banner565

banner472

banner458

banner457

Dünya ve Türkiye ekonomisi için 2021’de ışık göründü: Umutlu, ihtiyatlı iyimser

Pandemi krizinin ağır etkisiyle 2020 yılında Türkiye ekonomisi de küresel ekonomi ile eş zamanlı ciddi yara aldı. Aşının bulunması ve ekonomilerdeki toparlanma sinyalleri umut veriyor. OECD Aralık Ayı Geçici Dönem Ekonomik Görünüm Raporu’na göre; Türkiye’nin 2021 büyümesi 2.98 olurken; küresel ekonomi de gelecek 2 yılda ivme kazanarak büyüyecek.

HABER 01.01.2021, 00:00 29.01.2021, 09:40
44010
Dünya ve Türkiye ekonomisi için 2021’de ışık göründü: Umutlu, ihtiyatlı iyimser

Dünya ekonomisi, 2020 yılının ilk çeyreğinde COVID-19 Salgını ile büyük bir şok yaşadı. Yeni Koronavirüs Hastalığı (COVID-19), 2019 yılının Aralık ayının sonlarında Çin’in Vuhan Eyaleti’nde ortaya çıktı, 13 Ocak 2020’de tanımlandı. Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye’deki ilk tespit edilen COVID-19 vakasının 10 Mart 2020’de olduğu açıklandı.
COVİD-19 Salgını (Pandemi), ciddi bir krize dönüşerek küresel ekonominin tüm dengelerini altüst etti. Pandemi ile birlikte hayatımıza birçok kavram da girdi. İnsan sağlığının herşeyin önünde olduğunu hatırlatan Pandemi sürecinde, ‘Temizlik-Maske-Mesafe’ odaklı bir yaşam başladı. Dijitalleşmenin baş döndürücü bir hız kazandığı Pandemi döneminde, iş hayatının odağına ‘dijitalleşme’, ‘uzaktan çalışma modeli’ ve ‘hijyen’ yerleşti.
Küresel ekonomi, 2020 yılına büyüme hedefiyle başlasa da Pandemi; varolan sorunların daha da derinleştiğini ve öncesinde sinyallerini veren krizin daha da büyüdüğünü net bir şekilde gösterdi. 2020 yılında, 2009 küresel krizinden bu yana dünya ekonomisindeki en derin daralmanın kayda geçmesi bekleniyor. Tüm dünya ülkeleri gibi Türkiye de Pandemi’nin derin yaralarını sarmak için gayret gösteriyor. Bütün bu karamsar tabloya rağmen 2021 yılı yine de umut vadediyor. 2020 yılında Pandemi’nin bıraktığı hasarın onarılması ve iyimser bir tablonun gerçekleşmesi ise toplumların en az yüzde 60’ının aşılanması ve maskesiz bir döneme geçilebilmesiyle mümkün görünüyor.
Küresel ekonomide umut var: OECD’nin (Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü), yayımladığı ‘Aralık Ayı Geçici Dönem Ekonomik Görünüm Raporu’nda, COVID-19’a karşı aşı ve tedavide ilerlemenin beklentileri artırarak belirsizliği azalttığı belirtiliyor. OECD, küresel ekonomik görünümde yeni tip koronavirüs (Kovid-19) salgınının başlangıcından beri aşı ve Asya’da toparlanma ile ilk kez daha parlak bir gelecek için ‘umut’ olduğunu belirterek, Eylül’de yüzde 4.5 açıkladığı küresel ekonomide küçülme tahminini yüzde 4.2’ye düşürdü, 2021 için büyüme tahmini 5’ten 4.2’ye çekilirken 2022 için de yüzde 3.7 büyüme öngördü. Raporda, küresel GSYH’nin 2020’de keskin bir düşüşün ardından, gelecek 2 yılda ivme kazanacağı vurgulandı.
Dünyada COVID-19’dan ölen insan sayısının 1.5 milyon olduğu hatırlatılan raporda, “Krize karşı emsali görülmemiş hükümet ve merkez bankası eylemleri ile küresel ekonomik faaliyetler birçok sektörde hızlı bir şekilde toparlandı ancak bazı hizmet sektörlerinde faaliyetler kısıtlamalardan etkilenmeye devam ediyor. Önümüzdeki yol daha parlak ama zorlu” açıklamasına yer verildi.
Raporda, Küresel GSYH’nin, Çin’deki güçlü toparlanmanın öncülüğünde 2021’in sonunda kriz öncesi seviyelere döneceğine işaret edildi.
ABD: Daha önce 2020 için yüzde 3.8 olarak açıklanan ABD ekonomisinin küçülme tahmini 3.7’ye indirildi, 2021’de ülke ekonomisinin büyüme tahmini yüzde 4’ten 3.2’ye revize edildi. ABD ekonomisin 2022’de ise yüzde 3.5 büyüyeceği öngörüldü.
Avro Bölgesi için 2020’de öngörülen yüzde 7.9 küçülme tahmini yüzde 7.5’e düşürüldü, gelecek yıl ise yüzde 5.1’den yüzde 3.6’ya indirildi.
İngiltere’nin, OECD ülkeleri içinde en fazla küçülen ülkelerden olması bekleniyor. Ülke ekonomisi için 2020 yılı küçülme tahmini yüzde 10.1’den 11.2’ye yükseltilirken, gelecek yıl büyüme tahmini yüzde 7.6’dan yüzde 4.2’ye çekildi.
Çin, OECD’de bu yıl büyüyen tek ülke olacak: Çin ekonomisine yönelik bu yıl için daha önce yüzde 1.8 olarak açıklanan büyüme tahmininin korunması dikkati çekti. Çin ekonomisinin gelecek yıl yüzde 8, 2022’de yüzde 4.9 büyüyeceği öngörülüyor.
Bu yıl için daralma tahmini Hindistan için yüzde 10.2’den 9.9’a, Meksika için 10.2’den 9.2’ye indirilirken, Arjantin için 11.2’den yüzde 12.9’a çıkarıldı.
OECD, Türkiye’nin bu yıl daralmasını, 2021 ve 2022’de büyümeye dönmesini bekliyor: OECD raporunda, Türk ekonomisine yönelik Eylül’de bu yıl için yüzde 2.9 olan daralma tahmini 1.3’e düşürüldü. Türk ekonomisinin 2021’de yüzde 3.9 büyüme tahmini yüzde 2.9’a indirildi, 2022’de ise yüzde 3.2 büyüyeceğine yer verildi.
“Hükümetler çalışmaya devam etmek zorunda”: OECD Başekonomisti Laurence Boone, raporun sunumunda, dünyanın halen bir salgın krizinin ortasında olduğunu vurguladı: “Hükümetler, salgından en çok etkilenenlere yardımcı olmak için daha iyi hedeflemeyle politika araçlarını aktif şekilde kullanmaya devam etmek zorundalar.”
Tüm dünyayı etkisi altına alan koronavirüs salgını sebebiyle küresel ekonomide yakın tarihin en ciddi şoku yaşandı. Dünya ekonomisinin 2020’de yüzde 4’ün üzerinde daralması bekleniyor. Bu oran 2009 küresel krizinden bu yana dünya ekonomisindeki en derin daralma olarak kayda geçiyor. Artan kamu harcamalarına bağlı olarak dünya genelinde hızla yükseliş eğilimine giren borç stoku da kamu maliyesinin sürdürülebilirliğini tehdit ediyor.
Önümüzdeki dönemde salgının seyri, özellikle hizmet sektörlerinin nasıl toparlanacağı ve tedarik zincirlerindeki bozulmanın giderilmesi küresel ekonomideki temel risk kaynakları olarak görülüyor. Öte taraftan aşı ve tedavi çalışmalarında alınan mesafe, genişlemeci mali tedbirlerin etkin ve yaygın kullanılması da küresel düzeyde riskleri azaltabilecek unsurlar olarak öne çıkıyor.
Ülkemizdeyse tekrar uygulamaya konulan salgın kısıtlamaları ekonomik aktiviteyi yavaşlatacak olsa da 2021 yılında büyümenin yurt içi ve yurt dışı talep arasında dengeli bir görünüm sergilemesi ve ekonomimizin yüzde 5 büyümesi öngörülüyor. 2021’de Türkiye’nin karşısındaki temel risk alanları olarak; kamu maliyesinde hareket alanının kalmaması, yüksek borçlanma ihtiyacı, döviz rezervlerindeki kayıp, cari açıktaki ve bunun finansmanındaki sıkıntıların devam etmesi, işsizlik ile enflasyonun yüksek seviyelerde bulunması, AB ve ABD başta olmak üzere dış ilişkilerdeki gerilimlerin sürmesi, hukuk sistemindeki aksaklıklar, kamu idaresindeki kurumsal yapıda etkinlik sağlanamaması ve kurumlara yönelik güvensizlik gösteriliyor.
Yapısal reformları hayata geçirerek, 2021’i yeni bir başlangıca çevirebiliriz. Son dönemde bu yönde verilen mesajları bu açıdan önemli görüyor ve 2021’in, 2020’ye kıyasla daha fazla umut vadettiğine inanıyoruz. Yeni bir rotaya girilmek istenmektedir. İş âlemi de önünü görmek, hesap yapabilmek ister. Kural hâkimiyeti ve hukuk güvenliği arar.
Ekonomi yönetimi reformlara odaklanmalı. Hem salgın sonrası döneme hazır olmamızı sağlayacak, hem de yatırımcılara güven verecek bir program tasarlamalı. Eğer güven sağlanır ve geleceğe ilişkin belirsizlikler azalırsa, enflasyon ve faiz düşer, yatırımlar ve istihdam artar, ekonomi büyür. Özel sektör olarak risklere değil, fırsatlara odaklanmalıyız ve ekseni genişletmeliyiz. Temkinli ama kararlı bir şekilde ilerlemeyi sürdürmeliyiz. Her yeni takvim yılı, bir yeni başlangıç umuduyla birlikte gelir. Reel sektör olarak yeni bir yıla girerken, ekonomide başlayan toparlanmayı gelecek için umut verici görüyoruz.
2020 yılına ihracat ailesi olarak büyük hedeflerle başladık. Bu hedeflerimizle uyumlu bir şekilde yılın ilk iki ayında ihracatta rekor kırdık. Mart ayının ortasına kadar günlük ihracat rakamlarımız bir hayli başarılı bir tablo ortaya koydu. Mart ortasından itibaren salgının tüm dünyada etkisini derinden hissettirmeye başlamasıyla birlikte ihracatımız da ister istemez etkilendi. Bu dönemde önceki yılın aynı dönemine göre ihracatımız düşüş yaşasa da Haziran ayıyla başlayan yeni normal döneminde hızla eski temposuna kavuştu. Pandeminin etkilerinin en derinden hissedildiği Mart, Nisan ve Mayıs aylarında tarım ve gıda sektörlerimiz olumsuz etkilenmek şöyle dursun; kapıların kapalı olduğu dönemde dahi ihracatlarını artırdı. Eylül ve Ekim aylarında ise ihracatımızın yeni rekorlara imza atmasından büyük gurur duyduk. Ekim ayında Cumhuriyet tarihinin en yüksek aylık ihracatına ulaştık.
Yılın ilk 11 aylık döneminde sektörlerimizin ihracatını incelediğimizdeyse, kimi sektörlerin salgının küresel ticarette yarattığı daralmadan neredeyse hiç etkilenmediğini görüyoruz. ‘Gemi ve Yat, Yaş Meyve ve Sebze, Hububat, Bakliyat, Yağlı Tohumlar ve Mamulleri, Meyve Sebze Mamulleri, Çimento Cam Seramik ve Toprak Ürünleri, Fındık ve Mamulleri ve Halı’ sektörlerimizin, yılın ilk on ayında, önceki yılın aynı dönemine göre ihracatını artırdığını görüyoruz. ‘Mobilya, Kağıt ve Orman Ürünleri, Tütün, Demir ve Demir Dışı Metaller, Kuru Meyve ve Mamulleri ve İklimlendirme Sanayii’ sektörlerinin de yılı pozitif kapatacağı beklentisi içerisindeyiz. 2021 yılında ise; gıda ve tarım sektörlerinin aynı ivmeyi korumasını, son dönemde ihracatı ivme kazanan ‘Hazırgiyim, Elektrik-Elektronik, Savunma ve Havacılık, Makine ve Mücevher’ sektörlerinin yeni rekorlara imza atabileceğini öngörüyoruz.
Ülkemizdeki 100 bin ihracatçının çatı kuruluşu olarak bizler bu dönemde elimizi taşın altına koymaktan çekinmedik. İşlerimizi dijital platformlara taşıdık, birçok ilki yine bu dönemde gerçekleştirdik.  Pandemi süreci, bizleri yeni nesil ticaret diplomasisi faaliyetlerimizden alıkoyamadı. Yeni nesil ticaret heyetlerimizi, Ticaret Bakanlığımızın koordinasyonunda, 5 kıtada, toplamda 43 ülkede 35 sanal ticaret heyetiyle başarıyla gerçekleştirdik. Farklı coğrafyalardan birçok ülkeyle sanal ticaret heyetlerimize yeni dönemde de devam edeceğiz.
İhracatımızın önceki yılın aynı dönemine göre daha iyi bir performans izlediğini görüyoruz. İnanıyoruz ki, 2020 yılını da Yeni Ekonomi Programı (YEP) hedefimiz olan 165.9 milyar doların üzerinde kapatacağız. Elbette bu başarıyı; dünyanın pandeminin ikinci dalgasıyla yüzleştiği, birçok ülkede vaka sayılarının tekrar rekor seviyelere ulaştığı bu dönemde, ‘İhracatla Yükselen Türkiye’ için gecesini gündüzüne katarak çalışan ihracatçılara borçluyuz.
Yeni Ekonomi Programı’nda 2021 yılı toplam ihracat hedefi, 184 milyar dolar olarak belirlendi. İnanıyoruz ki, pandeminin hızını kesmesi ve aşılamanın etkisiyle kısıtlamaların yıl içinde tamamen kalkmasıyla bu hedefe ulaşacağız. Elbette, belirsizlikler her zaman mevcut, fakat pandeminin etkilerini hissetmeye devam ettiğimiz Ekim ayında 17 milyar 333 milyon dolarlık ihracat gerçekleştiren ihracat ailesi, bu performansını sürdürdüğü takdirde çok daha yüksek hedeflere de kısa sürede ulaşacaktır. Karşımıza çıkan tüm belirsizlikleri ihracatla aşıyoruz.
OECD, IMF, Dünya Bankası gibi uluslararası kuruluşların Türkiye’yi en az daralacak ülkeler arasında gösterdiği olumlu bir tablo içinde, Türkiye ekonomisi 2020’nin üçüncü çeyreğini yüzde 6.7 büyüyerek kapattı. 2020 yılını bazı kuruluşların eksi yüzde 5 tahminine rağmen yaklaşık yüzde 1 pozitif bir büyümeyle kapatacağımıza inanıyorum.
İş dünyasının kalacağı en tehlikeli durum belirsizliktir; TL’deki değer kaybı ve buna bağlı enflasyonla uyumlu değişkenlik çerçevesinde oluşan yüksek faiz, elbette arzu etmediğimiz ancak iş dünyası olarak bizim mücadele edebileceğimiz konular. Yeter ki belirsizlikleri minimize edelim. Pandemi ile birlikte sanayide yükselen potansiyelimizin, yerli üretim gücümüzün ve sürece hızla adapte olma kabiliyetimizin önemini bir kez daha gördük. Ülke, firma ya da sektör ayırımı yapmadan, tedarik zincirini kopartmadan ayakta kalanlar ve muhataplarına güven duygusunu daha iyi verebilenler bu yeni sürecin kazananları olacak. Pandemi süreci yeni iş alanları ve yeni iş yapış biçimleri oluşturmakla birlikte, karşımıza yeni fırsatlar da çıkarıyor.
“2021 yılında yüzde 5 seviyesinin üstünde büyüme mümkün”: Ülkemiz ekonomisinde, ertelenen tüketici ve yatırım taleplerinin devreye girmesi ve düşük baz etkisi nedeniyle 2021 yılında iyi bir sıçrama yapması beklenmektedir. 2021 yılı büyümesinin olağanüstü bir gelişme yaşanmazsa yüzde 5 seviyesinin üstünde olabileceğini öngörüyorum. Ekonomik aktivite üzerindeki en büyük risk hiç kuşkusuz salgının seyri ve buna ilişkin alınan tedbirler olacak. 2020’nin son ayında aşı ile ilgili umutların artmış olması, 2021’e daha olumlu bakmamızı sağlıyor. Ekonomik aktivitenin 2021’in ikinci çeyreğinden itibaren toparlanmasını, büyümeye dış talebin olumsuz etkisinin 2021’de azalmasını bekliyoruz. Özellikle salgının kontrol altına alınmasıyla yaz aylarında turizm gelirlerinin artması ve en büyük ihracat pazarımız olan Avrupa Birliği’nde yüzde 4’ün üzerinde büyüme beklenmesi de bu beklentimizi güçlendiriyor.
