banner565

banner472

banner458

banner457

Kocaeli Valisi Ercan Topaca;

Başarıyla gerçekleştirilen Yerel Yönetim Reformu’nun devamında; VİLAYET YÖNETİMİNDE REFORM ŞART

KAPAK 01.06.2014, 09:00 01.06.2014, 09:00
21514
Kocaeli Valisi Ercan Topaca;


“Hızlı değişen bir topluma, hiç hareket edemeyen,obez bir kamu yönetimiyle cevap veremezsiniz.
Mutlaka, esnek, sorunlara duyarlı, kendisini yenileyebilen, vatandaş taleplerine ve ihtiyaçlarına duyarlı bir kamu yönetimine ihtiyaç var.”
Dünya ekonomisini ve dünya siyasetini, gelişmiş toplumlar ile gelişmekte olan toplumlar ve bunların arasındaki ilişkiler tayin ediyor. Gelişmiş toplumları bu konuma taşıyan faktörlerin en başında gelen husus, çağdaş bir kamu yönetimi için gerekli reformları zamanında ve hızla yapabilme yeteneğine sahip olmalarıdır. Bu nedenle, günümüzde değişmek ve dönüşmek durumundaki Türkiye gibi ülkelerin gündeminde “Kamu Yönetimi” eksenli tartışmalar önemli bir yer tutuyor.
Türkiye; kamu yönetimini dönüştürmek bakımından köklü reformlara ve bu reform sürecinin çerçevesini belirleyecek yeni bir anayasaya ihtiyaç duymakta ve bu durum, güçlü biçimde tartışılmaktadır. Toplumun bütün kesimleri aslında daha demokratik ve esnek bir anayasa ihtiyacı konusunda mutabık. “Avrupa Birliği ile müzakerelerle geçirdiğimiz 10 yıl bu sürece ne kattı?” gibi sorular, en azından kamu yönetimi reformlarının henüz el atmadığımız bakiyesini görmek bakımından önem kazandı.
Geçtiğimiz yıl Türkiye önemli bir kamu yönetimi reformuna daha imza attı ve büyükşehir belediyelerinin sayısını 30’a çıkarırken, büyük yerleşim yerlerindeki yerel yönetim sistemini de yeniden düzenledi. Türkiye nüfusunun büyük çoğunluğu, reform yapılan yönetim alanlarında yaşıyor. Türkiye ekonomisinin çok büyük kısmı da reform görmüş alanlarda gerçekleşiyor.
KobiEfor olarak bu konuda daha önce İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Müdürlüğü görevini de yürütmüş, bugün ise Kocaeli Valisi olan Ercan Topaca ile Yeni Kamu Yönetimi (YKY) anlayışını, dünyadaki ve Türkiye’deki gelişmeleri konuştuk. Vali Ercan Topaca, kamu yönetiminde acil bir reform ihtiyacını ifade eden kapsamlı görüşlerini dile getirdi. Vali Topaca, Kocaeli uygulamalarından örnekler de vererek kamu reformuna ilişkin önerilerini paylaştı. Vali Topaca ile yaptığımız söyleşiyi okurlarımızın dikkatine sunuyoruz:

“Kamu yönetimi adil olmalı”

