banner565

banner472

banner458

banner457

İNOVATİF ÜRETİM

Bilgi tabanlı ve rekabetçi bir ekonomik yapıya odaklanan Türkiye hangi noktaya geldi?

KAPAK 01.06.2013, 09:54 01.06.2013, 09:54
18666
İNOVATİF ÜRETİM



Türkiye’de, en derin olanından en yüzeysel ve güncel olanına kadar tüm ekonomik konuşmalar  Yüksek teknoloji, yüksek katma değer konusuna düğümleniyor. Konu neredeyse “tekerleme” niteliği kazandı. Böyle de olması gerekiyordu. 
Ancak şu soru açıkça yanıtını bulmalı: Türkiye, “söz var iş yok” noktasında mı takılıp kaldı, yoksa giderek artan bir hızla yüksek teknoloijyle yüksek katmadeğer üretebilen ülkeler sınıfına mı yaklaşıyor. Bu noktayı, konunun kamu ayağını yöneten Bilim Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün’e sorularımızla ele alıp okurlarımıza yansıtmaya çalıştık.

Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı, girişimciliğe, yenilikçiliğe, bilimsel gelişmeye ve yüksek katma değerli teknoloji üretimine dayalı, bilgi tabanlı ve rekabetçi ekonomik yapısıyla dünyanın en gelişmiş on ülkesi arasında yer alan bir Türkiye’nin oluşumunda öncü olmaktadır. Hedeflerin gerçekleştirilmesinde bu yolun yüzde kaçını aldık ve bunun rakamlara yansıması nedir?

Nihat Ergün: Son 10 yıl içinde, Türkiye’nin her alanda muazzam bir ilerleme yaşadığı, taraflı tarafsız herkesin kabul ettiği bir gerçektir. Ancak Türkiye gibi büyük bir ülke için hedefler bitmez. Bu nedenle, nereden nereye geldiğimizi hep hatırlayacağız ancak nereye gideceğimizi de sürekli dikkate alacağız. Bu konuda özellikle işin ekonomi kısmına gelince, çok sayıda örnek paylaşmak mümkündür. Zira ekonomi, somut ve ölçülebilir bir alandır. Mesela biz milli gelirimizi 230 milyar dolardan 800 milyar dolar seviyesine çıkardık. Ancak 2023 yılında, 2 trilyon dolar seviyesini yakalamayı hedefliyoruz. 10 yılda, 36 milyar dolardan 152.6 milyar dolara çıkardığımız ihracatı, en az 500 milyar dolara çıkarmalıyız. Ar-ge harcamalarının milli gelire oranını ise yaklaşık 2 kat artırdık ve yüzde 1 seviyesine yaklaştık. Ancak bu oranı da gelişmiş ülke standardı olan yüzde 3 çıkarmamız gerekiyor. İhracatımız içinde düşük teknolojili ürünlerin payını azaltırken, orta teknolojili ürünlerin payını artırdık. 2023 yılına kadar ise ileri teknoloji ürünlerin ihracatımız içindeki payını yüzde 20-25 seviyesine çıkaracağız. Son yıllarda marka başvurularında Türkiye’yi Avrupa’da ilk sıraya yükselttik. Şimdi artık bu havuzu, nitelikli ve dünya çapında markalar oluşturmak için kullanacağız.
Bütün bu örnekleri artırmak mümkün. Ancak hepsine baktığımızda şunu görüyoruz: Türkiye’de iyi gelişmeler yaşanıyor. Ancak bu ülkenin bugün yaptığından daha fazlasını yapabilecek bir potansiyeli var. Biz de işte bu potansiyeli açığa çıkarmak için çalışıyoruz.

