banner565

banner622

banner472

banner458

banner457

Ekonomist Prof.Dr. İsmail Sadi Uzunoğlu: Ufukta acı reçete var

Trakya Üniversitesi Öğretim Üyesi ve Ekonomist Prof.Dr İsmail Sadi Uzunoğlu, Türkiye ekonomisinin uyguladığı yanlış politikaların gün yüzüne çıktığını ve seçimlerden sonra hangi siyasi oluşum kazanırsa kazansın acı reçete uygulanacağını söylüyor.

EKONOMİST 01.07.2018, 08:53 30.06.2018, 11:37
12340
Ekonomist Prof.Dr. İsmail Sadi Uzunoğlu: Ufukta acı reçete var
banner623

Türkiye, artan kur, faiz ve enflasyon sarmalına girmiş durumda. Bu sarmalın temel nedeni de teşvik ve kredilerle iç talebin canlı tutulma politikasına dayanıyor. Bu politikadan acil dönülmesi çağrısını yapan Ekonomist Prof.Dr. İsmail Sadi Uzunoğlu, uyarmayı ihmal etmiyor: “Seçimlerden sonra hangi iktidar gelirse gelsin kaçış yok. Türkiye ekonomisinin IMF ile uyguladığı acı reçete benzerini tekrar kullanmak zorunda. Krizle karşı karşıya kalacağız. Seçimlerden sonra sabit gelirlerin daha da sabitlendiği, reel olarak satın alma gücünün düştüğü bir döneme gireceğiz. Bu dönemde hızla tasarrufların arttığı, üretime dönük sisteme geçildiği bir yapı hayata geçirilmeli. Aksi halde ne cari açık ne de enflasyon sorunu çözülebilir.”
Uzunoğlu seçimler nedeniyle sıkı mali politikasından tavizler verildiğini ve onarılmaz açıklar oluştuğunu savunuyor. Öte yandan özel sektörün 190 milyar TL’lik ihracat alacakları, KDV alacakları olduğunu hatırlatıyor. Bu borcun kamu borçlanması içinde görünmediğini kaydeden Uzunoğlu, “Bütün bunlar önümüzdeki dönem çok ciddi bir yük olarak karşımızda olacak. Yaklaşan cisim krizdir” diyor.
Uzunoğlu, seçimler sonrası işsizliğin yükseleceğinin, kamu projelerinin frenleneceğinin ve ekonominin resesyona gireceğinin altını çizerek, uyarıyor: “Bu dönem KOBİ’lerde ciddi tesviye bekliyorum. Ayrıca acı reçetelerin uygulandığı dönemlerde gelir dağılımı daha da bozulur. Buradan KOBİ patronlarına ve iş insanlarına sesleniyorum; asla ve asla borçlanmayın. Döviz borcunuz varsa TL’ye çevirin. Seçimlerden sonra petrol zamları artacak. Evinizin önünde boş araçları tutmayın. İsraflardan kaçının.”

Büyüme rakamları sürdürülebilir değil
Rakamlarla ifade edelim: Türkiye ekonomisi 2018 yılının ilk çeyreğinde yüzde 7.4 büyüdü. Verinin sağlığı konusunda piyasada farklı görüşler var. Uzunoğlu, rakamları değerlendirerek büyümenin sürdürülemez olduğunu açıklıyor: “Büyümenin iki tane ayağı var: Hane halkı tüketim harcamaları ve yatırım harcamaları. Hane halkı tüketim harcamalarının oranı yüzde 11, yatırım harcamalarının içine ise inşaat da dahil edildi. Yatırım malları içindeki makine teçhizat oranı yüzde 1, inşaat harcamalarının oranı ise ortalama yüzde 8.8. Sanayicinin kapasite kullanım oranı pik noktasında yatırım yapmıyor, ihracat performansı da yüksek değil. Zira AB’nin ithalatı yüzde 17 artmış Türkiye’nin payı artmıyor. Türkiye uzun zamandır teşvik ve kredi mekanizmasıyla iç talebe dayalı bir büyüme modeli tercih ediyor. Bu yöntem aynı zamanda ithalatı dolayısıyla da cari açığı da artırıyor.
Cari açıkta bizim kırılgan seviyemiz yüzde 4’lerdir. Şu anda yüzde 6’yı aşan cari açıkla dünyanın neredeyse en yüksek cari açık noktasına geldik. Türkiye gibi bir ülke cari açığı finanse etmek için daha fazla dış kaynağa yani borca ihtiyaç duyar. Ama dışarısı da iç açıcı değil. ABD Merkez Bankası bilançosunun küçülmesi yani dolar likitidesinin dünyada azalmaya başlaması bizim gibi ülkeler için tehdit unsuru. Çünkü bize gelen para girişlerinde yavaşlamaya ve maliyetlerin yükselmesine neden oluyor. Aynı zamanda 453 milyar dolar gibi bir dış borca sahip ekonomi olarak ciddi bir faiz faturası anlamına geliyor. Özetlersek; ekonominin sürdürülemez oluşunun temel nedenlerinden biri iç tüketime dayalı büyüme, cari açık ve enflasyon yönündendir.”

