banner565

banner472

banner458

banner457

Tedarik Zinciri Yönetimi ve Teknolojileri

Pandemi sürecinde işletmelerin başarısının sırrı; sürdürülebilir, verimli, kaliteli, hızlı “Tedarik Zinciri Yönetimi”nde yatıyor.

KAPAK 01.10.2020, 00:00 31.10.2020, 09:10
44024
Tedarik Zinciri Yönetimi ve Teknolojileri

İş dünyasında ulusal ve uluslararası ticaretin başarısının sırrı; başarılı bir tedarik zinciri yönetiminden geçiyor. Küresel düşünüldüğünde ülkelerin ekonomilerinin başarısı, tedarik zinciri yönetimini, sürdürülebilir ve verimli gerçekleştirmelerine bağlı.
Hammaddelerin mamullere veya hizmetlere dönüştürülerek son kullanıcılara ulaştırıldığı karmaşık lojistik sistemlerine ‘tedarik zincirleri’, bu zincirler boyunca malzemelerin, ürünlerin, hizmetlerin ve bilgilerin tedarikçiler ve müşterileri arasında karşılıklı akışına yönelik tüm yönetsel görevler, kaynaklar, teknolojiler, insanlar, örgütler, sistemler ve faaliyetleri kapsayan entegre yapı ise ‘Tedarik Zinciri Yönetimi’ olarak tanımlanıyor.
Verilerini ve depolarını doğru yönetemeyen, stoklarını doğru hesaplayamayan, üretim zincirini doğru kurgulayamayan, operasyonlarını ve tüm iş süreçlerini zamanında tamamlayamayan işletmeler, iş sözleşmelerinde verdikleri taahhütleri yerine getiremiyor, yükümlülükleriyle ilgili sorunlar yaşamaya başlıyor. Tam da bu noktada imdada “tedarik zinciri yönetimi ve teknolojileri” yetişiyor. İşletmenin ve markanın sürdürülebilirliğinin sağlanmasında kilit rol oynayan “tedarik zinciri yönetimi ve teknolojileri”, verimlilik, kalite, hız, tasarruf, büyüme ve günümüzde dirençlilik ile karlılık demek.
Dünya perspektifi 
Son yıllarda doğal afetler, siber tehditler gibi birçok unsur, küresel çapta sanayide çok daha sık ve yoğun şoklara neden oldu. COVID-19 küresel salgını (Pandemi) ise bunların en şiddetlisi oldu. Pandeminin, dünya ekonomisine vurduğu darbenin yansımaları; küresel tedarik zincirinde yaşanan ciddi kırılganlıklar olarak karşımıza çıktı.
“Küresel tedarik zincirinde dirençlilik ve kârlılık için harekete geçme zamanı”: Yönetim danışmanlığı firması, McKinsey & Company’nin iş ve ekonomi araştırma kolu McKinsey Global Enstitüsü (MGI), küresel çapta 23 endüstride çok çeşitli kriz senaryolarını inceleyerek şokların maliyetlerini ve üretimde olası değişimi ele alan bir çalışma yayınladı. ‘Risk, Dirençlilik ve Global Değer Zincirlerini Yeniden Dengelemek’ adlı rapor, özetle; küresel tedarik zincirinde dirençlilik ve karlılık için harekete geçme zamanı olduğuna işaret ediyor.
Dirençlilik, endüstride başarının temel faktörlerinden biri oldu. Rapora göre, endüstriler ortalama her 3.7 yılda, bir ay süren yıkıcı etkilere maruz kalıyor. MGI’nın hazırladığı kriz senaryolarına göre çoğu endüstri, ortalama on yılda bir, yıllık karlarının yüzde 40’ını yaşanan şoklarda kaybetme potansiyeli taşıyor. Krizlerde, hasar gören fiziksel varlıkların yeniden yapılanma maliyetleri, operasyonlarını devam ettirme başarısı gösteren rakiplere karşı pazar payı kaybetme gibi kurumsal bazda riskler, aynı zamanda insanların hayatlarını kaybetmeleri, işsizlik, gıda vb. temel ihtiyaçlara erişememek gibi toplumsal refahı yaralayan riskler de kurumları derinden etkiliyor.
Ekstrem bir krizde ise bu, çok daha büyük bir maliyet kaybı demek. Bu yıkıcı etkilerden korunmak isteyen kurumların tedarik zincirlerini yeniden yapılandırmaları gerekiyor. Pek çok kurum ve hükümetin aksiyon aldığı bu alanda, gelecek 5 yılda küresel ticaret akışı yüzde 25’e varan oranlarda farklı ülkelere taşınabilir.