Yeni kamu yönetimi anlayışından çok söz ediliyor. Fakat ne olduğu tam olarak kamuoyuna maledilebilmiş değil, görüşünüz nedir?
Ercan Topaca: Bir toplumun gelişmesi, refah düzeyi, rekabet gücü, demokrasisi, insan haklarına saygısı ve kültürel yapısı kamu yönetiminin kalitesiyle doğru orantılıdır. Kamu yönetimi sistemi; verimli çalışıyor, vatandaşın isteklerine duyarlı, hesap verebilir, adil, değişime açık ve öngörülebilir ise başarılı ve topluma güven veren bir kamu yönetimidir.
Kamu yönetiminin adil olması en önemli unsurlarından birisidir. Vatandaş; bir sorunla karşılaştığı zaman, sorunun çözümü için adalet sistemine güveniyorsa, orada barış ve huzur vardır. Bütün vatandaşlar çalışarak, kazanıp  mülk sahibi olmak ister. İnsanları en güzel motive eden hususlardan birisi de sahip olma isteğidir. Bu insanoğlunun varolduğu andan itibaren, insanlarda var olan bir duygudur.
Mülk ve varlık sahibi olma arzusu aşırı ölçülerde ortaya çıktığı zaman, toplumda huzursuzluklar, kavgalar ve kıskançlıklar olabilir. Bu durum yönetim zafiyetlerine de yol açabilir. Bu sebeple, mülkiyet hakkının korunması, kamu yönetiminin en temel görevleri arasında kabul edilmektedir.
Mülkiyeti koruyabilen, mülkiyet haklarına yapılacak tecavüzleri ve saldırıları önleyebilen devletler, daha gelişmiş toplum yapılarına sahiptir. Bu devletlerde kamu yönetimi anlayışı; insanların çalışmasını, üretmesini ve kazanmasını teşvik eder.

“Mülkiyeti koruduğunuz 
ölçüde başarılı olursunuz”
Amerikan toplumunun başarılı olmasındaki en temel faktörlerden birisi, mülkiyet hakkının ‘kutsallık’ derecesinde önemli olması ve korunmasıdır. Amerika Birleşik Devletleri Merkez Bankası eski Başkanlarından Alan Greenspan, “Türbülans Çağı: Yeni Bir Dünya Düzeni (The Age of Turbulence, 2008)” adlı kitabının özetini şu cümleyle ifade ediyor: “Amerikan refah toplumunun oluşmasında ve refah düzeyinin sürdürülmesindeki en önemli faktör, mülkiyet hakkının koruması konusundaki hassasiyettir.”
Batı medeniyetinin refah düzeyinin yüksek olmasının en önemli sebeplerinden birisi mülkiyet hakkı ile ilgili düzenlemelerin kesin, net, koruyucu ve mal edinmeyi teşvik edici nitelikte olmasıdır.
Aynı şekilde, özgürlüklerin korunması ve adalete olan güven konusunda da insanlar çok hassastır. İnsanlar, herhangi bir yolsuzluk, usulsüzlük ve haksızlıkla karşılaştıkları zaman, kamu yönetimi, bu problemleri kısa sürede ve adil bir şekilde çözebiliyor. Kamu yönetiminin bu konulardaki sorun çözme kapasitesinin yüksek olduğu ülkelerde, refah düzeyinin yüksek, insanların mutlu, çalışma isteğinin daha yaygın olduğunu görüyoruz.
İnsanlar, faaliyetlerini özgürce ve yasalara uygun bir şekilde, hukuk şemsiyesi altında yaptıkları takdirde, daha çok çalışmaktadır. Dünya bu hususu tartışıyor. Bütün ülkeler, “İyi bir kamu yönetimini ve iyi bir devlet sistemini nasıl inşa ederiz? Yolsuzluğu, ahlaksızlığı ve verimsizliği nasıl ortadan kaldırırız?” sorularının cevabını arıyor.

“Kendini yenileyebilen bir sistem kurmalıyız”
Yeni kamu yönetimi anlayışı
Türkiye’ye yansıdı mı?
Ercan Topaca: Ülkemizde de bu ve buna benzer soruların cevapları, devleti yönetenler tarafından sık sık sorulmakta, sorgulanmakta ve sistem masaya yatırılmaktadır. Aslında ülke olarak, daha verimli, vatandaşın taleplerine daha duyarlı, hızlı karar alabilen ve kendisini yenileyebilen bir sistem kurma çabası içindeyiz. Kanunların ve mevzuatın sık sık değişmesi, Meclis’in çok yoğun çalışması, iyi bir kamu yönetimi kurma arayışından kaynaklanmaktadır.
Burada dikkat edilmesi gereken husus, gelecekle ilgili öngörülebilirliği ve planlamayı olumsuz etkileyecek kadar sık mevzuat değişikliği olmamasıdır.

“Hızlı değişen bir toplumun sorunlarına,obez bir kamu yönetimi cevap veremez”
Türkiye hızlı değişen bir ülke. Bu değişimde kamu yönetimi nasıl olmalı?

