KobiEfor Sanayi Ekonomi Dergisi

Doğru adımlar atılırsa küresel pazarda yükselen yıldız olabilir: “Yerli ve milli makine sektörü”

MAKİNA

Türkiye makine sektörü temsilcileri, “gelişmiş ülke” olmanın tek yolunun “yerli ve milli” üretimle makine sektörünün yükselişinden geçtiğini vurguluyor.

Doğru adımlar atılması halinde Türkiye makine sektörünün küresel makine pazarının yükselen yıldızı olabileceği ifade ediliyor.
Küresel Salgın (Pandemi) ve “Yeni Normal” tüm dünyayı, ülkeleri ve ekonomileri yeniden şekillendiriyor. Pandeminin ve ‘Yeni Normal’in tüm dünya ekonomileri için getirdiği riskler ve tehditler kadar fırsatlar da sözkonusu.  Sürecin, küresel makine imalatının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki dağılımını da yeniden şekillendirmesi bekleniyor.
Türkiye makine sektörü temsilcileri, geçmişte Çin üzerinde yoğunlaşmış olan endüstriyel üretimin, doğru adımlar atıldığı takdirde Türkiye gibi potansiyel ülkelere kayabileceğini dillendiriyor. Çünkü salgın nedeniyle makine üretiminin minimum seviyeye indiği Avrupa’da pek çok ülke üreticileri, yeni pazar arayışlarına girdi. Bu durum, doğru adımlar atılması halinde Türkiye için bir avantaja dönüşecek.
İstikrarlı büyümesini sürdüren, hedef pazarları olan ABD ve AB’ye ihracatını artıran Türkiye makine sektörü, her sektör gibi Pandemi sürecinden ciddi derecede etkilendi. Ancak “Yeni Normal” sürecinde hızla toparlanma emareleri gösteren Türkiye makine sektörü, ciddi bir büyüme potansiyeline göz kırpıyor. Türkiye’de 400 bine yakın kişi istihdam eden ve yılda ortalama 18 milyar dolar ihracat gerçekleştiren makina imalat sektörü, yüksek katmadeğerli ürün ve teknoloji geliştirerek sanayi, tarım ve hizmet sektörlerinin küresel rekabetçiliğinde kilit rol üstleniyor. Çünkü, ürünleriyle diğer tüm sektörlerin üretkenliği ve verimliliği üzerinde önemli etkisi olan bir sektör.
Makine sektöründe yüksek teknolojili ürünlerin üretilmesi, tüm sektörleri dolayısıyla tüm ekonomiyi yakından ilgilendiriyor. Sektör temsilcileri, ‘gelişmiş ülke’ olmanın tek yolunun  katmadeğerli, “yerli ve milli” üretim yapan makina sanayinin yükselişinden geçtiğini vurguluyor ve bu noktada sektöre verilen desteklerin daha da artırılması talep ediliyor. Türkiye makine sektörünün gelişiminde, büyümesinde ve dünyada atağa kalkmasında özellikle bu dönemde en belirleyici faktörlerin, dijitalleşme ve teknoloji olacağına dikkat çekiliyor.
Sektörün “Yeni Normal”de dijtalleşme ve teknoloji alanlarına ağırlık vererek, katmadeğerli, “yerli ve milli ürün üretimi”yle atağa geçmesi, ihracatla dünya küresel makine pazarındaki payını ve konumunu güçlendirmesi hedefleniyor.
ABD, Almanya, Çin, Japonya, Güney Kore gibi dünyanın en güçlü ekonomilerinin gelecek stratejilerinin merkezinde yer alan makine sektörü, Pandemi ile birlikte durağanlaşmıştı. Ancak ‘Yeni Normal’de bu ülkeler yeniden üretmeye başladı. 2018  verilerine göre Avrupa’nın 6. büyük makine imalatçısı konumundaki Türkiye makine sektörü rakipleriyle yarışta öne geçmek için daha da hızlanmak, dijitalleşme ve yeni teknolojilere ağırlık vermek zorunda. Bu yeni teknolojiler arasında ERP (Kurumsal Kaynak Planlama), CRM (Müşteri İlişkileri Yönetimi), MES (Üretim Yönetim Sistemi), PLM (Ürün Yaşam Döngüsü Yönetimi), endüstriyel otomasyon sistemleri gibi yazılımlar öne çıkıyor.
Türkiye makine sektörünün gelişiminde bilişim önemli rol oynayacak. Bu noktada yapay zeka, sanal, artırılmış, karma ve zenginleştirilmiş gerçeklik, büyük veri, nesnelerin interneti, endüstrinin interneti, internetin interneti, akıllı makineler ve cihazlar, sınır bilişim, bulut bilişim, robotlar, makine öğrenimi gibi olgularla bezenmiş baş döndüren bir dijital dünyayla birlikte Endüstri 4.0 ve Toplum 5.0 kavramları, artık makine sektörünün de odağına yerleşiyor. 