2020’de dünyada pandemiyle birlikte birçok dengenin değiştiği de aşikar. Öncelikle Asya-Pasifik’te RCEP ve Afrika olmak üzere iki ticari bloğun oluştuğunu görüyoruz. Bu gelişmelerle doğan fırsatları ve tehditleri iyi okumamız lazım. Önümüzdeki dönemde Türkiye’nin dış ticaretteki en önemli konu başlıklarından biri; ‘European Green Deal’ olacak. Yeşil yaşam olarak da değerlendirebileceğimiz bu konu çerçevesinde; üretimin her alanında yeşil standartları yakalamak için çalışmalıyız. AB ülkeleri çok sıkı şekilde, bu standartlara hazırlanıyor. Türk iş dünyası olarak biz de en hızlı şekilde bu sürece adapte ve hazırlıklı olmalıyız. Ülkemizin, Doğu Akdeniz, Libya ve Azerbaycan politikaları ile Karadeniz Gazı ve ABD ile ilişkilerimiz 2021’de önemli gündemlerimizden olacak. Özellikle belirtmekte fayda var, ABD’nin Başkanlık değişimi sadece ülkemizin değil tüm dünyanın gündeminde olacak.  Özetle; Pandemiyi nasıl sadece biz yaşamadıysak ve tüm dünya etkilendiyse, önümüzdeki dönem yaşanacak gelişmeler de tüm dünyayı etkileyecek. Gelişmeleri iyi okumalı, iyi analiz etmeli ve aksiyon planlarımızı oluşturmalıyız.
2019’un Aralık ayında büyük hedeflerle ve umutlarla girdiğimiz 2020 yılı hiç beklemediğimiz bir şekilde sona eriyor. Sadece ülkemizde değil, tüm dünyada pandemiyle mücadelenin getirdiği ekonomik sorunlar, neredeyse pandeminin önüne geçti. 2020’nin ilkbahar aylarındaki kısıtlamalar, maalesef beklenen ikinci dalganın gelmesiyle sonbaharda yeniden başladı ve toparlanmaya çalışan ekonomiler daha da büyük bir çıkmaza girdi.
Ülkeler ve şehirlerarası ulaşım kısıtlamaları, sokağa çıkma yasakları, okulların kapanması, halkın kalabalık olduğu lokanta, kafeterya, kıraathane, hamam, yüzme havuzu gibi işletmelerin tamamen veya kısmen kapanması, bakkal, manav, kasap gibi işletmelerin ise belirli saat aralıklarında hizmet vermesi, hiçbir kısıtlama gelmemesine karşın okulların kapanmasından dolayı tamamen faaliyet dışı kalan okul servis aracı işletmeleri, okul kantinleri ve bunlara bağlı olarak işleri neredeyse durma noktasına gelen kırtasiyeciler gibi sektörler, tarihinin en kötü dönemini yaşadılar ve yaşamaya da devam ediyorlar. Bu işletmelerin bir kısmı belki de bir daha açılmamak üzere kepenklerini indirdi. Çünkü ilkbaharda ertelenen vergilerin, kredilerin, ödenemeyen kira, elektrik, su, doğalgaz gibi borçların toplamı, küçük işletmelerin toplam sermayesinden daha fazla bir noktaya geldi. Bu da işletmelerin yeniden açılmasını imkansızlaştıran bir etki yapıyor. Ve kapanan bu işletmelerin yeniden ekonomik hayata kazandırılması çok mümkün görünmüyor. İşletmeler açılmamak üzere kapanmadan önce gerekli müdahaleler yapılabilirse 2021 için beklentilerimiz de buna göre şekillenecektir.
İşin zor kısmı, çok sınırlı bir kamu kaynağıyla pandemiyle mücadeleden etkilenen sektörlere nasıl bir destek sağlanacağı. Fakat işin daha da zor kısmı sağlanan bu desteklerden dolayı artan bütçe açıklarının nasıl finanse edileceği.  Ülkeler, Covid-19 salgını ile mücadele edebilmek için devasa büyüklükte yardımlar yaptılar ve bunun için devletler çok büyük bir borç yükünün altına girdi. Devletlerin kamu borçları, önümüzdeki süreçte dünya ekonomisindeki en büyük sorun olarak görülüyor. Şüphesiz aynı sorun bizde de olacaktır. Dünyadaki bu borç krizi, beraberinde başka sorunları da doğuracaktır. Kamu borçlarının kapatılabilmesi için vergi gelirlerinin artırılması gerekir. Ancak bugünkü ekonomik koşullarda başta esnaf ve sanatkârlar olmak üzere ekonomik olarak bu süreçten olumsuz etkilenen tüm sektörler için bir vergi indirimi beklentisi var. Bu da sürecin daha zor geçeceğine işaret ediyor.
2021’e girerken; esnaf ve sanatkârların ekonomi yönetiminden beklentileri de bu belirsizlikleri ve kısıtlamaların ekonomik etkilerini en aza indirmek için yapılacak desteklerden oluşuyor. Bu dönemde işyeri doğrudan kapatılan veya zorunlu olmasa bile kapanmak zorunda kalan esnafımıza hibe desteği şart. Devlete ait işyerlerinden kira alınmaması ve icra işlemlerinin de geçici olarak durdurulması gerekiyor. İşyeri kapanan esnaf, kendisi ve yanında çalışanlar için kısa çalışma ödeneğinden yararlanmayı bekliyor. Bu destek esnafı ve çalışanları rahatlatacaktır. Mücbir sebep ilan edilerek kamuya olan borçların ve diğer yükümlülüklerin ertelenmesini bekliyoruz. Yapılandırma Kanunu’nun yeniden Meclis’te görüşülerek en az 6 ay ödemesiz bir dönemin olmasını ve yapılandırma süresinin 60 aya yayılmasını istiyoruz. Bu destekler, sadece esnafımızın ayakta kalmasını sağlamayacak, pandemiyle mücadeledeki başarıyı da artıracaktır.
Bilim insanlarının yaptığı açıklamalarda Mayıs-Haziran’a kadar toplumun en az yüzde 60’ının aşılanabileceği, Temmuz’dan itibaren de maskesiz hayata yeniden dönebileceğimiz ifade ediliyor. Bunun gerçekleşmesi halinde 2021’in ikinci altı ayında ekonomide çok yüksek bir büyüme döneminin yaşanacağını tahmin ediyoruz. Bu dönemde sıkı para politikası uygulanır ve maliye politikası ile uyum içerisinde çalışılırsa fiyat istikrarını sağlayabiliriz. Enflasyonun düşmesi, faizlerin de düşmesi ve halkın alım gücünün yeniden artmaya başlaması anlamına geliyor. Dolayısıyla esnafımızın yeniden toparlanmaya başlaması halkın alım gücünün artmasına bağlı.
Küresel ölçekte finans piyasaları ve üretim süreçleri bir süredir büyük bir değişimin öncü sarsıntılarını yaşıyordu. Pandemi bu süreci tetikleyen bir şok dalgası yarattı. Dünyada ve ülkemizde 2021 yılının ilk yarısı zor geçecek. Ancak ikinci yarıdan umutluyuz. 2020 yılında kredi bolluğu ile bir genişleme yaşandı. 2021 yılında kredi maliyetlerindeki artışın, özellikle KOBİ’lerde, nakit akışı ve finansmana erişimde sıkıntılar yaratma potansiyeli yüksek.
Artık teknolojinin daha çok öne çıkacağı yeni istihdam modellerinin yanında tedarik zinciri güvenliğinde farklı alternatiflerin devreye alınacağı, yeni stratejik ortaklıklar ve arayışların da gündeme geleceği bir dönem başlıyor. Operasyonel hız kadar ölçek ekonomisine odaklanan bir Türkiye’nin üretim ve tedarik üssü olmaması için bir neden görünmüyor. Almanya’nın doğusu ile Çin’in batısı arasında kalan bölgede Türkiye ile üretimde ve tedarik zincirinde rekabet edecek bir başka ülke yok.
Son haftalarda tedarik zincirinde görülen ürün ve hizmet maliyeti artışı dikkatle takip edilmeli. Ham madde dahil bu artış, ülkemizin en önemli sorunu enflasyon üzerinde de ciddi bir baskı oluşturuyor. Ülkemizin bu dönemi doğru ve etkin bir yol haritası ile yeni rekabet senaryolarını da göz önüne alarak planlaması gerekiyor.
Mevcut durumda, KOBİ’lerimizin yaşamakta olduğu düşük verimlilik, uluslararası piyasalarda düşük rekabet gücü ve kayıt dışılık gibi yapısal sorunlar ile başta dijitalleşme ve finansal okuryazarlık olmak üzere eğitime yönelik konuları önceliklendirmeliyiz. Bu sorunların çözülebilmesi için koruyucu, geliştirici ve sürdürülebilir bir KOBİ politikasının oluşturulması büyük önem taşıyor.
Uzun dönemli büyüme hedefi için markalı, yüksek katmadeğerli üretim ve yüksek katma değerli ihracatı odağına alan sanayi odaklı bir ekonomik modele ihtiyacımız var. Yatırım ortamını iyileştirmek ve güven iklimini yaratmak zorundayız. Toplam faktör verimliliğine odaklanarak katmadeğeri yüksek bir ekonomiye geçmek için “Orta Gelir, Orta Demokrasi ve Orta Eğitim” tuzaklarından bir an önce kurtulmalıyız.
Sanayide en önemli maliyeti oluşturan enerji tarafında, rekabetçi fiyat ve kalite getirilmesi gerekiyor. Bu doğrultuda ülkemizin sürdürülebilir kalkınması, kaliteli büyümesi ve toplumsal refah artışı için topyekûn bir “Enerji Verimliliği Seferberliği”nin acil olarak başlatılması önem kazanıyor.
2020 yılı, bilinen insanlık tarihinin ekonomik bağlamda en sıkıntılı dönemlerinden biri olarak geride kalmak üzere. Zira Avro Bölgesi’nin uzun süredir derin bir krizle boğuştuğu, Japonya’nın içinde bulunduğu durgunluğu bir türlü aşamadığı, diğer BRICS ülkelerinin Çin’in dinamizminin oldukça gerisinde kaldığı, Çin-ABD gerginliğiyle yön alan küresel ticaretin gün geçtikçe daha da gerildiği bir ortamda; küresel ekonomi bir de Covid-19 kriziyle yüzleşmek durumunda kaldı.  Bu süreçte dünya çapında milyonlarca insan işini ve gelirini kaybederken; salgından önce 2020 yılı genelinde yüzde 3.5 oranında büyümesi beklenen küresel GSYH’nin, güncel tahminlere göre bu dönemde yüzde 4.5 – 5.0 bandında küçülmesi bekleniyor. Bu bağlamda her kriz sonrası ortaya atılan “Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak” söyleminin, bu krizin ardından çok daha farklı ve güçlü bir anlam taşıdığını ifade edebiliriz. Böylesi zorlu bir küresel konjonktürde, elbette Türkiye ekonomisinin de ciddi anlamda sekteye uğradığına şahit olduk.
Yılın ilk çeyreğinde yüzde 4.5 oranında büyüyen ekonomimiz, bütün ekonomiler gibi Covid-19 ile ciddi bir sarsıntı yaşadı. Sadece mal ve sermayenin değil, bütün fiziki hareketliliğin neredeyse durma noktasına geldiği bu süreç; bilhassa yılın ikinci çeyreğinde iş dünyasını oldukça olumsuz etkiledi. Bununla birlikte; Ekonomik İstikrar Paketi’nin piyasaları rahatlatan hamleleri neticesinde, bilhassa üçüncü çeyrek itibariyle hızlı bir toparlanma sürecine girdik. Böylece pandeminin yılın ikinci çeyreğinde yüzde 9.9 oranında daralan ekonomimiz, üçüncü çeyrekte ciddi bir sıçrama yaparak yüzde 6.7 oranında büyüdü. Buna ilaveten yüzde 22.5 oranında artış kaydeden yatırımlar, iş dünyasının piyasalara olan güveni konusunda önemli işaretler verdi.
Elbette pandeminin reel sektör üzerindeki etkisinin tamamıyla ortadan kalktığını söyleyemeyiz. Bununla birlikte; MÜSİAD olarak 2021 yılı ve sonrasını kapsayan dönemde, birbiriyle uyumlu para ve maliye politikalarıyla ekonomimizin yeniden güçlü büyüme dönemine gireceğine inanıyoruz. Bizim tahminimize göre yüzde 0.5 oranında bir yılsonu büyümesiyle bu zorlu süreci geride bırakacağını beklediğimiz Türkiye ekonomisi, bu motivasyonla YEP kapsamında 2021 yılı için hedeflenen yüzde 5.8’lik büyüme oranına zorlamadan ulaşacaktır.
2020 yılı için tüm sektörlerde ortak genel bir değerlendirme yapmanın yanlış olduğunu düşünüyoruz. Turizm ve hizmet sektörü büyük kayıplar yaşarken birçok sektör ya durumunu korudu ya da gelişme kaydetti. 2021 yılı için beklentimiz, kaybeden sektörlerin yaralarını sarma yılı olmasıdır.
Aşının bulunmuş olması bir avantaj olarak değerlendirilirken İngiltere’de ortaya çıkan mutasyon sonuçlarının ülkemizin ekonomisini olumsuz etkileme durumu da vardır. Şartların bir anda iyileşmeyeceği ortaya çıkmıştır.
Pandemi’den en çok etkilenen sektörlere etkilenme sırasına göre çözüm üretmek gerekmektedir. Bu bağlamda KOBİ’lere yapılan destek sadece şirketlere değil, toplumun tamamına yapılan bir destek anlamına gelmektedir. Çünkü istihdamın yüzde 70’inden fazlası KOBİ’ler tarafından sağlanmaktadır.
Bu sürecin “ihtiyacı olan KOBİ’ye ihtiyacı kadar” prensibi ile yürütülmesi için titiz bir çalışma yapılmalı, kaynakların teminatı olan ama ihtiyacı olmayanlar tarafından tüketilmesine izin verilmemelidir.
2021 kaynakları etkin kullanan ulusların yılı olacaktır.
Bu yılı değerlendirmeye 2019 yılından başlamak daha doğru olacaktır. 2019, ABD ve Çin arasındaki ticaret savaşlarının oluşturduğu ortamda, küresel ekonomik büyüme beklentilerinin düştüğü ve ticaret hacminde önemli daralmaların yaşandığı bir yıl oldu. Küresel parametrelerin belirlediği ortamda ise ülkemiz, 2019 yılı 3. çeyreğinden itibaren yeniden büyüme trendini yakalamışken, Kovid 19 salgını 2020 yılına damgasını vurdu.
Pandemi bütün dünyada ekonomik zararlara sebep oldu ve ekosistem üzerinde köklü değişikliklere yol açtı. Tedarik güvenliği önem kazanırken, küresel talebin tedarik yönünün değişeceği bir süreç başladı. Bu süreçte dijitalleşme ön plana çıkarken gıda güvenliği, biyo güvenlik ve siber güvenlik gibi kavramlar daha çok konuşulur oldu.
Ülkemiz ekonomik anlamda devletimizin zamanında aldığı tedbirler ve uyguladığı etkin destekler ile zararı asgari seviyede tutma yolunda önemli aşamalar kaydetti. Pandemi nedeniyle negatife dönen büyüme, üçüncü çeyrekle birlikte tekrar pozitife döndü. Mevcut göstergeler bu eğilimin dördüncü çeyrekte de devam edeceğini gösteriyor. Yeni yıla girerken 2021 yılı ve devamında ülkemiz açısından ekonominin büyüme trendini sürdüreceğine inanıyoruz.  Pandeminin etkilerinin kontrol altına alınmasıyla birlikte küresel talebin ülkemize yöneleceğini ve bunun ülkemiz ekonomisi üzerinde pozitif etki edeceğini değerlendirmekteyiz. Özellikle artan dijitalleşme ile birlikte ülkemizin küresel e-ticaret pazarından daha fazla pay alacağını ve e-ihracat ile başlayan perakende de dış ticaret hacminin artacağını öngörmekteyiz.