Ercan Topaca: Bizim ülkemiz ve ekonomimiz, çok hızlı değişen bir yapıya sahiptir. Bir anda şehirlerde çok büyük merkezler oluşabiliyor. Hızla büyüyen kentlerin sorunlarına cevap verecek bir yapıyı kuramadığınız takdirde, suç oranlarının yüksek, güvenlik ve trafik sorunlarının yoğun yaşandığı kentlerle karşı karşıya kalınmaktadır.
Bütün dünyada olduğu gibi, biz de bu sorunlarla yüzleştik. Nüfusumuzun önemli bir kısmı kentlere göçetti. 1935’lerde kırsal alan nüfusumuz yüzde 75 seviyelerinde iken, 2014’te kentli nüfus yüzde 85, kırsal alan nüfusu ise yüzde 15 seviyelerine geriledi.
Bu, şu anlama geliyor; alışkanlıkları, yapısı, kültürü ve ihtiyaçları hızlı değişen bir toplumla karşı karşıyayız.
Tabii bu kadar hızlı değişen topluma, hiç hareket edemeyen obez bir kamu yönetimiyle cevap veremezsiniz.
Esnek, sorunlara duyarlı, kendisini yenileyebilen, hukuki güvenceleri sağlayabilen ve verimli çalışan bir kamu yönetimine ihtiyacımız var. Bütün arayışlar bu yöndedir. Uzun yıllardır yapılamayan yerel yönetim reformunun, 2002’den sonra gerçekleştirilmesi, bu arayışın neticesidir.

Yeni kamu yönetimi anlayışı doğrultusunda hazırlanan yerel yönetim reformu, toplumun ve 
kamunun tüm ihtiyaçlarını karşıladı mı?
Ercan Topaca: 2004 ve 2005 yıllarında, Belediye Kanunu, Büyükşehir Belediyesi Kanunu, İl Özel İdaresi Kanunu, Mahalli İdare Birlikleri Kanunu ve bir dizi mevzuat değiştirildi. Bu değişimin yansımasını en iyi hisseden illerden birisi de Kocaeli’dir. Yerel yönetim reformuyla birlikte kentlere ve sorunlara daha bütüncül bir anlayışla bakabilen, daha kapsamlı çözümler üretebilen ve kentin tamamına karşı kendisini sorumlu hisseden yerel yönetimler oluşturuldu.

“Yerel yönetim reformunun karşılığını aldık”
Kocaeli’de yerel yönetim reformunun yansımaları nasıl oldu?

Ercan Topaca: Daha önce Kocaeli Büyükşehir Belediyesi dediğiniz zaman, İzmit merkezli ve sadece 10 kilometrekarelik bir yarıçapın içerisinde yetkili olan bir büyükşehir belediyesi vardı. Derince, Körfez, Kartepe, Başiskele gibi belediyeler büyükşehir belediye sınırlarının dışındaydı. Büyükşehir Belediyesi buraların sorunlarına ve ihtiyaçlarına karşı duyarsızdı.
Yerel yönetim reformundan sonra, Kocaeli Büyükşehir Belediyesi, il sınırlarındaki bütün sorunlara karşı kendini sorumlu hissetmektedir. Sorunlara çözüm üretemediği takdirde, yerel yöneticilerin buralardan oy alması ve tekrar seçilme şansı yoktur. Yerel yönetim reformu sonrasında kentlerin altyapısı ve üstyapısı hızla tamamlanarak, şehirlerde hayat kalitesi yükseldi.
Kocaeli’den örnek vermek istiyorum. Çok fazla değil, 2005 yılında, İzmit Körfez’inin halini hatırlayınız. D-100 veya TEM Otoyolu’ndan geçerken hissettiğiniz kokuyu, çevre kirliliğini, derelerin ve doğal alanların evsel ve endüstriyel atıklarla nasıl kirlendiğini gördük.
Bugün Kocaeli’de evsel ve endüstriyel atıkların yüzde 99 oranında arıtılması yerel yönetim reformu neticesinde sağlanmıştır.
Yerel yönetim reformuyla birlikte yerel yönetimlere tahsis edilen kaynaklar da artırılmıştır.. 1990 yılında Türkiye’deki bütün belediyelere, genel bütçe vergi gelirleri üzerinden ayrılan kaynak toplam 3.2 milyar TL iken, 2013 yılında bu rakam on kat artarak 32 milyar TL’ye çıkmıştır.
Bu kadar hızlı büyüme, nüfus artışı ve sanayileşme faaliyetlerinin olduğu kentlerde, çok ciddi sosyal sorunlar yaşanmadan, bu geçiş sağlanabiliyor ise, bunu sağlayan temel faktör, yerel yönetim reformunun yapılmış olmasıdır.
Yerel Yönetim Reformu, 1950’lerden itibaren bütün hükümet programlarına girmesine rağmen, bir türlü hayata geçirilememiştir. Zaman içerisinde görüşler, fikirler, çalışmalarla olgunlaştı, 2002 yılından sonra da hızlı bir şekilde hayata geçirildi. Ülke olarak da bunun karşılığını aldığımızı düşünüyorum.