Dünya makine sektörünün yükselen trendleri ise şöyle: “Yüksek teknolojili medikal teknolojiler ve ekipmanlar, yenilenebilir enerjili ekipman ve sistemler, nükleer enerji teknolojileri, robotik teknolojiler ve akıllı üretim ekipmanları, bilgisayarlı kontrol tezgahları (CNC), 3D baskı teknolojileri, yüksek teknolojili takım tezgahları, yüksek teknolojili tarım makineleri, akıllı ve bütünleşik tarım sistemleri, yüksek teknolojili gıda üretim işleme makineleri, elektrikli araçlar, güneş pilli araçlar, hibrit teknolojili araçlar, otonom (sürücüsüz) araçlar.”
Biz de sektörün en önemli temsilcileriyle “yerli ve milli üretim” hedefiyle koşan Türkiye makine sektörünü konuştuk; paylaşıyoruz.
“İhracat rakamları hızlı şekilde toparlandı”
Türkiye Makina Federasyonu (MAKFED) Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, Pandemi sürecinin sektöre etkisini değerlendirdi: “Pandemi sürecinde, sektörümüzün küresel sisteme entegrasyonu bağlamında ihracatımızın yüzde 40’a yakınını 5 ülkeye (Almanya, ABD, Birleşik Krallık, İtalya ve Fransa’ya toplam 6.5 milyar dolar) yapmamız ve bu pazarların tamamının durma noktasına gelmesi yanı sıra iç pazarda makine teçhizat yatırımlarında 7 çeyrektir süren daralma, firmalarımızın mali yapılarında büyük kırılganlık yarattı ve sürdürülebirliklerine büyük tehdit oluşturur hale geldi. Sürecin bariz etkilerini aylık bazda takip ettiğimiz dış ticaret verilerinin yanı sıra aylık anketlerle değerlendirmeye çalıştık.
Pandemi döneminin dış ticarete olan etkisini makinaların çoğunlukla proje ve sözleşmeye konu ürünler olması nedeniyle tüketime yönelik ürünlerden bir aylık bir gecikme ile hissetmemize rağmen sonuçta genel ihracattan daha fazla daralma yaşadık. İhracatımız bir önceki yılki dönemlere göre kıyaslandığında Mart’ta yüzde 8, Nisan’da yüzde 38 ve Mayıs’ta ise yüzde 46 düşüş gösterdi. Bununla birlikte Avrupa ülkeleri ile benzer olarak ülkemizde de iş ve sosyal hayatta normalleşme sürecine geçilmesi Haziran’da etkisini göstererek ihracat rakamları hızlı şekilde toparlandı. Sanayi üretim endeksi ve kapasite kullanım oranındaki iyileşmeye bu durumun yanı sıra iç pazarda oluşan talebin de etkisi oldu.”
Amaç; makinaların küresel anlamda rekabetçi bir üretim yapısına erişmesi: Adnan Dalgakıran, makine sektörünün “yerli ve milli” üretim konusundaki hedeflerine değiniyor: “2019 yılında iç pazarın ithalat ile karşılanma oranı yüzde 67’den yüzde 75.7’ye yükseldi. İthalattaki sert düşüşe rağmen iç pazarın daha kuvvetli daralması sonucu ithalat payı yükseldi. 2018 yılında üretimin yüzde 55.3’ü ihraç edilmiş iken bu oran 2019 yılında yüzde 68.4’e yükseldi. İç pazardaki daralmayı sektör ihracat payını arttırarak telafi etmeye çalıştı. Bu rakamlar sektörümüzün ülkemizde derinleşeceği büyük bir potansiyeli olduğunu ortaya koymaktadır.
Aynı zamanda, içinde olduğumuz virüse karşı mücadele döneminde, medikal makina ve ekipman üretimi gibi kritik dallara olan ihtiyaç, stratejik bir sektör olan makinada yerlileşmenin önemini bir kez daha ortaya koydu. Bu doğrultuda oluşturulan ve makina sektörünün pilot uygulamada olduğu ‘Teknoloji Odaklı Sanayi Hamle Programı’ gibi uygulamalara konu olan ürünler için eş zamanlı kamu alım uygulamaları geliştirilmesi, programın başarısına büyük katkı sağlayacaktır. Sektör olarak amacımız hala enerjiden sonra en çok dış ticaret açığı verilen ve imalatın hemen bütün alanlarının temel girdisi olan makinaların her alanında küresel anlamda rekabetçi bir üretim yapısına erişmektir.” 
Sektör, önümüzdeki yıl kayıplarını giderecek: Dalgakıran, Pandemi sürecindeki daralmanın Çin ve gelişmekte olan ülkeler için 2021’de telafi edileceğinin öngörüldüğünü belirtiyor: “Bu süreç AB ve diğer gelişmiş ülkeler için ise 2022’yi bulacaktır. Ülkemizin ve tabii sektörümüzün de önümüzdeki yıl kayıplarını gidereceği düşüncesindeyiz. Pandemi sonrasında toplum hayatında köklü değişikliklerin yanı sıra küresel firmaların tedarik zincirlerinin yönetilmesi konusunda da ilgili ülke politikalarına etki edebilecek yeni yaklaşımların ortaya konması beklenmekte. Başta Almanya olmak üzere Avrupa ülkelerinde tedarikçisi olduğumuz OEM’ler veya son kullanıcılar için Türkiye’nin öneminin artacağını düşünüyoruz.”