Türkiye Sigorta Birliği (TSB) Yönetim Kurulu Başkanı Atilla Benli: Sigorta sektörü büyümeyi sürdürüyor
Sektörün aktif büyüklüğü 290 milyar TL’ye ulaştı: Mart’tan itibaren sektörün üretimde yüksek paya sahip ferdi kaza, sağlık, kasko ve trafik sigortalarında daralma yaşanmakla birlikte yeni normale dönüşle toparlanma gözlenmeye başlandı. Prim üretiminde Ekim sonu itibarıyla geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 21 büyüme yaşandı. Hayat dışında yüzde 17.3 artışla 53.6 milyar TL, hayat branşında yüzde 41 artışla 12.2 milyar TL olmak üzere toplam 65.9 milyar TL prim üretimi gerçekleştirildi. Reasürans şirketleriyle beraber sektörümüz 2020’nin üçüncü çeyreği itibarıyla yaklaşık 290 milyar TL aktif büyüklüğe ulaştı. Salgın döneminde 72.2 milyon TL’si sağlık branşı olmak üzere, toplam 400 milyon TL’nin üzerinde bir destek sağladık. 2020’nin üçüncü çeyreği itibarıyla 28 milyar TL’si hayat dışı 3.4 milyar TL’si hayat olmak üzere 31.4 milyar TL tazminat üstlendik.
Bireysel Emeklilik Sistemi (BES) ve Otomatik Katılım, 2020’nin onuncu ayında da büyümeye devam etti.  Emeklilik Gözetim Merkezi’nin Kasım 2020 verilerine göre toplam katılımcı sayısı yaklaşık 12.6 milyon olurken; devlet katkısı dahil toplam fon büyüklüğü 166.54 milyar TL’ye ulaştı. Tamamlayıcı Emeklilik Sistemi’ne geçiş, dövizli BES uygulaması, BES birikimlerinin teminat gösterilmesine imkân sağlanması veya kısmi çekiş hakkı verilmesi ve 18 yaş altının sisteme dahil edilmesi gibi düzenlemelerle sistemin büyümesini sürdüreceğini düşünüyoruz.

