Mardin, Siirt, Şanlıurfa, Şırnak).
Turizm yatırımcı ve girişimcisi hem destek, hem de bilgi ve yönlendirme hizmeti almak için hedef bölgenin kalkınma ajansı ile işbirliği içinde çalışmayı tercih etmelidir.

BAŞARAN ULUSOY - 
Türkiye Seyahat Acentaları Birliği(TÜRSAB) Başkanı: Turist sayısında dünya altıncısıyız
Turizm dünyanın en hızlı gelişen sektörlerindendir. Dünya genelinde gerçekleştirilen uluslararası seyahat sayısı 1950’li yıllarda 25 milyon seviyesinde iken 2014 yılında uluslararası turizm hareketi 1 milyar 135 milyonu buldu. Bu başarıya ulaşılmasında en büyük pay sahibi olan ülkelerin başında Türkiye gelmektedir.
Dünya Turizm Örgütü (UNWTO) verilerine göre; uluslararası turizm hareketlerindeki ortalama büyüme hızı son yıllarda yüzde 2-5 bandında hareket ederken Türk turizmi bu ortalamanın çok daha üzerinde büyüme oranı yakalamış durumda. Dünya turizmindeki büyümeyi sürükleyen ana aktörlerden biri konumuna ulaşan Türkiye, dünyada en çok turist çeken ilk on ülke arasında yeraldı. Birleşmiş Milletler Dünya Turizm Örgütü’nün 2014 verilerine göre, Türkiye, uluslararası turist gelişleri itibarıyla dünyada 6’ıncı, turizm gelirleri itibarıyla 12’inci sırada bulunuyor. Türk turizmindeki büyüme trendi kendisini 2014 yılında gösterdi. Geçtiğimiz yıl ülkemize gelen ziyaretçi sayısı 41 milyon 415 bin 70 kişiye ve aynı dönemde turizm gelirimiz ise yüzde 6.2 oranında artarak 34 milyar 305 milyon 904 bin dolar gerçekleşmiş olup, turizm geliri ihracat gelirinin yüzde 21.8’ini ve dış ticaret açığının yüzde 40.6’sını kapatmıştır. Tüm bu veriler Türkiye’nin turizmdeki başarısını açıkça ortaya koymasına karşın biz Türkiye’nin bu seviyelerin çok daha üzerinde bir potansiyel taşıdığını düşünüyoruz. Asıl hedefimiz 2023 yılında Türkiye’nin dünya turizminde ilk beş içerisinde yeralmasını sağlamaktır.
Yatırım: Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın belirlemiş olduğu 2023 vizyonu çerçevesinde; Türk turizmi için hedeflenen büyüme stratejisinde, katmadeğeri yüksek turizm çeşitlerinin geliştirilmesinin ciddi katkı sağlayacağı öngörülmektedir. Katmadeğeri yüksek turizm çeşitleri arasında kongre turizmi, sağlık turizmi, golf turizmi, kültür turizmi, inanç turizmi, kış turizmi, macera ve doğa turizmi gibi turizm segmentleri bulunmaktadır. Bu alanlardaki etkinliğimizi artırarak turizm gelirlerimizi de önümüzdeki yıllarda ciddi oranda yükseltebiliriz.

KENTSEL DÖNÜŞÜM - Sektör 30 yıl en başa güreşecek
Önce sektörün genişliğine bakalım: Kentsel dönüşüme 2014 yılında 79 bin başvuru oldu. 2014 yılında yaklaşık 130 bin adet birimin risk tespiti yapıldı ve risk tespiti yapılan binalardan yaklaşık 12 bin 500’ü yıkıldı. Bugüne dek toplam 152 adet alan, Resmi Gazete‘de yayımlanarak “riskli alan” ilan edildi. Bu alanlarda 392 bin adet bağımsız birim bulunuyor ve yaklaşık 1 milyon 100 bin kişiyi kapsıyor. Riskli alan ilan edilmek üzere dosyası hazırlanan ve Bakanlık’ta inceleme aşamasında olan 172 alan var. Kanun kapsamında, 2014 yılı itibarıyla 37 ilde, 1 milyon 58 bin 172 kişinin yaşadığı 170 bin 728 yapıyı içeren 6 bin 939 hektar, riskli ilan edildi. Sektör bu zeminde “yıkıp yenisini yaparak” yoluna devam ediyor.