Sektörün talepleri:  Adnan Dalgakıran, sektörün taleplerini dile getiriyor: “An itibariyle sektörümüz yüzde 50 kapasite kullanım oranı ile çalışmaktadır. Bu oran bazı firmalarımız için başa baş oranının altıdır. Pandemi döneminde sektörümüz için en önemli yönümüz olarak gördüğümüz beşeri sermayemiz olan çalışanlarımızı elimizde tutma gayretinde olduk. Burada kısa çalışma ödeneği de oldukça faydalı oldu. Bu desteğin sektörümüz için Temmuz sonrasında da yıl sonuna kadar sürdürülmesini dilemekteyiz. Bununla birlikte finansmana erişimdeki kolaylıklar ile KDV gibi alacakların hızlandırılması bugünün önemli hususları.
Orta ve uzun vadede ise firmalarımızın küresel aktör olma yolundaki engellerin başında gelen ölçek sorununu körükleyen kayıt dışılık ve haksız rekabetle mücadeleyi önemsemekteyiz.”
“Küresel kriz yokmuş gibi makine ithal edilmesine bir anlam veremiyoruz”
Makine İhracatçıları Birliği Başkanı (MAİB) Kutlu Karavelioğlu, Türkiye’nin Makinecileri olarak yılın ilk yarısında 7.6 milyar dolarlık makine ihracatı yaptıklarını söylüyor: “Küresel ticaretin duraksama noktasına geldiği ikinci çeyrekte makine ihracatının, önceki yılın ikinci çeyreğine göre yüzde 27 daraldığını görüyoruz. Türk makine sektörü, yılın ilk yarısını ise bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 13.6 düşüşle kapadı. Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı, dünya makine ticareti ile ilgili ilk çeyrekte yüzde 20, ikinci çeyrekte yüzde 27 daralma öngörmüştü. Türkiye’nin makine ihracatı ilk çeyrekte yüzde 0.4 artarak bir ayrışma gösterdi. Bundaki en büyük etken, ağırlıklı olarak sipariş üzerine özel üretim yapan sektörümüzün krizlerden daha geç ancak daha uzun süreli etkilenmesidir. Verilere bakıldığında Türkiye’nin makine ihracatının ikinci çeyrekte küresel gidişata mahkum olduğu görülebilir.”
“Ticari ve teknolojik vizyonumuzla ayrışıyoruz”
Firmaların yüzde 31.5’i ihracat pazarlarını çeşitlendirmeye odaklandı: MAİB olarak MAKFED ve TOBB işbirliğiyle bu sürecin firmalar üzerindeki etkisini dikkatle takip ettiklerini belirten Kutlu Karavelioğlu, düzenli aralıklarla yaptıkları koronavirüsün etkilerini ve tedbirleri değerlendirme anketinin üçüncüsünü Haziran’da gerçekleştirdiklerini anlatıyor. Karavelioğlu, farklı ölçeklerden 211 firmanın yanıt verdiği ankette firmalara normalleşme sonrası yeni döneme yönelik iş planlarını sorduklarını kaydediyor: “Makineciler ticari ve teknolojik vizyonlarıyla bu konuda verdikleri yanıtlarda da ayrışıyor. Firmalarımızın yüzde 31.5’i ihracat pazarlarını çeşitlendireceğini, yüzde 22.2’si dijital altyapısındaki eksiklerini gidereceğini, yüzde 20.5’i ise verimliliği artırmak üzere ürün konsolidasyonu yapacağını söylüyor. Küresel ticarette talep tarafının nasıl gelişeceğini, hangi dallarda ilave ve acil yatırımların gündeme geleceğini ve pazar takibini çok iyi analiz ediyoruz. Ticari sınırların ileri teknoloji alanında yeni işbirliklerine açık olacağı yeni dönemi, en iyi şekilde değerlendireceğiz.”
“Yerli imalatçıların gerçek potansiyeli ıskalanıyor”: Kutlu Karavelioğlu, ankete katılan firmaların yüzde 60’ının yılın ilk 5 ayında cirolarının azaldığını belirtiyor: “Firmaların yüzde 83’ü ise teslimatlarını 3 aya kadar tamamlayacağını, sonrası için yeni sipariş beklediklerini belirtti. Diğer yandan makine ihracatının yüzde 18.5 düştüğü yılın ilk beş ayında makine ithalatı sadece yüzde 1.3 düşerken yurt içi siparişleri normal seyrinde giden firmaların oranı sadece yüzde 22 oldu. Biz nitelikli kadrolarımızı korumak, mümkün olan en yüksek kapasite kullanım oranıyla üretime devam etmek için uluslararası pazarda kılı kırk yararak sipariş topluyoruz ki bu oran Haziran sonunda yüzde 60’ı ancak bulabildi. En kaliteli makineleri rekabetçi fiyatlarla yurt içinde üretebilirken yerli sanayicinin küresel kriz yokmuş gibi makine ithal etmesine bir anlam veremiyoruz. Maalesef hem kaynaklarımız boşa harcanıyor hem de yerli imalatçıların gerçek potansiyeli ıskalanıyor.”
