banner565

banner472

banner458

banner457

Gedik Yatırım Başekonomisti Erol Gürcan: “Büyümede aşırı ısınmadan kaçınılmalı”

“Türkiye ekonomisinde öncelik ‘hafif dipten dönüşün’ sürdürülebilir olup olmadığıdır” diyen Gedik Yatırım Başekonomisti Erol Gürcan, salt ‘büyümeye odaklı’ politikalar yerine dengelenme unsurlarını da içeren politika ve eylemlerin uygulanmasını istedi. 2020’de yüzde 4.5 büyüme öngördüklerini kaydeden Gürcan, asıl önemli olanın 2021 ve sonrası olduğunun altını çizdi.

EKONOMİST 01.02.2020, 07:43 14.02.2020, 09:08
14912
Gedik Yatırım Başekonomisti Erol Gürcan: “Büyümede aşırı ısınmadan kaçınılmalı”

Gedik Yatırım Başekonomisti Erol Gürcan, ekonomik verilere dayanarak krizde dibin görüldüğünü belirterek, “Olumlu sinyaller alıyoruz ama bu şu anlama gelmiyor; bütün sorunlar bitti artık Türkiye hızlı büyüme sürecine girdi. Hala daha çözülmesi gereken birçok sorun var. Sürdürülebilir büyüme en kritik konu” dedi. Sadece büyüme odaklı politikalarla kısa vadeli kazanım sağlanıp ardından sert dengelenme süreci yaşandığına dikkat çeken Gürcan, “Örneğin; farklı unsurlar ve Kredi Garanti Fonu’nun (KGF) etkisiyle ekonomi aşırı ısındı. 2018’de sert dengelenme yaşadık. Diğer krizlerde yaşadığımız V şeklinde hızlı toparlanmayı bu krizde görmüyor, L şeklinde bir süreç izliyoruz. Refah seviyesinde iyi günlere ancak 5-6 yılda gelebiliriz. Bundan sonraki süreçte en büyük risklerden biri politikaların belirlenmesi olacak.
Politikalar; dünyanın gidişatını takip edip teknoloji yoğun ve katmadeğerli üretim gibi alanlara yoğunlaşacak mı yoksa belirli dönemde büyüme mi ön plana çıkarılacak. Bu dengenin kurulması çok kritik. Aksi halde ısınmayı getirecek büyümeyi devam ettirecek olursak türbülansı yaşamaya devam ederiz. Hem enflasyon, hem işsizlik hem cari denge için yüzde 8-10 yerine sürdürülebilir yüzde 4-5 büyüme bandında olmalıyız” açıklamasını yaptı. KGF’nin 2018 krizine etkisi olup olmadığını sorduğumuz Gürcan, şu yanıtı verdi: “Tek başına KGF suçlanamaz çünkü darbe girişimi ve yurtdışı kredi notumuzun düşürüldüğü bir dönemde can suyu olarak kullanıldı. Öngörülenden daha büyük katkı sağladı. Belki KGF’nin sonlandırılması veya ulaştığı kanalların yapısında daha seçici olabilirdik. Çünkü ekonomide kırılganlığı artırdı. Ayrıca kriz sadece ekonomik ısınma sonucunda değil siyasi kriz sonrası ağırlık kazandı.”

“Rüzgar gelişmekte olan ülkeleri rahatlatıyor”
Dipten dönüşün hem iç hem dış koşullarla desteklendiğinin altını çizen Gürcan, şu noktalara değindi: “Küresel atmosfer gelişmekte olan ülkeler lehine esmeye devam ediyor. Bunun haricinde Merkez Bankası’nın yaptığı güçlü faiz indirimleriyle beraber ekonomide finansal koşulların gevşediği bunun da kademeli olarak büyüme tarafına yansımasını bekliyoruz. Kabaca para politikasında atılan adımlar 3 ile 6 ay gecikme ile reel ekonomik verilere yansıyor. Şu anda 2019’un ikinci yarısında FED dahil birçok merkez bankasının faiz indirim yarışı içinde olduğunu gördük.
Ekonomiye ilişkin aksiyonu aldılar yansımasını görecekler. Türkiye Cumhuriyeti Merkez Bankası da küresel havadan faydalanıp enflasyonun düşüşünü de dikkate alarak faiz indirdi. Bunlar biraraya gelince 2020 yılında ekonomik büyüme tarafında bir miktar hareketlenme görülmesini bekliyoruz.”
Erol Gürcan, bu yıl büyümede ciddi baz etkisi olacağını belirterek, “Baz etkisinden kastımız; 2019 yılını kuvvetle 0 ile 1 arasında sınırlı pozitif büyüme ile kapatacağız. Türkiye ekonomisinin ortalama büyümesi ise yüzde 4.5 ile 5 arasında. Şimdi 0’ın üzerine yüzde 4-5 büyümek mesele değil çünkü bu kadar yoğun daraldığımız dönemler sonrası yüzde 7-8 büyümelerimiz oldu. Dolayısıyla 2020 yılı için ortalama yüzde 4.5-5’lik büyümeler ulaşılmaz veya marjinal hedef değil. Ama 2021 ve sonrası bir miktar marjinal diyebiliriz” açıklamasını yaptı.