ÖZEL SEKTÖRÜMÜZ AR-GE’DE HAREKETLİ
Ar-Ge ve inovasyonda Avrupa çıtası koydunuz. Kamu kendine düşeni hakkıyla yaptı. Epey süre geçti özel sektörde yeterince hareketlilik gözükmedi. Başka seçenek yollar mı aramak gerekir


Nihat Ergün: Açıkçası ben özel sektörde önemli bir hareketlilik olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de Ar-Ge harcamaları çok ciddi bir artış eğiliminde. Son 10 yılı incelediğimizde, milli gelirimiz yaklaşık 3 katına çıkmasına rağmen, Ar-Ge harcamalarının milli gelir içindeki payı, iki kata yakın arttı. Daha da önemlisi Ar-Ge harcamaları içinde özel sektörün payında muazzam bir ilerleme yaşandığını görüyoruz. Yine sanayi sektörümüzün düşük teknolojiden orta teknolojiye geçiş yapmayı başarmış olması, Ar-Ge çalışmalarının da bir sonucu olarak tezahür etmiştir. Zaten Bakanlığımızın, TÜBİTAK ve KOSGEB gibi bağlı kuruluşlarımızın Ar-Ge programlarına olan yoğun ilgi de bunu göstermektedir. Bence özel sektörün bu konuda hareketsiz kaldığının düşünülmesi, biraz sonuçlardan kaynaklanıyor. Ar-Ge ciddi emek ve zaman isteyen bir süreç. Girdilerin çıktıya dönüşmesi oldukça meşakkatli bir iş. Yoksa girdi düzeyinde özel sektörün Ar-Ge harcamalarında ciddi bir artış var. Bu artışın orta ve uzun vadede nihai ürünlere daha fazla dönüşeceğine de tanıklık edeceğimizi düşünüyorum.

KAMU YENİLİKÇİNİN DOSTU OLMALI
Yüksek teknolojiye geçiş politikaları ve programları Türkiye genelinde ne kadar, KOBİ nezdinde ne kadar başarılı oldu?


Nihat Ergün: 2002 yılında Türkiye, sadece 36 milyar dolar ihracat yapıyordu. Ancak 2012’de 152,6 milyar dolar ihracata ulaştık. Peki bu artış nasıl oldu? Bu artış, evet, daha fazla pazara daha fazla ürün ihraç ederek oldu. Ancak daha da önemlisi, artık daha nitelikli ürünler üreterek bu rakama ulaştık. 2002’de hem düşük hem de orta seviye teknolojili ürünlerin ihracatımız içindeki payı yüzde 47’ydi. Ancak şimdi geldiğimiz noktada, düşük teknolojili ürünlerin payı yüzde 25’lere gerilerken, orta seviye teknolojili ürünlerin payı ise yüzde 70’lere doğru tırmandı.
Türkiye’nin ihracatının yüzde 60’ının KOBİ’ler tarafından yapıldığını düşündüğümüzde, KOBİ’lerin bu teknolojik dönüşümü başardıklarını görebiliriz. Türkiye’de oldukça başarılı, dinamik bir reel sektör var. Özellikle KOBİ’ler küresel krizi Türkiye için bir fırsata dönüştüren sürecin en önemli aktörlerinden biri oldular. Ben önümüzdeki süreçte de mevcut KOBİ’lerin teknoloji kapasitelerini artırmaya devam edeceklerine inanıyorum. Ayrıca çok sayıda yeni, rekabetçi ve yenilikçi KOBİ’nin kuruluşuna da tanık olacağımıza inanıyorum.

BÜROKRASİ KOBİ’LERE SAHİP ÇIKMALI
KOBİ’ler kamunun himayesine mazhar olabiliyor mu?


Nihat Ergün: Kamu alımlarında yenilikleri desteklemek gerekiyor. Bizim ülkede de bazen yaşıyoruz. Yenilik desteği vermişiz. Ar-Ge’sini desteklemişiz, prototipini yapmış, üretime geçmiş. Kamu bunu tüketirken öncelik vermesi gerekir. Ama kamu bürokrasisi 'Sen bunu bir dene, başkalarına bir sat, ondan sonra biz bunu alalım' diyor. Bu inovasyon için doğru bir anlayış değil. Eğer Avrupa'da bu anlayış varsa, Türkiye'de de bu anlayış varsa yenilikçiler kazanamazlar o zaman. Kamunun yenilikçilerin dostu olması lazım. Onların ürünlerini önce kullanması lazım. Çünkü bu ürünler yenilik olarak pazara çıkabildiklerine göre önemli aşamayı geçmiş demektir. Bir aşama kalmış kamu bürokrasisini geçmek. Kamu bürokrasisini geçme aşamasında zorlandıkları zaman bir yere varamazlar. Kamu İhale Kanunlarını da bu çerçevede düzeltmemiz lazım. Biz Türkiye'de bu konuda çalışmalar yapıyoruz.