Kriz öncesi rakamlara dönüş 2 yıl sonra
“AB’nin bize ihtiyacı var”:  Kutlu Karavelioğlu, küresel makine sektörü ve Türkiye makine sektörüne ilişkin şunları söylüyor: “OECD’nin yılsonunda küresel ekonominin yüzde 6 daralacağına ilişkin öngörüsü gerçekleşirse küresel makine sektörü yılı yüzde 20 civarında bir daralmayla kapatabilir, bu durumda kriz öncesi rakamlara ancak 2 yıl sonra dönebiliriz. Bizim bu süreyi kısaltabilmek için AB ile güçlü işbirliğine ihtiyacımız var. Fakat şu da bir gerçek; 2. dalga beklentisinin yarattığı huzursuzluk nedeniyle sanayi üretimi hızlanamayan AB’nin de bize ihtiyacı var.”
“En güçlü çözüm ortaklarından biri Türkiye”: Kutlu Karavelioğlu, Euro bölgesinde son iki ayda, ekonomide olumlu kıpırdamalar olsa da özellikle İtalya, İspanya ve Fransa’da iyileşmenin çok yavaş ilerlediğine dikkat çekiyor: “Pandemi sürecinde siyasi bir güven bunalımı yaşayan AB ülkeleri, ABD ve Çin ile ekonomik rekabete devam etmek istiyorsa Almanya önderliğinde sınai bir atılım yapmak zorunda. Bunun için de en stratejik sektörlerden biri, üretim teknolojilerinin geliştirildiği alan olan makine. AB’nin ortak inovasyon ve yatırımlar politikası geliştirmesi ve bölgede 3 milyon insanın geçimini sağlayan makine sektöründe yakın coğrafya ile işbirliklerinin pekiştirilmesi gerekiyor. Bu konuda en güçlü çözüm ortaklarından biri biziz. Dünyanın en güçlü makine üreticilerinden Almanya’nın AB dönem başkanlığını bu yönde bir fırsat olarak değerlendirip, sektörel diplomasiyi sürdürerek olumlu sonuçlar elde edeceğiz.”
“Makine imalat sektörünü korumak, bir nevi ülkenin geleceğini korumaktır”
Makina İmalatçıları Birliği (MİB) Yönetim Kurulu Başkanı S. Emre Gencer, Pandemi sürecinin her sektörü olduğu makine sektörünü de olumsuz etkilediğini söylüyor: “Bu süreçte dünyadaki tedarik zincirlerinde çok ciddi kırılmalar yaşanırken aşırı kâr ve ucuz üretim düşüncesi ile yerli makine imalatları da büyük zarar gördü. Ülkemizde makine sektörü; son dönemlerde iç pazardaki yaşanan daralmaya rağmen Türkiye’nin en rekabetçi, ülke ihracatının yüzde 10’undan fazlasını tek başına gerçekleştiren, katmadeğeri yüksek ürünler üreten, nitelikli işgücü ile çalışan, Türkiye’nin en önemli problemlerinden ‘kayıt dışı’ oranının en düşük olduğu, ülkemizin en önemli sektörlerinin başında gelmektedir. 15 yıldan fazla bir süredir Türkiye’de makina imalat sanayisinin önemi daha fazla anlaşılmış olup, devlet ve özel sektör tarafından sektöre verilen önem her geçen gün artmıştır. Gerek teşvik ve destek uygulamaları gerekse uygulanan korunma önlemleri de devlet tarafından verilen bu önemin artarak sürdüğünü göstermektedir.”
S. Emre Gencer, Türkiye'nin 2019 yılı toplam makine ihracatının 17.9 milyar dolar seviyesinde gerçekleştiğini, bu rakama, serbest bölgelerden yapılan ihracat da eklendiğinde, ortaya 19 milyar dolarlık bir ihracat çıktığını belirtiyor. Bu rakamın, ülkemizin 2019’da gerçekleştirdiği açıklanan 180.5 milyar dolarlık toplam ihracatında, yüzde 10.5 paya karşılık geldiğini kaydeden Gencer, bununla birlikte, 2019 makine ithalatında yüzde 17.6’lık bir gerileme yaşandığını ifade ediyor: “Makine dış ticaretinde 2019 yılına göre 2020 Mayıs ihracatı yüzde 47, ithalatı ise yüzde 23.8 azalmıştır. 5 aylık toplamlarda ihracat yüzde 19.3 ve ithalat yüzde 5.6 azalmıştır. Türkiye için 2018 yılı ortasında, dünya geneli için 2019 yılı ile başlayan 3 yıllık daralma sürecinin daralma hızı ve derinliğini salgın daha da arttırmıştır. İç piyasada son 1-2 ayda kıpırdanma olsa da istenen ve olması beklenen seviyelerin oldukça altındadır. İç piyasa durgunluğu ihracatla da telafi edilememektedir.”
S. Emre Gencer, sektörde bugün itibariyle yaklaşık 13.000 firma bulunduğunu aktarıyor: “Bu noktada asıl sorun ise firma ölçeklerinin daha fazla küçük ölçekli firmalarda yoğunlaşması ve sermaye yetersizliği olarak öne çıkıyor. Sektörümüzün öncelikli ihraç pazarları AB ülkeleri ve ABD’dir. Bugün itibariyle Türk makineleri, dünyada 200 ülkede kullanılmaktadır.”