TBD (Türkiye Bilişim Derneği) Genel Başkanı Rahmi Aktepe: “Bilişimde yerli ve milli üretim önemli”
Bilgi ve iletişim teknolojileri sektörü, 2019 sonu-2020 başında TL bazında önceki yıla oranla yüzde 14 büyüme ile 152.7 milyar TL hacme ulaştı. İstihdamda  yüzde 4 artış oluştu. Bu eğilimin 2020 yılında yaşanan pandemi nedeniyle devam edeceği ve artan ihtiyaç sonucunda bu oranların artacağını bekliyoruz. Sektörün ihracat performansı ise TL bazında yüzde 27 büyüme ile 6.5 milyar TL olurken toplam ihracatın yüzde 75’i Avrupa Birliği ülkelerine yapıldı.
Sektörde gelecek beş yılda sektörün üzerinde etkili olacak teknolojik alanların, bulut teknolojisi, 5G, yapay zeka, dijital dönüşüm, analitik/büyük veri, siber güvenlik, eski sistemlerin modernizasyonu, blockchain ve 3D yazıcılar, sanal gerçeklik gibi gelişen teknolojiler olduğu düşünülüyor. ‘Bilişim Sektörü’nün de ciddi desteklere ve koordinasyona ihtiyacı vardır. Tüm sektörlerin destek aldığı sektörümüzün yerli ve milli üretimle maliyet etkin olarak çalışmasına katkı sağlanmalıdır.

