Türkiye Orta Vadeli Programı’nda 2012-2015 dönemi için kontrollü bir daralmayı öngörmüş buna göre önlemler geliştirmişti. Ancak 2012 yılının ilk yarı sonuçları daralmanın öngörülen ölçüleri aştığını, hedeflerin şaştığını gösterdi. Piyasa kurumaya yüz tuttu ve acil müdahale beklentileri öne çıktı.“Ekonomide nereye gidiyoruz?” sorusunu herkesle birlikte KobiEfor da soruyor.
2011’den 2012’ye dünya ve Türkiye ekonomisi için değişen nedir?
2011’de dünya ekonomisi, gelişmekte olan ülkelerin kaydettiği yüksek büyüme temelinde toparlanıyordu. 2012’de gelişme ters döndü, dünya ekonomisi yavaşlamaya başladı; ülke ekonomilerinin büyüme hızı 1-2 puan küçüldü.Türkiye 2011’de yüzde 8.5 ekonomik büyüme ile performansı en iyi ilk 3 ülke arasındaydı. 2012’de ekonomik büyüme hızı düştü. Düştü ama düşüş 8.5’tan 3’e gibi dünyadaki en sert düşüş oldu; tamı tamına 5.5 puan.
Doğal olarak korktuk. Tartışmaya başladık. Ama ne tartışma. Ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, ısrarla “Hava sisli, yavaşlayalım, ayağımız frende olsun” derken Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan “Ayağımızı frenden çekelim, gaza basalım, büyüyelim” diyor. Maliye Bakanı Mehmet Şimşek “Bütçe hedeflerimiz tutmayacak, açık büyüyecek, gelir artırırıcı önlemler alalım. Türkiye ekonomisi daha 30-40 yıl büyümeye devam edecek” derken Bilim, Sanayi ve Teknoloji Bakanı Nihat Ergün, “Temkinli gidelim, frenleme bu yıl sürsün, yolu göremediğimiz yerler, keskin virajlar var. 2013’te bir miktar gaza basarız” diyor. Hükümet içinde her kafadan bir ses çıktığını gören Başbakan Erdoğan "Yeri gelir fren, yeri gelir gaz dengesini kuracaksınız maharet zaten orada" diyerek orta bir yol gösteriyor. Ama “gaza basmak”tan yana olduğunu da ima ediyor,“Ben şu andaki faiz oranını hâlâ yüksek buluyorum. Fren rahatsız edici olabilir. Orada balata aşınıyor. Kredi faizleri yüksek oldukça yatırım yapılamayacak, borçlanmada sıkıntılar artacak” diye ekliyor.
Eylül sonu itibarıyla Türkiye bu tartışmayı yaparken iş dünyamızda da altı ay öncesine göre yoğun bir sıkıntı yaşandığı açıkça görülüyor. İşlerini sınırlı bir bütçe kapsamında çeviren esnaf, tacir ve KOBİ’ye “durum nasıl?’ diye sorulduğunda “dardayım, piyasada para yok” yanıtı alınıyor. Yaşanan sıkıntının nedeni genellikle “iç talepteki yavaşlama”ya bağlanıyor. Bu nedenle sıkıntıların bir an evvel bertaraf edilebilmesi için sıkı para politikasının biraz gevşetilmesi ve piyasaya para pompalanarak nakit sıkıntısının bir an evvel giderilmesi yaygın talep haline geliyor.
Ortada ciddi bir sorun olduğu besbelli. Hükümet Orta Vadeli Program’da belli bir ekonomik yavaşlamayı öngörmüştü. Ancak yavaşlama öngörülenden daha sert oldu ve adeta kontrol dışına çıktı. "Her ay bir AVM'nin kapanmasını bekliyorum" diyenler var. Dışarıdan bakanların görüşü şöyle: "Türkiye ekonomisinin enerjisi azalıyor!"
Konuya derinliğiyle; a)Dünya b) ABD c) AB d) Türkiye ekonomisi bazında bakmamız gerekiyor.
DÜNYA EKONOMİSİNDE DARALMA
Para politikalarına aşırı abanılmasına rağmen dünya ekonomisinde 2012 yılının ilk yarısında beklenen toparlanma sağlanamadı. Bu durum sermaye hareketlerini olumsuz etkiledi. Yılın ilk çeyreğinde uluslararası doğrudan yatırımlarda; dünya genelinde yüzde 17, OECD ülkelerinde yüzde 18 ve G-20 ülkelerinde de yüzde 26 oranında azalma yaşandı. Gelişmiş ülkeler toparlanamazken bir yıl gecikmeyle gelişmekte olan ülkelerde büyüme öngörülerine ulaşılamadı. Türkiye dahil, gelişen ülkelerde yılın ilk yarısında şöyle bir tablo oluştu:
Ülke büyüme Ülke büyüme
Çin %7.85 %Endonezya 6.35
Arjantin %6.25 %Şili 5.40
Malezya %5.15 %Rusya 4.45
Meksika %4.30 %Türkiye 3.10
Polonya %3.00 %Kore 2.55
G. Afrika %2.50 %Singapur 1.75
Brezilya %0.65 %Macaristan -1.00
Gelişmekte olan ülkelerde daralmanın sert göstergeleri Ağustos ve Eylül aylarında görüldü. Özellikle Çin ekonomisinde Ağustos’tan itibaren aylık bazda üretim 1 puandan fazla daralmaya başladı. Çin Sosyal Bilimler Akademisi büyümenin daha da düşerek üçüncü çeyrekte yüzde 7.4, son çeyrekte ise yüzde 7.2 olarak gerçekleşeceğini ve yıllık yüzde 7.45 olabileceğini tahmin etti.
ABD EKONOMİSİNDE DARALMA
Dünyanın en büyük ekonomisi ABD’de Eylül ayında siparişlerdeki düşüşün etkisiyle imalat sanayi beklentilerin üzerinde daralma kaydetti. Örneğin New York bölgesinde imalat sanayi Eylül ayında eksi 10.41 oranında daraldı. Küresel krizle birlikte başta ABD olmak üzere bütün dünyada para politikası maliye politikasının önüne geçti. Böyle olunca da merkez bankalarına adeta sihirli bir kurtarıcı gibi bakılmaya başlandı. Ve merkez bankalarının da elinde “para”dan başka araç yok. Bu bir açmaz yaratıyor. ABD Merkez Bankası FED ile AB Merkez Bankası AMB piyasaya para pompalayarak durgunluğu yenmek istiyorlar. Bilançoları habire şişiyor. Önce 14 Eylül’den önceki tabloya bakalım:
FED’in bilanço büyüklüğü:
2007’de 866 milyar dolar
14 Eylül 2012 2.9 trilyon dolar
Avrupa Merkez Bankası (AMB)
2007’de 1.2 trilyon avro
14 Eylül 2012 3.2 trilyon avro
Sistem ekonomiyi, bunca parayı pompalamasına rağmen durgunluktan çıkaramadığında, başka bir çare üretemediği için dönüp aynı yola başvurdu. 14 Eylül’de FED piyasaya her ay 40 milyar dolar pompalamaya karar verdi. Kayda değer bir canlılık ve istihdam görülünceye kadar pompalama sürecek. Öngörülen ise, 2012 yılında büyümenin yüzde 2.4’ün altına, hatta yüzde 2’nin bile altına düşeceği ve ancak 2013’te yüzde 3'e, 2014'te ise yüzde 3-3,8 çıkabileceği şeklinde. İşsizlik ise 2012’de yüzde 8'in altına düşmeyecek, gelecek yılda ise yüzde 7,6’ya, 2014 yılında da yüzde 6,7'ye düşebilecek.Buradan ABD ekonomisinin toparlanmasının ağır aksak gideceğini anlıyoruz.