Yerel yönetimlerde iyileşmenin yanısıra kamu yönetiminde düzelmesi gereken, eksik kalan yönler yok mu?
Ercan Topaca: Yerel yönetim reformundan sonra mahalli idarelerde bir iyileşme oldu. Yerel yönetimlerin görev ve yetki alanı genişledi, kurumsal kapasiteleri arttı, esnek bir teşkilat yapısı kuruldu, mahallinden karar alma ve kendi teşkilatını kurma imkânı sağlandı, kullandıkları mali kaynaklar artırıldı ve vatandaş algısı olumlu yönde değişti. Ancak, kamu yönetimi reformunda eksik kalan birçok alan var.
Türkiye, il sistemi esasına göre yönetiliyor. İllerde iki tane idare var. Bunlardan birincisi yerel yönetimler, ikincisi ise merkezi yönetimin taşra teşkilatıdır. Taşra teşkilatı, valilikler bünyesinde kurulan bir teşkilattır. İllerdeki hizmetlerin önemli bir kısmı, valilere bağlı il ve bölge müdürlükleri tarafından yürütülüyor.
Bu hizmetleri düzenleyen kanunların bir kısmı 1913, 1930 ve 1940’lı yıllarda çıkarılmıştır.


“İl sisteminin yeniden ele alınması lazım”
Siz daha önce İçişleri Bakanlığı Mahalli İdareler Genel Genel Müdürlüğü görevini de yürütmüştünüz. Şimdi Kocaeli Valisi olarak Valilik sistemi konusunda önerileriniz nelerdir?

Ercan Topaca: İl sistemini düzenleyen kanunlar, bir bütün olarak ele alınarak yeniden düzenlenmelidir. İl sistemi, esnek bir teşkilat yapısına kavuşturulmalı ve halkın taleplerine daha duyarlı hale getirilmelidir. Taleplerin karşılanması ve yönetilmesi için bu çalışma ertelenemez noktaya gelmiştir.
Türkiye’nin 2000’li yıllarda yaptığı ekonomik sıçramaya benzer bir sıçrama daha yapabilmesi ve bunun daha kapsamlı olması için il sisteminin yeniden ele alınması ve günümüz ihtiyaçlarına uygun hale getirilmesi zorunludur. Türkiye bunu yaptığı takdirde, büyüme, gelişme, refah düzeyi ve uluslararası etkinlik açısından çok daha iyi noktalara gelecektir.

“İl İdaresi Kanunu acilen yenilenmeli"
Yeni Kamu Yönetimi anlayışı çerçevesinde yapılması gerekenleri kısaca madde madde özetleyebilir misiniz?