TÜBİSAD (Bilişim Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı K. Erman Karaca: “2021’de bilişim sektörünün büyüme fırsatları devam edecek”
2021’de dijitalleşme en önemli gündem maddesi olarak devam edeceğinden sektör için büyüme fırsatları devam edecektir. 2021’in en önemli gündem maddesi teknoloji girişimciliği olmalı. Türkiye’nin teknolojiyi ithal eden değil, üreten ve ihraç eden olması gerekiyor. Teknoloji yatırımları, girişimcilik ve inovasyonun yanı sıra startup’ların dinamizmi, dijital dönüşümün olgunlaşması ve yeni çözümlerin pazara çıkması, yapay zekaya dayalı uygulama alanlarının artması, bulut bilişime yatırımın öncelik olması, siber güvenlik ve mevcut sistemlerin modernizasyonu gibi alanların öncelik alacağını öngörebiliriz. Pandemi ile vazgeçilmez olan uzaktan çalışma ve uzaktan eğitim belli bir oranda kalıcı olacak, mevcut teknoloji alt yapılarının yenilenmesi ve güçlendirilerek güvenlikli hale getirilmesi kaçınılmaz. E-ticaretin de kat ettiği yol toplamdaki artan payı ile Pandemi sonrası için önemli bir iş modeli olmayı sürdürecek.
Türkiye’nin ciddi bir teknolojik hamle paketine ihtiyacı var. Böyle bir açıklamayla finansal piyasalara çok olumlu bir mesaj verilerek yatırımcı güveni oluşturulacak, salgın nedeniyle zor durumdaki KOBİ’lere önemli bir destek olacak, ekonomik ve toplumsal hayatın normale dönmesi hızlanacak, en önemlisi; dijital donanım ve yazılım altyapısının güçlendirilmesiyle ekonomi ve sağlık sistemi güçlenecek, salgın gibi istenmeyen durumlar karşısında bünyemiz kuvvetlenecektir.

YASAD (Yazılım Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Başkanı Gönül Kamalı: “Teşvikler yazılım sektörüne uyarlanmalı“
Post-pandemi sürecinde birçok sektör bu süreçten olumsuz etkilenirken yazılım sektörünün iş hacminin, sipariş sayısının, proje sayısının ciddi derecede artacağını düşünüyoruz. Sanayi 4.0, yapay zeka, otomasyon alanlarında yatırımlar giderek artıyor. Dünya çapında binlerce kişi her gün virüse yenik düşerken, dijitalleşmenin ekonomik, siyasi ve toplumsal yansımalarını ve sunduğu fırsatları anlayabilmek çok önemli. 2021 yılı, yazılım firmalarımız için bir eşik yılı, bir dönüm noktası olacaktır. Türkiye yazılım sektörü üretimde 50 yıllık, ihracatta 30 yıllık bir geçmişe sahip, telekomünikasyon, finans, iş süreçleri ve savunma sanayi sektörlerinde dünyayla yarışır durumda olan bir sektör olmasına karşın henüz kendi markalarını oluşturamamıştır. Bu bağlamda uluslararası platformlara bir ürün temsiliyeti ile gitmede Ar-Ge teşvik önergelerimizin oluşturulması, ihracatın önünü açan teşviklerimizin arttırılması, bugün mal ihracatı yapan sanayicilerimizin çok iyi bildiği ve kullandığı Turquality gibi yazılım ve bilişim dünyasına hiç uyum göstermeyen teşviklerin yazılım sektörüne uyarlanması markalaşmanın teşvikinde kritik önem arz etmektedir.

Makine İhracatçıları Birliği (MAİB) Yönetim Kurulu Başkanı Kutlu Karavelioğlu: “Küresel beklentiler 2021’de makine sektörünü destekleyici nitelikte”
Firmalarımızın özellikle ilk çeyrek sonunda önemli bir sipariş kaybı yaşadığı 2020, orta teknolojili makine imalatının en büyük merkezi Çin’in hızla toparlandığı ve herkesten önce yeniden üretime başlayarak rekabetin koşullarını zorladığı bir yıldı. Pek çok Avrupalı KOBİ büyük pazar kaybı yaşarken Uzak Asya ülkeleri oluşan boşluğu doldurmak için birbiriyle yarıştı. Biz de bu yarışta yer aldık. Türk makine sektörü; Almanya, ABD ve İngiltere gibi ana pazarlarında geçen yılın ihracat rakamlarına çok yaklaştı. Sektörümüz, yükselişi devam eden Rusya pazarında ihracatını yüzde 21.6 artırmayı da başardı. Dünya makine ihracatının 2020 yılı sonunda 300 milyar dolara yakın kayıpla yüzde 12 kadar daralacağını tahmin ediyoruz.
Dünyada yatırım ortalaması milli gelirin yüzde 6’sı civarında iken Türkiye’de bu oran yüzde 10 civarındaydı. Çünkü ihracata dayalı büyüme modelinde üretim esastır ve imalat yatırımları her koşulda büyümelidir. Fakat bu ithalatı da artıracak bir durumdur. Önemli olan, ithalatın yerli imalatı boğup yok etmesine izin vermemektir. Yatırım Teşvik mevzuatımızda her ne kadar yeni tedbirler geliştiriliyor olsa da mevzuat şu an teşvikli yatırımlarda yerli imalatı öncelemiyor, tersine ithalatı da vergilerden istisna tutarak kolaylaştırıyor. Önümüzde yerli imalatçılarımızı korumamız gereken çok zorlu iki sene var. Dünya makine ithalatı yüzde 12 kadar azalmışken biz bu yıl da ithalatı artan birkaç ülkeden biri olduk. Yerli imalatçıyı ezici boyutlara ulaşan ithalat artışı 10 ayda yüzde 10.5’i, son 3 ayda yüzde 32’yi buldu. Bu artışta Uzak Doğu ülkelerinin dampingli ve finansman destekli mallarının etkisi büyük. Türkiye ilk 10 ayda Asya’dan gelen makinelere 2.2 milyar dolar fazla para ödemiş, toplam makine ithalatımız 22 milyar doları geçmiş. Oysa dünya makine ticaretinde artık fiyata bakılmıyor. Gelişmiş ülkeler zamanında teslimata, güvene ve kaliteye bakıyor. Bir sanayici bu üç koşulu önce kendi ülkesinde aramalı.

Makina İmalatçıları Birliği (MİB) Genel Sekreteri Sefa S. Aytekin: “Yatırım teşviklerinde yerli makine daha fazla ön plana çıkarılmalı”
Makine sektörünün 2020’de ihracatının yüzde 5 civarı azalacağı öngörülmektedir. Diğer sektörlere göre bu daha sınırlı kalacaktır. Sektör geneli istihdam ve küçülme yaşanmayacak, sektör kendini koruyarak; umutlarını 2021 yılına taşıyacaktır. İthalattaki artış ise dolar bazında yüzde 13 civarındadır. Geçtiğimiz senelerde ihracatın ithalatı karşılama oranı yüzde 80’e kadar çıkmış olsa da bu oran bu sene biraz daha azalacaktır. 2021’in ortasından itibaren, Pandemi sürecinin yavaş yavaş aşılması ve aşıda yaşanan gelişmeler ile dünya geneli ticaretin hızlanacağını ve talep yönlü baskının yeni yatırımlara dönüşeceğini ümit ediyoruz. Yeni yatırımlar ise yatırım tipi makinalara olan talebi arttıracaktır. Özellikle dış pazarı takip edecek iç pazar talebi de sektörün iyi bir yıl geçirmesine vesile olacaktır. Bu süreçte en büyük isteklerimizden biri hükümetin, yatırım teşviklerinde yerli makineyi daha fazla ön plana çıkaracak şekildeki düzenlemelere ağırlık verecek değişikliklere öncelik vererek bir an önce hayata geçirmesidir. Bu yaşanacak taleplerde iç hareketliliğin artmasına ve cari açığın azalmasına da yardımcı olacaktır.