AB EKONOMİSİNDE DARALMA
Kriz Avrupa’yı “Kuzey” ve “Güney” olarak ikiye böldü. Kuzey Avrupa alacaklı, Güney Avrupa borçlu. Avrupa Birliği denilen birlik ise duruma müdahale edebileceği araçlardan yoksun bir birlik olduğu için durumu seyrediyor. Bu nedenle dünya ekonomisinin yaklaşık yüzde 30’u demek olan AB ekonomisi bir türlü toparlanamıyor. Toparlanmak şöyle dursun, 2012 yılının ilk yarısında durağan, üçüncü çeyrekte ise daralmaya başlayan bir Avrupa ekonomisi ile yüzyüzeyiz. AB’nin bu durumu tüm dünya ekonomisini de olumsuz etkiliyor. Avro Alanı’nda talep koşullarının zayıf seyretmesi, bölgeye ihracat yapan birçok ülke ekonomisinin büyümesini yavaşlatıyor.
Ayrıca Avro alanı borç krizi bir dünya sorunu olarak orta yerde duruyor. Borçlanma maliyetleri sürdürülebilir olmayan İtalya, İspanya, Portekiz, Yunanistan gibi ülkeler global ticaret ve finans kanallarını daraltıyor, birçok gelişmiş ve gelişmekte olan ülkede büyüme hızını beklentilerin altına düşürüyor. Türkiye bu ülkelerden biri.
Avro Bölgesi'ndeki 17 ülkenin 11'i henüz kriz öncesindeki ekonomik büyüklüklerine dönebilmiş değil. 5 ülkenin 2014 yılında, 1 ülkenin 2015 yılında, 3 ülkenin 2017 yılında, 2 ülkenin 2020 civarında 2008 yılındaki büyüklüklerine dönmesi bekleniyor. Demek ki AB sorunu kısa vadede çözülemeyecek.
Bunlara ek olarak Avrupa’da daralma başladı. Avro bölgesinde 17 ülkenin toplamında üretim 2012’nin ilk yarısında yüzde 0,2 oranında azaldı. En isabetli talep göstergelerinden olan otomobil pazarı AB (27) ülkeleri toplamında Ocak-Ağustos döneminde 2011 yılı aynı dönemine göre yüzde 6.6 küçüldü. Yüzde 45.3’e düşen imalat endeksinin yanısıra hizmet sektöründe de Ağustos’ta indeks yüzde 47.5’a düştü. –ki yüzde 50’nin altı durgunluk sayılıyor–AB’nin bir türlü iyileştiremediği kanayan ilk yarası Yunanistan ekonomisi son 12 ayda yaklaşık yüzde 20 daraldı. Daralma eğilimi artarak sürüyor ve bu gidişle 2014'te daralma yüzde 25'e ulaşacak.
İtalyan ekonomisi Temmuz-Ağustos aylarında 0,8 civarında bir daralma yaşadı. Ülkede yatırımlar 2011’e göre yüzde 2.6 küçüldü.Ekonomisi küçülen AB ülkelerinden biri de Fransa. Fransa’da yıl boyunca sıfır büyüme kaydedildi; ülkenin günden güne küçülmeye doğru yol aldığı görülüyor. Fransa Cumhurbaşkanı Holland büyümenin sıfırın çok az üstünde olabileceğinden sözediyor.Portekiz Ulusal İstatistik Enstitüsü Ine’nin verilerine göre, ülkenin gayrisafi yurtiçi hasılası yılın üçüncü çeyreğinde (Temmuz-Eylül) yüzde 0.4, yıllık bazda ise yüzde 1.7 daralma gösterdi. Portekiz hükümeti ise, ekonominin bu yılın tamamında yüzde 1.6, gelecek yıl ise yüzde 3 daralacağının tahmin edildiğini açıkladı.
İngiltere’de imalat sanayisini de kapsayan üretim çıktısı, yılın ilk yarısında yüzde 1.3 azalırken, hizmet sektöründe küçülme yüzde 0.1 olarak gerçekleşti. İyimser bir tahmin olarak İngiltere Merkez Bankası Başkanı Sir Mervyn King, ekonomik büyümenin yolda olduğunu söyledi.
İspanya’da kriz gittikçe daha derinleşiyor. ekonomik göstergeler tersine gitmeye devam ediyor. Euro Bölgesi’nin dördüncü büyük ekonomisi, ikinci çeyrekte bir önceki döneme göre yüzde 0.4 oranında daraldı. Aldığı büyük çaplı dış desteklere rağmen ülkede bankacılık sistemi iflasın eşiğine geldi. Bütçe açığı ve borç konusunda hedefler tutturulamıyor. İspanya Ulusal İstatistik Enstitüsü’nün açıkladığı rakamlara göre, ülke ekonomisi ikinci çeyrekte geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 1 küçüldü. Bütçe açığının bu yıl yüzde 7 gerçekleşmesi beklenen ülkede, gençler arasında işsizlikteki artış oranı ikinci çeyrekte yüzde 54’lere kadar çıktı.
Ancak Avrupa ve dünya ekonomisi için asıl risk Almanya’da. OECD tahminlerine göre yılın ikinci yarısında Almanya resesyona girecek. Almanya resesyona girince bütün Avrupa resesyona girmiş olacak. Hızlı büyüyen Polanya bile çok düşük büyümelere döndü. Eksiye bile dönebilir.
ALİ BABACAN-Başbakan Yardımcısı: Büyümemiz düşük ama sağlıklıdır
Türkiye her fırtınaya karşı korundu. Finans kurumları ayakta kaldı. Dışarıda fırtına koparken, yer yerinden oynarken Türkiye'de büyüme ve istihdam var. Finans kurumları gayet iyi durumda. Ama bu ortamda 'Acaba bu kadar dikkatli olmasak mı, hafif koyversek, rahatlasak mı?' yaklaşımları riskli. Bu çerçevde her adımı ölçerek atacağız, dikkatli olacağız.
Merkez Bankamız, BDDK, Maliye Bakanlığı, Hazine birlikte konuşarak bağımsız şekilde attığı adımlarla hızlı kredi artışının önünü kesmeyi, yavaşlamayı sağlayacağı tedbirleri gerçekleştirdi ve sonuçlarını aldık. Bu yıl belki Türkiye'nin büyüme oranı düşük olacak, yüzde 3 küsurlarda büyüme görülecek, ama bu istikrar içinde sürdürülebilir bir büyüme oranı olacak. Bir bakıma siste virajlı yolda otobüs kullanan şoföre –ki dikkatli kullanıyordur, trafiğin her yönüne bakıyordur, siste ve virajda ne kadar dikkatli, hızlı hareket edilmesini bilen bir şofördür–, yolcular o şoföre; 'ya kardeşim niye yavaşlıyorsun bas gaza bas gaza' dediğinde tabii ki şoför dinlemeyecek ve gereğini yapacaktır. Türkiye'nin potansiyel büyümesiyle, kaynaklarıyla, tasarruf oranlarıyla orantılı büyüme oranları görmemiz gerekiyor. Şimdi 3 küsur diyoruz, belki gelecek yıl 4 küsur olacak.