İnovasyon: Sektör hızla öğreniyor. Türkiye’nin sosyolojisiyle oynadığını, dönüşüm inşası ile sıfırdan bir kompleks inşa etmek arasında çok ciddi farklılıklar bulunduğunu ve asıl olarak bunları projelendirmek gerektiğini, sınayarak anlıyor. Öğrenme tamamlandığında ‘kentsel dönüşüm’, insanların hayatına değer katan bir sektör olacak.
Öğrenme konuları:
-Bir bölgede dönüşüme başlamadan önce o bölgenin dinamiklerini, yerel değerlerini çok iyi bilmek gerekiyor.
-Dönüşümün gerçekleştireceği bölgelerde yaşayan insanlar paydaş yapılmalı. Kentsel dönüşüm ihtiyacını beklentilere göre karşılamalı.
-Ekonomide canlanma sağlayan kentsel dönüşüm için sektör daha bilimsel çalışmalar yapmalı.
-Kentsel dönüşümde esas amacın deprem riski nedeniyle güvenlik olduğu gerçeğinden uzaklaşılmamalı.
-Süreç ranta kaymamalı, inşaat sektörünü krize açık hale getirmemeli.
-Türk inşaat sektörünün, iş kazalarıyla anılmaması için; topyekün kaliteye, iyi işçilik, güvenlikli çalışma koşulları, iyi ürün, doğru uygulamaya ulaşılmalı.
-İnşaat sektöründe, malzemeden müteahhide kadar her aşamada haksız rekabetin önüne geçilmeli. Müteahhitlerde mesleki yetkinlik aranmalı.
-Standartlara uygun olmayan üretim yapan malzeme üreticilerine ve dampingli ithalata, pazara giriş kapıları kapatılmalı.
-Türk iş dünyasını sanayiden soğutup müteahhitliğe özendiren arazi rantını azaltacak, ancak inşaat sektöründe sürdürülebilir, istikrarlı bir büyümeyi teşvik edecek yeni bir denge kurulmalı.
-Kentsel dönüşümde her bölge kendi içerisinde değerlendirilmeli ve bölgenin ihtiyaçları göz önünde bulundurularak ayrı ayrı modeller geliştirilmeli.
-Kamu-özel sektör işbirliğiyle kentsel dönüşüm için yeni finansman modelleri yaratılmalı.
-İnşat malzemeleri sektörüne yapılacak teşvikler, hem inşaat malzeme sektörünü büyütecek, yeni istihdam alanları açacak, hem de cari açığın azalmasına katkıda bulunacaktır. Bu bağlamda destek ne kadar büyük olursa ekonomiye katkı da o kadar büyük olacak. Bu bağlamda dünyadaki çalışmalar izlenerek Türkiye’ye uyarlanabilecek modeller tespit edilmeli.
-İnşaat projelerinde sürdürülebilirlik, Ar-Ge ve inovasyon kavramları öne çıkmalı.

SİGORTA SEKTÖRÜ SIÇRAYACAK - Tarım zararları garanti altına alınıyor
Sigorta sektörümüzde durum şu: Kişi başına düşen gelirin dünya ortalamasının üstünde olduğu ülkemizde, kişi başı sigorta harcaması ise dünya ortalamasının dörtte biri, Avrupa ortalamasının ise onbirde biri. Sektör çok geride kaldığı için büyüyerek 2023 yılında  dünyanın sayılı sigorta sektörlerinden biri haline gelecek.
2014 yılı ortası itibarıyla Türkiye’de faal sigorta şirketlerinin ödenmiş sermaye toplamı 8.1 milyar TL, bu sermaye ile güvence altına aldığı değerlerin toplamı yaklaşık 63 trilyon TL, GSYH'nin 40 katı büyüklüğünde.
Hayat ve hayat-dışı branşlarda toplam prim üretiminin 2023 yılında 80 milyar TL'ye ulaşması beklenmekte. Sektörün 2023 yılında yaratmış olacağı fon tutarının ise 20 kat büyüme ile 410 milyar TL'ye ulaşması bekleniyor.
2023 yılında tasarruf fonlarının yüzde 11'inin sektör fonlarından oluşması öngörülüyor.
Yeni açılımlar:
Banka sigortacılığı kanalı hayat ürünlerinin ana dağıtım kanalı olarak pastadan büyük bir dilim aldı, gelişmesi sürüyor.
