banner565

banner472

banner458

banner457

Prof.Dr. Taner Berksoy: “Stagflasyon yaşıyoruz”

Duayen Ekonomist Prof.Dr. Taner Berksoy, Türkiye’nin yaşadığı sıkıntıyı “stagflasyon” olarak tanımlıyor.

EKONOMİST 01.05.2019, 07:58 21.05.2019, 11:45
12338
Prof.Dr. Taner Berksoy: “Stagflasyon yaşıyoruz”

Türk Dil Kurumu’na göre stagflasyon“ekonomideki durgunluk ve enflasyonun aynı anda yaşanması” olarak tanımlanıyor. Berksoy, “Bu olabileceklerin en kötülerinden biridir” diyor. Türkiye İstatistik Kurumu Ocak 2019 işsizlik rakamlarını açıkladı. TÜİK verilerine göre işsizlik yüzde 3.9 puanlık artışla yüzde 14.7’ye yükseldi. Piri Reis Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof.Dr. Taner Berksoy, “Türkiye epeydir krizin içinde” diyor. Ekonominin ciddi şekilde yavaşladığını ve bunun rakamlara yansımaya başladığını dile getiren Berksoy, “Ekonomi yavaşlarsa öteki dengeler de bozulur: İşsizlik artar, enflasyon artar, faizler yükselir. Ülke olarak ekonomide yavaşlama değil bir çökme yaşıyoruz. Çünkü büyüme durdu hatta eksiye gidecek ama enflasyon yüksek seyrediyor. Oysa bu küçülmeye enflasyonun da yavaşlaması lazım. Dolayısıyla bu özel bir kriz. Bu krizin adı stagflasyondur” diye konuşuyor. “Bunu olabileceklerin kötüsü olarak nitelendirmek lazım” diyen Berksoy, olayın ikinci bir boyutu olduğuna dikkat çekerek şu noktalara değiniyor: “Piyasa ekonomilerinde bu tür gelişmeler olabilir, müdahale edilir. Keynes politikaları uygulanır. Ülkemizde ise o kadar seçim ve seçim ekonomisi uygulandı bu yapılamadı. Herhangi bir iktidar seçim olduğunda ekonomi frenine basmaz. Tam tersine teşvik ve destekler verilir. Öyle de yapıldı. Ama ekonomi buna cevap vermedi. Bunun nedenleri üzerine kafa yormak gerekir. Bu kadar destek ve teşvikte ekonominin buna tepki vermesi ve kıpırdaması lazımdı. Bu olmadı. Sorun bu nedenle önemlidir.”
Yapısal reformlardan önce ekonomi düzlüğe çıkarılmalı: Ekonominin hareketlenmemesini iki nedene bağlayan Berksoy, “Ya para yanlış yere yönlendirildi ya da ekonomiyi boğan başka şeyler var. Bence ikisi de var” diyor. Kaynakların biraz başıbozuk verildiğini ve bundan bir şey olmayacağını daha önce kamuoyu ile paylaştığını hatırlatan Berksoy, şunları aktarıyor: “Müthiş risk üreten bir yapı var. Bu riski siyasi yapı üretiyor. Risk demek, gerek yerli gerek yabancı yatırımcıyı engeller. Oysa önümüzde 4.5 sene seçimsiz bir dönem var. Bu fırsat iyi değerlendirilmeli. Yapısal reformlardan bahsediliyor. Yapısal reformlar uzun vadelidir. Oysa bizim şu anda yaşadığımız tıkanmayı açacak 2-3 aylık programlara daha fazla ihtiyacımız var. Ekonomiyi biraz düzlüğe çıkardıktan sonra ise yapısal reformlar ötelenmeden hayata geçirilmeli. Şu anda yaşanılanları tek kelime ile özetlersem; belirsizlik.”
“Sistemin denetime ihtiyacı var”
Başkanlık sistemi dünya genelinde birçok ülkede tercih edilen bir model. Ancak sistemin iyi uygulandığı ülkelerde denetimin önemli bir işlevi olduğunun altını çizen Berksoy, ülkemizdeki sistemin bu şekilde  devam etmesi için güçler ayrılığının korunması gerektiğinin altını çiziyor: “Başkanın ve kadrosunun uygulamaları bütünüyle denetime tabi olmalı. Ülkede güçler ayrılığı sistemi bunu getiriyor. Aksi halde ciddi bir kargaşa ve kaos olur. Kaos ve kargaşa ise büyümeyi eksilere çeker. Çünkü risk algısı yüksek olur. Sadece yatırımcı için bunu söylemiyorum. Tüketiciye yansıyan durum olursa yaşanılanı lafla aşamayız.”