Büyüme yüzde 4 değil de yüzde 3.5 oldu diye vergi gelirlerinin düştüğü yaklaşımı doğru değildir. Türkiye’de büyümenin kompozisyonu değişti. Büyüme iç tüketimden ihracat ağırlıklı bir büyümeye döndü. İç tüketimden ihracat odaklı büyümeye dönülünce vergi gelirlerinde bir miktar kayıp oldu. Sadece yüzde 4’lük büyüme yüzde 3’e düştü. ‘O yüzden vergi gelirleri düştü’ demek yanlış bir analizdir. Bizim için mali disiplin her şeyin başı. Vergilerin en önemli amacı bütçe açığımızı belirli bir seviyede tutabilmek. Önemli olan istikrardır, önemli olan Türkiye'deki huzur ortamıdır. Bütçe dengesi bozulduğunda Türkiye'de ne huzur ne güven kalır.
TÜRKİYE AVRUPA’DIR
Türkiye ekonomisi AB duvarına çarpıyor
Türkiye’de ekonomik kriz algısı küresel bağlamı olmayan bütün algılar gibi yüzeyseldir. Bu nedenle Avrupa derin bir tarihi krizle boğuşur ve bir türlü çare üretemezken sanki ekonomik ve siyasi ikbalini 200 yıldır Avrupa’da arayan bir ülke değilmişçesine düşünüp davranabilir. Sürdürülebilir olmadığı açıkça görüldüğü halde, bütün ülkeler ekonomik darlıkta iken Türkiye kendi şarkısını söyleyebilir hatta 2010 yılında olduğu gibi, yüzde 11.5’le dünyanın en hızlı büyüyen ekonomisi dahi olabilir.Türkiye ekonomisi yavaşladı. Sebebi AB’dir. Çünkü Türkiye’nin küreselliği AB ile ilişkisinde somutluk kazanır. AB ekonomisi ne ise Türkiye ekonomisi de odur. Türkiye’nin büyüme dinamiği hala AB’dir. Alternatifi henüz yaratılamamıştır.Türkiye'nin AB ile ticareti yılın ilk yarısında daraldı. Bu yılın ilk 6 ayında Türkiye'nin AB'ye ihracatı, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 3 düşüşle 24 milyar avroya geriledi.TÜİK’in altınla ödemeyi altın ihracatı gibi göstermesinden doğan yanlış ihracat verileri altın ile ilgili verilerin yer almadığı İhracatçılar Meclisi’nin rakamlarına bakıldığında düzeliyor. İhracatımız Temmuz’da yüzde 5.5, Ağustos ayında yüzde 4.6 oranında geriledi. Alternatif pazarlara yapılan ihracat da gerilemeyi örtemedi; çünkü asıl gerileme AB cephesinde oldu. 2012 Temmuz ayında yüzde 22’lik bir gerileme yaşandı ve o ay için AB’ye ihracatımız, toplam ihracatımızın yüzde 34’üne düştü. Ocak-Temmuz döneminde ise AB’ye ihracat, toplamın yüzde 38’i düzeyinde oldu. Oysa bu oran 2011 yılında yüzde 48’di. Öngörülen büyümenin önüne geçen faktör budur ve düzeleceğine dair belirti de yoktur. AB’de ise son üç ayın bütün belirtileri sertleşen bir sürecin yaşanacağına işaret ediyor
TÜRKİYE EKONOMİSİNDE DARALMA
Hedeflediğimiz küçülmeden daha fazla küçülüyoruz
Türkiye geçen yılki yüzde 8.5 büyümeden sonra frene basmış ve 2012 yılı için yüzde 4 büyüme hedefine geri çekilmişti. Bu gerçekçi bir politika idi fakat öngörü yılın ilk yarısından çıkan verilerce doğrulanmadı. Ekonomi ilk çeyrekte yüzde 3.2, ikinci çeyrekte ise yüzde 2.9 büyüyebildi. Böylece ilk yarı büyümesi yüzde 3.1 olarak gerçekleşti. 2011 yılının ilk altı ayında ise bu oran yüzde 10.5 idi. Endişeler arttı. Çünkü bu düşük büyüme Türkiye ekonomisi için sağlıklı sayılamazdı. Ekonomiye müdahale talepleri yükselmeye başladı. Şirketlerin mali yapılarının bozulduğuna, piyasa dengelerinin kontrol dışına çıktığına İSO En Büyük 500 araştırması işaret etmişti. İlk yarı verileri bunu doğruladı.İkinci çeyrekteki sonuçlara göre bazı sektörler büyüdü. Bu çeyrekte en fazla büyüyen sektör yüzde 7.1 ile gayrimenkul kiralama ve iş faaliyetleri oldu. Bunu yüzde 6.1 büyüme ile elektrik, gaz, buhar ve sıcak su üretimi-dağıtımı izledi. Yüzde 5.9 ile ev içi personel çalıştıran hanehalkları, yüzde 4.8 ile balıkçılık sektörlerinin performansı iyi oldu.
ZAFER ÇAĞLAYAN-Ekonomi Bakanı: Şoförümüz iyi gaza basalım
Tüm dünyanın kriz ortamını yaşadığı bugünlerde Türkiye bu yılın ilk 6 aylık döneminde yüzde 3.1 oranında büyüdü. Avrupa ekonomilerinin küçülme yaşadığı bir dönemden geçiyoruz. Avro bölgesindeki 17 ülkenin sadece 6'sı kriz öncesi dönemi yakaladı. 11 ülke hala kriz öncesi dönemi yakalayamadı.Yunanistan, İtalya, İspanya ve Portekiz’in kriz öncesi döneme dönmek için 10 yıl beklemeleri gerekecek. Avrupa'nın en gelişmiş ekonomilerinin 10-15 yıl kaybettiği bir ortamda Türkiye sağladığı siyasi ve ekonomik istikrarla tam gaz yoluna devam ediyor. Türkiye'nin büyümesi gerekiyor. ‘Uyusun da büyüsün’ diyemeyiz. Türkiye sürekli büyümek zorundadır. Türkiye ekonomisinin 2023 ideallerini yakalaması, 500 milyar dolar ihracat yapması ve dünyanın ilk 10 ekonomisinin içinde olması için yüzde 6'nın üzerinde büyümesi gerekiyor.
Daha gidecek çok yolumuz var. Bizim asla duracak ve dinlenecek zamanımız yok. Bizim kesinlikle duracak, frene basacak lüksümüz yok. Yeterince zaten geçmişte bizi durdurdular. Türkiye'yi orta gelir tuzağı ile uyuttular. Artık biz uyumayız. Öyle bir hükümet var ki ne faiz lobisinin baskısı altında kalacak ne dış güçlerin baskısı altında kalıyor. Artık Türkiye kendi yolunu kendisi çizen ve dünyanın tüm ülkeleriyle ekonomik entegrasyonu sağlayan bir yapı içinde.