-Zorunlu trafik sigortasında doğrudan tazmin sistemi geldi, herkes kendi sigortasına...
-Hasarsızlık indirimleri artık serbest, yüzde 70’lere kadar indirim olabiliyor.
-Tek tip olan kasko sigortalar, kasko, dar kasko, genişletilmiş kasko ve tam kasko şeklinde yapılıyor.
-İnternet, sigorta şirketlerininin ve acentelerin önemli bir satış kanalı olmaya başladı.
-Bitkisel Ürün Sigortaları branşında, açık alan meyve bahçeleri ve bağlar için dolu ağı ve örtü sistemleri, dolu, dolu ağırlığı, fırtına, hortum, deprem, yangın, sel ve su baskını riskleri için teminat kapsamına alındı. Bu branşta yağ gülü ürünü teminat kapsamına alındı, buğday, arpa, çavdar, tritikale ve yulaf için ‘Sap Teminatı’ ek olarak verilmeye başlandı.
-Su Ürünleri Hayat Sigortası branşında kafes ve ağlar her türlü doğal afet, kazalar, predatörler nedeniyle meydana gelecek zararlara, Granyöz ve Mersin balıkları da çeşitli hastalıklara, yetiştiricilerin kontrolü dışındaki kirlenme ve zehirlenmelere, her türlü doğal afetlere, kazalara, predatörlere ve alg patlamasına karşı sigorta kapsamına alındı.
-Yine bu yıldan itibaren Arıcılık (Arılı Kovan) Sigortası branşında Vahşi Hayvan Saldırısı da sigorta kapsamında.

LOJİSTİK BÜYÜME VİZYONU - Türkiye’yi Avrasya yükseltecek
Türkiye'nin sürdürülebilir kalkınma vizyonuna yerleştirdiği sektörlerden biri de lojistik sektörüdür. Dünya gelirinin yüzde 25'i lojistikten sağlanıyor. Dünya lojistik sektör büyüklüğü 7 trilyon Dolar, AB lojistik pazarı 627 milyar Avro. Türkiye’nin lojistik sektör büyüklüğü ise 2015  yılında 115 milyar Dolar.
Dünya Bankası Küresel Lojistik Performans Endeksi'nde Türkiye 160 ülke arasında 30. sırada.  Türkiye bu ligde üst sıralara çıkmanın yolunu,  yeni bir strateji ve vizyon ile bulacak ve bu hazırlık yapılıyor. 2023’e varmaz, Türkiye lojistik sektöründe bölge üssü olur ve “bölge” Avrasya’dır. Asya-Avrupa arasındaki 500 milyar Avro mal akışı Türiye’den geçiyor. Sektör daha şimdiden Afrika, Orta Doğu ve Orta Asya ülkelerine yönelmiştir. İşte sektörün vizyonu burada. 2023 yılına kadar sektöre 60 milyar liralık yatırım olacak.
Lojistik sektörü, yabancı sermayenin de ilgisini çekiyor; Türkiye için turizmden sonra en fazla potansiyeli barındıran ikinci sektör oluyor.
Demiryolu serbestleşti, Türk lojistik sektörü için çok önemli bir gelişme. Sektör 2015’de havayolu, denizyolu ve liman yatırımlarını da hızlandırdı.
Sektörde çok önemli bir teknolojik gelişme gündeme girdi: 'Nesnelerin İnterneti' deniyor. Şu demek: Bilgisayar, tablet ve cep telefonu dışındaki elektronik aletlerin tümü internete bağlanıyor.
Bugün 15 milyar cihaz, 2020 yılında 50 milyar cihazın internet kimliği ile dolaşmasının 8 trilyon dolar değer yaratma potansiyeline sahip olduğu hesaplanıyor.
Taşımada internete bağlı araçlara ait verilerin öngörülebilmesi ve araç bakımının otomatik olarak planlanabilmesi sayesinde, ürünlerin takibi daha hızlı, doğru ve güvenli bir şekilde gerçekleşecek.
Lojistik kültürünün 3 ana unsuru olan kalite kültürü, güvenlik kültürü ve yenileşim (inovasyon) kültürü sektörün odaklandığı başlıca konular haline geldi.

