KobiEfor Sanayi Ekonomi Dergisi

İstanbul Ticaret Üniversitesi: Prof.Dr. Figen Yıldırım

EKONOMİST

İstanbul Ticaret Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı, Uluslararası Ticaret Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Figen Yıldırım, krizler ve seçim sonrası Türkiye’nin güçlü toparlanması için ekonominin kritik itici güçleri olan imalat, savunma, turizm ve teknoloji gibi sektörlere odaklanmasının şart olduğunu söylüyor. Yıldırım, bunun yanında iki çözüm önerisi daha sunuyor; çeşitlendirme büyüme modeli ve ‘Ticari Ortaklıklar’.

İstanbul Ticaret Üniversitesi İşletme Fakültesi Dekan Yardımcısı, Uluslararası Ticaret Bölümü Ana Bilim Dalı Başkanı Prof.Dr. Figen Yıldırım, dünyada hammadde tedariği ve üretimin daha akıllı yöntemlerle yapılması gerekliliği konuşulurken başta Avrupa’nın en önemli tedarikçisi olan Türkiye’nin sürdürülebilirlik akımına katkı sağladığını söylüyor. Küreselleşme olgusunun yerini yarı korumacılık tedbirlerin alındığı bir döneme bıraktığını belirten Yıldırım, küresel tedarik zincirleri kullanıldığını ama tek büyük tedarikçiden paylaşımcı küçük inovatif ekosistemlere geçişin hızlandığına işaret ediyor.
TÜİK verilerine göre Türkiye’de üretim yöntemiyle Gayrisafi Yurt İçi Hasıla tahmininin, 2023 yılının birinci çeyreğinde cari fiyatlarla bir önceki yılın aynı çeyreğine göre %84.4 artarak 4 trilyon 631 milyar 792 milyon TL olduğunu aktaran Yıldırım, GSYH’nin birinci çeyrek değeri cari fiyatlarla ABD doları bazında 245 milyar 464 milyon olarak gerçekleştiğini, hanehalkı nihai tüketim harcamalarının 2023’ün birinci çeyreğinde %16.2 arttığını, mal ve hizmet ithalatının 2023 yılı birinci çeyreğinde %14.4 artarken ihracatın %0.3 azaldığını kaydediyor.
Yıldırım, “Esas tüm Dünya’da olduğu gibi Temmuz sonrası beklentiler ekonomik değerlerin inişli çıkışlı bir sistemde giderek denge bulmaya çalışacağını göstermektedir. Tüm dünyada başta ekonomik kriz yaşanmakta bu tüketimi gıda yönlü arttırırken ve üretimi özellikle belirli sektörlerde azaltmaktadır. Tüm bu makroekonomik değişimler sonunda; Avrupa Merkez Bankası ve İngiltere Merkez Bankası başta enflasyonu denetlemek için faiz artışı yapmakta, büyüme oranları Türkiye dahil eksi rakamlara düşecek, işsizlik oranlarını arttıracaktır” diyor.
“Durgunluktan çıkabilmek enflasyon artışına razı gelmekle mümkün”: Japonya’nın, uzun yıllardır sıfır büyüme, sıfır enflasyon ve çok düşük işsizlik oranıyla yaşamakta iken orada bile daha gevşek para politikası uygulandığını; sonuç olarak da enflasyonun yukarı eğilim gösterdiğini belirten Yıldırım, “Durgunluktan çıkabilmek enflasyon artışına razı gelmekle mümkün. Bu ülkelerdeki ekonomilerde ortaya çıkan enflasyon ve faiz politikası gelişmekte olan ülkeleri de etkilemektedir. Bilinen bir gerçek bu ülkelere yüksek getiri kazanma amacıyla giden fonlar geldikleri ülkelere geri dönme yolunu seçmekte, yükselen faizden ülkelerinde faydalanmaya çalışmaktadır. Böylece durum bizim ülkemizde de şirketlerin ekonomilerin finansman yaratma güçlüğü kurda yükseliş yatırım oranlarının düşüşü olarak yansımaktadır. Büyüme oranımız da paralel düşüştedir” diye konuşuyor.
“Türkiye, dış ticarette etkinliğini artırmalı”: Arka arkaya gelen küresel kriz ve durgunlukta Türkiye’nin üretim, istihdam ve ihracat merkezli bir  politikayı tercih ettiğini anımsatan Yıldırım, şu değerlendirmeyi yapıyor: “Ancak enflasyonist baskının devam ettiği 2022 boyunca fiyat istikrarı pek mümkün olamadı ve bunun sonucu 2023 yılı ile ortaya daha net bir sonuç olarak çıktı. Enerji, gıda ve tedarik temelli olan enflasyon tüm dünyadaki gibi ülkemizi de etkisi altına aldı. Dünya ekonomisinde öncü ülkeler global krizi ellerindeki kamu kaynakları, sübvansiyonlar ve ek borçlanma ile çözmeye çalışırken takipçi nitelikteki ülkeler finansal imkânlardan yoksun olarak enflasyonla mücadele ederken dünya genelinde yoksulluk oranları arttı. Üzerine kontrol edilemeyen bir faktör olan deprem krizi ile bu durum Türkiye’de kamu ve özel sektörün tüm desteğinin o bölgeye aktarılması sonrasında seçim ekonomisinin getirdiği her şeyi bir süreliğine erteleme eğilimi bugünkü sonucu getirdi. Üretim ve istihdamı merkeze alan model üzerinden Türkiye, dış ticarette etkinliğini artırmasıyla enflasyon seviyeleri yıl sonuna doğru yüzde 20-25 seviyelerine çekilebilir.”