İç talep daraldı
Ekonomik büyümenin asli temeli iç pazardır. Talep daraldı ve küçülme beklenenden fazla oldu. Yavaşlama eğilimi beyaz eşyada kendini gösterdi. Buzdolabı, çamaşır makinesi, bulaşık makinesi ve fırın olmak üzere dört ana ürünün satışları ilk yarıda sadece yüzde 0.9 oranında bir artış gösterdi. Bu ürünlerin ithalatında da Mart ayında yüzde 2.2 oranında başlayan düşüş, Nisan’da yüzde 19.1'e ulaştı, Mayıs’ta yüzde 17.1, Haziran’da yüzde 6.2 düşüş yaşandı. Dört ana üründe, ilk altı ay itibarıyla ithalat yüzde 5.3 düştü.Talepteki daralma, özellikle ithal tüketimde kendini sert şekilde gösterdi. Geçen yıl ilk yarıda yüzde 41.4 artan tüketim malı ithalatı, bu yıl aynı dönemde yüzde 15.9 oranında düştü. Tüketim malı ithalatındaki düşüş aylar itibarıyla giderek hızlanarak Ocak’taki yüzde 11'lik düzeyinden, Şubat’ta yüzde 12.7'ye, Mart’ta yüzde 21'e ve Nisan’da yüzde 22.6'ya ulaştı. Tüketim malı dış alımı Mayıs’ta yüzde 5.5, Haziran’da da yüzde 20 düşüş gösterdi. Bu arada yatırım malı ithalatı da geriledi.
Diğer daralma göstergeleri
- 2012’nin ilk yarısında yurtdaşların tüketimi yüzde 0.5 daralırken ticaret sadece yüzde 1.2 büyüdü. Bu dengeyi kamunun yüzde 4.4 artış gösteren tüketimi dengeledi.
- Son 7 ayda bankaların özel sektöre ve devlete verdikleri faiz oranlarında büyük farklılıklar ortaya çıktı. Bankalar özel sektöre daha yüksek faizle borç veriyor. Yani özel sektörün kredi kullanmasının önüne geçiliyor. Krediler daralıyor. Karşılıksız çıkan senetlerin sayısı yüzde 22 arttı.
- 2012’nin ilk 7 ayında kurulan şirket sayısı 2011’e göre yüzde 27.42 azaldı.
- 2010 ve 2011 yıllarında yüzde 8 büyümüş olan inşaat sektörü 2012 ilk yarıda ancak yüzde 3.1 büyüdü. Büyüme hızı ikinci çeyrekte yüzde 0.4 oldu.
- Otomobil satışları yılın ilk yarısında geçen yıla göre yüzde 15.6 geriledi. Yerli otomobil satışlarında yüzde 21.9 düşüş yaşandı, ithal oto satışları da yüzde 12.8 düştü.
- İlk yarıda otomobil üretimi yüzde 42.9'la sert bir düşüş yaşarken, otomobil ihracatında da yüzde 36.1 düşüş görüldü. Ağustos 2012’de otomotiv endüstrisinin yurtdışı satışları 1 milyar 72 milyon dolarla geçen yılın aynı ayına kıyasla yüzde 16.8 düştü.
- Geçen yıl ilk yarıda sanayide yüzde 11 olan üretim artışı bu yıl aynı dönemde yüzde 3.1'e düştü. Bu kapsamda artış oranı özellikle yatırım mallarında yüzde 22.8'den yüzde 2.4'e, hammadde üretiminde yüzdede 10.2'den yüzde 3.2'ye, geriledi.
- Dayanıklı tüketim mallarında geçen yıl ilk altı ayda yüzde 13.1 olan üretim artışı, bu yıl aynı dönemde sadece yüzde 1.8 oldu. İlk altı aylık dönemlere göre üretim artışı, enerjide de yüzde 9.6'dan yüzde 4.9'a indi. Geçen yıl ilk altı ayda yüzde 5.5 artan dayanıksız tüketim malları da bu yıl aynı dönemde yüzde 2.8 oranında bir artış gösterdi.
MEHMET ŞİMŞEK-Maliye Bakanı: Bütçe hedefleri tutturulamaz
Yılın ilk yarısında bütçe gelirleri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 11 oranında artarak 162.2 milyar lira oldu. Ocak-Haziran döneminde bütçe giderleri, geçen yılın aynı dönemine göre yüzde 17.9 oranında artarak 168.9 milyar lira olarak gerçekleşti. Yıl sonu hedefine göre gerçekleşme oranı yüzde 48.1’de kaldı.Bütçe açığı Haziran ayında 6.3 milyar lira, yılın ilk 6 ayında ise 6.7 milyar lira olarak gerçekleşti. Sosyal güvenlik açığı ilk 6 ayda 7.4 milyar lira ilave maliyet getirdi. Faiz dışı fazla, bu yılın ilk yarısında, geçen yılın ilk yarısına göre düşük gerçekleşti. Geçen yılın ilk yarısında 25.3 milyar lira faiz dışı fazla verilirken, bu yılın ilk yarısında faiz dışı fazla 19.6 milyar lira oldu. Bütçe dengesinde geçen yılın ilk 6 ayına göre performansta ciddi bir bozulma söz konusu.
Bu sene bütçe hedefleri tutturulamayacak. Ancak bütçe disiplininde hata yapılmadı. Bu sene gelişen ülkeler momentum kaybına uğradı. Dünyadaki bu momentum kaybına paralel olarak Türkiye de yavaşlama sürecinde bulunuyor. Bütün dünyada emtia fiyatları arttı. Türkiye'nin bu sene 60 milyar dolarlık enerji ithalatı olacak. Enflasyon ve büyüme olumsuz etkilendi. Emtia fiyatlarındaki artışın durması gerekir. Yüzde 4'ün altında bir büyüme söz konusu şu anda. Bu sene Türkiye'nin büyümesi ihracat ağırlı olarak gerçekleşti. İhracat kanalıyla büyüme vergi gelirini artırmadı. Memur maaş zamları, ulaştırma yatırımları, sağlık, sosyal güvenlik, özelleştirme gelirlerinin azlığı ve BOTAŞ'ın maliyetin altında doğalgaz satması bütçe açığının büyümesine önemli etkide bulundu.
Yatırım eğilimi düştü
- Ülkedeki yatırım eğiliminin göstergesi olan sermaye (yatırım) malı ithalatında da hızlı bir düşüş yaşandı. Geçen yıl ilk yarıda yüzde 38 artış yaşanan yatırım malı ithalatında bu yıl ilk yarıda yüzde 10.5'lik bir düşüş meydana geldi.
- Yatırım mallarında Ocak ve Şubat’ta artış yaşanan ithalat, Mart’ta yüzde 5.5, Nisan’da yüzde 15.9 düşüş gösterdi. Yatırım malı ithalatında Mayıs’ta yüzde 10.1 olan düşüş, Haziran’da ise yüzde 30.7 ile rekor bir düzeye ulaştı.
- Yılın ilk yarısında hem özel sektör (yüzde -7.9), hem de kamu sektörünün (yüzde -4.0) yatırım harcamalarında daralma söz konusu oldu.
Sermaye girişinde zayıflama
Türkiye’de ekonomik büyümenin iki temel ayağından biri iç talep, diğeri de yabancı sermaye girişidir. Dünyada sermaye hareketlerinin zayıflamasına paralel olarak Türkiye’ye gelen yabancı sermaye düşüş göstermiştir. 2011 yılının son çeyreğine göre 2012 yılının ilk çeyreğinde dünya genelinde yüzde 17, OECD ülkelerinde yüzde 18 ve G-20 ülkelerinde de yüzde 26 oranında uluslararası doğrudan yatırımlarda azalma yaşandı.