GERİ DÖNÜŞÜM EKONOMİSİ - Zenginlik çöpte
Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Sanayi Genel Müdürlüğü’nün hazırladığı ‘Ulusal Geri Dönüşüm Strateji Belgesi ve Eylem Planı 2014-2017’e göre Türkiye’de üretilen atıkların yarısından fazlası geri kazanılabilir özelliğe sahip. Çevresel bir sorun olan, bertarafı için finansal kaynak gereken ve üretim için önemli bir girdi olan atıkların; istihdam oluşturma, etkin doğal kaynak kullanımı, ekonomik fayda ve çevresel iyileştirme gibi alanlarda sağlayacağı avantajlar ulusal refahın artırılmasında büyük potansiyel.
Doğal kaynakların hızla tüketilmesinin önüne geçilmesi ve üretilen atıkların çevre ve insan sağlığı için bir tehdit olmaktan çıkarılarak ekonomi için bir girdiye ve değere dönüştürülmesini amaçlayan atık yönetim stratejileri, tüm dünyada giderek öncelikli bir politika hedefi olarak benimsenen ‘sürdürülebilir kalkınma’ yaklaşımının temelini oluşturuyor.
Marmara Geri Dönüşümcüler Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Yaşar, üretim ekonomisinde üretilen her üründen atık çıktığının ancak bu atıkların değerlendirme aşamasında sıkıntılar yaşandığının altını çiziyor. Bu sıkıntıları aşmak için ilgili kanun ve yönetmeliklere büyük iş düşüyor. Yaşar, örneğin lisans almış firmaların yanında lisans almamış firmaların da ıslah edilmesi ve lisans alacak ölçeğe dönüştürülmesi gerektiğini paylaşıyor. “Türkiye’deki geri dönüşüm sektörü hala topal bir vaziyette” diyen Yaşar, “Atıkların da cinsi önemli. Türkiye’de metal sektörünün geri dönüşümünde epeyce yol alınmış durumda. Kağıt sektörü içinde belli bir düzen kurulmuş. Ancak bazı sektörlerde bu geri dönüşüm çok sıkıntılı durumda. Esas sorun ise geri dönüştürülen ürünlerin içinden çıkan kıymetli metallerin değerlendirilememesidir” bilgisini veriyor.
Elektronik atıkların içinden çıkan kıymetli metallerin tamamının yurtdışına ihraç edildiğinin altını çizen Yaşar, sektörün gelişimi yönünde yapılması gerekenleri şöyle anlatıyor: “Kıymetli metallerin içinde; altın, gümüş, paladyum gibi kıymetli madenler var. Bu madenlerin Türkiye’de ayrıştırılması ve katmadeğeri yüksek ürünlere dönüştürmek gerekiyor. Bunun yolu da rafine kurmaktan geçiyor. Diğer bir önemli eksiklik ise ‘Atık Borsası’nın kurulmamasıdır. Oysa Atık Borsası’nda kağıt, metal, bakır, cam gibi ürünlerin hepsi önplana çıkar.”    
OSB’lere geri dönüşüm tesisi kurulmalı
Abdullah Yaşar’a göre OSB’ler Türkiye ekonomisi için ne kadar önemliyse OSB’lerde geri dönüşüm tesisinin kurulması da bir o kadar önemli. Yaşar, bugün ihtisas ve karma OSB’lerde geri dönüşümcülerin yeralması gerektiğini şu örnekle açıklıyor: “Üretimin olduğu tüm OSB’lerde atık vardır. Bu atıkların toplanıp bertaraf edilmesi için kilometrelerce yol gidilmesine gerek yok. Bu atıkların geri dönüşümü OSB içinde yeralan bir endüstriyel tesiste rahatlıkla yapılabilir.”  
Marmara Geri Dönüşümcüler Toplu İşyeri Yapı Kooperatifi Yönetim Kurulu Başkanı Abdullah Yaşar’ın buraya kadar özetlediğimiz  görüşlerinden çıkardığımız sonuç, “geri dönüşüm”, Türkiye’nin, aynı zamanda sosyal gelişmesini de içeren ekonomik büyümesinde stratejik rolü olan bir sektördür. “Geri dönüşüm”, aynı zamanda aşamaları olan bir ekonomik faaliyettir. O halde yenilikçilik, geri dönüşüm sürecinin bütün halkalarında, verimliliği artıracak ve katmadeğer sağlayacak şekilde uygulanacaktır. Sektörün bütün alanları girişimciliğe açıktır.

