KobiEfor Sanayi Ekonomi Dergisi

21. Yüzyılda Uluslararası Göç Kanferansı-VII; “Türkiye beyin göçünü politik gündemine almalı”

HABER

Yeditepe Üniversitesi Küresel Eğitim ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi’nin (KEKAM) düzenlediği 21. Yüzyılda Uluslararası Göç Konferansı-VII, göç politikaları, göç, iklim krizi ve eğitim ile göç olgusunun hukuki ve sosyo-politik etkilerini masaya yatırdı. Dergimiz KobiEfor’un Genel Koordinatörü Dr. Nurdan Sönmez de 2 gün süren uluslararası Konferans’ın ‘Göç Politikaları’ başlıklı oturumunda; ‘Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) ve Beş Yıllık Kalkınma Planlamaları (1963-2022) Kapsamında İtme ve Çekme Perspektifinden Oluşturulan Politikaların Beyin Göçüne Etkisi’ başlıklı sunumuyla konuşmacı olarak yer aldı. 

Yeditepe Üniversitesi Küresel Eğitim ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi (KEKAM) tarafından düzenlenen 21. Yüzyılda Uluslararası Göç Konferansı-VII, Yeditepe Üniversitesi Rektörlük Binası Mavi Salon’da gerçekleştirildi. Dergimiz KobiEfor’un Genel Koordinatörü Dr. Nurdan Sönmez’in de konuşmacı olarak yer aldığı ve 2 gün süren konferansın ilk günü; göç politikaları, ikinci gün; göç, iklim krizi ve eğitim ile göç olgusunun hukuki ve sosyo-psikolojik etkileri konuları ele alındı.
Küresel Eğitim ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç.Dr. Gökçe Bayındır Goularas’ın açılış konuşmasıyla başlayan Konferans’ın; Doç.Dr. Işıl Zeynep Turkan İpek moderatörlüğünde Davetli Konuşmacıları; Amsterdam Üniversitesi’nden Prof.Dr. Jan Rath ve Bahçeşehir Üniversitesi’nden Prof.Dr. Nilüfer Narlı oldu. Konferansın ilk oturumu; moderatörlüğünü Medine Derya Canpolat’ın yaptığı ‘Göç Araştırmaları Vakfı Özel Oturumu’nda; Hakan Ünay ‘Devletlerin Göçmen) Karşıtı Sınır Politikalarında Yeni Arayışlar’ı, Bahar Cebe ‘Hollanda Göç Politikasında Mülteciler ve Göçün Yönetimi’ni, Asmail Kohan ‘İnsan Hakları Bağlamında Kayıp Göçmenler’i, Elif Aydın ‘Kriz Zamanlarında Yabancı Düşmanlığı ve Nefret Söylemi’ni anlattı.

