banner565

banner472

banner458

banner457

Ekonomist Prof.Dr. Kerem Alkin: “En önemli risk enflasyondur”

Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi, Ekonomist Prof.Dr. Kerem Alkin’e göre Türkiye ekonomisi için 2018’de en önemli risk enflasyon. Alkin uyarıyor: “Türkiye’nin maliyet enflasyonu sıkıntısını muhakkak çözmesi gerekiyor. Burada kritik alanı ise kur istikrarı oluşturur.”

EKONOMİST 01.01.2018, 08:52 29.12.2017, 17:56
5866
Ekonomist Prof.Dr. Kerem Alkin: “En önemli risk enflasyondur”
Ekonomist Prof.Dr. Kerem Alkin, Türkiye’nin fiilen anons edilmemiş 3. dünya savaşının içinde olduğunu söyledi. ABD’nin Çin ve Rusya’yı rakip ilan ettiğinin dolayısıyla yeniden soğuk savaş dönemine geçildiğinin altını çizen Alkin, “Taşlar yeniden yerinden oynuyor. Konu Türkiye ile ilgili değil. Rusya, Çin kutbu ortaya çıktı. Her birisi Türkiye ile daha kuvvetli ilişki kurmak istiyor. Dolayısıyla ülkeye basınç uygulanıyor. Şu anda yaşanan sıkıntıların temel nedeni budur” diye konuştu. Ekonomiyi bu çerçeveden değerlendiren Alkin, büyümenin hangi koşullarda olursa olsun takdir edilmesi gerektiğini belirterek 2018’de yüzde 5.5 bandında büyüme beklediklerini aktardı.

KobiEfor: Türkiye ekonomisi 2017’yi tahminlerin üzerinde büyümeyle tamamlıyor, ancak kalitesi ve sürdürülebilirliği konusunda soru işaretleri var.
Kerem Alkin: Kimi ekonomistlerin ve köşe yazarlarının görüşlerini iktisat bilimi açısından son derece yanlış buluyorum. Özellikle ‘kaliteli büyüme’ sözleri biraz zorlama ifadeler. Her şeyden evvel; ortada temelde bakılınca üretim başarısı var. Üretilen bu katmadeğer tüketim ve yatırım harcamalarında değerlendiriliyor. Benim en delirdiğim ifadelerden biri de; ‘Türkiye tüketerek büyüyordur.’ Peki ne yapacaktı ki? Mal ve hizmet niye üretilir ki? Bir ulusal ekonomide hane halkının ihtiyaçlarını gidermek için mal ve hizmet üretilir. Bu vesile ile Türkiye tüketerek büyüyor kadar yanlış bir ifade yok. Ama şu söylenebilir; Türkiye’de yatırım harcamalarının GSYİH’ya oranı en az yüzde 25 olmalı... Onun dışındaki ifadelerin çoğunu ben gerçekten ekonomi bilgisi anlamında hatalı görüyorum. Ayrıca yine Türkiye ekonomisine takıntılı şekilde olumsuz bakanların kaçırdıkları bir nokta var. Türk reel sektörü batı ülkelerindeki reel sektörün ‘önce dur sonra bak ona göre yatırım kararı al’ yaklaşımını uygulamıyor. Reel sektörümüz üretmeye devam ediyor. Fırsatları ve riskleri bu süreçte gözlemliyor. Bu bakış açısını bilmeyenler üretim rakamlarını gördükçe şaşkınlık yaşıyorlar.

KobiEfor: KGF kaynaklı büyüme stratejisi nereye kadar sürdürülür?
Kerem Alkin: Kredi Garanti Fonu (KGF) mükemmel ve dünyaya örnek bir çalışma oldu. Geçmişte KGF’nin ortak bazı kurumları zorluklar çıkartarak veya konuya sıcak bakmayarak Türkiye’ye vakit kaybettirmiştir. Bu aşıldıktan sonra KGF günde 3-4 bin kuruluşa hizmet verir noktaya gelmiş ve 365 bin KOBİ’ye bankacılık sisteminden etkin şekilde, uygun koşullarda kredi kullandırmıştır. KGF Yönetimi, 220 milyar TL’lik kullanım içinde ellerindeki veriye göre binde 3 gibi bir riskin olduğunu gözlemlediklerini aktarıyorlar. Ayrıca kullandırılan kaynağın 25 milyar TL’lik bölümünün kalması ve 2018’de kullandırılacak kaynağın 25 milyar TL’lik geri ödemesi olacaktır. O ödeme çerçevesinde 2018’de bir 50 milyar TL’lik kullanılması hedefi var.

KobiEfor: Madalyonun diğer yüzüne bakarsak büyüme sağlanacaktı mevcut bankacılık sektörünün yapısı mı buna engeldi?
Kerem Alkin: Bir ekonomist olarak benim eleştirdiğim husus var. Türk bankacılık sektörünün içinde yer aldığı, dünya bankacılığı için uygulanmakta olan uluslararası bankacılık kriterleriyle ilgili. Biliyorsunuz; İsviçre’nin Basel kenti merkezli bir uluslararası ödemeler bankası var. Bu banka 1970’lerden bu yana dünya bankalarının uymakla yükümlü oldukları kuralları belirlemekte. Bunun ilki Basel I idi. 1990’larda Basel II’yi getirdiler. Basel II gariptir ‘ben anlamakta zorlanıyorum’; KOBİ’leri ve reel sektörü desteklemek yerine bireysel bankacılığın önünü gereğinden fazla açan anlayışla yapılmıştır. Tüm dünyayı olumsuz etkileyen mortgage krizi de bu anlayışın sonucudur. Basel III’ün felsefesinde de uluslararası bankacılık kriteri açısından reel sektör kredilerine, motive edecek reel sektör kredilerine önemli rahatlamalar getirecek anlayış pek yoktur. Bankacılık sektörümüz reel sektöre kredi kullandırırken bu uluslararası kurallara gelip tıkanıyor. Bu birinci konudur. İkinci konu ise; TL cinsinden mevduatı motive etmek gerekiyor. Son dönemde toplam mevduat içinde dövizin ağırlığı artıyor. Daha önce hane halkına döviz cinsinden kredi kullandırma yasaklanmıştı. Çok önemli ve başarılı adımdı. Şimdi döviz cinsinden geliri olmayan KOBİ’lerin de bundan sonra döviz cinsinden kredi kullanmama konusunda ek bir önlem geliyor. Doğru bir karardır.