TIK YÖNETİMİ BİLANÇODA GELİRDİR İnsan kirletir, insan kurtarır
"Atık yönetimi ve geri dönüşüm” sürdürülebilir ekonomi ve çevre yönünden kaçınılmazdır. Konu etkin kaynak kullanımının da bileşenidir. Türkiye'de atık yönetiminde yeni yaklaşımlar örgütleniyor, yenilikçi projeler üretiliyor artık. Üretim ve tüketim arttıkça atıklar da artıyor, gecikmemek bu açıdan önemli. Atıkların doğru yönetilmesi ve kaliteli atıkların ekonomiye tekrar kazandırılması sosyal kalkınmanın da ana girdilerinden biri oldu.
Türkiye 2023'e kadar özellikle ambalaj atıklarında yüzde 60 geri dönüşüm hedefliyor ve geri dönüşüm  belli bir oranda yerli enerji üretimini de destekliyor.
Ancak Türkiye henüz atıkları "toprağa gömme" uygulamasını yasaklayabileceği yere ulaşamadı. Oysa toprağa gömdüğümüz "değer"dir.  “Yasak” çözümleyici oluyor. Örneğin; Almanya'da 2005'te, geri dönüşüm oranı yüzde 50 iken toprağa gömme yasağı konuldu ve dönüşüm 2011'de 99.8’lere çıktı.
Çevre korumanın ekseninde yenilikçi çözümlere odaklanmak var. AB ‘döngüsel ekonomi belgesi’ stratejik çözümlere işaret ediyor ve öneriyor. 2020 yılında geri dönüşümü mümkün olmayan maddelere enerji dönüşümü uygulanacak. 2025 yılında yüzde 40 geri dönüşüm ve yüzde 60 enerji dönüşümü sağlanarak atık sıfırlanacak.
AB ile mevzuat uyumu sağlıyoruz fakat esas, uygulamada uyumu sağlamalıyız. Gecikmenin ekonomik bedelini ödüyoruz. Türkiye ekonomisi “hurda ithali"ne bağımlı (Çin'den sonra dünya ikincisi)  olduğu için konu bizim açımızdan daha da berrak ve acil.
‘Gelişmekte olan’ sınıfındanız, bu nedenle kaynak tüketimi Türkiye'de artarak devam edecek. Buna bağlı olarak "iyileştirme" alanları; ekonomik büyüme, teknolojik gelişmeler ve değişen tüketim ve üretim alışkanlıkları biçiminde daha bir süre gündemde kalacak. Gündemin arasında yenilenebilir olmayan kaynakların tükenmesi, yenilenebilir kaynakların yoğun kullanımı, ulaşım ve madencilik faaliyetlerine bağlı olarak su, hava ve toprağa yüksek emisyon yayılması ve ekosistemleri negatif etkileyen yüksek atık üretimi bulunmaktadır.
Yüksek kaynak tüketiminin tüm çevre üzerinde oluşturduğu baskıyı hafifletecek inovasyon temelinde bir faaliyet alanı ister istemez gittikçe genişleyecek. Yeni kalkınma modeli arayan Türkiye buna hazır olmalı. Sektörel çözümler geliştirmeli.
Ekonomi ve gelir: Geri dönüşümde ilk yatırımların ardından gelir elde etme ivmesi yakalanmakta ve giderek artmaktadır. Yasaklar geri dönüşümü –ve geliri– çoğaltmaktadır. Çoğalan geri dönüşüm ile gelişmekte olan ülkelerin kaynak talebi karşılanmaktadır. Geri dönüşüm yakma veya depolamaya göre daha fazla istihdam oluşturmaktadır. Geri dönüşüm ekonominin gereksinim duyduğu kaynak ihtiyacının büyük kısmını karşılamakta, böylelikle kaynaklar üzerindeki baskıyı azaltmakta, ekolojiye pozitif katkı sağlarken kendini finanse eden bir döngüye kavuşmaktadır.
Bazı çözümleri sistemleştirdik. Evsel katı atıklar, hafriyat toprağı, inşaat ve yıkıntı atıkları, atık pil ve akümülatörler, tehlikeli atıklar, bitkisel atık yağlar, tıbbi atıklar, ömrünü tamamlamış lastikler, ambalaj atıkları, poliklorlubifeniller ve poliklorluterfeniller, atık elektrikli ve elektronik eşyalar, atık yağlar, ömrünü tamamlamış araçlar, araçların bakım ve onarımından kaynaklanan parçalar ve atıkların düzenli depolanması konularında sistemli uygulamalar giderek oturmaktadır. Bu alanlarda boşluk dolduran yenilikçi çözümler gerekiyor.