Bu gelişmenin Türkiye ekonomisine yansıması şöyle oldu: 2011 Ocak-Haziran döneminde 47.4 milyar dolar olan sermaye girişi 2012’nin aynı döneminde 35.5 milyar dolara geriledi. Bu dönemin doğrudan yatırım sermayesi girişlerinde bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 2 gibi düşük bir artış kaydedildi. 2011’in Ocak-Haziran döneminde 5.5 milyar dolar olan net doğrudan yatırımlar girişi, bu yılın aynı döneminde 5.7 milyar dolara yükseldi. Aynı dönemde yabancıların Türkiye’de gerçekleştirdikleri net gayrimenkul alımlarından gelen miktar ise 1.3 milyar dolar oldu. Ocak-Haziran 2011’de 17.1 milyar dolar giriş kaydedilen portföy yatırımları bu yılın aynı döneminde 10.5 milyar dolara geriledi. Ocak-Haziran 2011’da 24.9 milyar dolar giriş olan diğer yatırımlar bu yılın aynı döneminde 19.2 milyar dolara düştü.
Türkiye’ye yönelik sermaye hareketinin geriye doğru yıllık toplamına baktığımızda şu sonuç çıkıyor: 2011 yılında ülkeye değişik yollardan 55.5 milyar dolar girmişti. Bu yılın ilk yarısında döviz girişi 17.0 milyar dolar azalarak 38.5 milyar dolara düştü. Ekonomi Bakanı Çağlayan bu noktaya şu iyimserlikten bakıyor: “Son aylardaki yavaşlamaya rağmen, sonbahardan itibaren uluslararası doğrudan yatırım girişlerinde canlanma bekliyoruz. Yeni teşvik sistemi ile doğrudan yatırım girişlerinde asıl sıçrama önümüzdeki dönemde, teşvik sisteminin yurtdışı tanıtımları devam ettikçe görülecektir.'' Döviz girişinde doğrudan yatırımların payı 5.7 milyar dolar, portföy yatırımlarının payı 10.5 milyar dolar, döviz kredilerinin payı 19.2 milyar dolar. İlk 6 ayda nereden geldiği belli olmayan döviz girişi ise 3.1 milyar dolar oldu. Giren döviz, döviz açığından fazla olduğu için rezerve de 7.5 milyar dolar eklendi. Bu da döviz kurunu düşük tutmayı sağladı.
ERDEM BAŞÇI-Merkez Bankası Başkanı: Ayağımızı frenden çektik
Faiz koridorunun üst bandını yüzde 10’a düşürdük. Bundan sonra sıkılaştırma yapsak bile faiz yüzde 9.5’i geçmez; bu da bankaların ticari kredilerindeki faizleri düşürmeye başlamasına neden oldu.Türkiye’nin potansiyel büyümesi yüzde 5, bunun için fiyat istikrarı ve finansal istikrar gerekiyor. Türkiye verimlilik artırıcı adımlar atabilirse yüzde 7.5 büyüyerek 2023 hedefi olan kişi başına 25 bin dolarlık gelir hedefine ulaşabilir. Türkiye’de büyüme bu yıl yüzde 3-4 arasında kalır. Gelecek sene büyüme yüzde 4-5 arasında olur. İhracat gelecek yıl artmaya devam edecek; ihracat ne kadar artarsa biz de iç talebin büyümesine o kadar izin verebiliriz. Türkiye’de dengeli şekilde ılımlı büyüme devam edecek; 2013 bu yıldan daha iyi bir yıl olacak gibi görünüyor.
Son çeyrekte enflasyonda ciddi düşüş göreceğiz, 2013’ün ortalarında enflasyonda yüzde 5’i görürüz. Çekirdek enflasyon daha erken bir dönemde yüzde 5’i görecektir. Yıl sonunda enflasyon tahminimiz yüzde 6.2, kamu zamları yıl sonu için yukarı yönlü risk oluşturabilir. Bu yıl son çeyrekten son çeyreğe büyümeyi yüzde 4 civarında bekliyoruz.”
Küresel finansal krizin ardından, gelişmiş ülkelerin gerçekleştirdiği parasal genişleme, ekonomik temelleri sağlam olan diğer gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi, Türkiye'de de aşırı hızlı kredi genişlemesine yol açtı.
Türkiye olarak yumuşak inişi seçtik. Kredi büyümesine karşı alınan önlemlerde oldukça başarılı olduk. Otoritelerce kredi büyüme hızı 2012 yılı sonunda yüzde 15’in altına indirilmesi amaçlanmıştır. Alınan makro ihtiyati tedbirler sonucunda, bu amaçlara ulaşıldığı gözlenmektedir. Bugün itibarıyla, Türkiye’de kredi büyüme hızı sorunsuz bir şekilde sürdürülebilir seviyelere yaklaşmıştır. Kredilerin daha fazla frenlenmesi için sebep bulunmuyor.
İhracat büyüme faktörü haline geldi
Ekonomik büyüyemizde ihracatın katkısı çok düşüktü bu kompozisyon değişti. Türkiye’nin ihracatında ara mallarının payı artış gösterirken yatırım ve tüketim malı ihracatının payı, dış pazarımızdaki değişimlerden kaynaklı olarak geriledi.İhracatımız ilk çeyrekte yüzde 12.4, ikinci çeyrekte yüzde 14.2, ilk yarıda yüzde 13.3 arttı, büyümeye katkısı 5.1 puan oldu. Ancak ihracat Ağustos ayında düşüşe geçti.
2012 Ocak-Haziran döneminde dış ticaret açığı 34.4 milyar dolar olarak gerçekleşti. Geçen yılın aynı döneminde dış ticaret açığı 46.5 milyar dolardı.İthalatımızda ara mallarında altı aylık tutar geçen yıla göre sadece yüzde 2.3 oranında bir artış gösterdi. Sanayi üretiminin yavaşlaması paralelinde ilk yarıda hammadde ithalatındaki aylık değişimlerin negatif ya da düşük artışlar şeklinde olduğu gözlendi. Sanayide çarkların hızlı döndüğü geçen yılın aynı döneminde hammadde ithalatı yüzde 41 artmıştı.
ÜMİT BOYNER-TÜSİAD Başkanı: Makro bazlı politikalar kalıcı bir çözüm sağlamıyor
Cari işlemler dengesi özü itibarıyla bir karne niteliği taşır. Cari işlemler açığını oluşturan çok sayıda unsur mevcuttur, dolayısıyla bu dengeyi azaltmaya yönelik münhasır bir politikadan bahsedilemez. Cari işlemler açığını oluşturan unsurlar bütün makro ve mikro politika alanını kapsamaktadır.Özellikle tüm dünyanın zorlu ekonomik koşullardan geçtiği bir dönemin yanı sıra, iç ve dış talebi dengelemek üzere güçlü bir politika karışımı uygulanmasının bir sonucu olarak Türkiye'nin yüksek büyüme oranları yüzde 4'lere kadar geriledi.Cari açık sorunsalı nedeniyle yöneldiğimiz bu politika yaklaşımı mevcut koşullar altında elimizdeki sınırlı seçeneklerden birini teşkil etmektedir. Son iki yıldır devam eden talebi dengeleme yönündeki çabalar, büyümenin, potansiyelin altında kalmasına yol açmakla beraber, ekonomide hızlı ve tehlikeli bir genişleme-çöküş süreci oluşmadan yumuşak iniş ile talebin kontrol edilmesini sağlıyor. Yani makro istikrar anlamında büyük önem taşıyor. Bütün bu önlemlere rağmen makro bazlı politikalar ancak cari dengede konjonktürel dalgalanmaların yarattığı olumsuz etkileri gidermeye yardımcı olmakta, yapısal nitelikte veya kalıcı bir çözüm sağlayamamaktadır.