“Yerli ve milli üretimin korunması için çalışıyoruz”: S. Emre Gencer, “MİB olarak, Türkiye’de makine imalatının gelişmesine katkıda bulunmak ve üreticileri tek çatı altında toplayıp, üreticilerimizi küresel arenada çok daha iyi noktalara taşımak hedefiyle çalışmalarımızı sürdürüyoruz. Türkiye makine ihracatının yaklaşık yüzde 60’ı üyelerimiz tarafından gerçekleştirilmektedir. Makine sektörünün tümünü kapsayan tek sivil toplum kuruluşuyuz. Sektörün yurt içindeki tanıtımını artırmak, yurt dışındaki bilinirliğine katkı sağlamak, yerli makine imalatçılarımızın dünyadaki pazar payını artırmak ve geliştirmekle ilgili sürdürülebilir çalışmalara imza atıyoruz. Sivil, özel ve kamusal pek çok platformda, sektör ve üye firmalarımız hakkında bilgi aktarımı gerçekleştiriyor ve bu yönde lobi faaliyetleri yürütüyoruz. Her yıl sektörün ve üye firmaların tanıtımı amacıyla değişik ülkelerde sektörümüzle ilgili düzenlenen çeşitli fuarları destekliyoruz. Katılımcı firmalara da daha uygun şartlar sağlamaya çalışıyoruz. CECIMO, PNEUROP, EUROTRANS gibi sektörün uluslararası arenadaki en büyük çatı kuruluşlarıyla da işbirliği çalışmaları yürütüyoruz.
MİB olarak, yerli imalatın korunması ve bu korumanın temelinde de yapılan yatırımların yerliye yönlendirilmesi konusunu her fırsatta gündemde tutmaya çalışıyoruz. Sektörde yerli ve milli bilincinin tam anlamıyla oluşturulması ve ithalata dayalı alanlarda da yerli teşviki ile sektörün gelişiminin hızlandırılması için etkin çalışmalar yürütüyoruz. Türk makine sektörünün de global ölçekte sürdürülebilir gelişiminin sağlaması için sektörün tüm bileşenlerinin ve paydaşlarının bir araya gelip, ‘ortak akıl’ ile sektörün geleceğine yön vermesi gerekiyor. Biz de bunun için lokomotif rol üstlenmekteyiz. Dolayısıyla yurtdışından teknoloji ithal etmekten ziyade, ‘milli’ anlayışla bu tür çalışmaları daha fazla artırmamız, Türk markalarının gelişimi için de büyük güç olacaktır.”
S. Emre Gencer, Pandemi kaynaklı ortaya çıkan olumsuz büyüme beklentileri nedeniyle sektörün 2020’de yaşayacağı daralmayı 2021’in ilk yarısında hafifleyerek de olsa sürdürmesinin muhtemel gözüktüğünü söylüyor: “Makine sektörü, son 2 yılda yaşadığı düşük oranlı ekonomik büyüme nedeniyle iç pazarda önemli kayıplar yaşamıştı. Ancak ihracat artışlarıyla bunu kısmen de olsa dengelemeyi başarmıştı. Pandeminin de etkisiyle siparişlerde yaşanan gerileme, bu dönemde ortaya çıkabilecek fırsatları iyi değerlendirerek, özellikle de yerli üretime ağırlık verilmesi halinde çok daha pozitif tablolar ortaya çıkarabilir. Kendi makinesini üretemeyen ülkelerin, küresel rekabette çok geride kaldığı bir dönemi yaşıyoruz. Dolayısıyla ‘yerli ve milli üretim’ modelini tamamen oturtabilirsek, sektörün geleceği çok daha parlak olacaktır. Makine üreticileri olarak her fırsatta ‘yerli ve milli makine’ vurgusu yapıyoruz. Dünyanın yeni normal sürecinin odağında, makine sektörünün olacağını öngörüyoruz. Ülke olarak Endüstri 4.0, nesnelerin interneti, yapay zekâ gibi gelişmeleri yakından takip ederek, tasarıma odaklanarak, Ar-Ge’ye yatırım yaparak, daha fazla üreterek, büyümek ve ihracat yapmak durumundayız. Baktığımızda makine sanayiinde yaşanan değişim, toplumu da dönüştürecektir.”