Ancak sanayide geri dönüşüm ve geri kazanım aksayarak, geriden gelmektedir. Eksiğimiz girişimci ve yatırımcı sayısının azlığı, geri dönüşümün faydalarının yeterince bilinmemesi, geri kazanılmış ikincil ürüne ait standartların yetersizliği, teşvik ve yönlendirme sisteminin eksikliğidir. Bu alan Türkiye'de 2020'ye doğru canlanacaktır. İthalata olan bağımlılık bu bağlamda da azalacaktır.
Üretimde çözüm: Sürdürülebilir çevre politikaları pazarlama unsuru olarak kullanılmamalı, daha öte; çevreye duyarlı bir sosyal sorumluluk projesi, aynı zamanda işletmelerin uzun vadeli giderlerini azaltıcı bir yatırım olarak görülmelidir.
Doğaya saygılı, ekolojik, konforlu, enerji tüketimini azaltan, verimliliği artıran teknolojiler kullanmanın yanısıra ‘Yeşil İnovasyon’a yatırım yapmak ürünü üretirken "yeşil malzeme"yi seçmek, bir işletmenin alabileceği en değerli şeref sertifikasıdır. Elbet tek işletmenin duyarlılığının çözüm olamadığı durumlar da vardır, burada doğa sevgisi üzerine imzalanmış "ittifak sözleşmeleri" devreye girmelidir.
Unutmayalım; doğayı tahrip eden teknoloji veya üretim faaliyeti değil, bu faaliyeti yöneten insandır.

FİNANSMAN KALKINMA MODELİNE AYAK UYDURMALI - Yatırımlarda en uygun borçlanma biçimini üreten kazanacak
Finans sektörümüzün oligopol yapısı olan bankacılık yüksek teknoloji rantını müşteri ile paylaşarak "kişiye özel" bir hizmete dönüştü. Bu gelişme finans sektörüne büyük bir dinamizm kazandırdı. Sektörün yakın perspektifinde "sürdürülebilir büyüme"nin ayaklarından biri olarak  aynı zamanda bir tür taşeron (outsource) çalışan ile hizmet maliyetini düşürmek de var. Yenilikçi bilişim çözümleri banka içi işlemlerin birçoğunu müşteriye bırakarak hizmetin maliyetini asgariye indiriyor. 
Coğrafi yayılım, operasyonel kolaylık, müşteri odaklılık, satın alma ve işbirlikleri de önümüzdeki dönemde sektörün gündemini işgal edecek gelişme alanlarından bazılarını oluşturuyor.  Burada “müşteri odaklılık” devrim gibi bir şey. Çünkü, yeni neslin farklılaşan iş yapma biçimine göre bir bankacılık türü anlamına geliyor ve bu alan, sektörün eski yapısını kökten dönüştürmekle mümkün olabiliyor.
Rekabet: Yeni dönem finans sektörüne şiddetlenecek bir rekabet ortamı getiriyor. Global finans pazarında bugün 40-50 bin banka mevcut ve sayının fazla olduğu noktalarda konsolidasyonlar yaşanacağını haber veriyor. Gelen ortamda uzmanlaşmış büyük bankalar, çok özel ürün ve hizmetleriyle öne çıkanlar ayakta kalacak.
İnsan kaynağı ve teknoloji: Gelecek 10 yılın ana trendlerinden biri de yatırım gerektirecek olan insan kaynağı ve teknolojidir çünkü yenilikçilik ağırlık kazanacak. Ödemeler tarafında RFID (yüz tanıma) gibi yeni teknolojilerin kullanımı artacak. Türkiye’de bankacılık sektörünün genelini kapsayan yeni düzenlemeler yapılacak. Bankaların bakış açısı kökten değişecek. Daha fazla risk ve süreç odaklı yönetim anlayışı  yükselecek.