“Oyunun kuralları değil, oyunun kendisinin değiştiği bir çağ dönümündeyiz”
Konferansın ‘Göç Politikaları’ başlıklı ikinci oturumunda ise Dergimiz KobiEfor Genel Koordinatörü Dr. Nurdan Sönmez, ‘Türkiye’de Erken Cumhuriyet Döneminde (1923-1950) ve Beş Yıllık Kalkınma Planlamaları (1963-2022) Kapsamında İtme ve Çekme Perspektifinden Oluşturulan Politikaların Beyin Göçüne Etkisi’ başlıklı sunumuyla konuşmacı olarak yer aldı. Moderatörlüğünü Bahçeşehir Üniversitesi’nden Doç.Dr. Damla Aksel’in yürüttüğü oturumda Aksel ve ODTÜ’den (Ortadoğu Teknik Üniversitesi) Gülece Şenel ‘Uluslararası Göçü Köken Devlet Bakışıyla Görmek: Çok Katmanlı bir Analiz’ başlıklı bir konuşma yaptı. Koç Üniversitesi’nden Dr. Sedef Turper, ‘Ev Sahibi Ülke Koşullarının Mültecilerin Göç Eğilimlerine Etkileri’ni, Göç Araştırmaları Vakfı’ndan Elif Aydın, ‘Türkiye’nin Yabancı İşgücü Politikaları ve Çalışma Hayatındaki Yansımaları’ anlattı.
KobiEfor Genel Koordinatörü Dr. Nurdan Sönmez, tarihin düzenli değil, sıçramalı geliştiğine dikkat çekerek, göç olgularının da sıçramalı geliştiğini, nitelik değiştirdiğini, türdeşleştiğini; emeğe, üretime dayalı göçlerin ve beyin göçünün başladığını anlattı: “Pandemi sonrasında dijital bir döngüsellik hayatlarımıza girdi, dünyada yeşil ve dijital dönüşümle birlikte ikiz dönüşüm yaşanıyor. Oyunun kuralları değil, oyunun kendisinin değiştiği bir çağ dönümündeyiz.” Bununla birlikte göç olgusunun da türdeşleştiğine ve değiştiğine işaret eden Sönmez, artık günümüzde göçlerin; ‘sanal göç’, ‘dijital göç’, ‘gizli göç’, ‘online göç’, ‘göç ihracı’, ‘beyin ihracı’ gibi olgulara evrildiğini kaydetti.
Dr. Nurdan Sönmez, ‘nitelikli, eğitimli insanların mekan değiştirmesi; gelişmiş ülkeye kendisinin veya beyninin taşınması’ demek olan ‘beyin göçü’ kavramının ülkelerin gündemine ilk önce İkinci Dünya Savaşı sonrası, 1945’te, İngiltere’nin beyin güçlerini kaybetmeye başladığında girmeye başladığını ve beyin göçü politikaları sorununu politik gündemine aldığını anlattı. Sönmez, önce bunu medyasında ve kamuoyunda tartıştırdığını, sonra politikleştirdiğini ve bilim insanlarına belirli teşvikler çıkardığını, kreşinden sinemasına, tiyatrosuna, lojmanlarından laboratuvarlarına kadar cazibe merkezlerini de içeren bütünleşik yaşam alanları oluşturduğunu, teknoparklar kurmaya başladığını kaydetti. Sönmez, 1960’lara gelindiğinde bu konuda ABD’nin de çok iyi politikalar geliştirdiğini, ilerleyen yıllarda Green Card’ı çıkardığını, buna benzer şekilde Avrupa Birliği’nin (AB),  AB Mavi Kart’ı geliştirdiğini ve Almanya’nın yoğun biçimde bunu kullandığını söyledi.