Ercan Topaca: Herşeyden önce taşra yönetimi dediğimiz il sistemini düzenleyen İl İdaresi Kanunu hiç geciktirilmeksizin yeniden ele alınmalıdır. Mevcut İl İdaresi Kanunu’nda öngörülen sistem, 1913 tarihinde çıkarılan İdare-i Umumiye-i Vilayat ve İdare-i Hususiye-i Vilayat Kanunu’nda öngörülen sistemin aynısıdır.
Bu Kanunun, “Hususiye-i Vilayet” dediğimiz kısmı, İl Özel İdaresi’ni oluşturmaktaydı. Özel idare kısmının düzenlendiği bölüm, bu kanundan ayrılarak İl Özel İdaresi Kanunu şeklinde düzenlenmiştir. 1987 yılında yapılan değişiklik sonucu, içeriği çok fazla değiştirilmeden madde numaraları yeniden teselsül ettirilmiştir. 2005 yılında çıkarılan İl Özel İdaresi Kanunu ile de  özel idarenin teşkilat yapısı belediyelere paralel hale getirilmiştir.
Halen yürürlükte bulunan İl İdaresi Kanunu, 1949 tarihli olmakla birlikte, Osmanlı İmparatorluğu’ndan bize devreden 1913 tarihli İdare-i Umumiye-i Vilayat Kanunu ile neredeyse birebir aynıdır. Valilik sistemi bu Kanunla düzenlenmiştir. Ancak, Kanunun sistemi, mantalitesi, çözüm üretme kapasitesi bir bütün olarak ele alınıp düzenlenmemiştir.
Türkiye 81 ile ayrılmıştır. 81 ili iyi yönettiğiniz zaman, aslında Türkiye’yi iyi yönetiyorsunuz demektir. Bu sebeple, İl İdaresi Kanunu, kamu yönetimi açısından çok önemli bir mihenk taşıdır. Mutlaka yeniden ele alınmalıdır. Sadece İl İdaresi Kanunu değil, bakanlıklara bağlı il ve bölge müdürlüklerini düzenleyen, 1984 tarihli Bakanlıkların Kuruluş ve Görevleri Hakkında Kanun da eş zamanlı olarak düzenlenmelidir.
Kamu yönetimiyle ilgili temel kanunlardan bir tanesi de 657 Sayılı Devlet Memurları Kanunu’dur. Bu Kanun 1965 tarihinde yürürlüğe girmiştir.
Çıkarıldığı dönem itibarıyla iyi ve modern bir kanundu. Bugün toplumun ve yönetimin ihtiyaçlarını karşılamaktan uzak, değişime engel ve katı kurallar öngören bir Kanun haline gelmiştir.
Bu Kanun’da; Devlet memurlarının işe alınması, ücret sistemi, görevde yükselmeleri, çalışma usul ve esasları, disiplin işlemleri, atama ve görevlendirme gibi hususlar düzenlenmiştir. Kanun, çok merkeziyetçi bir devlet anlayışını yansıtmaktadır. Bugün yerele daha yakın ve yetkilerin en yakın birimlere devredildiği bir personel mevzuatına ihtiyacımız bulunmaktadır.

Valiliğin tüzel kişiliği yok
Büyükşehir belediye teşkilatı kurulan illerde, il özel idareleri artık yok. Özel idareler yerine Valilikler bünyesinde Yatırım İzleme ve Koordinasyon Başkanlıkları kuruldu. Bu birimin bütçesi ve tüzel kişiliği yok. Valilikler normalde devlet tüzel kişiliğini temsil ediyor ancak  mali açıdan gerçek anlamda bir tüzel kişiliği bulunmamaktadır. 
Valilik işlemlerine karşı, dava açılabiliyor. Lakin gelire ve mal varlığına sahip olma anlamında, belediyeler gibi tüzel kişiliği bulunmamaktadır. Özellikle büyükşehir belediye sisteminin uygulandığı 30 ilde  hükmi şahsiyetin olmaması önümüzdeki dönemde daha çok hissedilecektir.
İl sisteminin yeniden ele alınmasına bağlı olarak, valilerin seçimle işbaşına gelmesi de tartışılmalıdır. Valilik sistemi; Türkiye’nin yönetim sisteminin temel taşlarından birisidir. Ancak vali; il düzeyindeki stratejik kararları alamaz, kamu görevlilerinin il içindeki atamalarını yapamaz, merkezi idarenin ildeki yatırım kararlarında söz sahibi olamaz ve belli sorumlulukları üstlenmek için tüzel kişiliği bulunan bir teşkilata sahip değil ise beklentileri karşılaması mümkün değildir.
Sadece kamu kurumları arasında koordinasyonu sağlayan, Ankara’dan gönderilen ödeneklerle ihale yapan bir birim haline gelir ki; toplumun ve hükümetlerin validen beklediği fonksiyon bu değildir. Validen beklentiler daha kapsamlı ve yüksektir.