Leasing: Küresel kriz sonrasında Türkiye’deki kredi büyümesine leasing sektörü KDV nedeniyle eşlik edemedi. Leasing sektörünün büyüklüğü, 31 şirketin yaklaşık 50.000 müşteriye 1.500 civarında bir çalışan sayısıyla hizmetinden oluşuyor. Sektör toplam varlık büyüklüğü açısından 32 milyar TL ve yaklaşık 20 milyar TL’lik bir kira alacağına sahip. Sektörün yaklaşık yüzde 85’i banka iştiraklerinden oluştuğu için bu durum sektörün oligopolistik bir yapıya sahip olmasına neden oluyor. Bu nedenle leasing sektöründe dayatmacı yaklaşımlardan sıyrılmak ve yasal çerçeve içinde olabilecek en avantajlı borçlanma araçlarını üretmek gerekiyor.
Geçmiş dönemde leasing sektörünü yavaşlatan faktörlerden biri de piyasada ucuz ve bol likidite olması, bu nedenle KOBİ’lerin yatırım konusunda finansmana erişimde zorluk yaşamaması, ayrıca bir de leasing sektörü konusunda yaşanan bilgi eksikliği idi.
Oysa 2015-2018 arasında küresel bazda para politikasının sıkılaşması ve bankacılık sektörünün kaldıraç oranlarında beklenen düşüş, kredi maliyetleri ve finansmana erişim üzerinde olumsuz bir baskı yaratacak, KOBİ’lerin yatırımlarını ertelemesine neden olabilecektir.
Leasing sektörü bu ihtimali tersine çevirebilir, çevirmelidir. Teknolojik altyapılarını yenileyerek büyüme fırsatı yakalayacak KOBİ’ler başta olmak üzere şirketlerin sermaye yatırımlarını finanse etmesini kolaylaştıracak bir dinamizm gösterebilir. Yatırımlarda borçlanmanın yönünü değiştirecek olan gelişmelere karşı  leasing sektörü yenilikçi çözümlerle karşı durabilirse yüzde 20’nin biraz altında  yıllık ortalama (nominal) büyüme hızı yakalayabilecektir.
Hayat sigortası ve bireysel emeklilik: Bankacılık ve sigortacılık, örgütlenme, pazarlama, satış, mali yönetim gibi birçok yönleriyle oldukça benzer, iç içe ve birbirini tamamlayan iki sektördür. Türkiye’de her iki sektörün de önü gelişime ve büyümeye son derece açıktır. Hayat sigortaları ve bireysel emeklilik sisteminin heyecan verici gelişmesi buna kanıttır.
Yabancı fonlar: Son dönemde özellikle daha önce Türkiye’ye yatırım yapmayan bazı global fonların ilgisinin arttığı gözleniyor. Türkiye gerekli yapısal reformları izlerse gelebilecek 160 kadar yabancı fon var.
KOBİ paketleri: Bankacılıkta özellikle KOBİ’lere yönelik ciddi bir hareketlenme gözleniyor. Demek ki finans sektörümüzün KOBİ pazarı daha hızlanacak, rekabet kızışacak. Burada bankacılığın, KOBİ’lerdeki yatırım eğilimini yakalayıp güçlendirdiği finansal çözümler önem kazanacak.

TEDARİK ZİNCİRİ; ÜRETİP SATAN HERKES İÇİN - Tedarik zinciri sürekliliği ile firma sürekliliği eşittir
Lojistik yönetimi ile özdeş olan tedarik zinciri kavramı; “Malzemelerin tedarik edilmesi, tedarik edilen malzemelerin yarı mamül veya son ürünlere dönüştürülmesi ve son ürünlerin müşterilere dağıtımı fonksiyonlarını yerine getiren tedarikçiler, fabrikalar, depolar, dağıtım merkezleri ve perakendeciler ağıdır” şeklinde tanımlanıyor. Tedarik zinciri sisteminin gereklerini tanımlayan standartlar, “TS ISO 28000 Tedarik Zinciri Güvenliği Yönetim Sistemi” ile Türkiye’de uygulanıyor.
Bu demektir ki; tedarik zinciri yönetimi üreten her firma açısından; bu zincirin etkin işlemesi, güvenliği ve sürekliliği hayati bir konudur. Günümüz ticaretinde artık tedarik zincirinin sürekliliği ile firmaların devamlılığı aynı şey olmuştur.
