banner565

banner472

banner458

banner457

İnomist: “Değişime adapte olabilen hayatta kalıyor”

İnomist İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Sibel Selvi Arslantürk, artık hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağı yeni bir dünya düzenine geçtiğimizi belirterek, markaları uyarıyor: “Değişime ayak uydurarak yeni iletişim stratejilerini belirleyen ve hızla uygulayabilen hayatta kalır”.

AJANS 01.05.2020, 00:05 29.05.2020, 10:12
12986
İnomist: “Değişime adapte olabilen hayatta kalıyor”

Dünyanın bugüne kadar bilinen tüm dengesini alt üst eden koronavirüs salgınıyla birlikte iş yapış şekilleri de değişti. “Dijitalleşme” kavramı daha da önem kazandı. Bizi nasıl bir “yeni dünya düzeni” bekliyor, dünya nereye evriliyor? sorusunun yanıtını herkes merak ediyor.  “Daha zor ve kaotik” bir düzen mi, yoksa “teknolojik gücü doğru yönetecek akıllı toplum felsefesi” olarak özetlenen Toplum 5.0 (Society 5.0) anlayışının öne sürdüğü “toplumun çıkarlarının gözetileceği, daha adil, daha doğa dostu ve insancıl” bir düzen mi?

“Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”: İnomist İletişim Danışmanlığı Ajans Başkanı Sibel Selvi Arslantürk, “Bunu yaşayarak göreceğiz ama emin olduğumuz bir şey var ki, ‘artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak’ ve geleceğin toplumunun inşasında bilim, teknoloji ve inovasyon başroldeki yerini güçlendirecek” diyor. Süreçten iletişim sektörünün de derinden etkilendiğine değinen Arslantürk, ekonominin can damarı olan pek çok farklı sektörden marka ve kurumların üretimlerine ve hizmetlerine devam etmelerinin kritik önem taşıdığı bu süreçte iletişim profesyonellerine de büyük bir rol düştüğünü söylüyor.

“Yeni dünya düzeni iş yapış biçimlerimizi derinden etkileyecek”: Arslantürk, 3 yeniden sözediyor: “yeni tip koronavirüs, yeni dünya düzeni ve yeni iletişim stratejileri.” Sibel Selvi Arslantürk, global ve yerli teknoloji şirketlerine de hizmet veren bir iletişim danışmanlığı ajansı olarak dijital dönüşüm, yapay zeka, IoT, akıllı üretim, makine öğrenmesi, dijital güvenlik gibi gelişmelerin etkisiyle dünyada yakın zamanda çok büyük değişimlerin olacağını takip ettiklerini ve sürekli bu konular üzerinde çalışmalar yürüttüklerini ancak bu değişimin bu kadar hızlı olacağını tahmin edemediklerini paylaşıyor: “İçinde bulunduğumuz dönem tahmin yürütmenin oldukça zor olduğu, orta ve uzun vadeli planların çok kısa aralıklarla gözden geçirilip güncellenmesinin gerektiği, adaptasyon hızımızın çok yüksek olmasının zorunlu olduğu bir dönem ve sanıyorum ki bu anlayış yeni dünya düzeninin bir gereği olarak iş yapış biçimlerimizi derinden etkileyecek. 1864’te İngiliz filozof Herbert Spencer’ın yayınladığı Biyoloji İlkeleri isimli kitapta kullanılan ve Darwin'in doğal seçilim teorisinin temeli olan ‘Değişime en çok adapte olabilendir, hayatta kalan’ prensibi, içinde bulunduğumuz bu zorlu dönemin de özeti olacak gibi görünüyor.” Yalnızca bugüne değil, bugünden sonra başlayacak yeni dünya düzenine odaklanmanın önemine değinen Arslantürk, markaların bugünden hangi adımları atmaları gerektiğini planlayarak “yeni normal” diye adlandırılan bu düzene hızla adapte olabilmelerinin önemini vurguluyor.

“Kaş yapayım derken göz çıkarmayalım”: Sibel Selvi Arslantürk, risk yönetimi ve kriz iletişiminde markaların hızlı ancak, sağduyulu aksiyonlar almaları, şeffaf ve düzenli periyotlarla bilgi paylaşımı yapmalarının önemini vurguluyor: “Bu dönemde markalar, hedef grup ve paydaşlarıyla iletişimlerini her zamankinden çok daha güçlü tutarak bağlarını kuvvetlendirmeli, onlara yalnız olmadıklarını ve başarıya giden yolun hep birlikte mücadeleden geçtiğini anlatan bir iletişim anlayışı içinde olmalı. Bu çalışmaları, profesyonellerin önerileri doğrultusunda; doğru iletişim kanalları üzerinden, doğru yöntemlerle, doğru zaman planı içinde ve itinayla hazırlanan içeriklerle yapmalılar. İletişim süreçleri sağduyuyla yönetilmezse deyim yerindeyse tam da ‘kaş yapayım derken göz çıkarabileceğimiz’ bir dönemdeyiz. Tüm toplumun konvansiyonel medyadan sosyal medyaya kadar tüm iletişim kanallarına dikkat kesildiği bu dönemde en ufak bir hata bile büyük sorunlara yol açabilir ve sonuçları çok daha acı olabilir. Markaların krizden güçlenerek çıkmalarında etkin paydaş iletişimi çok önemli. Kriz iletişimi yönetiminin olmazsa olmazı; ‘paydaşlarla kurulan çift yönlü, şeffaf ve etkili iletişim modeli.’ Paydaşların kriz anında markanın yanında olmalarına büyük katkıda bulunuyor. Önümüzdeki dönemde, paydaşlar markalarından daha şeffaf ve hızlı bilgi paylaşımı bekleyecek. Markaların başarıları; nitelikli, motive ve mutlu çalışanlarla da doğru orantılı, burada liderlere de büyük rol düşüyor.”