Türkiye’de beyin göçü politikaları: Türkiye’de beyin göçü kavramı o dönemlerde bilinmese de Mustafa Kemal Atatürk öncülüğünde 1933’te çıkarılan kanunla Üniversite Reformu gerçekleştirildiğini, bu sürecin 1933-1938 yıllarında devam ettiğini aktaran Dr. Nurdan Sönmez, “Bu Üniversite Reformu’nu Türkiye’nin en önemli beyin göçü politikası sayabiliriz. Nazi zulmünden, faşizmden kaçan Yahudi bilim insanlarını Atatürk, Türkiye’ye getirdi. Atatürk, evrensel değerleri alarak, bilimsel temelli bir Türkiye yaratmayı hedefledi. Bütün nitelikli insanların niteliği ve ortaya koyduğu değer kayıt altına alındı. Ancak burada itici sebepleri de anlatmak isterim. 1938’de yabancılara giremez kanunları çıkarıldı, daha kimliksel politikalara geçildi, örneğin; Gagavuz Türkleri Müslüman olmadığı için istenmedi, Hristiyan Karaman Türkleri göçe zorlandı, diasporalarımızdan faydalanmama gibi eksiklerimiz de bulunuyor” diye konuştu.
Dr. Nurdan Sönmez, 1960’larda başlayan Birinci Beş Yıllık Kalkınma Planı ile beyin göçü, nitelikli insan gücü çekmek için Organize Sanayi Bölgeleri’nin (OSB’ler), cazibe merkezleri olarak kurulduğu bilgisini verdi: “İkinci Beş Yıllık Kalkınma Planı’ndan önce TÜBİTAK, TÜBİTAK MAM gibi bir sürü akademik yapılar kuruyor, Türkiye’ye yerli üretim yaptırılıyor. Üçüncü Beş Yıllık Kalkınma Planı’nda Türkiye, dünyanın bilgi toplumuna, 4. Sanayi Devrimi’ne geçildiğini seziyor. Teknoparklar kuruluyor, Bilişim Vadisi kuruluyor. Serbest Bölgeler Yasası da çıkarılıyor. Sekizinci ve Dokuzuncu Kalkınma Planları’nda Türkiye, Üniversite Reformları’ndan sonra somut, elle tutulur değerli bir program üretiyor. 2010’da TÜBİTAK Tersine Beyin Göçü programını devreye alıyor. Beyin göçü politikasıyla 2010’dan 2022’ye kadar Türkiye, 572 beyin göçü çekiyor. 2017’de yüksek nitelikli işgücü çekmek amacıyla Türkiye, Turkuaz Kart’ı çıkardı. İlki Bosch’un CEO’su Steven Young’a olmak üzere, toplamda bugüne kadar 2 kişiye verildi.”
Türkiye’nin göç yatağı olduğunu vurgulayan Dr. Nurdan Sönmez, KEKAM’a da seslenerek, Türkiye’ye gelen göçlerin; nitelikli ve niteliksiz insan yapısının ayrıntılarla belirlenerek kayıt altına alınmasını ve beyin göçü sorununun politik gündemde öne çıkarak; çözümünün On İkinci Kalkınma Planı’na ve strateji belgelerine girmesi gerektiğini vurguladı.
Elif Aydın, Türkiye’nin ilk dönemlerinde Türk vatandaşlarını önceleyen ulusalcı yabancı işgücü politikaları bulunduğunu, ancak 2003’te 4817 Sayılı Yabancıların Çalışma İzinleri Hakkında Kanun ile yabancıların Türkiye’de çalışmak için izin alma zorunluluğunun ortadan kalktığını, Uluslararası İşgücü Kanunu’nun 2016’da kabul edildiğini, Uluslararası İşgücü Genel Müdürlüğü’nün kurulduğunu, Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu’nda yer alan yabancılara men edilen mesleklerde de azalma olduğunu anlattı.