HAYATA GEÇMEYEN BULUŞ BULUŞ DEĞİL
Ar-Ge sonuçlarını ticarileştirmede  Türkiye’nin performansı nasıldır?


Nihat Ergün: Sanayi kuruluşlarına, kamuya ve araştırmacılara Ar-Ge desteği sağlayan TÜBİTAK, 2012 yılında bu çalışmalar için 1.4 milyar TL'lik destek verdi. Savunma, otomotiv, enerji ve sağlık gibi birçok alanda dünyada sayılı ülkelerin sahip olduğu teknolojiler artık Türkiye'de de geliştirilir duruma geldi.
Ar-Ge'de önemli mesafeler kat ettik. Şimdi ise geliştirdiğimiz ürünleri yurt dışına ihraç edebilmemiz için ticarileşme sürecine giriyoruz. TÜBİTAK'ta çok köklü değişiklikler yaptık. Bir taraftan kamunun araştırmalarını yürütüyor, diğer taraftan askerî araştırmalar da yürütülüyor. Ayrıca geliştirilmiş teknolojilerin ticarileştirilmesi çalışmaları sürdürülüyor. Büyük nitelikli askerî teknolojiler dahil çok sayıda proje KOBİ'ler vasıtasıyla ticarileşmeyi beklemektedir.
Örneğin TÜBİTAK ısıl pil üretti. Pil, ani yüksek enerji vererek bir torpidonun hedefine varana kadar elektriğini üretiyor. Dünyada bunu üretilebilen birkaç ülkeden birisiyiz.
Biz askerî amaçlı mayın tarama cihazları yapıyoruz. Bütün Ar-Ge'sini yapmışız, TÜBİTAK'ta geliştirmişiz ve küçük çaplı bir üretim tesisi ile Türk Silahlı Kuvvetlerinin mayın tarama cihazı talebini karşılıyoruz. Biz bu tür teknolojileri KOBİ'lere transfer etmek istiyoruz.
Türkiye'de KOBİ niteliğindeki işletmelerin savunma sanayinde de rol almasını ve yeni işletmelerin doğmasını amaçlıyoruz.

ÜNİVERSİTENİZİN KAÇ PATENTİ VAR?
Bu üniversite ve bu sanayi… Bir türlü bir araya getiremiyoruz. Kamu katalizör rolünü oynadığı halde üniversite-sanayi cephesinde sorun nedir?


