banner565

banner472

banner458

banner457

Ekonomisti Erol Gürcan: “Büyümeden ziyade sürdürülebilirliğe odaklanılmalı”

Ekonomist Erol Gürcan, kısa ve orta vadede fiyat istikrarının kalıcı biçimde tesis edilmesinin bugün karşılaşılan birçok zorluğun geri bırakılmasını sağlayacağını belirterek, “Hukuk, eğitim ve ekonomi alanında yapılacak yapısal reformlar, Türkiye ekonomisinin mevcut potansiyelinin çok daha yüksek seviyelere ulaşmasını sağlayacak” dedi.

EKONOMİST 01.03.2021, 00:01 29.03.2021, 15:31
22286
Ekonomisti Erol Gürcan: “Büyümeden ziyade sürdürülebilirliğe odaklanılmalı”

Türkiye ekonomisi zorlu bir dönemden geçerken COVİD-19’a yakalandı. Yaşanılan sıkıntıların tek nedeni olarak salgını göremeyeceğimiz bir gerçek. Ülkemizin kemikleşmiş sorunlarına ilişkin görüşlerine başvurduğumuz Yatırım Finansman Menkul Değerler A.Ş. Ekonomisti Erol Gürcan,  büyümenin seviyesinden ziyade sürdürülebilirliğine odaklanmak gerektiğini belirterek, “2017 yılında Kredi Garanti Fonu desteğiyle gözlenen güçlü kredi büyümesinin etkisiyle yüzde 7.5 seviyesinde güçlü bir ekonomik büyüme görüldü. Ancak, bu durumun beraberinde getirdiği yan etkilere ek olarak iç-dış şokların da etkisiyle dengelenme ihtiyacı ön plana çıktı. 2018-2020 yılındaki ortalama büyüme yaklaşık yüzde 1.5 ile potansiyel büyümenin oldukça altında kalmış durumda” dedi.
Yürütülmesi gereken politikalara ilişkin ise görüşlerini şöyle aktardı: “Kısa-orta vadede fiyat istikrarının kalıcı biçimde tesis edilebilmesi, bugün karşılaşılan birçok zorluğun geri bırakılmasını sağlayacaktır. Ayrıca, kısa vadeden ziyade uzun vadeli kaygılarla kurumların güçlendirilmesi, şeffaflık, hesap verebilirlik gibi ilkesel yaklaşımların ön planda olacağı hukuk, eğitim ve ekonomi alanında yapılacak yapısal reformlar da Türkiye ekonomisinin mevcut potansiyelinin çok daha yüksek seviyelere ulaşmasını sağlayacaktır.”
Türkiye ekonomisinin 2020 yılını büyüme, ihracat, istihdam ve üretim parametreleri açısından değerlendiren Gürcan, şunları söyledi: “Küresel çapta olduğu gibi Türkiye açısından da 2020 yılına Covid-19 salgını damgasını vurdu. Ekonomik büyüme tarafında, salgının olumsuz etkilerini sınırlamak adına atılan genişleyici adımların etkisiyle gözlenen güçlü kredi büyümesi ön plana çıktı. Bu durum birçok ülkenin daraldığı 2020 yılında Türkiye ekonomisinin sınırlı da olsa pozitif bir büyüme ile yılı tamamlamasını sağlayacak gibi görünüyor. Ancak, bu durumun başta enflasyon ve cari denge tarafında olmak üzere önemli yan etkilere yol açarak bir dengelenme ihtiyacını beraberinde getirdiğini de not edelim.”

“Ekonomik sıkıntı istihdamı vuruyor”
Salgının küresel tedarik zinciri ve talep koşulları üzerinden oluşturduğu zorluklar nedeniyle 2020 yılında ihracatın bir önceki yıla kıyasla yüzde 6 daralmayla 169.5 milyar dolara gerilediğini hatırlatan Gürcan, en dramatik sıkıntının ise istihdamda yaşandığını paylaştı: “Salgın, işsizliğin tarihsel ortalamaların üzerinde seyrettiği bir dönemde ortaya çıktı. İstihdamın korunmasına yönelik alınan önlemler ve güçlü kredi büyümesinin sağladığı desteğe karşın, istihdamdaki en yüksek paya sahip hizmet sektörünün salgından en fazla etkilenen sektör olmasıyla istihdam piyasası salgından oldukça olumsuz etkilendi.”
Türkiye’de istihdamın korunmasına yönelik tedbirlere duyulan ihtiyacın pandemi sonrasında da sürmesinin muhtemel olduğunun altını çizen Gürcan, “Pandemi sonrasındaki dönemde de kalıcı toparlanmanın en gecikmeli olarak görüleceği ekonomik göstergenin işgücü göstergeleri olması olası. Mevcut koşullar nedeniyle iş bulma ümidi kalmadığından işgücünde yer almayanların işgücüne katılacak olması işsizlik oranlarında katılığa neden olabilir” uyarısını yapıyor.