Göç, İklim Krizi ve Eğitim
Konferansın ikinci günü Dr. Cem Savaş moderatörlüğünde başlayan ‘Göç, İklim Krizi ve Eğitim’ oturumunda; Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi’nden Erem Melis Türkan, ‘Climate Change and Migration Nexus’, Ramon Llull Üniversitesi’nden IQS School of Management Jiaxing Yang, ‘The Moderation Effect of Study Abroad Agency Regarding Chinese Studens Coming to Europe’, Universita di Bologna’dan Alma Mater Studiorum Adele Boiocchi, ‘Immigration and Narration: A Study on the Limiting Case of Lampedusa’ başlıklı konuşmalar yaptı.

Göç Olgusunun Hukuki ve Sosyo-Psikolojik Etkileri
Konferansın son oturumu; ‘Göç Olgusunun Hukuki ve Sosyo-Psikolojik Etkileri’ başlıklı oturumun moderatörlüğünü yapan Yeditepe Üniversitesi’nden Doç.Dr. Melih Görgün, ‘Göç Temalı Kısa Animasyon Filmlerinin Önemi: Seçilmiş Örnekler Üzerinden Değerlendirmeler’, Eskişehir Osmangazi Üniversitesi’nden Arş. Gör. Sefa Mert Katiç, ‘Yeni Göç ve Sığınma Paktı: Denizden Gelen Sığınmacılar ve AB Uygulaması’, Dr. Oğuz Giray, ‘Orta Doğu’daki Suriye İç Savaşı Sonrası Türkiye’ye Göç: Güvenlik ve İnsan Hakları İlişkisi’, Çağ Üniversitesi’nden Kübra Şahin ‘Mersin’de Koruma Çerçevesinde İkamet Eden Suriye Kokenli Ortaöğretim Öğrenciler: Bir Güvenlikleştirme Sorunsalı’ başlıklı konuşmalar gerçekleştirdi.
Kontrolsüz göçün ciddi bir sorun olduğuna işaret eden Doç.Dr. Melih Görgün, “Bulunduğunuz yerde mutlu değilseniz, siz de potansiyel göçmensiniz” dedi. Zorunlu, gönüllü, kısa süreli, kalıcı, geçici, düzenli, düzensiz (yasadışı) göçün yanı sıra beyin göçü de bulunduğunu aktaran Görgün, Türkiye’ye 209 noktadan girilebildiğini de belirtti. Sinemanın empati unsurunun gelişmesini sağladığına değinen Görgün, 2020 Fransız yapımı, 8 dakikalık, 7 ödüllü, 3 ödül adayı olan ‘Migrant’ adlı renkli animasyon filminin izlenmesini önerdi.
Özellikle Soğuk Savaş sonrası mültecilerin ülkeler için ciddi anlamda tehdit olarak algılandığını, siyasi partilerden ekonomik anlamda yük olduğunu söyleyenler bulunduğunu, siyasi liderler ve medyanın da kafasının karışık olduğunu belirten Kübra Şahin, ‘güvenlikleştirme’ kavramının ortaya çıktığını ifade etti. Suriye kökenli mültecilerin yasal statüsünün ‘geçici korunanlar’ olduğunu aktaran Şahin, Suriyeli çocukların ülkemizdeki çocuklar ve aileleri tarafından kendi haklarını gaspeden ve potansiyel tehlike olarak görüldüğünü söyledi.
Düzensiz göçün Türkiye’ye girişinin engellenmediğini, ülkeye çok ciddi bir ekonomik yük getirdiğini, geçici korumayla gelenlerin kamplardan serbest bırakıldığını, Türkiye’nin her tarafına yayıldıklarını belirten Dr. Oğuz Giray, Göç İdaresi Genel Müdürlüğü’nün Suriyeli ve Afgan temellilerin toplam Türkiye nüfusunun %20’sini geçtiği için artık oturum alma izni isteyenlere oturum vermediğini söyledi. Türkiye’nin Uluslararası İnsan Hakları Anlaşmaları’na ve Avrupa İnsan Hakları Anlaşması’na taraf olduğunu, Birleşmiş Milletler (BM) Mülteci Koruma ilkelerini kabul ettiğini anımsatan Giray, sınırlarda kişilerin beyanına dayalı işlem yapılarak kimlik verildiğini, aralarında Suriye istihbaratına çalışanlar ve terör örgütü mensupları çıktığını, bunun da güvenlik sıkıntısı oluşturduğunu vurguladı. Suriyeliler’in Türkiye’de hızla çoğaldığını, deprem sonrası Hatay’da çoğunluğu ele geçirdiklerini, Arap kültürünün baskın bir kültür olduğunu kaydeden Giray, ilerleyen zamanda bunun mahallesel ve bölgesel bir çatışmaya yol açacağını öngördü: “Bunu biz Lübnan İç Savaşı’nda gördük, Lübnan hala kendini toparlayamamıştır. İlerisi çok kötüye gidecek, Türk milleti ile Suriyeliler 10 sene sonra çatışmaya girecek. Türkiye’de kontrolsüz satışlar ve göçler çok ciddi bir çatışmaya dönüşecek. Suriye’de, sınırda güvenli bölgeler inşa edilip geri gönderilmeliler. Bu sorun uluslararası bir sorun, Türkiye’nin uluslararası destek alması çok önemli, AB, ABD ve Rusya ile birlikte hareket edilmeli."
Sefa Mert Katiç, Avrupa’da Ortak Sığınma Sistemi’ne geçilmesinin planlandığını ve Yeni Göç ve Sığınma Paktı’nın hazırlandığını anlattı. Geri kabul anlaşmaları nedeniyle Avrupa’da deniz yoluyla gelen sığınmacıların Türkiye ile hiç alakası olmayanların bile Türkiye’ye geri gönderildiğini belirten Katiç, denizde geri itmelerin yapıldığını, AB Sınır Koruma Ajansı Frontex için 5 yılda 9 milyar Euroluk bir bütçe oluşturulduğunu aktardı.
Konferans, Küresel Eğitim ve Kültür Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Doç.Dr. Gökçe Bayındır Goularas’ın kapanış konuşmasıyla tamamlandı. Goularas, gelecek yıl da aynı tarihlerde bu konferansı düzenleyeceklerini ve öğrenci oturumları da gerçekleştireceklerini duyurdu.

Sitemizden en iyi şekilde faydalanmanız için çerezler kullanılmaktadır.