Amerikan Merkez Bankası’nın (FED) kararları sonrasında doların hızlı yükselişi piyasalarda algıların dışında bir şeylerin olduğunu gösterdi. T.C. Merkez Bankası’nın beklenen önlemi almadığı iddia edildi. Ekonomist Yeliz Karabulut ile konuştuk.
FED’in kararı tüm dünyada beklenirken piyasaların tepkisi aşırı bulundu.Sizce durum nedir?
Y.Karabulut: 2013 Mayıs ayında Türkiye’nin kredi notu arttırıldı. Not artışı öncesinde Merkez Bankası (MB) önlemlerini almaya başladı. Nisan ve Mayıs aylarında faiz indirimleri oldu. Ancak bu faiz indirimleri yanlış zamana denk geldi. Biraz tesadüfî bir durumdu. Çünkü Türkiye’de her şey yolundaydı. Yurtdışından büyük fonlar gelecek diye bekliyorduk.
MB’nin tutumunu eleştiriyorsunuz, peki neden böyle bir karar almış?
Y. Karabulut: Bu keyfi bir uygulama değildi. Ayrıca normal koşullarda MB’nın politikalarını çok beğenen bir ekonomistim. Hatta dünyanın en iyi merkez bankası diyebiliriz. MB’nin geçen yıl yaptığı uygulamalar literatüre geçecek nitelikteydi. Hükümetin küresel kriz sürecinde yürüttüğü çalışmalar da son derece başarılıydı. Zira Avro Bölgesi’ne yüzde 60 bağımlı bir ülkenin krizden daha ciddi yaralar alması gerekiyordu. Ekonomi yönetiminin başarılı ihracat çalışmaları, Merkez Bankası’nın ihtiyatlı tavrı, sağlam kalmamızı ve duruş göstermemizi sağladı. Tüm bu olumlu gelişmelere rağmen Mayıs ayında faiz indirimi yanlış bir zamana denk geldi. Zaten akabinde FED’in açıklamaları geldi. Kendi adıma FED’den bu kadar kısa sürede açıklama beklemememe rağmen bir günde iki FED yetkilisinin açıklamasının da normal olmadığını görüyorduk. MB buna hazırlıklı mıydı derseniz? Şu anki durum MB’nin çok da hazırlıklı olmadığını gösteriyor. Aslında biraz siyasallaştığımız bir döneme denk geldik.
Daha başka nedenler?...
Y. Karabulut: Bana göre; MB, FED’in çıkış stratejisine düşük bir politika faizi ile girmek istedi, böylelikle bir taşla birkaç kuş vurmuş olacaktı. Şöyle ki; sadece politika faizini 50 baz puan bile artırsa –ki benim beklentim kademeli iki defa 25 baz puan faiz artırımı olur– büyüme yine pozitif olmuş olacaktı. Bunun yanında yüzde 4.5 değil de yüzde 5 politika faizi ile yakalanmış olsaydı faizi yüzde 5.5 e yükseltmek zorunda kalacaktı ve büyüme negatif etkilenecekti. Olayı böyle değerlendirdiğimizde bu aslında bir algı durumu. Merkez Bankası’nın bu psikolojiyi iyi yönettiğini düşünüyorum.
Brezilya ile Türkiye’nin bir kader birliği mi var. Benzer şeyler yaşıyorlar?
Y. Karabulut: İlginç bir şekilde olaylar ve durumlar benzeşiyor. 2008’in Nisan ayında Brezilya ilk not artırımını aldı. Mayıs ayında 2. not artırımı geldi. Ve yine Mayıs ayında Amerika’da kriz patlak verdi. Bizim Gezi Olayları, FED açıklamaları ve not artırımı Brezilya ile paralellikte gidiyor. Ama Brezilya’nın son süreçte daha iyi bir hazırlık yaptığını söyleyebiliriz. Zira FED’in açıklamaları öncesinde bir faiz artırımı ve açıklama sonrası yine bir faiz artırımı sözkonusu. Biz ise şu an hala bekleme aşamasındayız. Piyasaya döviz vererek piyasalardaki dolar/TL ateşini söndürmeye çalışıyoruz. Ama çok fazla aşağıya doğru bir hareket göremiyoruz. MB’nin üst bantta yukarı doğru bir hareket yapmasını uygun bulmuştuk o da gerçekleşmiş oldu. MB bağımsız bir kuruluştur gerekeni yapacaktır.
Doların yükselmesi avantaja çevrilebilir mi?
Y. Karabulut: Türkiye olarak net ithalat yapan bir ülkeyiz. İthalatımız ihracatımızdan daha fazla ve bunları dolar olarak ödüyoruz. Merkez Bankası, 2012 yılında kurları 1.77 ve 1.81 bandında tutmaya çalıştı. MB’nin amacı ithalat ihracat dengesini koruyan makastı. Şimdi ise durum farklılaştı. Şimdi siz ithal edeceksiniz ve dolar olarak ödeyeceksiniz, kar marjlarınız düşecek. Kabataslak bir hesap yaparsak Türkiye’nin kur farkından kaynaklı zararı 17 milyar TL’yi aşıyor. Devletin burada ki vergi kaybı ise 3.2 milyar TL. Bunun yanında şirketlerin karlarını etkileyebilecek bir durum var: Borsadaki firmaların nette 68 milyar TL döviz açığı var ve bunlar da 683 milyonu kur farkı zararı yazacaklar. Bu da şirketlerin F/K (Fiyat/Kazanç) oranlarını yukarıya doğru çeker. Yani bu durum şirketleri pahalı hale getiren bir durumdur.