Nihat Ergün: Üniversite-sanayi işbirliğini tesis etmek çok önemli. Ben bu konuyla ilgili yaptığım hemen her konuşmada, üniversitelerin ekonomik ve sosyal kalkınmada yardımcı değil başrol oyuncular olmaları gerektiğini ve olacaklarını ifade ediyorum. Gelişmiş ülkelere baktığımızda, üniversitelerin çok temel ve kilit bir fonksiyon icra ettiklerini görüyoruz. Türkiye’de ise üniversiteler, ne yazık ki uzun yıllar boyunca, evrensel bilgi üretim merkezlerinden ziyade siyasi hesaplaşma adresleri olarak görülmüşler. Çok şükür, bu tablo artık değişti ve üniversite bilgi üretim rolünü yeniden hatırladı. Ancak üniversitelerde üretilen bilginin nihai ürünlere dönüşmesi de gerekiyor. Bizde üniversite sanayiciye bir şeyden anlamayan cahil adam muamelesi yapmış. Sanayici de üniversiteyi hayattan kopuk bir yer olarak görmüş. Ancak bu artık değişiyor. Sanayiciyi daha iyi ürünler geliştirmek, üniversite de daha nitelikli bilgi üretmek için birbirine ihtiyaç duyduğunu anlamış durumda.
Sanayicilerin sorunlarına akademisyenlerin çözüm ürettiği San-tez programıyla, bugüne kadar 666 projeye 134 milyon TL kaynak aktardık. Desteklenen bu projelerle, fırınlarda pişen yemeklerin kokularının karışmasını önleyen bir sistem, dikey iniş ve kalkış yapabilen insansız hava aracı, araçlarda şerit değişince şoförü uyaran bir sistem, isabet oranını yüzde 10 artıran kompozit namlu, kanser teşhis ve tedavisinde kullanılan enzim gibi önemli ürünler üretiliyor. Yine teknogirişim sermayesi desteğiyle, bizzat üniversite mezunu gençlerimizin teknolojik fikirlerini ürüne dönüştürmeleri için 100 bin lira hibe desteği sağlıyoruz. Bugüne kadar 1134 üniversite mezunu genç arkadaşımız, bu destekten yararlandı ve kendi işini kurdu. Bunlar, artık üniversitelerle sanayicilerimizin daha fazla bir araya geldiklerini gösteren önemli örneklerdir.
Şu an Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde ilgili komisyonda kabul edilen Sınai Mülkiyet Hakları Kanunu ile de çok önemli düzenlemeler geliyor. Bu kanunla ilgili getirdiğimiz en önemli düzenlemelerden biri, artık üniversitelerimizin de kurumsal patent sahibi olabilecek olmalarıdır. Üniversite mensuplarının buluşlarında hak sahipliğini üniversitelere vererek, buluşların tescil edilme ve ticarileştirme süreçlerini daha profesyonel ellere teslim ediyoruz. Elbette bu buluşlardan elde edilecek gelire, buluş sahibi öğretim üyelerini de ortak ediyoruz. Gelirin en az yüzde 30’u öğretim üyesine ait olacak. Böylece öğretim üyelerinin tek tek takip etmeleri zor olan patent başvurularını üniversiteler yapacak, ama öğretim üyelerinin emekleri de korunmuş olacak. Bu düzenlemenin hayata geçmesiyle birlikte, üniversitelerde üretilen bilginin ticarileşmesi konusunda çok daha başarılı bir süreç başlayacağına inanıyoruz.

TÜRKİYE SİLİKON VADİSİ
Bugün itibarıyla teknoparklarda kaç proje sonuçlandı ve ticarileşme oranı nedir ve buralardan teknoloji ihracı nasıl seyrediyor?


Nihat Ergün: Üniversite-Sanayi İşbirliğinin en önemli platformları olan teknoparklara büyük önem veriyoruz. Ne yazık ki, gelişmiş ülkelerde teknoparkların yarım asrı geride bırakan bir tarihleri olmasına rağmen, 2002’de sadece 2 teknoparkımız vardı. Bugün ise 34 tanesi faal olmak üzere 50’nin üzerinde teknoparkımız mevcuttur. Bu bölgelerde, yönetici şirketlere, akademisyenlere ve firmalara çok önemli teşvik ve destekler sağlıyoruz. Teknoparklarda kurulan ve 20 bin kişiye istihdam sağlayan 2 bin 200’e yakın firmamız, bugüne kadar 900 milyon dolar ihracat yapmıştır. Bu teknoparklarla ilgili bir performans endeksini de hazırladık ve ilk sonuçları geçtiğimiz günlerde kamuoyu ile paylaştık.
Teknoloji Geliştirme Bölgeleri Performans Endeksi için 3 kategoride 6 boyutta ve 14 alt başlıkta veri topladık ve endeks 2011 yılında faaliyete geçen 32 TGB'yi kapsadı. Endeks sonuçlarına göre ODTÜ TGB 57,39 puanla birinci oldu. Bu üniversiteyi 54,56 puanla İTÜ TGB ile 53 puanla Batı Akdeniz TGB takip etti. İlk 10'daki diğer TGB'ler ise Gazi, Bilkent Cyberpark, Ulutek, Selçuk, Erciyes, Gebze Organize Sanayi Bölgesi (GOSB) ve TÜBİTAK MAM oldu.
Yine teknoloji geliştirme bölgelerinde kurulu teknoloji transfer ofislerine çok büyük önem veriyoruz. TÜBİTAK aracılığıyla, teknoloji transfer ofislerine yönelik olarak bir destek programı da hazırladık. Bu program ile üniversitelerdeki bilimsel çalışmaların sanayiyle buluşmasını sağlamak amacıyla 10 yıl boyunca Teknoloji Transfer Ofisleri’ne 1’er milyon TL hibe desteği veriyoruz. Geçtiğimiz günlerde, başvuru sonuçlarını ve desteği almaya hak kazanan 10 üniversitemizi açıkladık. Buna göre bu yıl Boğaziçi, Ege, Gazi, Hacettepe, Koç, ODTÜ, Özyeğin, Sabancı, Selçuk ve Yıldız Teknik üniversitelerindeki teknoloji transfer ofislerini destekleyeceğiz. Buralara TÜBİTAK tarafından yıllık 1 milyon liraya kadar destek sağlanabilecek. Gösterdiği performansa göre 1 milyon liralık destek 10 yıl boyunca devam edecek. Önümüzdeki yıl yeni bir çağrıya çıkılacak ve 10 yeni başka üniversitenin projeleri değerlendirilecek ve teknoloji transfer ofisleri kademeli olarak desteklenmeye devam edecek.
Bir ihtisas teknoparkı olan Bilişim Vadisi’nin yönetici şirketini de kurduk. ABD’deki ünlü Silikon Vadisi’ne benzeyecek olan Bilişim Vadisi, birçok küresel firmaya ev sahipliği yapacak. Daha da önemlisi,
Bilişim Vadisi çok sayıda yeni yerli firmanın kurulmasına da zemin hazırlayacak.