“Sosyal sorumlu kurumlar öne çıkacak”: Arslantürk, “Gündemin hassasiyetini göz ardı etmeden sosyal faydaya odaklanan içerikler ve projeler geliştirilerek markaların iletişim süreçlerinin kesintisiz bir şekilde devam etmesi oldukça önemli. Bu noktada markaların geliştirdikleri ürün, hizmet, teknoloji veya finansal kaynaklarıyla çözümün bir parçası olmaları önem kazanıyor. Sosyal sorumlu kurumlar, bugünden sonra çok daha fazla ön plana çıkacaklarını, böylece tüketicileriyle çok sıkı bağlar kuracaklarını göreceğiz. Önümüzdeki dönemde de markaların sosyo ekonomik konulara çok daha yüksek oranda dahil olacağını ve bu doğrultuda sağlık, eğitim, çevre gibi hayata dokunan her alanda dünyanın ve yerel toplumların sorunlarının çözümü için daha da yoğun olarak çalışacaklarını söyleyebiliriz” diye konuşuyor.

“Sosyal medyadaki bilgi kirliliği tüketicilerin zihninde algı karmaşasına yol açabiliyor”: Sibel Selvi Arslantürk, bugün, sosyal medyanın yararları kadar risklerini de çok yakından hissettiğimiz zorlu bir dönemden geçtiğimize işaret ediyor: “Kaynağı belirsiz binlerce kaynaktan gelen bilgiler hızlıca yayılıyor ve markaların faaliyet gösterdiği alanlarla ilgili hiçbir bilimselliği ya da kanıtlanabilirliği olmayan bilgiler üzerinden tüketicilerin zihninde bir algı karmaşası oluşuyor. Biz iletişim danışmanları; markalarımızı bu algı karmaşasından korumak ve mesajlarını en doğru şekilde aktararak hedef gruplarını ve paydaşlarını bilinçlendirmelerini sağlamak için var gücümüzle çalışıyoruz. Bu noktada toplumun sosyal medya kullanımı konusunda bilinçli olması, kaynağı belirsiz bilgilere itimat etmemesi ve bu tür bilgileri yaymaması, resmi makamların açıklamalarını dikkate alması oldukça önemli. Bu konuda geçmiş dönemlere nazaran bir miktar daha bilinç artışı yaşandığını görüyoruz. Bu gelişmede Sağlık Bakanlığı’nın toplumun doğru bilgiye ulaşması yönündeki tavsiyeleri ve konuyla ilgili kamu spotu da faydalı oldu. Ancak yine de kat etmemiz gereken uzun bir mesafe var. Dezenformasyonun toplumun sağduyusunu, moralini, ruh sağlığını ve hatta uzmanların belirttiği üzere tüm bunlara bağlı olarak zayıflayacak bağışıklık sistemi nedeniyle beden sağlığını bile olumsuz etkileyebileceği bir dönemdeyiz. Gündemin çok hızlı değiştiğine, yetkili isimlerin bile bugün söylediklerini güncel gelişmeler doğrultusunda birkaç gün sonra değiştirmek durumunda kalabildiklerine şahit oluyoruz. Bunun en basit örneği olarak, ‘sağlıklı insanların maske takmalarının fayda yerine zarar getireceğini’ açıklamış olan Dünya Sağlık Örgütü’nün salgının yayılım hızının artırmasıyla birlikte ‘sağlıklı insanların da taşıyıcı olma ihtimalleri nedeniyle maske takmalarını zorunlu hale getirme’ kararını verebiliriz.”

“Kurumsal sadakatin yolu motive edici kurum içi iletişimden geçiyor”: Artık birçok işletme,  evden çalışma modeline geçti. Arslantürk, evden çalışma modelinde kurumsal sadakat, çalışmaların başarısı ve sürdürülebilirliğin sağlanması için markalara, kurum içi iletişim çalışmalarına ağırlık vermelerini, çalışanlarına birlik ve beraberlik duygusunu aşılayarak motive etmelerini öneriyor.

“Özveri, sağduyu ve toplumsal dayanışma ile bugünleri atlatacağız”: Sibel Selvi Arslantürk, umutlu:  “Yardımlaşmayı, birlik olmayı ve sabırla mücadele etmeyi çok iyi bilen bir toplum olarak bu zorlu günleri özveri, sağduyu ve toplumsal dayanışma ile hep birlikte atlatacağımıza gönülden inanıyorum. En büyük temennim yaralarımızın daha da derinleşmemesi için bu sürenin fazla uzamaması… Sağlık dolu, mutlu, umutlu günlerin çok yakın olması dileğiyle… “

Yorumlar (0)