Şirketler sıkıntılı bir dönemden mi geçiyor?
Y. Karabulut: Doların durumu çok iç açıcı değil. Bir de biz bu tür risklere hazırlıklı değiliz. Ancak maç daha bitmedi. Önümüzde 5.5 ay daha var. Avro Bölgesi’ndeki ülkelerin notları düşürülürken bizde durum tam tersi oldu. Son iki yılda içerisinde 3 tane not artırımı aldık. Bunlar Türkiye için çok önemli gelişmeler. Ancak şunu söyleyebiliriz ki politik kırılganlıklar bu dönem arttı. Çünkü seçim rüzgarları var. Şirketlerimiz için de sorun devam ediyor. Şirketlere risk yönetimi konusunda eğitim verilmiyor. Bu konuda özellikle ticaret odalarına büyük sorumluluk düşüyor.
Şirketlerin yurtdışından borçlanması da bir risk değil midir?
Y. Karabulut: Türkiye’de özel sektörün borcu 143 milyar dolar. Yatırımcı eğer yurtdışından borçlanıyorsa ‘Neden borçlanıyorsunuz?’ diyemezsiniz. Çünkü içeride faiz oranları belli. Yurtdışı fonlardan daha uygun faiz oranlarıyla kredi temin edebiliyorsunuz. Ama bunu yurtdışından alıyorsan kendini bir miktar garantiye alman gerekiyor. Burada yanlış anlaşılan finans piyasaları var; bu da forex. Genelde spekülatif işlemlerde duyuluyor ama doğru algılanamıyor. Aslında forex risk enstrümanıdır. Eğer senin dolar borcun varsa bunun da çıkmasını bekliyorsan forex piyasalarında pozisyon açarak riskini o anki bulunduğu zamana sıfırlarsın. İsterse kur 2 lira olsun senin umurunda olmaz. Bunu da anlatmamız gerekiyor. Bu alanda ciddi eğitimlerin verilmesi gerekiyor. Dünyadaki ilk 500’deki firmaların yüzde 98’i kendilerini kur ve emtia dalgalanmalara karşı koruyorlar. Eğer risk yönetimi olsaydı sıkıntı olmayacaktı.
Dolar, kur ve emtia fiyatları ne olur?
Y. Karabulut: Altında yukarıya doğru bir direnç seviyesi 1300 olarak gözüküyor. 1330 seviyesi kırılmadığı sürece altının düşüş trendi devam edecek. Altını zaten yukarıya doğru taşıyacak çok fazla bir şey yok. Toparlanma ABD ile kendini gösterecektir. Euro/Dolarda da çok fazla yukarıya yönlü hareket beklemiyorum. Yıl sonu itibarıyla doların 1.82 bandında olacağını düşünüyorum.
Türkiye’nin iç piyasasını ayakta tutacak yegane yöntem kentsel dönüşüm müdür?
Y. Karabulut: Evet. Kesinlikle. Bakarsanız başka bir şey yok. Türkiye’nin kentsel dönüşümü 400 milyar dolarlık bir pasta. Sektörün içeriğine bakınca da ağırlıklı bu yıl devlet yatırımlarıyla büyüyeceğimizi görüyoruz.3. Köprü, havaalanları vs. bu büyümenin motoru olacaktır. Ülkenin yıl sonu büyümesi ise hükümetin açıkladığı gibi yüzde 4 olacaktır. Euro Bölgesi toparlanırsa büyümemiz bir miktar yukarı yönlü olacaktır.
Türkiye’nin geleceğini orta vadede nasıl görüyorsunuz?
Y. Karabulut: Türkiye’yi dünyadan ayrı tutamazsınız FED örneği ortada. Şimdi 2014’te ABD toparlanırsa ardından eskisinden daha güçlü bir Euro Bölgesi oluşursa bu durum Türkiye’ye pozitif yansır. Eğer siyasi bir kriz yaşamazsak yukarı yönlü hareketimiz devam eder. Bu süreçte Türkiye’yi yukarıya taşıyacak yöntem de ihracattır.
Borsa İstanbul oturdu mu? İstanbul bir finans şehri olacak mı?
Y. Karabulut: Olacak. Ancak borsaya ilişkin şunu söyleyebiliriz: halka arzlarda insanlar çok zarar gördü. Yüzde 30 olan yerli yatırımcıya her türlü destek sağlanmalı. Borsa İstanbul’a gelen yatırımcıların yüzde 67’si Euro ve ABD ağırlıklı. Oysa yatırımcımızın da ihracatta olduğu gibi çeşitlendirilmesi gerekiyor. Çünkü her topluluğun risk algısı farklı. Bölgesel çeşitlendirme Türkiye’ye avantaj sağlayacaktır.
ALB Menkul Araştırma Müdürü Yeliz Karabulut
Borsa yatırımcısı çeşitlendirilmeli
Yorumlar