Konuya iyice odaklandık galiba, bir atılım beklentisi, çok mu iyimserlik olur?

Nihat Ergün: Potansiyelimizi Ar-Ge'deki gelişimimizi harekete geçirmemiz lazım. Bu konuda reel sektör ve sanayicilere büyük görev düşüyor. Türkiye son yıllarda çok fazla üretim yapan ve katma değer üreten bir yapıya kavuştu. 150 milyar dolarlık ihracatın yüzde 95'i sanayi ürünlerinden oluşuyor.
Türkiye ne üretecek ve bunu nasıl üretecek? Kendimize bu soruyu sormalıyız.
Gelecek 10 yılda ileri teknolojiyle üretimi artırmak hem sanayicimizin, hem de hükümetin hedefidir. Bu süreçte yeni markaların da oluşturulması gerekir. İlk 10 ülke içine girip de küresel düzeyde markası olmayan bir ülke yoktur. Bir veya birkaç sektörde mutlaka küresel markaları olan ülkelerdir bunlar. Eğer biz de ilk 10 ülkeden biri olacaksak, bizim de mutlaka birkaç markamızın olması gerekiyor ve ihracatımızın kilogram değerini de 2 dolarlar seviyesinin yukarısına çıkartmamız gerekiyor.
Bir yandan Ar-Ge'ye ayırdığımız kaynakları artırırken bir yandan da bu kaynakların etkin ve verimli bir şekilde kullanılmasını sağlıyoruz. Özellikle üniversite ve sanayi işbirliğine alt yapı oluşturmak açısından teknoparkların sayısını hızlı bir şekilde artırıyoruz. Şimdi bu teknoparkların niteliğini artıracak çalışmalara odaklandık.
Yazılım ve elektronik gibi sektörler için önem taşıyan iktisas teknoparklarını oluşturduk, girişimci firmalara çok büyük Ar-Ge hizmetleri sağladık. Herkesin bu programları yakından takip etmesini ve bu programlardan en iyi şekilde yararlanmasını istiyoruz.
Özellikle elektronik alanında gençlerin yaptığı işleri sektörün yakından takip etmesini istiyoruz. Gençlere, yaptıkları şeylerin ticarileştirilmesi konusunda alan açılmalıdır. Bilgi toplumuna dönüşümde en önemli sektörlerden biri elektrik ve elektronik sektörüdür. Bugün yazılımlarla desteklenmeyen bir sektör kalmadı. Dünya pazarında söz sahibi olmak şeklinde vizyonunu açıkladığımız strateji belgesi eylem planını da bu çerçevede oluşturduk.

CEKETİNİ SAT AR-GE’ YAP
Çok hoş ve işin özünü yansıtan çağrınız vardı: ‘Ceketinizi satın Ar-Ge’ye yatırın!’ sizce satan olur mu, satanolursa bu ekonomik sistemiçinde üşümez mi/çözüm ve çare nedir?