Bankacılığımız aşağı yönde seyretti
Bankacılığımız gelişmiş ülkelere kıyasla son derece küçük ölçektedir. Bankalar aktifinin milli hasılaya oranı Avrupa’da yüzde 300’e yakınken Türkiye’de yüzde 95 civarındadır. Krizi hafif atlatmamız bankalarımızın gücü ile değil küçüklüğü ile mümkün oldu. 2012 ilk yarısında Bankacılık sektörümüzün durumu şudur:
BDDK verilerine göre;
- Sektörünün 2011 ilk yarıda yüzde 16.4 olan toplam kredi genişlemesi, bu yıl yüzde 8.2'e düştü.
- Kredi kartı borçları yüzde 16.4 büyüdü.
- Konut ve taşıt kredilerinde sert fren yaşandı.
- Yasaklama kararı alınan çek sayısı ise altı ayda yüzde 744 artarak 223 bin adet oldu.
- Toplam mevduat Ağustos 2012’de yüzde 5.2 arttı, 769 milyar TL oldu.
- Ocak-Ağustos döneminde toplam kredi hacmi yüzde 8.5 artarak 752 milyar TL oldu.
- Genelinde aşağı yönlü seyir izleyen bankacılık sektörü menkul kıymetler portföyü yüzde 1.7 oranında gerileyerek 280 milyar TL oldu.
- Ocak-Temmuz döneminde Bankaların yurtdışı efektif ve mevduat varlıkları yaklaşık 3.6 milyar dolar azaldı.
- Bankaların yurtdışından kullandığı krediler 2.45 milyar dolara ulaştı.
- Ocak-Haziran döneminde uzun vadeli dış kredilerin yenilenme oranı, bankalar için %93, şirketler kesimi için %113 olarak gerçekleşti.
- Ocak-Haziran: sermaye ve finans hesaplarında yaklaşık 35.5 milyar dolarlık bir giriş oldu
- Merkez Bankası rezervlerinde Ocak-Haziran döneminde 6.3 milyar dolarlık artış oldu.
Sonuçta, Ocak- Haziran 2011’de 10.8 milyar dolar artış kaydedilen rezerv hareketlerinde, bu yılın aynı döneminde 7.5 milyar dolarlık artış meydana geldi.
MEHMET BÜYÜKEKŞİ-TİM Başkanı: değerli TL rekabet gücümüzü yıpratıyor
Avrupa'daki kriz derinleşirken, küresel ekonomideki yavaşlamaya bağlı olarak dünya genelinde faizlerde ve getirilerde yeni bir düşüş yaşanıyor. Bu süreçte Türkiye'de faizlerin göreli olarak yüksek kalması nedeniyle, dünya ile getiri farkları açılıyor. Türkiye'deki yüksek faiz ülkemizi bir çekim merkezi haline getiriyor. Buna bağlı olarak Türkiye'ye son dönemde, aylık cari açıktan daha fazla sermaye girişi oldu.Sermaye girişinin hızlanması ile birlikte döviz kurları düşmeye başladı. Türk lirası hızla değerlenirken, Merkez Bankası'nın bu duruma kayıtsız kaldığını görüyoruz. Oysa ekonomi olarak çok zor bir dönemden geçiyoruz. Dünya ekonomisi ve ticareti yavaşlarken, beklenti anketlerinde ihracat siparişleri geriliyor. Böyle bir ortamda Türk Lirası'nın yeniden değerlenme sürecine girmesi, zor bir dönemde rekabet gücümüzü erozyona uğratıyor.
İhracatçılar iki koldan baskı altındadır. Bir yandan Avrupa'da pazar kayıpları yaşıyoruz, diğer yandan düşen kur ve parite nedeniyle kayıplarımız daha da büyüyor. İhracatla büyüme modelini seçen bir ülke olarak, rekabetçiliğimizi korumak için etkili, seri ve de her şeyden önemlisi hızlı adımlar atmamız gerekiyor.
2012 yılına, Merkez Bankası'nın ''doları yeneceğiz'' sloganı ile başlandı. Bu sıkı para politikası Türk Lirası'nın yeniden değerlenmesini tetikledi. İhracata dayalı büyüme hedefimiz hala geçerli olduğuna göre Türk Lirası'nın değerlenmesi karşısında proaktif olunması gerektiğine inanıyoruz.
Cari açık azalırken bütçe açığı büyüdü
80 yılda toplam 57 milyar dolar, son 10 yılda ise 324.7 milyar dolar cari açık veren Türkiye ölçeğinde cari açık veren bir ikinci ülke yok. 2012’de bu konuda görünüm şöyle: OVP cari açık hedefi 64.5 milyar dolar dolardı. Türkiye Ocak-Haziran’da, bir önceki yılın aynı dönemine göre yüzde 30 azalışla 31.1 milyar dolar cari açık verdi. Geriye dönük yıllık bakılırsa açık 63.5 milyar dolar ediyor. Bu bir iyileşme.İyileşme farklı olarak bu yıl ithalat daralmasından değil ihracattan kaynaklandı. Yaklaşık 11 milyar doları mal ve hizmet ihracat artışından 2 milyar doları da ithalat daralmasından geldi.
Bu gelişme iyi ama en iyisi büyüme varken cari açığın azalmasıdır. Halbuki cari açık azalması büyümede yavaşlama, bütçe gelirlerinde azalma yarattı ve bütçe açığını büyüttü. Demek ki büyümemiz hala cari açığın yüksek olmasına bağlı. Talebi daraltıcı politikalardan vazgeçildiğinde cari açığın tekrar büyümesi kaçınılmaz olacak. O halde görünen şu: 2012’nin ikinci yarısında büyüme hızı düşecek. Cari açığın miktarı azalacak ve GSYİH’ya oranı yüzde 8.8 olacak. Bütçe açığı artacak. Hem cari açık hem de bütçe açığı, finansal piyasaları da tedirgin eden ciddi bir durum oluşturacak.Dışarıda gelişen olumsuz faktörler Türkiye ekonomisine hangi açık kapısından giriyor? İçerdeki bazı küçük ekonomik sapmalar niçin makro ekonomik dengelere niçin deprem etkisinde bulunuyor? Yüksek ekonomik büyümemiz hangi saikler nedeniyle hepimizi ürkütüyor ve frene basmak zorunda kalıyoruz? Gaz-fren tartışması bu soruların yanıtlarından çıkıyor. Ekonomimizin yapısı böyle. GSYİH’mızın artış hızı ile cari işlemler açığımızın artış hızı arasında bire bir örtüşme var. Ne kadar büyüme, o kadar cari açık! Carı açığımızı ancak ve sadece, ekonomiyi daraltırsak düşürebiliyoruz. Hatta cari açığı düşürmemiz için neredeyse krize ihtiyacımız oluyor. Kriz yıllarına bakın, cari açığımızın neredeyse sıfıra yaklaştığını görürsünüz. 1995, 1997, 1998 ve 1999 krizleri ile 2001 krizi ve nihayet 2009’da küresel kriz, cari açık sorunsalına ilaç gibi gelmiş. Niçin?
