Bu sayımızda Türkiye ekonomisinin durumuna ve vizyonuna Ege Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İşletme Bölüm Başkayı Prof.Dr. Haluk Soyuer’in görüşleriyle bakmayı okurlarımız açısından değerli bulduk. Sorularımız ve aldığımız cevaplar aşağıdaki gibidir:



KobiEfor: 2012’de daralan bir Türkiye ekonomisi gördük. 2013 için daha iyimser bir yaklaşım var. Bu yıl örneğin yüzde 4’lük büyüme oranı  yakalanır mı?

Haluk Soyuer:
2012 yılındaki yüzde 2.2 oranlı büyümenin ardında yatan en önemli faktör ihracattaki artış olmuştur. İhracatımızın büyük bir oranını gerçekleştirdiğimiz Avrupa ülkelerinde yaşanan durgunluğa rağmen yaşanan bu artış, büyük ölçüde hedef pazarların Avrupa’dan Afrika ve Ortadoğu ülkelerine kaydırılması ile sağlanmıştır. Ancak bilindiği gibi asıl arzulanan, sadece ihracatla değil iç talebin de desteğiyle gerçekleşecek olan bir büyümedir. Bu nedenle önümüzdeki dönemde iç talebi canlandıracak politikaların sürdürülmesi önem taşımaktadır. Bu doğrultuda Merkez Bankasının faiz indirimleri yoluyla attığı adımların etkisi henüz tam olarak görülememektedir. Ancak TÜİK’in gerçekleştirdiği Tüketici Yönelim Anketi’ne göre Nisan 2013’te Tüketici Güven Endeksi bir önceki aya göre yüzde 0.9 oranında artış göstermiştir. Bir önceki senenin aynı aylarındaki rakamlara ulaşılamamış olsa da tüketici güveninin yükselmesi iç talebin canlanacağı konusunda bir gösterge olabilir. Bunun yanında Fitch, Moody’s ve Japon kredi derecelendirme kuruluşu JCR’ın Türkiye'nin notunu yatırım yapılabilir seviyeye yükseltmesi güven ortamını sağlamlaştırmak suretiyle, yabancı yatırımcıları ülkemize çekerek ekonomik büyümeye katkıda bulunabilir.



KobiEfor: Geçen yıl yaşanan ‘sert düşüş' çok gerekli miydi?

Haluk Soyuer:
Bu gerilemenin arkasında yatan en önemli sebebin 2011 yılında büyüme oranı ile birlikte artan cari açığı kontrol altına almak amacıyla izlenen ekonomik politikalar olduğu unutulmamalıdır. Söz konusu bu politikaların amacı iç talebi düşürerek ithalatı azaltmak suretiyle cari açığı frenlemekti. 2012’de cari açık ve büyüme arasında bir seçim yapmak zorunda kalınmış ve büyüme oranını azaltmak pahasına cari açığı düşürmeye odaklanılmıştır.



KobiEfor: İç piyasaya dayalı bir büyüme tercihini siz de ifade ettiniz. 2013 ve sonrası için büyümenin motoru iç talep mi olacaktır?

Haluk Soyuer:
Daha önce de belirttiğim gibi asıl hedeflenen hem ihracat hem de iç talebe dayalı bir büyüme modeli. Ancak bu, gerçekleştirilebilmesi çok da kolay olmayan bir hedef, çünkü diğer tarafta bir türlü istenilen seviyelere çekilemeyen bir cari açık sorunu bulunmakta. Büyümenin sadece iç talebe dayalı olarak gerçekleştirilmesi durumunda cari açık problemi önceki yıllarda olduğu gibi daha çok derinleşebilecektir. Bu nedenle bir taraftan farklı dış pazarlara yönelmek suretiyle ihracat artışı sağlanırken bir taraftan da iç piyasayı canlandırmak önem kazanacaktır. İç piyasanın canlandırılmasında ise ithalatın payını kontrol altında tutmak, yerli üreticiyi destekleyerek bu canlandırmayı gerçekleştirmek, cari açığı arttırmadan büyümeyi sağlayabilecektir.



KobiEfor: Türkiye ekonomisinin gelişmiş ülke ekonomilerine ulaşması  için uzun vadede yüzde 7’lik bir büyüme oranını sürdürülebilir kılması gerekiyor ancak bu mümkün gözükmüyor. Gürüşünüz nedir?

Haluk Soyuer:
Uzun vadede yüzde 7’lik bir sürdürülebilir büyüme oranına sahip olabilmek için öncelikle bir takım kronikleşmiş problemlerin çözülmesine ihtiyaç vardır. Bu problemlerin başında cari açık ve dış borç konusu gelmektedir. Ayrıca özellikle küresel kriz sonrasında artış gösteren işsizlik oranı da çözüme kavuşturulması gereken önemli problemler arasındadır. Bu bağlamda, hazır dünya çapında ünlü derecelendirme kuruluşlarından iyi notlar alınmışken, yatırımların teşvikine daha çok önem verilmesi istihdam yaratabilmek açısından yardımcı olacaktır. Bunun yanında sanayinin rekabet gücünün arttırılması da sürdürülebilir bir büyüme için oldukça gereklidir. Bu açıdan özellikle üzerinde durulması gereken nokta ise KOBİ’lere yönelik izlenecek politikalardır. KOBİ’lerin özellikle finansman alanında yaşadığı sıkıntılara bulunacak çözümler bu işletmelerin rekabet güçlerini arttırarak gerek iç gerekse dış piyasada ekonomik büyümeyi destekleyecek faaliyetlerini hızlandıracaktır. Ayrıca sürdürülebilir bir ekonomik büyümenin lokomotifi olması gereken reel sektör yatırımlarının arttırılmasında girişimciliğin teşvik edilmesi gerekliliği de son yıllarda üzerinde önemle durulan hususlardan birisidir. Bu konuda üniversitelere de oldukça büyük bir rol düşmektedir.