Tedarik zinciri; hammadde temini ile başlayıp, ürün ve hizmetin farklı ulaştırma yöntemleriyle son kullanıcıya ulaştırılmasına kadar uzanan, birbirleri ile ilişki içinde olan kaynaklar ve süreçler dizisi ise bu çerçeve; finans, üretim, bilgi yönetimi ve üretim tesislerini içeren ancak bunlarla sınırlı kalmayan bir yapıdadır. Yapıyı kurarken, firmalar gittikçe daha küresel bir ticaretin parçası olacaklarını düşünmelidirler.
Stok ve amacı: Bir üretim sisteminde üretilen ürüne dolaysız veya dolaylı olarak katılan bütün fiziksel varlıklar ve ürünün kendisi stok kavramı içindedir. Tedarik veya üretim yoluyla elde edilen, kullanılmadan veya müşteriye arz edilmeden önce az veya çok belirli bir süre bekletilen mal miktarına stok denilmektedir.  Siparişe bağlı olmayarak çalışan tüm işletmeler stok yönetimini yarattığı maliyet sorunlarını çözmek zorundadırlar.

TUĞRUL GÜNAL - Tedarik Zinciri Yönetimi Derneği (TEDAR) Yönetim Kurulu Başkanı ve Siemens Türkiye Tedarik Zinciri Yönetimi Bölüm Direktörü: Redarikçi seçiminde araştırmacı olunmalı
Sektörlerden bağımsız olarak genel anlamda rekabetçi olabilmenin ana yolları aşağıdaki gibidir. Bunun dışında ülkemizin yatırım yapmak isteyen yatırımcılara sunduğu avantajlar ise kısaca;
- Genç dinamik bir nüfus
- Gelişen ekonomi
- Gelişmiş altyapı ve hizmetler
- Eğitimli işgücü
- Lojistik açısından özellikle Avrupaya olan yakınlığından dolayı merkezi konumda bulunması
- Gelişmiş tedarikçi ağı
- Çalışan maliyetlerinin uygunluğu
- Gerekli işgücünün temin imkanı
- Coğrafi ve ekonomik risklerin azlığı şeklindedir.
Rekabetçi olabilmenin ana yolları ise özetle;
-Araştırma geliştirmeye sürekli yatırım
-İnovasyon
-Ürün ve/veya hizmet portföyünün pazar ve müşteri beklentileri doğrultusunda sürekli geliştirilmesi
-İyi yetişmiş personel istihdamı ve sürekli eğitim
-Şirket altyapısı ve yatırımların güncel tutulması
-Şirketlerin kurumsal yapılara geçmesi
-Çalışılan sektörde ilgili ürün ve/veya hizmetlerin uluslararası geçerli sertifikalara sahip olunması
-Alanında en iyi tedarikçilerle işbirliği yapılması
Hangi sektörde yatırım yapılacağından bağımsız özetle aşağıdaki analizlerin gerçekleştirilmiş olması esastır;
-Rakipler;Faaliyet göstereceğim alanda hangi başka şirketler yeralmakta, bu şirketlerin kurumsal yapıları, lokasyonları, çalışan sayıları, ciroları, pazar payları, ürün portföyleri, kapasiteleri gibi bir çok husus detaylı değerlendirmeye tabi tutulmalıdır. Aynı zamanda mümkünse ilgili piyasaya girmeye çalışan yeni potansiyel rakiplerde gözardı edilmemelidirler.
-Tedarikçiler; Şirketlerin başarılarında en büyük rolü oynayan tedarikçilerin seçiminde ürün veya hizmet alacağım tedarikçi şirketlerin kurumsal yapıları, çalışan profilleri, finansal durumları, yıllık ciroları, pazar payları, kapasiteleri, referansları, ürün portföyleri vb. mutlaka iyi araştırılmalıdır.
-Müşteriler; Sektörümde hangi müşterileri hedef olarak almalıyım ve neden? sorularının cevaplarını bulduktan sonra bu müşterilerin tercih ettikleri tedarikçiler hangi firmalardır ve nedenleri mutlaka detaylı bir şekilde değerlendirilmelidir. Ve çıkan netice;
-Yatırım kararına mesnet teşkil edecek olan ilgili piyasayı regüle eden mevcut ve gelebilecek kanun ve yönetmeliklerin değerlendirmesi titizlikle yapılmalıdır.
-Olası risklerin detaylı analizi (politik, ekonomik, tedarikçi, doğal afetler vb.) yapılmalıdır.

Yorumlar (0)