‘Made in Turkey’ markasını güçlendirmenin stratejik önemi
“Üretim ve partnerlikteki gücümüz ve azmimiz çıkış noktası olabilir”: Prof.Dr. Figen Yıldırım’ın, Türkiye ekonomisine sıçrama yaratacak çözüm önerisi ise şöyle: “Türkiye ekonomisinin sıçraması dış ticarete odaklı küresel tedarik zinciri açısından küresel bir üretim merkezi coğrafyası oluşturulması ile mümkün. Burada ‘Made in Türkiye’ algısı ve kimlik öğelerini tüm dünyaya tanıtmak ve bu konuda farkındalık çalışması yapılması çok önemli. Üretim ve partnerlikteki gücümüz ve azmimiz bu konuda çıkış noktası olabilir. Uzun vadede yerli tedariğin gelişmesi ithalata dayalı bir ihracat yerine önemli kilit sektörlerdeki tedariğin ülke sınırları içerisinde geliştirilmesi oldukça önemli. Türkiye’nin farklı alanlardaki örneğin; savunma sektöründeki başarısı, ‘Made in Turkey’ markasını diğer sektörlere yaymak için eşsiz bir fırsat sunmaktadır. Türkiye, savunma sanayisinde ortaya koyduğu kalite, güvenilirlik ve teknolojik gelişmelerden yararlanarak, geniş ürün ve hizmet yelpazesine güven aşılayabilir ve bu sayede küresel marka imajını güçlendirebilir. Bu strateji, etkin bir şekilde uygulandığı takdirde, ekonomik büyümeyi hızlandırabilir ve Türkiye’yi birçok sektörde lider bir küresel tedarikçi konumuna getirebilir. Türkiye’nin sanayide, yabancı tedarikçilere bağımlı olmaktan çok çeşitli ürünlerin küresel ihracatçısı olmaya doğru önemli bir dönüşüm geçirmesi son derece önemlidir. Strateji bu odakla kurulmalıdır.”
“Türkiye, imalat, savunma, turizm ve teknolojiye odaklanmalı”: Kullanılan üretim ve istihdam odaklı politika ve küresel tedarikçi olma stratejik planı doğru uygulandığında enflasyonun yüzde 20-25 sınırında kalması ve 2024 yılı ile birlikte dış ticaret açığının azalarak büyümenin artmasının beklenebileceğini vurgulayan Yıldırım, her stratejik planda olduğu gibi bütünleşik uygulamaların burada başarıyı getireceğine değiniyor: “Tüm bu krizler ve seçim sonrası Türkiye’nin güçlü bir toparlanma için ekonominin kritik itici güçleri olan imalat, savunma, turizm ve teknoloji gibi sektörlere odaklanması şart.”