Seçimle işbaşına gelen vali
Kamu yönetiminde yapılacak değişiklikler konusunda sizin önerileriniz nelerdir?

Ercan Topaca: Demokratik sistemlerde harcadığınız her kuruşun ve yaptığınız her işin hesabını vermek durumundasınız. Valilik sisteminin de hesap verebilirliğini arttıracak bir yapıya kavuşturulması gerekir. Hesap verme doğrudan halka hesap verme şeklinde olabileceği gibi merkezi idarenin belli organlarına hesap verme de olabilir. Bu tercihe göre değişecektir. Halka hesap verme düşünüldüğü takdirde, seçimle işbaşına gelen bir vali profili ön plana çıkar.

Önerdiğiniz bu sistemde belediyeler varlıklarını sürdürecekler mi?
Ercan Topaca: Belediye ve valilik birleştirilerek tek bir yapı haline getirilebilir. Ancak valiler, yerel yönetici özelliğinden ziyade asayiş, güvenlik, kamu kurumlarının koordinasyonu, merkezle ilişkilerin sağlanması gibi çok kapsamlı fonksiyonları olan yöneticilerdir. Belediyeler ise mahalli müşterek hizmetleri yapan birimlerdir.
Valiliği, merkezi İdare tarafından sunulan hizmetlerle ilgili olarak koordinasyon ve idarede bütünlüğü sağlayan bir üst çatı gibi düşünmeliyiz. Bu kadar önemli bir konumda bulunan yöneticilerin, doğrudan seçimle mi, yoksa atama şeklinde mi işbaşına geleceği neticede siyasi bir tercih konusudur.
Bu hususu tartışmadan taşra sistemini çok sağlıklı bir yapıya oturtmak mümkün değildir. Ben illa “şu olsun” diye bir öneri ortaya koymuyorum. Valileri ister seçimle, ister atamayla göreve getirin, her iki sistemin de bazı handikapları var. Hangisinde daha çok fayda öngörülüyorsa mutlaka ona karar verilmelidir. Artık, bunun tartışılmasının zamanının geldiğini düşünüyorum.

Dünyada trend halkoyu ile işbaşına gelmektir
Kamu yönetimiyle ilgili dünyadaki gelişme nasıldır?

Ercan Topaca: Dünyadaki trend seçimle, halkın oyuyla işbaşına gelme şeklindedir. Belli yetkileri, belli inisiyatifleri, belli bütçeleri kullanıyorsanız, mutlaka doğrudan halka hesap vermenin olduğu sistemler, daha çok tercih ediliyor. Her ülkenin kendi şartlarına, kültürel yapısına, yönetim yapısına ve tarihi birikimine göre oluşmuş sistemleri vardır. Birçok ülkede bizdeki gibi, valilik ve belediye sistemi ayrı ayrıdır. Valiler bazı ülkelerde atamayla geliyor, bazı ülkelerde ise seçimle işbaşına geliyor.
En belirgin örneklerden birisi aslında ABD’dir. Tabii ABD’deki vali ülkemizdeki validen çok farklıdır, orada eyaletin devlet başkanı gibidir. Amerika’daki valileri bizim Osmanlı İmparatorluğu’ndaki Mısır Valisi, Bağdat Valisi, Şam Valisi, Budin Valisi ve Yemen Valisi gibi düşünmek lazım.
Belediyeler ile valilikler arasındaki görev ve yetkiler net bir şekilde düzenlendiği takdirde atanmış vali ve seçilmiş belediye sisteminin iyi olabileceğini düşünüyorum.
Türkiye’de şu anda sıkıntı çektiğimiz husus, il sisteminin günümüz şartlarına cevap verememesidir. Sistem sorunlara cevap üretemeyince tartışıyoruz. “Vali’yi seçimle getirsek daha mı iyi olacak ya da atama yoluyla getirdiğimiz takdirde toplumun ve Hükümet’in beklentilerini daha mı iyi karşılar?” sorularına cevap arıyoruz.
Üniter devletlerde merkezi hükümeti temsil eden, merkez adına bazı işleri yapan, koordinasyonu sağlayan, toplumun genelinin güvendiği ve itibar ettiği bir makama ihtiyaç var. Bu makam şu anda Valilik müessesesidir. Ancak, valilik kurumu mevcut yapısı itibarıyla bu beklentileri karşılamaktan uzaktır. Beklentileri karşılayacak hukuki ve teknik kapasiteye kavuşturulması gerekiyor.