“Yerli fabrikaları daha da büyütmeliyiz, destekler artarak devam etmeli”: S. Emre Gencer, sektörün geleceğine ilişkin şunları ifade ediyor: “Özellikle üretim ekonomisini destekleyecek teşvikler devam etmeli, tüketim odaklı anlayıştan uzaklaşılmalıdır. Çünkü teşvik, destek ve koruma önlemlerinin artarak sürmesi, sektörün geleceği açısından son derece önemli. Türk makineleri, kalite ve yenilik açısından ithal makinelere karşı her alanda çok rahat rekabet edebilecek düzeyde. Bu noktada, Uzak Doğu’dan gelen kalitesiz ve denetimsiz makinelere karşı yerli üreticileri korumak, son derece önem arz ediyor. Baktığımızda ülkemizde yerli sanayii çok iyi şekilde gelişti. Bu yüzden de yerli fabrikaları daha da büyütmemiz gerekiyor. Bunun için de destekler artarak devam etmeli. Aynı şekilde, Ar-Ge ve inovasyon temelli üretim anlayışının yaygınlaşması ve üreticilerin rekabet gücünün korunması için çalışmalar yürütülmesi gerekiyor.Ayrıca üretim süreçlerini yüksek teknolojiyle şekillendirme ve makinelerin insanlarla etkileşimini ön plana çıkaran Endüstri 4.0 ile entegrasyonu, akıllı fabrikalarla birlikte gelecekte adından çok daha fazla söz ettireceği için yeni iş yapma anlayışının ihtiyaç duyduğu insan kaynağına ihtiyaç olacak.”
Türkiye makine sektörü için büyük avantaj sözkonusu: Gencer, Pandemi sürecinin küresel makine imalatının gelişmiş ve gelişmekte olan ülkeler arasındaki dağılımını da yeniden şekillendirmesi beklendiğine de değiniyor: “Geçmişte Çin üzerinde yoğunlaşmış olan endüstriyel üretim, doğru adımlar atıldığı takdirde Türkiye gibi potansiyel ülkelere kayabilir. Çünkü salgın nedeniyle makine üretiminin minimum seviyeye indiği Avrupa’da pek çok ülke üreticileri, yeni pazar arayışlarına girdi. Bu durum, kuşkusuz Türkiye için bir avantaj olacaktır. Bu ülkenin geleceği üretimde, özellikle de katmadeğerli üretimde. Yüksek katmadeğer için de teknoloji geliştirmeye ağırlık verilmesi şart. Teknoloji üreten ve ürettiği teknolojiyi dünyaya satan ülkelerin artık ön plana çıktığı bir dönemdeyiz. Özellikle de ileri teknoloji üretiminin bu süreçte büyük fark yaratması ve mevcut kapasite artışıyla imalatçılarımızın dünya ticaretindeki payının da hızla artması muhtemel gözüküyor. Bu süreçte ülkemizin, ileri teknoloji üreten ve ihraç eden ülke vizyonunu koruması çok önemli. Risk noktasında ise yine Uzak Doğu menşeili ucuz makinelerin yanı sıra; siyasi belirsizlikler, jeopolitik riskler ve teknoloji savaşları nedeniyle öngörüldüğü ölçüde büyüyemeyen hedef pazar ekonomilerindeki durgunlukları gösterebiliriz. Ayrıca pandeminin ortadan kalkması ne zaman olacak, o da belirsizliğini koruyan bir diğer faktör.”
Uygun koşullu, özel bir kredi programı talebi: Türkiye’nin her türlü koşulda üretim temelli büyümek zorunda olduğuna dikkat çeken Gencer, sektörün taleplerini dile getiriyor: “Teknolojiye dönüş olmadığı, katmadeğeri yüksek ürünler üretilmediği müddetçe, ülke olarak dışa bağımlılıktan kurtulamayız. Bunun için de yerli üretime, Ar-Ge’ye, teknolojiye, bilime yatırım yapmamız gerekiyor. MİB olarak bu süreçteki önerimiz, makine sektörü başta olmak üzere imalat sanayinde faaliyet gösteren firmaları ve değer zincirlerini işler halde tutmak amacıyla uygun koşullu özel bir kredi programı ihdas edilmesidir. Çünkü bakıldığında birçok Avrupa ülkesi ‘Yatırım/Teşvik Bankaları’ üzerinden bu tür uygun koşullu kredi programları oluşturmuş ve uygulamaya geçirmişlerdir. Ülkemizde de makine imalatçıları/imalat sanayi sektörü için olağanüstü dönemin özel önlemi olarak, ‘Türkiye Kalkınma Bankası Özel Programı’ oluşturulmalıdır.
Makine imalat sektörünü korumak, bir nevi ülkenin geleceğini korumaktır. Stratejik programlarla ön plana çıkarılan katmadeğerli makine imalatının desteklenmesi, yerli üretimi korumacı tavır sergilenmesi, sektörün geleceği açısından son derece önemlidir. Mart’tan sonra yayımlanan kararnameler ile 3000 kalem üzerinde ticarete konu ürüne konulan ek gümrük vergileri de bu koruma çabalarının olumlu sonucudur. Bu tip koruyucu önlemler kuşkusuz yerli üreticilerimizi yatırıma daha da fazla teşvik ediyor. Bunun yanında, çok ucuz hammadde ve işçilik maliyetleri ile dünyanın öbür ucundan ülkemizi tehdit eden ‘ucuz üretim merkezi’ Uzakdoğu ülkelerinin, bu süreçte bizim de bulunduğumuz pazardan pay almaya çalışması, yerli imalatı sürekli olarak tehdit etmektedir. Yerli imalatçının dünya çapında rekabetten kaçınmadığı bir ortamda, Uzakdoğu menşeli ucuz ve kalitesiz makinelere karşı en azından yurt içinde korunması şarttır.