“Çeşitlendirme büyüme modeli düşünülmeli”
Bunun yanında çeşitlendirme büyüme modelinin düşünülmesi gerektiğini öneren Yıldırım, “Farklı ürün gruplarıyla farklı pazarlarda olabilmek önemli. Türkiye’nin ana ihracatı olan otomobili makine ve tekstil odağı devam edecektir. Güney Kore’nin ihracata dayalı büyümesinde görüldüğü gibi, teknoloji ve ilaç gibi yüksek katmadeğerli sektörlere yönelik çeşitlendirme politikası izlenmesi de stratejik bir karardır. Ar-Ge’ye yapılan yatırımlar inovasyonu teşvik edebilir ve ihracatı daha rekabetçi hale getirebilir” diyor.
Figen Yıldırım’ın bir diğer çözüm önerisi ‘Ticari Ortaklıklar’: “Güçlü ticari ilişkiler kurmak esastır. Örneğin; Almanya, Türkiye’nin en büyük ticaret ortağıdır. Ancak, Vietnam’ın ticaretini AB-Vietnam Serbest Ticaret Anlaşması gibi anlaşmalarla nasıl genişlettiğine bakıldığında, Türkiye’nin de benzer anlaşmalara girmesinden fayda sağlayabileceği görülmektedir.”
“İhracata dayalı büyüme modelinin anahtarı; istikrarlı para birimi”: Tüm bunların yanında kur istikrarı ve enflasyonun dikkate alınacak konular arasında bulunduğunun altını çizen Yıldırım, “Planın işlemesinde büyük önem tutmaktadır. Yatırımcı güvenini aşılamak için ihtiyatlı para politikaları yoluyla para birimini istikrara kavuşturmak esasa alınmalıdır. İstikrarlı para birimi ihracatı rekabetçi hale getirebileceğinden, bu; ihracata dayalı bir büyüme modelinin anahtarıdır” diye konuşuyor.
“Pazarları çeşitlendirmek önemli”: Dünyadaki trend ve önemli konulara bakıldığında ‘İklim Krizi’ ve ‘Küresel Durgunluk’ konularının geliştirilecek dış ticaret ve ekonomi politikasının önemli bir unsuru olduğunu kaydeden Yıldırım, küresel durgunluğun Türk mallarına olan talebi etkileyebileceğine, bu nedenle pazarları çeşitlendirmenin büyük önem taşıdığına dikkat çekiyor: “Ayrıca iklim krizi tarıma dayalı ekonomiler için zorluklar yaratmaktadır. Sürdürülebilir uygulamalara yatırım yapmak yalnızca çevreye karşı sorumlu olmakla kalmaz, aynı zamanda daha fazla tüketici sürdürülebilir şekilde üretilmiş ürünler talep ettiğinden Türkiye’ye ihracatta avantaj sağlayabilmektedir.”
“Yatırım ve iş yapma olanağını artırıcı yasa ve uygulamalar geliştirilmeli”: Prof.Dr. Yıldırım, Türkiye’de iş yapma konusunun doğru tanıtılması, yatırım ve iş yapma olanağını arttırıcı yasa ve uygulamaların geliştirilmesi gerektiğini ifade ediyor: “Bu noktada Ticaret ve Sanayi Odaları, İhracatçı Birlikleri, Belediye ve Bakanlıklar koordineli politikalar geliştirmelidir. Örneğin; 2002 yılında Türkiye, Dünya Bankası’nın İş Yapma Kolaylığı endeksinde 35. sırada yer aldı. E-ikamet ve çevrimiçi yönetişime odaklanan Estonya modelini izlemek, Türkiye’nin sırasını yükseltmesine ve yabancı yatırımları çekmesine yardımcı olabilir.”

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.