“Uluslararası konjonktür MB’nin elini güçlendirdi”
Küreseldeki hava bu kadar güçlü olmasaydı Merkez Bankası’nın bu kadar cesur faiz indiremeyeceğine dikkat çeken Gürcan, şunları anlattı: “Dünyada çok ciddi bir şekilde yılda 2-3 kez faiz artırır denilen Amerikan Merkez Bankası (FED) üst üste 3 toplantıda faiz indirir hale geldi. Avrupa Merkez Bankası zaten bölgedeki faizini daha da aşağıya çekti. Bununla birlikte yeni bir genişleme programı açıkladı. Böyle bir küresel ortam varken tüm ülkeler genişleyici adımlar atarken içeride enflasyondaki düşüş eğilimi MB’nin önünü açtı. Ancak; ‘bütçe tarafında tek seferlik gelir ihtiyacı, merkez bankasından transfer’, bunların hiçbiri sürdürülebilir değil ama biz böyle büyük flok yaşamışken elde ettiğimiz manevra alanları budurumlarda kullanılmayacak ne zaman kullanacağız? Eğer bu adımları atmasaydık şu anda hala daha patinaj çekmeye devam ediyor olabilirdik.”
Şu anda küreselde atılan adımların geçmişteki gibi bir kriz sonrası önlemi olarak değil çarkları durdurmamak için yapılan önlem olduğunu ileri süren Gürcan, sözkonusu önlemlerin gelişmekte olan ülkeler için 6-9 ay maksimum da 1 yıl sürdürülebilir olduğunun altını çizdi.
Küreselden kaynaklı fırsat ortamının iyi değerlendirilmemesi halinde 2021 ve sonrasının zorlu olacağı uyarısını yapan Gürcan, ‘yeni bir hikaye yaratılmalı’ görüşüne ise şöyle yanıt verdi: “Bundan sonrası için dünya teknolojik olarak farklı bir yapılanmaya doğru gidiyor. Sanayi 4.0 ve otomasyon gibi; süreçlerinde teknoloji çalışmaları ağırlık kazanıyor. Büyüme modelinde bir değişikliğe gitmek gerekiyor. Bu yönde bir niyet var ama ne kadar doğru ve kararlı adımlar atıldığını ancak önümüzdeki dönemde görebileceğiz. Şu anda dünyanın en büyük ekonomilerine bakınca uzun süredir yeterince teşvik yok. Tarım tarafı stratejik olarak öneme sahip. Bu sektörün desteklenmesi ve ön plana çıkarılması gerekiyor. Dünyanın gittiği ana akım sektörlerde ise illa sanayi olması gerektiğini düşünmüyorum. Ağır sanayi şirketlerinin yerini hizmet sektörleri almaya başladı. Teknoloji şirketleri buna çok iyi bir örnektir. Türkiye’nin bu alanda bir fırsatı var. Kritik olan fırsatın popülist politikalarla kaçırılıp kaçırılmamasıdır.”

“Politika faiz yüzde 10’a iner”
Yılsonu politika faiz beklentilerinin yüzde 10 seviyesinde olduğuna işaret eden Erol, “şu anda aşağıya doğru manevra alanının kısıtlı olduğunu düşünüyoruz. Buradaki temel varsayım da şudur; enflasyonun 2019 yılında yüzde 10 ile 12 bandında olmasını bekliyoruz. Yılın ikinci yarısı itibariyle aşağıya eğilimle birlikte yılın sonu itibariyle yeniden 9.6 seviyesinde enflasyonu tamamlayacağını öngörüyoruz. 9.6 enflasyon üzerine sınırlı olsa da reel getiri varsayımla hareketle politika faizin yüzde 10’a kadar inebileceğini düşünüyoruz” diye konuştu.

“İstihdam en büyük sorunlardan biridir”
İşsizlik Türkiye’de en üst seviyeye ulaşmış durumda. İstihdam tarafının ekonomideki kötü gidişattan ilk etkilenen, toparlanmada ise en arkadan gelen veri olduğunu dikkat çeken Gürcan, işsizlik oranlarında da dibin görüldüğünü ama sürdürülebilir bir iyileşmeye gidilip gidilmediğinin ancak zamanla görüleceğini açıkladı: “işgücü tarafında arzu edilen noktaya gelmek için Türkiye’nin baz etkisinden bağımsız olarak sürdürülebilir şekilde potansiyel büyümesini yakalaması lazım. Ekonominin mevcut toparlanma verileriyle istihdamda yeniden tek hanelere ulaşması zor. 2020 ve 2021’de potansiyel olarak yüzde 4.5-5 büyüme olmalı ki istihdam sorununa sürdürülebilir çözüm sağlansın.”

“İhracatta kısır döngü teknoloji ile kırılır”
İhracatta bir kısır döngüye geçildiğini ve bir kırılma için teknolojiye öncelik verilmesini isteyen Erol Gürcan, ihracatta da katmadeğere öncelik verilmesini istedi: “Yıllardır ihracatçı tarafında kur değeri düşsün serzenişleri vardı. 2012 ve 2013 yılında kurda ciddi değer kaybı gördük ama bunun aynı zamanda ithalat üzerine oluşturduğu baskı ve bizim üretimdeki hammaddenin ithalata dayanması da baskılayıcı unsur oldu. Katmadeğerli ürün üretilmesi son derece kritik, o da bugünden yarına iyileşmesi zor. Ama bugünün dünyasında katmadeğerli üretimi sağlamak daha hızlı olabiliyor.
Son birkaç yıl görüntüde en büyük dıfl ticaret pazarımız olan Avrupa ekonomisinde ciddi yavaşlama ve siyasi belirsizlikler var. Bu dış ticaret tarafını negatif etkiliyor. ABD ve Çin’in küresel ticarette yarattığı belirsizlik de önemli. Bizim buradaki artımız ise ihracat ürünlerimiz ve pazar çeşitliği. Tek bir emtiaya dayanmıyor. Ama dünyadaki korumacı politikaları küresel ticarette geçiş döneminde olduğumuzu gösteriyor.
Türkiye tüm ürün gruplarında vazgeçilmez olduğunu kanıtlarsa bu süreçten karlı çıkabiliriz.”

Yorumlar (0)