Ayrıca makina imalat sektörümüzde yetişmiş işgücü yetersizliği, mühendislik ve teknik tarafta yıllardır dikkat çekilen bir konu. Bu noktada, üniversite-sanayi işbirliğinin daha iyi seviyeye taşınması, sektörün ihtiyaç duyduğu yetkin insan gücünün sağlanması noktasında önemli kazanımlar ortaya koyacaktır. Bununla birlikte, makina imalatının temel teknik mevzuatı olan CE işaretlemesi için daha fazla denetim gerekiyor. Emniyet ve güvenlik standartlarına uygun olmayan makinelerin piyasa gözetimi ve denetimi, yerli makine sanayinin kalkınması noktasında oldukça önemli.
Ülkemiz ekonomisinin daha da kalkınıp gelişmesi için üretim ve teknoloji temelli yatırımlara hız vermemiz gerekiyor. Sektörümüzün daha da büyümesi, yüksek teknolojili ara bileşenlerin üretimi ve yine bu bileşenlerin yerli üretim makinalarda kullanılarak katmadeğer yaratılması ile mümkün hale gelecektir. Eğer ülkece teknoloji odaklı dönüşümü başarabilirsek, sahip olduğu potansiyelle birlikte sektörümüz, dünyanın en büyük makine üretim merkezlerinden biri olabilecek güçte ve yetkinliktedir.”
Makina Federasyonu (MAKFED) “Türkiye” ön adı kullanmaya hak kazandı
Makina Federasyonu, resmi onay sürecinin ardından ismini “Türkiye Makina Federasyonu” olarak değiştirdi. MAKFED Yönetim Kurulu Başkanı Adnan Dalgakıran, “Türk makina sektörünün tepe örgütü MAKFED’in uluslararası temsil erki, Türkiye adını kullanma kararıyla tescillenmiş oldu” dedi.

Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ile Ticaret Bakanlığı’nın uygun görüşleri ve İçişleri Bakanlığı’nın onayı ile ismi Türkiye Makina Federasyonu olarak tescillenen MAKFED, 20 alt sektör derneği üyesiyle  3000’e yakın imalatçıyı temsil ediyor. Makina ve aksam imalatçılarını temsil eden derneklerin üst kuruluşu olarak 2014’te kurulan Federasyon’un merkezi Ankara’da.
Dalgakıran, MAKFED çatısı altında Türkiye’yi makina, metal, elektronik ve yazılım sektörlerinin tepe kuruluşu olan Avrupa Teknoloji Endüstrileri Federasyonu ORGALIM’de de yıllardır başarıyla temsil ettiklerini vurguladı:  “Üye derneklerimiz 23 Avrupa federasyonunda ülkemizin bayrağını dalgalandırıyor. Makina imalatı gibi, bütün dünyada KOBİ yapısında olan tüm faaliyet alanlarında güçlü sektörel örgütlenme olmazsa olmazdır. Bizim yıllardır yazmakta olduğumuz başarı öyküsünde bu bilincin yeri tartışmasızdır.
”Makine sektöründe yüksek
katmadeğer için patent veri analizi
Destek Patent Yönetim Kurulu Başkanı Kemal Yamankaradeniz’in sektörle ilgili değerlendirmesi şöyle: “TÜRKPATENT verilerine  göre 2020 yılının ilk 6 ayında yapılan patent başvuru sayısı, yerli ve yabancı toplam 8344 adet oldu. IPC kodlarına bakıldığında, bu sayının sadece yüzde 12’lik kısmı makine sanayisi ile ilgili. Bu da bize, bu konuda daha gidecek çok yolumuz olduğunu gösteriyor. Buradaki en önemli konu, patent veri analizinin iyi yapılması.

Dünya’da kayıtlı teknik bilginin yüzde 80’i patent dokümanlarında bulunuyor. Sanayicilerin yapacakları araştırmalarda başlangıç noktasını önce, o sektörle ilgili ‘hangi patentler var’ aşamasında oluşturması gerekiyor. Patent veri tabanlarındaki bilgiler kullanılarak makine sektörünün çözmeye çalıştığı imalat, ürün problemlerinin neler olduğunu, bu problemlere hangi makine üreticilerinin nasıl çözümler sunduğunu, bunların başarılı olanlarını ve olmayanlarını, en değerlilerinin hangileri olduğunu, hangi ülkelerin ne tür çalışmalar yaptığını ürünler piyasaya çıkmadan aylar önce tespit edebilirler.
Yapılan Ar-Ge’nin çıktısı olacak olan marka-patent-tasarım çalışmaları sürdürülebilir rekabet ve yüksek kârlılıkları beraberinde getirecektir.
‘Almanya’nın Makinecileri’, Kuzey Ren-Vestfalya’da
Almanya Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nin (NRW) Ekonomik Kalkınma Ajansı olan NRW.INVEST, yaklaşık 60 yıl önce eyaletin ekonomi bakanlığına bağlı olarak kuruldu. NRW.INVEST’in esas görevi, Kuzey Ren-Vestfalya (NRW) Eyaleti’nin bir yatırım ve ticaret bölgesi olarak pazarlamasını ve tanıtımını yapmak, eyalete doğrudan yabancı yatırımları kazandırmak. 