Ekonomimizin sağlığı bozuk da ondan. O halde bugünkü “gaz”- “fren” tartışmamız sağlıklı bir ekonomi arayışından çıkmıyor, yapısal hastalığımız öldürücü olmasın diye finansal denge arayışından çıkıyor. Hastalığın kendinisi tartışsaydık, Ar-Ge’yi, İnovasyonu, Girişimciliği, İleri orta ve yüksek teknoloji ile üretimi tartışıyor olacaktık.
TANIL KÜÇÜK-İstanbul Sanayi Odası Başkanı: İç talep süratle canlandırılmalı
Ekonomik Durum Tespit Anket Çalışmamızın sonuçları finansman konusunda işletmelerin bazı sıkıntılarla karşı karşıya olduğu sonucunu doğrular niteliktedir. Hemen hemen her dört işletmeden üçü finansman sorunu yaşamaktadır. İşletmelerde ölçek büyüdükçe ve kurumsallaşma arttıkça finansman sorunu nispeten azalmaktadır. İşletmelerin sorunlarının neler olduğu incelendiğinde; kredi maliyeti yüksekliği, sektörel teşviklerin yetersizliği, işletme sermayesi ihtiyacının hızla artışı, özkaynak yaratamama ve kredi bulamama gibi sorunların ön plana çıkmış olduğu görülmektedir.500 Büyük Sanayi Kuruluşu Araştırmamız, 2011’de üretim ve satışlar artmasına rağmen dönem kar ve zararının azaldığını ortaya koymuştur. 2011 yılı ikinci yarısından itibaren yükselişe geçen kurlar ve faizler işletmelerin karlılığını olumsuz etkilemiş ve mali yapılarını zayıflatmıştır. Zaten çok yüksek seviyelerde olan Toplam Borç/Özsermaye oranı, 2011 yılında çok daha yüksek oranlarda gerçekleşmiştir. Bu durum, 2012’de de pek fazla bir değişiklik göstermemiştir.
Mevcut durum itibarıyla ekonomideki soğumanın öngörülenin ötesine gitmesi ihtimaline oldukça yakın bir çizgide durmaktayız. Zira, İlk altı aydaki ortalama büyüme yüzde 3.1 olarak gerçekleşti ve yılın tamamı için öngörülen yüzde 4’lük büyümenin yakalanması riske girmiş oldu. Bu çizgiden uzaklaşabilmek için yılın ikinci yarısında ekonominin daha hızlı bir seyirde akmasına ihtiyaç var. Nitekim, bu ihtiyacı gören Merkez Bankamız da faiz indirimi başta olmak üzere çeşitli önlemleri devreye sokmuş durumda.
Faiz indirimlerinin tüketim ve yatırım harcamalarını artırmakta ne kadar başarılı olabileceği soru işareti. Diğer taraftan, vergi gelirlerinin büyük çoğunluğunu dolaylı vergilerin oluşturduğu ülkemizde, tüketimin azalması vergi gelirlerinin de azalmasına da yol açtı ve cari açık nispeten düşerken, bütçe açığı sorunu karşımıza çıktı. Bütçe açığı ile mücadele etmek üzere vergi artırımları ve enerji kaynaklarına zam olasılığı gündeme geldi. Muhtemel zamlar sanayicimizin, iç ve dış rüzgarlar karşısında zaten kırılgan olan rekabet gücünü daha da zayıflatacaktır. Ayrıca, vergi artışları ve zamlar tüketimi, dolayısıyla, iç talebe hareket kazandırma hedefini de olumsuz etkileyecektir.
Ekonomide bu hassas dengeleri yakalamak zaten yeterince zor iken, Avrupa Birliği ekonomisinde ve Suriye başta olmak üzere bölgemizde devam eden sıkıntılar, kısaca içerdeki mücadeleye destek olmayan dış ekonomik ortam, işimizi daha da zorlaştırmakta. Kısaca, 2012’de yüzde 4’ün altına düşmemek ve 2013’teki yüzde 5’lik büyüme hedefini gerçekleştirebilmek için Türkiye’nin çok dikkatli yol alması gerekiyor. Dünyada ve bölgemizdeki zor koşullara, sıkıntılı konjonktüre rağmen, ekonomideki kazanımları korumayı ve daha ileri taşımayı başarmak zorundayız.
Artan bütçe açığı korkuttu
İç talep daralması vergi doğuran ekonomik faaliyetleri daralttı. İthalat daralması buradan alınan vergileri düşürdü. Dahilde KDV'de tahsilat artışı yüzde 1.7'le son derece düşük kaldı. Akaryakıt ve gazdan elde edilen ÖTV geliri sadece yüzde 0.3 artarken, motorlu taşıtlardan elde edilen ÖTV satışlardaki düşüş paralelinde yüzde 6.2 azaldı ve toplamda ÖTV tahsilatındaki artış yüzde 5.4'le düşük gerçekleşti. Vergi tahsilatı aydan aya geriledi, gerileme, Haziran’da yüzde 10.7’ye ulaştı. Halbuki geçen yıl aynı dönemde vergi gelirleri yüzde 27 artmıştı. Altı aylık toplam vergi gelirindeki değişim 18 ilde negatife dönüştü.Gelir azalırken bütçe giderleri hızlı arttı. Ocak-Ağustos bütçe giderlerinde yüzde 16.3'lük bir artış oldu. Geçen yıl aynı dönemde bütçede öngörülen harcamaların yüzde 62.6'lık bölümü gerçekleşmişken bu yıl 2.7 puanlık bir artışla yüzde 65.3'lük bölümü gerçekleşti. Harcama kalemlerinde en önemli artış yüzde 21.9 ile cari transferlerde, yüzde 16.8 ile personel giderlerinde oldu. Faiz giderlerindeki artış ise yüzde 14.2 gerçekleşti.
Bütçe açığı çok önemli. Kapatılmalı veya asgaride tutulmalı. İlk önlemler başlatıldı. Akaryakıt, alkollü içkiler, tapu harçları ve yüzde 37 olan düşük motorlu araçlarda özel tüketim vergisi (ötv) artırıldı. Doğalgaza yüksek oranda zam gündemde. Yetmedi, Maliye Bakanlığı gelir artırıcı çalışmalarını hızlandırdı. Kırk maddeye yakın taslak paketi hazırlayan bakanlık 10 milyar lira civarında bir ek gelir öngörüsünde bulunuyor. Bu durumda otomotivdeki ÖTV ve MTV'nin yanı sıra sigara ve tapu harcı gibi kalemlere zam gelmesi gündeme gelecek. İndirimli KDV oranları uygulamasından vazgeçilmesi, gayrimenkul yatırım ortaklıklarındaki Kurumlar Vergisi istisnasının kaldırılması da bekleniyor.