KobiEfor: Avrupa ekonomisini nasıl görüyorsunuz, toparlanma kısa vadede görülüyor mu?

Haluk Soyuer:
Avrupa’da finansal açıdan gerginlik bir miktar azalsa da ekonomik faaliyetlerdeki canlanmanın tam olarak gerçekleşmediğini görüyoruz. Avrupa Komisyonu’nun son raporuna göre Avro Bölgesi ekonomisinin bu yıl yüzde 0.4 daralması bekleniyor. Yunanistan ve İspanya’da işsizlik oranlarının tırmanmaya devam etmesi ve Fransa’da beklenen durgunluk Avrupa’nın kısa vadede ekonomik anlamda bir toparlanma yaşamakta güçlük çekeceğini gösteriyor. AB tarafından izlenen politikaların en çok eleştirilen noktası ise sıkı tasarruf tedbirleri içeren “kemer sıkma” politikaları. Bunun yanında politik karar alma süreçlerine bağlı olarak yaşanan belirsizlik ve gecikmeler ile AB’ye üye ülkelerin ekonomilerinin birbirlerine çok sıkı bir şekilde entegre olmuş olması Avrupa ekonomisini olumsuz etkileyen faktörler olarak görülebilir.



KobiEfor: Reel sektörde sıkıntı kredilerde yaşanıyor, faizlerin düşürülmesi bu sıkıntıyı gidermede yeterli olur mu?

Haluk Soyuer: Faizlerin düşürülmesi henüz tam olarak reel sektörün kredi kullanım oranlarına yansımamıştır. BDDK’nın verilerine göre faiz düşüşünden öncelikle etkilenen krediler, bireysel krediler olmuş, bunlar arasında da konut kredilerindeki artış dikkati çekmiştir. Bankaların faiz oranlarında yaşanan düşüşü reel sektör firmalarına kullandıracakları kredi oranlarına gecikmeden yansıtmasının yanında, özellikle katma değer yaratma potansiyeli yüksek firmalara kredi kullandırımı sürecinde sağlanacak esneklikler reel sektörün kredi konusunda yaşadığı sıkıntılara çözüm olabilecektir. Bunun yanında reel sektör firmalarının sermaye piyasalarından fon sağlamaya teşvik edilmesi ile ilgili çalışmaların hızlandırılması sektörün finansman problemlerinin çözümünü destekleyecektir.



KobiEfor: Sözü en çok edilen ama somut ilerleme kaydedilemeyen sorunlardan biri de ‘Ar-Ge, inovasyon, teknoloji ve yüksek katma değer’ üretimidir. Türkiye bu nedenle rekabetçi olamıyor. Bu tespit orta ve uzun vadede Türkiye’nin iddialı hedefleri açısından nasıl analiz edilmelidir?

Haluk Soyuer:
Ar-Ge’nin ve inovasyonun teknoloji ve yüksek katma değer üretiminde oynadığı rol her kesim tarafından bilinmesine rağmen bu konuda önemli bir ilerleme kaydedilememiş olması gerçekten de ülkemiz işletmelerinin küresel rekabet gücünü olumsuz yönde etkileyerek orta ve uzun vadedeki hedeflerine ulaşmasını zorlaştırmaktadır. Bu konuda yol kat edebilmek için üniversite-sanayi işbirliğine verilmesi gereken önem tartışmasız olarak artırılmalıdır. Özellikle son yıllarda gerek üniversiteler gerekse şirketler tarafından bu tür işbirliklerine çok daha fazla önem verilmekte olsa da henüz istenilen düzeylere ulaşılmış değildir. Birçok üniversite tarafından özel sektör firmaları ile de işbirliği içerisinde kurulan teknoloji geliştirme bölgeleri de Ar-Ge çalışmalarını desteklemektedir. Bunun yanında Ar-Ge ve inovasyona dayalı fikirlerini hayata geçirmede finansman problemi yaşayan girişimcilere yönelik “girişim sermayesi” ve “melek yatırımcılar” gibi fon kaynaklarının yaygınlaştırılması ile ilgili teşvikler ekonomik büyüme ile ilgili hedeflerin gerçekleştirilmesine oldukça katkıda bulunabilecektir.



KobiEfor: ‘Ekonomik reformlar-yapısal değişim’ deyince Türkiye neyi anlamalıdır?

Haluk Soyuer:
Dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için cari açık sorununun öncelikle çözümlenmesi gerekmektedir. Bu da ancak iç talebi arttırırken ithalatı kontrol altına almakla gerçekleşecektir. Bu durumda iç piyasadaki talebin yurt içi arz ile karşılanması ve bunu gerçekleştirebilmek için de Ar-Ge ve inovasyona gereken desteğin verilmesi gereklidir. Cari açık ile ilgili bir diğer problem ise yurtdışından enerji alımına dayanmakta olup, enerji ithalatının azaltılmasına yönelik tedbirlerin alınması bu noktada kaçınılmazdır. Yine vergi alanında kapsamlı reformların yapılması konusunda birçok uzman hemfikirdir.