“IMF en mantıklı borç kapısı”
Bütçenin Mart itibariyle ciddi açık verdiğini hatırlatan Berksoy, 2000 yılında benzer bir sorun yaşandığını ve para sıkışıklığını aşmak için yol haritası konduğunu hatırlattı. O dönem uygulanan yol haritasının birçok kesimden tepki aldığını ancak 2 yıla varmadan ekonominin stabilize olmaya başladığını ifade eden Berksoy şu noktalara değindi: “Şu anda devletin ve özel sektörün borcu var. Bu sene dönemsel ödeme yaklaşık 190 milyar TL. Nereden ödeyeceğiz? Borçlanacağız. Borç bulmanın bir yolu piyasadır. Piyasada tıkanıklıklar var. Riskin yüksek. İkinci nokta borç için ikna etsen bile faizler yüksek. Yüksek faizle borçlanma başka sorunları beraberinde getiriyor. İkinci bir yol varlıkları satmaktır. Şu anda o kadar büyük bir varlık yok. Bize maliyeti düşük, uyumlu bir borç kaynağı lazım. Bu gerekçeler nedeniyle IMF konuşuluyor.”
“İlk icraat algı yaratmaktır”
Ekonominin dört tarafının tutulmuş olduğunu bunu kırmanın yolunun algıdan geçtiğini belirten Berksoy, 2-3 ay içinde bu algının oluşturulmasının elzem olduğunu aktarıyor. ‘İyiye gidiyor algısının’ yaratılması için duruşuyla söylemleriyle etkili bir isme ihtiyaç duyulduğunu paylaşan Berksoy, “Herkesin ikna olacağı 3 aylık bir program oluşturulmalı ve o programa sıkıca sahip çıkılmalı. 2002 yılında bu algı yaratıldı. Piyasadaki güvensizlik derinleşmedi. Bugün benzer bir yaklaşım ekonomiyi yukarı çıkarır. Uzun vadeli dönüşüm de ondan sonra başlar. Müthiş bir kurumsal tahribat var. Bu yapıların da düzeltilmesi gerekiyor. Ama bu enflasyon oranlarıyla yapısal reformlar mümkün değil” açıklamasını yapıyor.
Ekonomide yöntem değişikliğinin zamanı geldiği görüşünü savunan Berksoy, inşaat sektörü ile büyümenin artık tamamlandığını kaydediyor. Yapısal dönüşüm örneğinin 2023 yılında yaşandığını bu dönemin kilit unsurunun planlama olduğunu hatırlatıyor. Günümüzün ekonomi koşullarında planlama ve kadro sorunu yaşandığını belirtiyor. Üretimin Türkiye’nin genetik kodlarında olduğunu ve bu alanda sektörel önceliklerin belirlenebileceğini ifade eden Berksoy, “Sağlık sektörü mü, savunma sektörü mü olur veya başka sektörler mi önceliklenir bilmiyorum ama bunlar yapılmalı. Hatta sektör içinde alanlar seçilmeli. İstenmeyen sektörler de dibe itilecek. Ben hayret ediyorum, işsizlik yüzde 14. Genç işsizlik yüzde 25 ve sanayi bekliyor. Bu yapı kırılmalı” diye konuşuyor. “Ülkelerin önümüzdeki
25-30 yılı daha önemli olacak” Dünya değişiyor. Küreselleşmeye karşı bir tepki doğdu. Taner Berksoy, bu ifadelerin yanı sıra gelir dağılımının tüm dünyada bozulduğunu, çalışanların memnun olmadığı bir sistem sorunu yaşandığını açıklıyor. Berksoy, “Ülkemize bakıyorum bu değişime ilişkin hiçbir gelişme bir hazırlık yok. Esas yapısal dönüşüm bu alanda yapılmalı. Müthiş bir teknolojik dönüşüm yaşanıyor. Ekonomiler daha korumacı ve küreselleşmeyi bütünüyle reddetmeyen, yerli ve milli üretimin önemli olduğuna inanan bir yapıya eviriliyor. Bu gelişmelerin dışında kalamayız. Aksi halde bugünden geleceği kaybedeceğiz. Ben yaşlı bir iktisatçıyım bu beyanım önemli; bu dönüşümü sanayi yapar. Üniversite-sanayi işbirliği yapar. Bu dönüşüm konuşarak olmaz. Fabrika lazım. Oysa biz önümüzdeki 25 yılı konuşmuyor 6 ayı konuşuyoruz. Korkarım bir nesli feda edeceğiz gibi görünüyor” uyarısını yapıyor.

Yorumlar (0)