İstanbul Kimyevi Maddeler ve Mamulleri İhracatçıları Birliği (İKMİB) Yönetim Kurulu Başkanı Adil Pelister “Yerli ve milli üretim yapılmalı”
Türk kimya sektörü, 2020’nin 11 aylık döneminde ihracattan yüzde 11.80 pay almayı başardı. Yerli ve milli üretime odaklanmalıyız. Olağanüstü bir durum yaşanmadığı sürece 2021 yılı ve sonrasında beklentimiz, ülkemizin daha pozitif ve avantajlı konuma geçeceği yönünde. Yerli ve milli üretime öncelik verilmesi, yüksek katmadeğerli ürün üretimine geçilmesi ve firmalarımızın ölçek büyütmesi de büyük önem taşıyor. İKMİB’in kimya sektöründe cari açığı azaltacak çalışması hazır. Teknoloji, sermaye ve kaynak yoğun olan sektörümüzün katmadeğerli üretim yapısına geçmesi için ihtiyacı olan Ar-Ge çalışmalarına destek sağlamak amacıyla Birliğimizin ‘Kimya Teknoloji Merkezi’ kurma çalışmaları da devam ediyor. Kimya sektörümüz açısından bir diğer önemli konu ise AB REACH’e uyum kapsamında ülkemizde uygulanan Kimyasalların Kaydı, Değerlendirilmesi, İzni ve Kısıtlanması Hakkında Yönetmelik (KKDİK Yönetmeliği) çerçevesinde kimyasalların kaydının yapılması. AB’nin başlattığı Green Deal (Yeşil Mutabakat) projesinin de önemle üzerinde durulması gerekiyor.

PAGDER (Plastik Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Selçuk Gülsün: “Plastik sektörü 2020’de ihracatla büyüdü”
2020’de plastik sektörünün yüzde 5.7 büyümesini bekliyoruz. Tüm dünyada derin yaralar açan pandemi boyunca hijyenin sağlanması ve tedarik zincirinin kırılmaması için büyük önem arz eden plastiğin tüketimi de arttı. Ülkemiz plastik sektörü mevcut kurulu kapasitesi ve esnek yapısı sayesinde dünyada artan bu talebi karşılama konusunda önemli bir atılım yaptı. Bu kapsamda derneğimiz tarafından yapılan analizler yıl sonu itibariyle ülkemiz plastik mamul üretiminin 10.4 milyon ton dolayında olacağını  gösteriyor.
Plastik sektörü ihracatının yılsonu itibarıyla yüzde 7.6 artmasını bekliyoruz. İhracat kalemlerimiz arasında en önemli artış ambalaja yönelik plastik filmde yaşanırken mühendislik plastikleri ve plastik inşaat mamulleri sektöründeki artışta önemli seviyelere ulaştı. Pandeminin etkisiyle ihracatta yaşanan artışın kalıcı hale getirilmesi büyük önem arz ediyor. 2021’in özellikle ilk yarısında Pandemi ve buna bağlı belirsizlikler devam edecek. İç pazarı güçlendirecek adımlar bir an önce atılmalıdır. AB Yeşil Mutabakat süreci ve sınırda karbon vergisi uygulamalarıyla döngüsel ekonomi her geçen gün gündemimizde daha büyük bir yer kaplayacak. Bu sürece hazırlık için gerek geri dönüşüm sistemimizi gerek toplama ayrıştırma sistemimizi geliştirmek ve sıfır atık hedefine kararlı şekilde yürümemiz şart.

TSKB Enerji Çalışma Grubu Başkanı ve Escarus Genel Müdürü Dr. Kubilay Kavak: “Enerji sektöründe dijitalleşmenin önemi artıyor “
TSKB Enerji Çalışma Grubu’nun ‘Enerji Görünümü 2020’ raporuna göre enerji sektöründe öne çıkan başlıklar şöyle: Salgın sürecinde elektrik talebinde azalma gerçekleşti. YEKDEM’e başvuru süresi 6 ay uzatıldı. 18 Eylül 2020 tarihinde Resmi Gazete’de yayımlanan Cumhurbaşkanlığı kararı ile Yenilenebilir Enerji Kaynakları Destekleme Mekanizması’ndan (YEKDEM) yararlanmak isteyen üretim tesislerinin 31 Aralık 2020’ye kadar olan devreye girme şartı 30 Haziran 2021’e kadar uzatıldı. Karara göre, 1 Ocak 2021’den 30 Haziran 2021 tarihine kadar işletmeye girecek YEKDEM’e tabi elektrik santralleri için belirlenen fiyat desteği 31 Aralık 2030’a kadar uygulanacak. Güneş ve rüzgâr enerjisi elektrik üretiminde hâkim konuma geliyor. Elektrik piyasalarında üretim, dağıtım ve ticarette dijitalleşmenin önemi artıyor. Finansmanda yenilenebilir enerji santralleri yatırımlarının önemi devam ediyor.  Açıklanan doğal gaz keşifleri Türkiye’nin doğal gazda dışa bağımlılığını azaltacak. Çatı üstü ve cephe güneş sistemlerine yatırımların artması bekleniyor. Elektrik santrallerde iç tüketim hibrit teknolojilerle sağlanabilir.

Türkiye İMSAD (Türkiye İnşaat Malzemesi Sanayicileri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Tayfun Küçükoğlu: “Potansiyelimize güvenerek yolumuza devam etmeliyiz”
İlk çeyrekte yüzde 8.1 büyüyen, ikinci çeyrekte Pandemi’nin etkisiyle yüzde 8 gerileyen, daha sonra üçüncü çeyrekte güçlü toparlanma yaşayan inşaat malzemeleri sanayimiz ilk 9 ayı tahminlerimizin ve beklentilerimizin üzerinde büyüme ile tamamladı. Alınan ekonomik tedbirlerin, sağlanan ucuz ve bol paranın ve hızla değişen tüketici davranışının bu gelişmede payı büyük. 22 milyon vatandaşımız riskli yapılarda yaşıyor. Bu sorunu kısa vadeli çözüm ve heveslerle değil, 15-20 yılı kapsayan, bilinçli, topyekün bir seferberlik şuuru ile giderebileceğimize inanıyoruz. Önümüzdeki 5 yılda, 1.5 milyon konutun dönüşmesiyle 5 milyon vatandaşımız daha güvenli konutlarda oturabilecek.

GYODER (Gayrimenkul ve Gayrimenkul Yatırım Ortaklığı Derneği) Başkanı Mehmet Kalyoncu: “Sektör değişime uyum sağlayarak büyüyecek”
GYODER, gayrimenkul sektörünün alt segmentlerini üçer aylık dönemler halinde irdelediği ‘GYODER Gösterge’ Türkiye Gayrimenkul Sektörü 2020-3. Çeyrek Raporu’na göre; 2020 yılı 3. çeyrek konut satışları, bir önceki yılın aynı dönemine göre yaklaşık yüzde 49’luk bir artış gösterdi ve 536 bin 509 adetle çeyreklik bazda en yüksek seviyeye ulaştı. Artık bina yapısından mimariye, kullanılan temel malzemeden çevreye duyarlılığa kadar pek çok unsurda, bu değişim gözetilerek yatırım kararı alınması gerekiyor.

Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) Başkanı Mustafa Balcı: “Sektörün hedefi 5 milyar dolar ihracat”
2020’nin ilk 11 ayında mobilyada, 3.1 milyar dolarlık bir ihracat gerçekleştirdik. Bu rakam yıllık üretimin yüzde 35’ine tekabül ediyor. Pandemi genel olarak ihracat hedeflerimizi etkilemiş oldu ancak yine de yılı beklentinin üzerinde bir seyirde kapattığımızı söyleyebilirim.
Mobilya sektörümüz yan sanayilerle birlikte yaklaşık 50 bin kişiye istihdam sağlıyor. Ancak sektörde personel arayışımız devam ediyor. 50 bini mobilya, 50 bini de sektörün yan sanayisi olmak üzere 100 bin kişilik elemana daha ihtiyaç bulunuyor.  2021’de yeni pazarlara girme hedefimizle birlikte aktif olarak 180 ülkeye gerçekleştirdiğimiz ihracat kanalında, özellikle ABD pazarı, Avusturalya pazarı gibi kıtalar arası ihracat çalışmalarımıza ağırlık vereceğiz, dünya mobilya pastasından aldığımız yüzde 2’lik payı da yüzde 3’e çıkartmayı planlıyoruz.
Mobilya sektörünün hedefi olan 5 milyar dolarlık ihracat rakamına ulaşmak için büyük bir gayret gösteriyoruz. Sektörümüz irili ufaklı 36 bin yerli üreticinin hizmet verdiği büyük bir sektördür. Birçok kurumsal mobilya firması halihazırda stoklu çalışmakta ve yine çoğu firmanın 2020 yılı sonuna yetecek kadar elinde ürün stoğu bulunmaktadır.