MURAT YALÇINTAŞ-İstanbul Ticaret Odası Başkanı: Piyasaya para sürülmeli
Yılın ikinci üç ayında ekonomik faaliyetlerde ılımlı bir canlanma görüldü, ancak kısmen Haziran ayı ve özellikle Temmuz ayında iç piyasada gözle görülür bir sıkışıklık yaşandı. Bu sıkışıklık sadece dünyadaki krizden değil, iç talepteki yavaşlamadan da kaynaklandı. Bu sıkışıklığın en önemli nedenlerinden biri, Merkez Bankası’nın cari açığı azaltmak için uyguladığı sıkı para politikası tedbirleri. Sıkışıklığı gidermek için piyasaya bir an önce likidite sunulmalı. Merkez Bankası’nın son açıklamasında piyasalara verdiği ‘para politikasını gevşetme’ mesajı bir an önce yerine getirilmeli. Yeni çek düzenlemesinin yarattığı güvensizliğin de piyasadaki sıkışıklıkta rolü oldu. Temmuz ayında karşılıksız kalan çek adedi bir önceki aya göre yüzde 20 artış gösterdi.Hükümetin bu yıl için büyüme hedefi yüzde 4. Bu hedef bile reel sektörde iç talep boyutunda önemli bir fedakarlığa sebep oldu. Yüzde 3’lere inmesi ise daha da endişe verici sonuçlar doğurur. Bu keyifsizlik bugüne kadar Türkiye ekonomisinde hayata geçirilmiş olan en iddialı teşvik sisteminin de atıl kalması gibi bir riski beraberinde getiriyor.
Eylül müdahalesi
AB kamu borcu kaynaklı krizdeyken Türkiye ekonomisi için elbette en iyi gösterge kamu maliyesindir. 2012 yılının ilk yarısında vergi gelirlerinin artış oranında düşüş, borç stokunun vade yapısı nedeniyle faiz ödemelerinin hızlı bir artış göstermesi kamu maliyesini olumsuz etkiledi. Türkiye’nin kamu borcu bu yıl sonu GSYİH’nın yüzde 36’sı düzeyinde gerçekleşecek. Bu çok güzel bir tablodur.Böyle olduğu içindir ki 14 Eylül’de Merkez Bankası durgunluğa büyüme odaklı bir müdahalede bulundu. Zafer Çağlayan’ın deyimiyle gaza bastı. Faiz koridorunu daralttı. Faiz koridorunun üst bandında 150 baz puan indirim yaptı. Böylece gecelik borç verme faizi yüzde 11.5’ten yüzde 10’a indi. Banka politika faizi olan 1 hafta vadeli repo ihale faiz oranını yüzde 5.75’te sabit tuttu. Merkez Bankası gecelik borçlanma faiz oranını da yüzde 5’te tuttu. Banka yanı sıra, açık piyasa işlemleri çerçevesinde piyasa yapıcısı bankalara repo işlemleri yoluyla tanınan borçlanma imkânı faiz oranını 150 baz puanlık indirimle yüzde 11’den yüzde 9.5 düzeyine çekti.Merkez Bankası, TL zorunlu karşılıklarda ilk yüzde 40’lık dilim için Rezerv Opsiyon Katsayısı’nı (ROK) yüzde 1.1’den 1.3’e çıkardı.MB Geç Likidite Penceresi Faiz oranlarında da değişikliğe gitti. Buna göre, Geç Likidite Penceresi uygulaması çerçevesinde, Bankalararası Para Piyasası’nda saat 16.00-17.00 arası gecelik vadede uygulanan Merkez Bankası borçlanma faiz oranını yüzde sıfır düzeyinde sabit tutarken, borç verme faiz oranını 150 baz puanlık indirimle yüzde 14.5’ten yüzde 13’e çekti. Reel sektör ve iç talepteki rahatsızlık nedeniyle beklendiğinden daha agresif politikalar sergileyen bankanın politika faiz indirimine de gitmesi beklenecek.
NURETTİN ÖZDEBİR-Ankara Sanayi Odası Başkanı: Freni gevşetmekte geç kalındı
Büyüme rakamları beklentinin altında kaldı. Merkez Bankası freni gevşetmekte geç kaldı. Beklentilerin altında kalan ikinci çeyrek büyümesi, yıllık büyümenin yüzde 4’ün altında kalma ihtimalini güçlendirdi. Büyümeye iç talep negatif katkı yaptı. Merkez Bankası yöneticileri, Temmuz ayından itibaren freni gevşetmeye başladı ama ikinci çeyrek büyümesi, Merkez Bankası’nın ayağını frenden çekmekte geç kaldığını düşündürüyor. Merkez Bankası, ilk Para Politikası Kurulu toplantısında faiz indirim kararı almalı.
ÇETİN OSMAN BUDAK-Ankara TSD Başkanı: Esnafa kredi paketi getirilmelidir
Ekonomide yavaşlama son aylarda artık her yerde hissedilir olmuştur. Bunun üzerine bir de Suriye sınırının kapanması gelmiştir. Piyasada ödeme sıkıntısı had safhaya ulaşmıştır. Kredi borcunu ödemeyen kişi sayısı geçen yılın tümünde 530 bin iken bu yıl 6 ayda 580 bin kişi olmuştur. Karşılıksız çek sayısı Temmuzda geçen yıla göre aylık olarak yüzde 90, 7 aylık olarak yüzde 56 artmıştır. Protestolu senetlerde artış yüzde 40’lardadır. Piyasa durgunluğu, nakit sıkışıklığı, faizlerin yüksekliği en fazla esnafı veya KOBİ’leri vurmaktadır. Esnafın sıkıntısının bir başka kaynağı halkın tüketiminde AVM’lerin ve büyük zincirlerin payının artmasıdır. Yani, ekonomi yavaşlarken biri yer biri bakar durumu daha da ciddi hale gelmektedir. Bu nedenle esnafa dönük yeni bir kredi paketi gündeme gelmelidir.
Sonuç
Türkiye daralma ve küçülme yolunu isteyerek seçmiyor. Ekonomisi büyüdüğü zaman da sağlıklı değil, küçüldüğü zaman da. Bu nedenle politikanın müdahalesine her zaman açık ve de muhtaç. Çünkü düşük katma değere, dış ticaret açıklarına, aşırı iç talebe dayalı, yetersiz iç tasarruf ile yola devam etmeye çalıştıkça enflasyon ve cari açık bastırıyor; buna karşı önlem almaya başladığında da iç talep daralması başgösteriyor ve resesyon riski doğuyor. Türkiye ekonomisinin bu çelişkisi, bütün dünya ekonomisi yavaşlamışken ve Avrupa’da durgunken daha da şiddetleniyor. Çelişkinin şiddetlenmesi Hükümet içinde yaklaşım farklılıkları yaratıyor.Reel ekonominin sıkıntılarının sözcülüğünü üstlenmiş olan ekonomi bakanı Zafer Çağlayan durmayalım düşeriz, hızlanalım derken ekonomiden sorumlu Başbakan Yardımcısı Ali Babacan gaza basmayalım, hava sisli, duvara çarparız diyor. Kuvvetle muhtemeldir ki ekonomiye önümüzdeki aylarda müdahaleler devam edecek. Tamam, yüksek büyümeyi bünyesel olarak kaldıracak durumda değiliz belki ama yüzde 4’ün altında büyümenin yaratacağı riskleri de göze alamayacak kadar politikleşmiş bir toplum olmuş bulunuyoruz. Dileğimiz bundan sonraki müdahalelerin, reel ekonomik kesimin alt katmanlarını koruyacak yönde yapılmasıdır.
“Gaz”-“Fren” tartışmasıyla aranan; FİNANSAL DENGE
2012 yılının ilk yarı sonuçları daralmanın öngörülen ölçüleri aştığını, hedeflerin şaştığını gösterdi.
Yorumlar