NRW.INVEST Turkey Temsilcilik Müdürü Dr. Adem Akkaya, makine imalatı endüstrisinde Almanya’nın en önemli merkezlerinden biri olan Kuzey Ren-Vestfalya Eyaleti’nde yerleşik makine üreticisi şirketlerin tedarik güvenliğine, kaynakların korunmasına ve enerjinin verimli kullanılmasına önemli katkıda bulunduğunu belirterek, “Çok sayıda ‘gizli şampiyon’ hitap ettikleri pazarlar için uluslararası alanda gayet iyi bilinen, son derece özel ürünler geliştiriyorlar. Sektöre yönelik kalifiye işgücünün en önemli göstergesi ise Bölgemizdeki üniversitelerde eğitim gören; 185 Makine Mühendisliği ve bağlı bölümlerde yaklaşık 50.500 öğrenci” diyor.
Eyalette sektörlere göre ciro dağılımına bakıldığında makine imalat sektörü en başta yer alıyor:

• Makine imalatı 49.6
• Kimya 44.1
• Metal üretimi ve işleme 43.3
• Gıda ürünleri, içecekler 40.0
• Otomotiv 34.3
• Metal Ürünleri 33.6
Dr. Adem Akkaya, Kuzey Ren-Vestfalya merkezli makine imalatı şirketlerinin, eyaletin ekonomik performansına kayda değer bir katkı yaptığını söylüyor: “200.000’den fazla çalışanı ile makine imalatı sektörü sadece en büyük endüstriyel işveren değil, aynı zamanda 1.500’den fazla şirketle Almanya’daki makine imalatı şirketlerinin dörtte biri söz konusu eyalette yer alıyor. Almanya’da her beş makineden biri, Kuzey Ren-Vestfalya’da üretiliyor ve yaklaşık 50 milyar avro ile Kuzey Ren-Vestfalya'da en yüksek ciroya sahip sektör. Kuzey Ren-Vestfalya’da faaliyet gösteren şirketlerden bazıları şunlar: Claas, Deutz, DMG Mori, GEA Group ve SMS Group. Yüzde 61’in üzerinde ihracat kotasına sahip olan makine imalatı sektörü, Kuzey Ren Vestfalya'daki en yoğun ihracat yapan sektörlerden biri.”
Kuzey Ren-Vestfalya, doğrudan yabancı yatırımların Avrupa çapında tercih ettiği bir bölge. Yabancı şirketler tüm Avrupa ve Almanya operasyonlarını bu bölgede kurdukları şirketler vasıtasıyla yürütüyor. Eyalet, 2019 sonu itibarıyla doğrudan yabancı yatırım (FDI - Foreign Direct Investment) dağılımında Almanya’daki 16 eyalet arasında yüzde 23 oranla en yüksek paya sahip.
Dr. Adem Akkaya, 2019’da toplam 73 yeni kuruluş ve genişleme yatırım projesine sahip Türkiye’nin listede 65 projeyle Çin’i geçerek ilk sırada yer aldığını kaydetti: “NRW, Türk dış yatırımlarının da Avrupa’daki merkezi haline geldi. Türkiye ve Almanya arasındaki artan dış ticaret hacmi ve Almanya’daki yerleşik Türkiye kökenli nüfus yapısı bu süreçte bölgenin tercih edilmesinde etkili oldu. 
Tüm dünyayı etkileyen Kovid-19 virüsü sebebiyle dış yatırımlarda bir durgunluk gözlense de NRW.INVEST, bu yılın ilk altı ayında otuzun üzerinde Türk şirketinin Eyalet’e yerleşmesine destek sağladı. Çok sayıda Türk şirketi uzun yıllardır Kuzey Ren-Vestfalya’da yerleşik olarak faaliyet gösteriyor, Avrupa ve Almanya operasyonlarını bu bölgeden yönetiyor.
Dr. Adem Akkaya şunları ifade ediyor: “Yurt dışına açılan Türk şirketleri ilk aşamada satış ofisleri & showroom kurarak pazarda yer alırken; çok kısa bir sürede Almanya’da hâlihazırda kurulu Alman şirketlerini ve/veya markalarını satın alarak pazarın içinde olmanın verdiği fırsatları da değerlendirerek farklı iş kollarında genişleme yatırımı yapıyor. Bölge’ye yerleşerek, imalat, satış ve servis hizmetleri sunan Türk şirketlerinden bazıları şunlar: Altınay Robot, Yılmaz Redüktör, PGR, Aybey Elektronik. Bu bağlamda Avrupa ve dünya pazarına Kuzey Ren-Vestfalya üzerinden açılmak isteyen Türkiye’nin Makinecilerini de bölgemize davet ediyoruz. Almanya’nın makinecilerinin merkezi olan Kuzey Ren-Vestfalya eyaletine siz değerli iş insanlarımızı da bekleriz.  Tamamen ücretsiz olan rehberlik hizmetlerimizden vakit geçirmeden siz de faydalanın. Yurt dışına açılırken bizim rehberliğimizde ve uzman kişilerin destekleriyle bir adım önde olup başarıya kısa sürede ulaşın.”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.