“0 faiz politikası yenilmiştir”
İsmail Sadi Uzunoğlu’na göre ‘0 faiz politikası’ işe yaramıyor. Sadece Türkiye için değil tüm dünya için. ABD’deki 0 faiz politikası balon oluşmasına yol açtı ev fiyatları 2007 düzeyine ulaştı. Hem gelir dağılımı hem servet dağılımı 0 faiz politikasında olumsuz etkilendi. Uzunoğlu, “Şunun artık görülmesi gerekiyor. 0 faiz politikasında yatırımların niteliği azalıyor ve tüm yatırımlar fizibil hale geliyor. Katmadeğeri yüksek ama riskli yatırımlar yerine riski düşük ve geleneksel yatırımlara kaynaklar aktarılıyor. Finans balonları oluşuyor. 0 faiz politikası nedeniyle yatırımların etkinliği azalıyor. Buradan çıkılması lazım. Tüm dünyada oluşan finansal kriz yaşanabilir. ABD bu gidişatı yavaşlatmak için faizleri yukarı doğru getiriyor. MB’ler bilançolarını küçültmeye çalışıyor ki balonlar daha fazla şişmesin. Türkiye olarak da 16 yıldır uyguladığımız 0 faiz politikasının başarısız olduğu son faiz artırma operasyonlarıyla gün yüzüne çıkmıştır” açıklamasını yapıyor.
Türkiye’de Merkez Bankası üzerine faiz artırmama baskısının yapıldığını ama artık günümüzde bundan tamamen vazgeçildiğinin görüldüğünü paylaşan Uzunoğlu, görüşünü şöyle aktarıyor: “Düşük faiz politikası Türkiye’de de yenilmiştir. Bu görüşün yenilmiş olması vatandaş açısından ilginç şekilde değerlendiriliyor. Çünkü bir yandan düşük faizi empoze etmeye çalışıyorsun bir yandan da faizleri yukarı çekmek zorunda kalıyorsun. En büyük problemlerden biri şu; biz diyoruz ki vatandaş döviz satsın. Eğer vatandaş yastık altında dövizi satarsa bir anlam ifade eder. Ama döviz tevliyet hesaplarını bozsun diyorsan merkez bankası veya bankalar alacak. Türkiye açısından bu para zaten rezervlerin içinde var. Sadece el değiştirmek olacak. Bir de gerçeklik var; vatandaşın cebinden de çıkacak para Anadolu’dan 2.5 milyar dolar, İstanbul’dan 5 milyar dolardır. Bu kadardır. Cari açığınız 57 milyar dolar iken yıllık 7-8 milyar dolar döviz satmanın hiçbir anlamı yoktur.”

“Kaynaklar doğru kullanılmadı”
İsmail Sadi Uzunoğlu, Türkiye’nin kaynaklarını doğru kullanan bir ülke olmadığının altını çizerek öncelikle üretim ekonomisine geçmek gerektiğini savunuyor. “130 milyar dolarlık borçtan 453 milyar dolar borca geldik” diyen Uzunoğlu, gelen kaynakların sorgulanması gerektiğine dikkat çekerek şu noktalara değiniyor: “Dış borç 320 milyar dolar, portföy yatırım ile en az 150 miyar dolar geldi, doğrudan yabancı sermaye yatırımı ile gelen 150 milyar doları da eklersek toplam 620 milyar dolarımız vardı. Buna net hata noksanı (kaynağı belli olmayan para giriş çıkışı) eklersek 700 milyar dolara çıkar. Bu 700 milyar dolara yapılan işler ortada. Bir köprü 1 milyar dolara mal oluyor. Ama biz hala 700 milyar dolar ile enerji problemimizi çözemedik. Demek ki kaynaklarımızı doğru kullanmadık. İkincisi ekonomide kayıt dışılığı önleme konusunda adım atmadık. Oysa en önemli yapısal reform buydu, ardından vergi reformu yapılmalıydı. Ayrıca devletin bu kadar vergi toplamasının da bir anlamı yok. Çünkü devlet temel işlevlerini özel sektöre devretmiş durumda. Özel sektör de borçlanıyor kamu işlerini yapıyor ve halktan tahsil ediyor. Devlet aldığı vergilerle sadece memur maaşları ile sosyal güvenlik açıklarını kapatmalı. Ayrıca anlamsız şekilde sosyal harcamalar artmış. Kamu tasarruf etmiyor, kamuda şeffaflaşmaya ihtiyaç var.”
Sosyal yardım devletinin sosyal devlet olmadığının altını çizen Uzunoğlu, devletin de karşılıksız yardım yapmaması gerektiğini savunuyor. Uzunoğlu, sosyal devletin istihdama insan yetiştirmek için gerekli mekanizmaları oluşturması gerektiğini belirterek, “Aksi halde bu verimsizlik olur. Karşılıksız verilen paralar birçok kişinin istihdamını etkiliyor” diyor.
İsmail Sadi Uzunoğlu’nun tezine göre üreten ekonomide fiyatlar artmaz. Çünkü arz artıyor. Aksi halde ise ithalata dayalı ekonomi modelinde enflasyon kaçınılmaz olur. Enflasyonu kontrol etmenin yolu üretim miktarını hızla artırmaktan geçiyor. Dolayısıyla enflasyonu kontrol ettikten sonra faizi artırmaya gerek yok. “Arz-talep dengesinin sağlandığı ekonomiler sağlıklıdır” görüşünü sunan Uzunoğlu, milli duruş çizgisinin de daha az ithalat, daha az sermayeye bağımlılık olduğunun hatırlanmasını istiyor.
Türkiye ekonomisinin sermaye girişine bağımlı olduğunu kaydeden Uzunoğlu, “Sermaye durursa ülke krize giriyor, sermaye girişi olursa ülke büyümede harikalar yaratıyor. Benim hesaplamalarıma göre kurun olması gereken durumu 4.20’dir. Hesabı 2002 enflasyonunu katarak yapıyorum. Bunun üzerindeki kur Türkiye’yi borçluluk nedeniyle yorar. Çünkü yıllarca enflasyonu düşük kurla gizledik. Şimdi bu gizler ortaya çıkıyor” bilgisini veriyor.

Yorumlar (0)