Türk beyaz eşya sektörü rekabet avantajını korumak istiyor
1 Ocak 2020’de yürürlüğe Geri Kazanım Katkı Payı (GEKAP) girdi. Üreticiler ve ithalatçılar, hem atık mevzuatı kapsamında yükümlülüklerini yerine getiriyor hem de GEKAP’ı ödüyor. GEKAP’ın sektör üzerinde yılda 200 milyon liradan fazla yük getireceğini öngören uzmanlar, bunun da maliyet baskısı altındaki sektörü olumsuz etkileyeceğini söylüyor. Beyaz eşya sektörünün en önemli ham madde girdilerinden biri; yassı çelik. Zorunlu olarak ithal edilen yassı çelik üzerindeki ek vergilerin kaldırılmasını sektörün uluslararası rekabetçiliğini korumak açısından zaruri olduğuna dikkat çeken uzmanlar, korumacı önlemler yerine yerli yassı çelik üreticilerine, üretim maliyetleri, girdiler ve üretim teknolojileri gibi alanlarda rekabet güçlerini artıracak desteklerin artırılmasının faydalı olacağı görüşünde.

İstanbul Hazır Giyim ve Konfeksiyon İhracatçıları Birliği (İHKİB) Başkanı Mustafa Gültepe: “Tasarım altyapısının korunması çok önemli”
Temmuz’da 1 milyar 812 milyon dolar ile kırdığımız aylık ihracat rekorumuzu Ekim’de 1 milyar 858 milyon dolara çıkardık. Zorlu süreçte bizi başarıya taşıyan faktörlerin başında sektörün tasarım ve koleksiyon oluşturabilme gücü geliyor. Tasarım altyapısının korunması çok önemli. Bu nedenle mevcut tasarımcı istihdamının desteklenmeye devam edilmesini istiyoruz. Bu yıl 2019’daki 17.7 milyar dolarlık ihracat hacmini yakalayacağımıza inanıyorum. ABD’ye 10 aylık ihracat yüzde 21.5 artışla 662 milyon dolara yaklaştı. 1 Ekim’den itibaren Türk mallarına resmen ilan edilmemiş bir boykot uygulayan Suudi Arabistan’a hazır giyim ihracatı geçen ay yüzde 48.7 daraldı.

TÜRSAB (Türkiye Seyahat Acentaları Birliği) Yönetim Kurulu Başkanı Firuz Barbaros Bağlıkaya: “2021’de iç turizm seferberliği başlatılsın”
Önümüzdeki yıl için iç pazarın dengeleyici bir unsur olarak desteklenmesi büyük önem arz ediyor. Türkiye salgın öncesi dönemde dünyanın en çok ziyaretçi çeken 6. ülkesiydi, 2020 yılına da büyük ümitlerle başlamıştık. Ancak maalesef salgının dünya geneline yayılması ve pandemiye dönüşmesi neticesinde dünya ekonomisi ve turizminde çok ciddi bir daralma yaşadık. Turizm sektörünün 2021’deki performansını belirleyecek ana unsur yine salgının seyri olacaktır. 2021’in, turizmde çok hızlı bir yükseliş yılı değil, hem dünya hem de Türk turizmi için toparlanmanın başladığı bir yıl olacağını değerlendiriyoruz. 2021’de ülkemizde 20 milyonu aşkın yabancı ziyaretçi ağırlayacağımızı ve turizm gelirlerimizin 15 milyar dolar civarında olacağını tahmin ediyoruz.

Perakendenin 2020 fırtınası
Perakende analitiği şirketi REM People’a göre 2020 yılında perakende sektörü fırtınadan geçti. Salgın sürecinde Y Kuşağı harcamalarını azaltırken Z Kuşağı stokçuluğa başladı, X Kuşağı ise online alışverişe alıştı. İlk dalgada bakkal, büfe, küçük market ve şarküteri gibi küçük esnaf büyüdü.  Temkinli geçen ilk karantina döneminden sonra yılın son aylarında herkes ikinci dalgaya daha hazırlıklıydı. E-ticaretle online dünyaya hızlı ayak uyduran tüketicilerle birlikte perakendeciler 2021’e aşı umuduyla girmeye hazırlanıyor.

TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası Yönetim Kurulu Başkanı Baki Remzi Suiçmez: “Sektör desteklenmeli”
Stratejik bir sektör olan tarım sektörünü gecikmeksizin korumak ve somut önlemlerle üretim ekonomisine geçmek gerekiyor. 5488 sayılı Tarım Kanunu gereği, bütçeden tarıma ayrılan kaynak, 2021 yılı bütçesi ve sonraki yıllar için gayrisafi millî hâsılanın en az yüzde 1’i düzeyine yükseltilmelidir. Tarımsal desteklerin yönlendiriciliğinde ivedilikle ülkesel ve bölgesel tarımsal üretim planlamasına geçilmelidir. Dövizdeki artışa paralel artan girdi fiyatlarındaki kaçınılmaz yükselişi önlemek ve üretime kesintisiz devam etmek için gübre, tohum, ilaç, yem, mazot, elektrik gibi temel girdilerin maliyetleri düşürülmeli, tarımsal girdilere destek verilmeli, KDV/ÖTV indirimi dahil üreticiyi ve üretimi rahatlatıcı önlemler ivedilikle alınmalı, ek ekonomik destekler açıklanmalıdır.

Türkiye Gıda ve İçecek Sanayii Dernekleri Federasyonu (TGDF) Başkanı Şemsi Kopuz: “Finansman desteği olmalı”
TGDF’nin yayınladığı ankete göre salgın sürecinde ciro kaybı yaşayan şirketlerin çoğunluğu cirolarının 6 aydan önce toparlanmasını beklemiyor. Turizm ve yeme içme sektörlerinin sürdürülebilirliği ve krizi atlatabilmeleri, gıda ve içecek sektörü için çok büyük önem taşıyor. Bu alanlarda eski performansların yakalanana kadar kısa çalışma ödeneği ve finansman gibi desteklerin devam etmesi gerekiyor.

Bankacılık sektöründe odak; dijitalleşme
Türkiye Bankalar Birliği verilerine göre; Türkiye Bankalar Birliği Risk Merkezi üyesi kuruluşlar tarafından kullandırılan nakdi krediler 2020 yılı Ekim ayı itibarıyla, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 42 artarak 3.827 milyar TL oldu. Nakdi kredilerin 3.713 milyar TL’si bankalar, 59 milyar TL’si finansal kiralama şirketleri, 28 milyar TL’si faktoring şirketleri ve 27 milyar TL’si finansman şirketleri tarafından kullandırıldı.
Bankalar ve banka dışı finansal kuruluşlar tarafından kullandırılan bireysel krediler yüzde 45 artarak 849 milyar TL oldu. Bireysel kredi kullanan kişi sayısı (takipteki krediler hariç) son bir yılda 2.4 milyon kişi artarak 33.9 milyon kişi olurken ortalama kredi bakiyesi ise 25.1 bin TL düzeyinde gerçekleşti. Tasfiye olunacak alacaklar 2020 Ekim ayı itibarıyla 175 milyar TL oldu. Tasfiye olunacak alacakların 166 milyar TL’si bankalara; 5.4 milyar TL’si finansal kiralama şirketlerine, 2.2 milyar TL’si faktoring şirketlerine ve 1.8 milyar TL’si de finansman şirketlerine ait.
Türkiye bankacılık sektörü 2021 yılında dijital altyapı yatırımlarının ve dijital kanallardan sunulan hizmetin hızla artacağını öngörüyor.

İhracat şampiyonu otomotiv, 2021’den umutlu
Otomotiv Sanayii Derneği (OSD) verilerine göre, Ocak-Kasım döneminde otomotiv üretimi bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 13 azalarak 1 milyon 148 bin 240 adet, otomobil üretimi yüzde 14 azalarak 762 bin 743 adet oldu. Traktör üretimiyle birlikte toplam üretim ise 1 milyon 181 bin 360 adete ulaştı. 11 aylık dönemde 23.1 milyar dolarlık ihracat yapan otomotiv sektörü, toplam ihracat içerisinden yüzde 15 pay alarak ihracat sıralamasında ilk sırada yer aldı.
Ocak-Kasım döneminde ticari araç üretimi bir önceki yıla kıyasla yüzde 12 daralırken, ağır ticari araç grubu üretimi yüzde 3 arttı, hafif ticari araç grubu yüzde 13 daraldı. Bu dönemde, toplam ticari araç pazarı geçtiğimiz yılın aynı dönemine göre yüzde 92, hafif ticari araç pazarı yüzde 93 ve ağır ticari araç pazarı yüzde 87 arttı. Uzmanlar, otomotiv sektöründe 2020’ye nazaran, 2021’de bir toparlanma ve gümrük vergilerinde iyileştirme bekliyor.
TOBB Türkiye Otomotiv Sanayi Meclis Başkanı Cengiz Eroldu, yüksek katmadeğerli girdilerin ve kritik önemli yerli sanayinin sürdürülebilir başarısı için yatırım ortamının daha fazla uluslararası Ar-Ge yatırımı çekecek ve tevsi yatırımlarını kuvvetle destekleyecek şekilde iyileştirilmesini istedi.