Bürokratik sistemler istenmiyor
Kamu yönetiminde yeni yaklaşımlar özellikle hangi yeni fikirlere, pratiklere,yapılara ve tekniklere vurgu yapıyor?

Ercan Topaca: Çok aşırı bürokratik yapıları artık devlet de, vatandaş da istemiyor.  Vatandaş bir  kamu idaresine başvurduğu zaman, kendisinden nüfus kaydı ve ikametgâh senedi gibi gereksiz evrakların talep edilmesini istemiyor. Devlet dairesine başvurduğunda, “sadece bir görevli tarafından  işinin çok çabuk halledilmesini ve  devletin artık buna bir çözüm üretmesini” istiyor. Bu beklentilerini de çok açık bir şekilde gündeme getiriyor.
Bu sıkıntıları vali olarak ben her gün yaşıyorum. Herkes bürokrasinin azaltılmasını istiyor. Çünkü, bürokratik işlemler, hem vatandaş hem de devlet için ek maliyetler getirmektedir. Sadece vatandaş değil, kamu yöneticileri olarak bizler de, aşırı bürokratik mekanizmalar istemiyoruz.

Kocaeli’ni, dolayısıyla aynı zamanda yerel ve endüstriyel bir toplumu yönetiyorsunuz. Yönetirken yaşadığınız klasik kamu yönetimi sorunları ve sizin elinizi tutan engelleri ve engellemeleri nasıl tasnif ediyorsunuz?
Ercan Topaca: Vali olarak ben ağlama pozisyonunda değilim. Kendimi sorunları çözen veya çözmesi gereken bir makam olarak görüyorum. Sanayi kentinde valilik yapmanın bazı zorlukları olmakla birlikte kolaylıkları da var.
Kocaeli Valisi olarak benim en çok sıkıntı çektiğim husus; valilik veya il müdürlüğü seviyesinde düzenlenebilecek veya karar alınabilecek çok basit işlemlerin, bakanlıklar ya da genel müdürlükler yoluyla yapılmasıdır. Dosyalar Kocaeli’de hazırlandıktan sonra Ankara’ya gönderilmekte ve iş sahipleri bakanlık koridorlarında mekik dokumaktadır.
Yetkiler, vatandaşa en yakın birimler, yöneticiler ve memurlar eliyle kullanıldığı takdirde bu sorunlar yaşanmaz. Ancak, en basit kararları bile “bakanlıklar ve genel müdürlükler alsın” dediğiniz zaman işin içinden çıkamazsınız.
Yaşadığımız önemli sorunlardan birisi de birçok atamanın ve görevlendirmenin hâlâ bakanlıklar ve genel müdürlükler tarafından yapılmasıdır.
Şube müdürü, ilçe müdürü ve doktor gibi il düzeyinde görev yapan kamu görevlilerini valinin ataması gerekir. Ankara ‘Ben atayayım’ istiyor. Bunlar olduğu sürece taşrada esnekliği ve hızlı yönetimi kurmak, bürokrasiyi ve maliyetleri azaltmak mümkün değildir.
Personel yönetimi, atama sistemi ve personelin istihdam şekli de sil baştan yeniden düzenlenmelidir.
Çalışanların performansı da çok önemlidir. Performansı artırmak için çalışanlarla dönemsel sözleşme yapılmalıdır. Verimli olmayan personelin, sözleşmesi feshedilmek suretiyle işine son verilebilmelidir.
İşe alınacak kişileri belirlemek için merkezi hükümet, sadece sınav yapmalıdır. Kimlerin memur olarak çalışabileceğini tespit etmeli ve belgesini vermelidir. Kişiler hangi işi yapmak istiyor ise o işle ilgili yeterlilik belgesini aldıktan sonra hangi kurumda ihtiyaç varsa, sözleşme yapılarak çalıştırılabilmelidir.
Şu anda, merkezi sistemle işe alıyoruz ve yerleştiriyoruz. Kocaeli’li Hakkari’de çalışıyor, Hakkari’li de Kocaeli’de çalışıyor. Bundan kimse memnun değil.