KobiEfor: 2018’de büyüme ne olur?
Kerem Alkin: 2018’de reel sektör büyüme konusunda herhangi bir endişeye sahip değil. ‘Önümüzü göremiyoruz’ ifadeleri doğru değil. Zaten finans sektörü her zaman daha kötümser reel sektör ise daha iyimser olmuştur. 2 aydır Anadolu’yu dolaşıyorum. Ve 2017’den farklı bir hava görmüyorum. Reel sektör ciddi manada riske karşı süreçleri nasıl yönetmesi gerektiği konusunda kültür oluşturmuş durumda. Finans sistemi de KOBİ’den ders alarak kriz yönetimi ve belirsizlikte morali yüksek tutma metodolojisi öğrenmeli. Ama Türkiye’den kaynaklanmayan konjonktüre bağlı gelişmeler olduğu bir gerçek. ABD Başkanı Donald Trump’ın ‘Ulusal Güvenlik Raporu var. Kudüs olayı var. Bu meseleler Türkiye ile alakalı değil. Dünya ekonomi politiği yeniden yapılanmadan geçiyor. Türkiye dahil bu süreçte yeniden pozisyonlanma sürecindeler. ABD ve bir grup batılı ülke bundan 15 yıl öncesine kadar dünya ekonomisi ve siyaseti belirlerken şimdi Rusya, Çin, Hindistan ve Türkiye gibi ülkeler bölgelerinde önemli oyuncular. Bu hazmedilemiyor; uluslararası siyasete bazı gerginlikler olarak yansıyor. Dolayısıyla 2018’de KOBİ’leri çok farklı bir tablo beklemiyor. Reel sektör ve ekonomi yönetimi yüzde 5.5 büyümenin yakalanacağına inanıyor. Ben de bu görüşe katılıyorum. Yeter ki ihracat devam etsin.

KobiEfor: İhracatta ise 155 milyar dolar çıkmazı var… Bu sarmal hangi irade ile kırılabilir?
Kerem Alkin: O sarmalın kırılamama nedeni sadece yüksek teknoloji ürünlerinin yeterince ihraç edememesiyle alakalı değil. Türkiye dünya ekonomisinin karşısına sadece 6 bin civarında ürünle çıkıyor. Güney Kore 12 bin, Çin ise 20 bin ürünle rekabet ediyor. Türkiye’nin 6 bin ürünü acil olarak 10 bine çıkarırken onun içinde en az bin 500 tane mal daha ileri teknoloji üretilen mallar olmalı. İhracatta orta teknoloji tuzağının içindeyiz.

KobiEfor: Ekonomide en önemli sıkıntıyı nerede görüyorsunuz?
Kerem Alkin: Türkiye’de enflasyon değil maliyet enflasyonu sorunu var. Çünkü ne yazık ki 3 yıl içinde TL’nin kurlar karşısında yaklaşık yüzde 26 oranında değer kaybetmesini engelleyemediğimiz için 7 puanlık negatif enflasyon etkisi var. Türkiye’nin maliyet enflasyonu sıkıntısını muhakkak çözmesi lazım.  Bu sadece Merkez Bankası ile yapılacak iş değil. Hammadde, istihdam, enerji maliyetlerine dikkat edilmeli. Ayrıca bunlara ilaveten finansman maliyetleri konusunda bir şeyler yapabilirsek maliyet enflasyonunu dizginlemiş oluruz. Maliyet enflasyonu dizginlenemezse 2018 yılında Türkiye’nin ciddi bir enflasyon sorunu olabilir. Burada kritik konu kur istikrarıdır.

KobiEfor: Ak Parti’nin iktidara geldiğinde 1 TL 1 Dolar felsefesi neden bu dönem yürütülemiyor?
Kerem Alkin: Türkiye ortaya koyduğu reformlarla, büyüme başarılarıyla dünya ekonomisinde yatırım anlamında beklediğinden fazla çekim merkezi oldu. Özellikle 2004 ve 2008 arasında tarihinin en fazla dövizini çekti. Merkez Bankası piyasaya giren aşırı miktardaki dövizi satın alarak TL’nin değerini yabancı paralar karşısında yönetme konusunda çok başarılı olamadı. O zaman ciddi rezerv toplama hamlesi yapıp orayı rezervi toplarken TL’nin dolar karşısında aşırı değerlenmesini engelleyebilirdik. O dönem çok teknik kavgalar ettik. MB’nin yüksek faiz düşük kur sarmalından MB’ye başkan olan Durmuş Yılmaz kurtardı. Cesaretli davranıp kurları aşağıya çekti. TL’nin döviz karşısında normalize olmasını sağladı. Daha sonra içerideki bazı olumsuz gelişmeler, FED’in para politikasını sertleştirme politikası TL’nin yabancı paralar karşısında gereğinden fazla değer kaybetmesi sonucunu getirdi. Bu olaylar TL’ye en az 1.1 liralık negatif etki yaptı.   

Yorumlar (0)