Nihat Ergün: Eskiden babalarımızın söylediği bir söz vardı: Gerekirse ceketimi satıp, çocuklarımı okuturum diye. Şimdi diyoruz ki, gerekirse ceketimizi satıp, Ar-Ge inovasyona destek olmalıyız. KOBİ'lerin de aynı şekilde Ar-Ge'ye destek vermesi gerekir.
Meseleye orta ve uzun vadede yaklaşmak gerekir. Bugün Ar-Ge harcamaları için ayrılan her bütçe, yarın daha büyük ve daha da önemlisi kalıcı başarılar için en önemli anahtar durumundadır. Ekonomide ve siyasette böyle bir güven ve istikrar ortamı oluşmuşken, iş dünyamız bunu iyi değerlendirmeli. Yarının lider firmaları için bugün Ar-Ge’ye bolca yatırım yapılmalı.

İNOVASYON MEHTER YÜRÜYÜŞÜ DEĞİL GİRİŞİMCİ EN BÜYÜK İMKANIMIZDIR
Türkiye’de girişimcilik patladı, deniliyor. Bu kapasiteyi ve potansiyeli yönetmek ve yönlendirmek nasıl mümkün olacak?


Nihat Ergün:Türkiye, yatırım yapmak için dünyadaki en elverişli ekonomilerden birine sahiptir. Son iki haftada iki farklı kredi derecelendirme kuruluşunun kredi notumuzu yatırım yapılabilir seviyeye çıkarması da bunu teyit ediyor. Çok genç, büyük bir nüfusumuz olduğunu da düşünürsek, Türkiye’de girişimciliğin artmasını normal ve çok olumlu bir gelişme olarak görmek gerekir.
Türkiye’nin 2023 hedeflerine ulaşmasında en kritik rol oynayacak kavramların başında girişimcilik geliyor. Girişimciler, sahip olduğumuz diğer bütün imkanları değerlendirecek olan en büyük imkanlarımızdır. Girişimcilik konusunda insanımızın yaşadığı iki temel sıkıntı var: İnsanımız ya nasıl iş kuracağını ve işi nasıl sürdüreceğini bilemiyor veya bunu bilse bile gerekli başlangıç sermayesini temin edemiyor.
Risk almadan inovasyon olmaz. Mehter yürüyüşü gibi olmaz. İki adım ileri bir adım geri olmaz. Sıçrama yapmamız lazım.
İşte biz bütün bu sorunları çözmek için KOSGEB bünyesinde çok kapsamlı bir destek programı başlattık. Destek programımızın ilk aşaması, girişimcilik eğitimlerinden yararlanmaktır. Bu eğitim programlarının içeriğini KOSGEB belirliyor ve bugünkü örneğimizde olduğu gibi belediyeler veya sivil toplum kuruluşları eğitim programlarını düzenliyor. Son 3 yıl içinde girişimcilik eğitimlerinden yararlananların sayısı 125 bine ulaşmış durumdadır.
Biz bununla yetinmiyoruz, girişimcilik eğitimlerine katılan ve sertifika alan kardeşlerimize kendi işlerini kurmaları için destek sağlıyoruz. Bu arkadaşlarımıza, bir iş planı hazırlamaları şartıyla, 30 bin liraya kadar hibe desteği, 70 bin liraya kadar da geri ödemeli destek sağlıyoruz. 70 bin lira kredi, sıfır faizli, ilk 2 yılı ödemesiz olmak üzere 4 yıl vadeyle sağlanıyor. Bu şartlarda bir krediyi, artık insana babası bile vermiyor ama devlet baba veriyor. Şunun da altını çizmek istiyorum: Kadın ve engelli girişimcilerimize pozitif ayrımcılık yapıyor ve oransal olarak yüzde 10 daha fazla destek sağlıyoruz.
2010 yılından bugüne kadar, 6 bin 500 vatandaşımız bu desteklerden yararlanarak kendi işini kurdu. Daha da önemlisi, bunların içinde 3 binden fazla girişimcimizin kadın olmasıdır. Biz her yıl, 5 bin kardeşimizin KOSGEB’in girişimcilik desteklerinden yararlanmasını ve bunların yarısının kadın olmasını hedefliyoruz. 

Yorumlar (0)