Kocaeli’de kamu yönetimi
Kocaeli’de yeni kamu yönetimi ile ne gibi uygulamalar yapıyorsunuz?

Ercan Topaca: Kendi yetki alanımda olan her şeyi yapmaya çalışıyorum. Kanunların takdir hakkı verdiği, esneklik tanıdığı hususlarda, bütün yetkilerimi kullanıyorum. Gerek atamalarda, gerekse bazı kararların alınmasında il müdürlerine ve kaymakamlara yetki devrediyorum. Yetkileri paylaşıyor ve inisiyatif alıyoruz.
Bu benim işim değildir, gidin bakanlıktan çözün’ gibi bir anlayışla sorunlara yaklaşmıyoruz.
Ben Valiyim, Vali’nin anlamını herhalde biliyorsunuz, Vali; velayet eden, gözeten, koruyan anlamına geliyor. Genel bir gözetim yapıyorsunuz, ‘Bu benim ilgi alanım dışında’ diyemezsiniz.
Vatandaşımız bana telefonla veya twitter gibi sosyal medya araçları ile doğrudan ulaşabiliyor ya da doğrudan makamıma gelebiliyor. Yolda, çarşıda, pazarda görüyor, ‘Sayın Valim niye tedbir almıyorsunuz?’ diye sitem edebiliyor. İşte tam bu noktada Vali olarak devreye giriyorum.
‘Bu benim işim değil, buna ben karar vermiyorum’ da diyebilirsiniz. Ancak, valilerin böyle dememesi ve sorunun çözümü için işin içine girmesi gerektiğini, kamuoyunun da bunu beklediğini biliyoruz. Vatandaş böyle bir sorunla karşılaştığı zaman Vali’ye geliyor, başkasına gitmiyor. Valilerin durumdan vazife çıkararak, bazı sorunların çözümüne dahil olması gerekiyor. Toplum ve sistem bunu istiyor. Biz böyle bir anlayışla bu işleri yürütmeye çalışıyoruz.

Vatandaş kamunun “müşteri”si midir?
Özel sektörün odaklandığı “Müşteri Memnuniyeti” ile kamu yönetiminin odaklanması gereken “Vatandaş Memnuniyeti”nin benzerliği var mı?

Ercan Topaca: Vatandaş memnuniyeti ön plandadır. Vatandaşın tercihleri, istekleri, beklentileri hep kamu yönetiminin ana teması ve odağı olmak durumundadır. Bunu kamu yönetiminin merkezine koyduğunuz zaman vatandaşla ve toplumla barışık bir kamu yönetimi ortaya çıkar.
Ancak, vatandaşın ihtiyaçlarına ve taleplerine duyarsız bir kamu yönetimi varsa, vatandaşla kamu yönetiminin barışık olması, iletişim kurması da mümkün değildir. Kamu otoriteleri için önemli olan, toplumsal barışı ve iletişimi sağlayabilmektir.
Türkiye’de kamu yönetimi anlayışı, hızla bu yöne doğru çevriliyor. Yeni kamu yönetimi anlayışı dediğimiz de temel olarak budur. 
Yeni kamu yönetimi anlayışı toplumun hassasiyetlerine duyarlı kamu yönetimidir. Toplumu yok farzettiğiniz takdirde, zaten kamu yönetimi de meşruiyetini kaybetmiş demektir. Bu boyutuyla kamu yönetimleri halkla her zaman barışık olmak durumundadır. 

Yorumlar (0)