UTİKAD (Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenler Derneği Yönetim Kurulu Başkanı Emre Eldener: “2021 lojistik sektörünün toparlanma yılı olacak”
Türk lojistik sektörü yaşanan ilk şokun ardından hızlı aksiyon alarak krizin etkilerini büyük ölçüde bertaraf etmeyi başardı. Tedarikçi ağında eksen kayması yaşanacak. Dijitalleşme çalışmaları devam etmeli. Şirketler dijitalleşmeye ayak uydurmalı. Pandemi, temassız dijital uygulamaların lojistik sektörü için ne kadar elzem olduğunu ortaya koydu.
UTİKAD verilerine göre; 2020 Eylül ayında denizyolu taşımacılığı önplana çıktı, en çok ihracat denizyolu ile gerçekleşirken (9 milyar 547 milyon dolar), taşıma şeklini sırasıyla karayolu (5 milyar 51 milyon dolar) ve havayolu (1 milyar 5 milyon dolar) izledi. Ticaret Bakanlığı verilerine göre, demiryolu ihracat taşımacılığı 2019 Ocak-Haziran döneminde 468 milyon dolarda, 2020’nin aynı döneminde 590 milyon dolara çıktı. Dünya ticaretinde, 2020’nin ilk altı ayında taşıma modları özelinde demiryolu taşımacılığı öne çıktı. Sınırların kapanması, karantina dönemi ve uçuşların durması, havayolu taşımacılığını olumsuz etkiledi.

Zoru imkanlı kılmak Marmara Grubu Vakfı Genel Başkanı Dr. Akkan Suver: Yeni bir yılın arifesindeyiz. Koronavirüs ve bölgemizde ihtilaflarla geçen bir yılı noktalarken, iyi niyet ve sağlık umutlarımızla 2021 yılını karşılıyoruz.
Küreselleşmenin önemi yaşadığımız bu pandemi döneminde kendiliğinden ortaya çıktı. Sağlık alanında uluslararası işbirliğine duyulan ihtiyaç ve ülkelerin birbirlerinin dertlerine çare bulmaya çalışması 2020 yılında bize bir kere daha gösterdi ki, küresel bir köydeyiz. Bu köyün Türkiye’si bu sağlık krizinde, büyük bir ülkeye yakışanı yaptı. 91 ülkeden vatandaşlarını aldı, evine barkına getirdi. Sayısız ülkeye elindeki sağlık imkânlarıyla destek oldu. Şimdi de aşının gelmesiyle nefes alacağımızı umuyoruz. Ama bütün bunların küresel boyutta cereyan ettiğini akıldan çıkarmayalım.
Bunlar 2020’nin meseleleriydi. 2021 senesine gelince; bir tarafta Türkiye’nin menfaatleri, diğer tarafta yabancıların iflah etmez Türkiye’yi değersiz kılma, dışlama girişimleri… Manzara aydınlıktan uzakta görünse de her gecenin bir sabahı olduğuna inananlardan olduğum için, ümit dolu bir geleceğin perspektifleri üzerinde duracağım. Zira zoru imkanlı kılmaya mecburuz.
Önceliğim Avrupa ilişkileri olacaktır. Avrupa Türkiye’ye ön yargısız yaklaşır ve ülkeler arasındaki tartışmalı konularda hakkaniyetten yana durup, taraf tutmadan davranacak olursa, Türkiye ile uzlaşması sanıldığından da kolay olacaktır. Zira Türkiye Avrupa Konseyi, AGİT gibi kurumların kurucu üyesi ve Avrupa Birliği’nin de 2005’ten beri müzakerelere bağlılığını sürdüren aday ülkesidir. Avrupa Birliği ülkelerinin peşin hükümlü davranmaya son verdiği takdirde, elbette Türkiye’nin davranışı da değişecektir. Buna ait ilk işareti Dış İşleri Bakanımızın 2021 yılını “Girişimci ve İnsani Dış Politika” yılı ilan etmesinde bulabiliriz. Bu değerlendirme bana göre Avrupa ile kural temelli sistemlere dönüş sinyalidir.
İkinci önceliğim ise; Doğu Akdeniz ihtilafıdır. Zira Doğu Akdeniz’de yalnız Türkiye’nin değil, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de meşru hak ve çıkarları vardır ve bunun gözetilmesi gerekir. Burada ülkemizin çıkarları neyi gerektiriyorsa o yönde bir dış politikanın sürdürülmesi gerekir. Doğu Akdeniz’de barış, istikrar ve işbirliği ancak içinde Kıbrıs Türkleri’nin de olacağı kıyıdaş ülkeleri içine alan kapsayıcı bir yaklaşımla sağlanabilir. Doğu Akdeniz’de sorunları yaratan ülkeler maksimalist ve ön yargılı düşmanca politikalarını değiştirmedikçe sorunların çözümü olamazlar. Dolayısıyla burada, Türkiye’nin İsrail ve Mısır’la ilişkilerini yeniden serinkanlılıkla gözden geçirmesi gerektiğine inanıyorum. Daha geniş bir değerlendirme ile bu ülkelerin Fransa ve Kıbrıs Rum yönetimine bırakılmayacak kadar önemli olduğuna inanıyorum.
Üçüncü önceliğim ABD ile olan ilişkilerimizdir. Trump yönetimi Türkiye’ye karşı anlaşılmaz bir yaklaşım sergilemiş ve bizim dış politikamızda kırılganlıklar oluşmasına neden olmuştur. Geçmişi geçmişte bırakmak gerektiğine inanan biri olarak, ABD’nin hukuken ve politika olarak yanlış yaptırım kararını yok kabul edip, yeni yönetimle el sıkışarak Türkiye’nin beklentilerini elde etmemizin gerekliliğine inanıyorum. Zira Türkiye yetmiş yıldır yaptığı doğru bir tercihle Batı’yla ve Atlantik’le köklü müttefiklik ilişkileri içinde olmuştur. Bunun heba edilmeyeceğine de inanıyorum.
Bir diğer önemli önceliğim ise Türkiye ile Çin ilişkileridir. Bu ilişkiler tarihi İpek Yolu’nun aldığı merhale ile bugün önümüze inanılmaz bir barış, istikrar ve refah projesinin kapısını aralamaktadır. İnanıyorum ki  yakın bir gelecekte bugünkü adıyla Kuşak ve Yol girişimi yeni bir küreselleşme oluşturacaktır. Başından beri bu girişimin içinde yer alan Türkiye’nin,  2021 yılında da ilişkilerini arttırarak sürdürmesinin önemine inanıyorum. Bu ilişkinin yalnız ekonomik açıdan değil, bölge barış ve istikrarı açısından hayli önemli fırsat olduğu da ayrı bir gerçektir.
Ayrı bir öncelik ise Suriye politikasıdır. Türkiye bana göre yapacağı her türlü fedakârlığı yapmıştır. Ülkemizde bulunan Suriye vatandaşlarının emniyetlerini temin ederek, bir an önce ülkelerine dönmelerinin yollarını bulmamız gerekmektedir. Zira burada bulunmaları bizlere olduğu kadar onlara da zor gelmektedir. Daha ileri günlerde onlara da bizlere de çok daha zor gelecektir.
Kafkaslar’da cereyan olaylarda Türkiye, Azerbaycan’ın haklı davasını devlet ve millet birlik ve beraberliği ile sahiplenmiş ve desteklemiştir. Azerbaycan’ın hak ve adalet getirdiği Karabağ destanı unutulmaz bir zafer olarak gerçekleşmiştir. Şimdi iş masadadır. Türkiye burada Azerbaycan’ın haklı davasının dünyaya duyurulmasında ortak çalışmalar sergilemekle yükümlüdür.
Yunanistan ve Fransa ihtilafının ise diyalog yoluyla çözüleceğine inanıyorum. Kıbrıs Rum Yönetimi’nin hissi ve ihtiraslı politikasının da Almanya ile törpülenebileceğini umuyorum. Burada bize düşen, kredibilitenin yeniden inşası ve piyasa dostu reformlarla bilimin ve bulguların ışığında yol haritası çizmemizdir. Ekonomimizin ve toplumumuzun  gelişimi için devlet ve toplum ilişkilerinde güçlerin denge içinde olması gerektiğine olan inancımla yeni bir refah devleti oluşması için çalışmamız gerektiğine inanıyorum.
Elbette bütün bunları gerçekleştirirken diyalog en önemli sermayemiz olacaktır. Onun için ben 2021 yılının girişimci ve insani bir dış politika oluşturmasını diyaloğa bağlıyor ve pandemiden ihtilafa diyalog yoluyla baş edemeyeceğimiz hiç bir sorunun olmadığına inanıyorum.

Yorumlar (0)