“Disiplinin sürdürülmesi manevra alanı yaratır”
Faiz-enflasyon-kur politikasına ilişkin yürütülmesi gereken programlara ilişkin sorumuzu Erol Gürcan şöyle yanıtlıyor: “Salgın kaynaklı olarak iktisadi faaliyet ve istihdam piyasası üzerindeki zorluklarla eş anlı olarak enflasyon tarafında öne çıkan yukarı yönlü riskler birlikte değerlendirildiğinde, para ve maliye politikası nasıl belirlenmeli sorusunun kolay bir yanıtı bulunmamakta. Bu nedenle gerçekçi yaklaşımlar, politika eşgüdümü, sürdürülebilirlik gibi kavramlar hayati önem taşımakta. Zorlukların azalmaya başladığı dönemde de benzer olası şoklara karşı yeniden manevra alanının tesis edilebilmesine yönelik disiplinin sürdürülmesi de bir diğer kritik unsur olacak.”
Merkez Bankası’nın kredibilite tarafında toparlanma sağlandığını dile getiren Gürcan, “Kasım ayından bu yana atılan adımların ve izlenen güçlü iletişim politikasının yerinde olduğu söylenebilir. Bu durum kısa sürede kredibilite tarafını da önemli ölçüde destekledi. Fiyat istikrarı önceliğine bağlılık konusunda verilen güçlü mesaj ve adımların kararlılıkla sürdürülmesi, enflasyon gerçekleşmeleri ile TCMB hedeflerinin uyumlu bir patikada seyretmesi durumunda kredibilitedeki toparlanma da sürecektir. Bu açıdan sabır ve kararlılık en önemli unsurlar olacaktır” açıklamasını yapıyor.

“Enflasyonda tek hane kolay değil”
Enflasyon, kur ve faiz konusunda 2021 yılı beklentilerini de açıklayan Gürcan, “Yıllık enflasyonun Nisan ayında yaklaşık yüzde 16 civarında zirve yapmasını; Mayıs’tan itibaren kademeli bir düşüş eğilimine girmesini ve yılsonunda yüzde 11.6 olarak gerçekleşmesini bekliyoruz. 2021 yılında tek haneli seviyelerin yakalanmasının kolay olmadığını değerlendiriyoruz. Kur ve faiz tarafında önceki yıla kıyasla daha istikrarlı bir seyir görülmesi muhtemel” görüşünü aktarıyor. Gürcan, enflasyonla mücadelede olması gereken yol haritasını ise şöyle özetliyor: “Şu ana kadar kurulan iletişimde öne çıkan fiyat istikrarına bağlılık, kararlılık ve şeffaflık gibi unsurlar son derece önemli. Gerçekçi politika ve hedeflerle kredibilitenin desteklenmesi; beklenti kanalı ve güven kanalı üzerinden de son derece önemli katkılar sağlayacaktır. Bunların haricinde başta politika yapıcılar olmak üzere tüm paydaşların koordineli bir yaklaşım izlemeleri de son derece kritik bir diğer unsur olarak not edilebilir.”

“Salgın sektörel önceliği değiştirir”
Teknolojik gelişmeler, Sanayi Devrimi’nden bu yana süregelen birçok akımın değişmesine neden olmaktayken; salgın bu ivmeyi oldukça artırdı. Kendine yetebilirlik, sürdürülebilirlik, tarım/gıda/sağlık/lojistik gibi sektörleri akla getiriyor olsa da; tüketim alışkanlıklarındaki değişim ve teknolojik gelişmelerin getirdiği imkânlar çok daha farklı sektörleri de ön plana çıkarabilir. Gürcan, “Sanayi Devrimi döneminde yatırımlar büyük ölçüde yüksek sermayeye bağlıyken; Teknoloji Devrimiyle birlikte çok daha düşük sermayelerle önemli katmadeğerler ortaya konulabilmekte. Bu anlamda veri işleme, yazılım gibi alanlara dayalı hem varolan sektörlerde hem de zamanla ortaya çıkacak sektörlerde önemli fırsatlar oluşabilir” dedi.

“Salgın küresel borçluluk ve enflasyonu artırabilir"
Yaklaşık son bir yıldır küresel ekonominin genelinde yaşanan zorlukların ekonomik ya da finansal bir krizle değil, salgın nedeniyle ortaya çıkan sağlık kriziyle başladığını hatırlatan Erol Gürcan, sağlık tarafında kalıcı bir çözüm olmadıkça alınacak ekonomik ve finansal önlemlerin geçici olacağını paylaştı.
Gürcan, “Dolayısıyla, bir süre daha salgından korunmaya yönelik en etkili tedbirlerin sosyal mesafe tedbirleri olarak görünmesi küresel tedarik zincirleri ve talep koşulları üzerindeki zorlukların süreceğini göstermekte. Bu durumun başta istihdam olmak üzere tüm ekonomik göstergeler üzerinde olumsuz etkiler bırakmaya devam etmesi beklenebilir” dedi. Gürcan, ekonomilerde devam eden destek ihtiyacının küresel finansal koşulların bir süre daha destekleyici olmasını sağlayabileceğini ancak bu durumun küresel borçluluk ve enflasyon görünümü açısından olumsuz etkilerinin de görülebileceğine değindi.

Yorumlar (0)