Tedarik ağlarında güçlü değer zinciri yaratmak: Kurumların tüm bu risklere karşı dirençliliğini ve kârlılığını artırabilmelerinin temel faktörlerinden biri de tedarik ağlarında güçlü bir değer zinciri yaratmak. Bugün tek bir coğrafyada yoğunlaşan tedarik ağları kriz anlarında darboğazların yaşanmasına neden olabiliyor. Rapora göre, yıllık 135 milyar dolar değer yaratan 180 ürünün ana tedarikçisi tek bir ülke: Çin. Öte yandan çok uluslu şirketlerin binlerce tedarikçisi olabiliyor ancak tedarik ağlarının iç içe geçmiş olmasından ötürü bunların çoğu görünür değil. “Tedarik zinciri baştan mı yapılanacak?” sorusunun yanıtı hem “evet” hem de “hayır”. Endüstriyel tedarik ağlarının bugünkü şeklini almasının ardında ekonomik bir mantık var. Bu ağın ölçeği, karmaşık ve birbirine bağlı yapıları düşünüldüğünde değer zincirlerini yeniden yapılandırmak oldukça zor. Küresel çapta ihraç edilen ürünlerin yüzde 15 ilâ 25’i  (ki bu yıllık 2.9-4.6 trilyon dolar değerinde ticaret demek) gelecek 5 yılda başka ülkelere taşınabilir. Bu kararların alınmasında ise temelde iki faktör etkili olacak: 1) Üretimi başka yere taşımanın maliyeti gibi ekonomik nedenler 2) Kritik bulunan ürünlerin yerli imalatına karar verilmesi gibi politik nedenler. 
Kurumlarda dirençliliği artırmanın etkili yolları: Rapora göre; tedarik zincirinde dirençlilik kazanmak için üretim lokasyonlarını değiştirmenin yanında pek çok farklı faktör de değerlendirilmeli. Örneğin; operasyonel seçimler ve tedarik ağı yapısı, yıkıcı koşullar karşısında şirketin kırılganlıklarını artırabilir ya da azaltabilir. Sıfır-stoklu üretim, tek bir tedarikçiye bağlı kalmak, ikamesi az olan özel mallara bağlı üretim ve borç yükü gibi faktörler kriz anlarında güçlü finansal şoklar yaşanmasına sebep olabilir. Şirketler bu riskleri önleyecek adımları kriz gelmeden atabilir: Tedarik zincirlerinde yer alan alt tedarikçilerini detaylıca listelemek ve onları daha iyi bir görünürlük ve şeffaflık için dijital bir yapıda birbirine bağlı bir sistem olarak yapılandırmak, çoklu üretim üslerini kullanarak esnek bir üretim ağı kurmak, envanter tutmak ve şirket bilançolarını güçlendirmek gibi…
Hükümetler de yaşanan bu değişimden güçlenerek çıkmak için üretim ağlarını ülkelerine çekecek aksiyonlar alabilir. Örneğin; daha güçlü bir tedarikçi ekosistemi geliştirmek, alanında uzmanlaşmış bir istihdam yaratmak, altyapıları güçlendirmek ve iş dünyası için cazip bir ticari ortam sunmak bunlardan birkaçı.
Uluslararası ticaret alanında güçlü fırsatlar ve riskler: Her dört operasyondan birinin yer değiştirme potansiyeli taşıdığı bu yeni dönemde Türkiye’nin fırsatlar ve risklerle karşı karşıya olduğuna değinen McKinsey & Company Türkiye Ülke Direktörü Can Kendi; bugün yöneticilerin yüzde 90’ının tedarik zincirinde dirençliliğe yatırım yapmayı planladığını söyledi. Can Kendi, tedarik zinciri ağlarında kısmi de olsa yeniden yapılanmanın, küresel ticaret ağında yüzde 15 ilâ 25’inin yer değiştirmesi, pek çok fırsatın ve riskin bir arada olacağı yeni bir süreç anlamını taşıdığını kaydetti: “Böyle bir ortamda sanayiden lojistiğe her alanda güçlü bir atılım içerisinde olan Türkiye’nin bu dönüşümde öncü bir rol alacak şekilde kendini hazırlamasının önemli olduğunu düşünüyoruz. Bir yandan altyapı, işgücü ve teknoloji alanlarına yatırım yapılırken bir yandan da değişen uluslararası ticaret dinamiklerine uygun uygulamaların hayata geçmesi Türkiye’nin gücüne güç katacaktır. İnanıyoruz ki ülkemiz işbirliği içerisinde hareket ederek ve işin geleceğine yatırım yaparak, potansiyelini gerçeğe dönüştürecektir.”
Türkiye perspektifi
Yeni Normal döneminde, tedarik zincirlerinde başarı; fiyattan çok hıza bağlı. Pandemi döneminde, fabrikalar üretimlerine ara verdi, ithalat ve ihracat durma noktasına geldi, arz-talep dengesi bu süreçte olumsuz etkilendi.
Yapılan bazı değerlendirmelere göre; turizm, lojistik, ulaşım, restoran, tüketim ürünleri, perakende başta olmak üzere birçok sektör Pandemi’de sıkıntı yaşadı. Ancak e-ticaret, gıda, sağlık ve kimya sektörlerinde tedarik zinciri çalışmaya devam etti. Bu dönemde tüketicinin ulaşabildiği ürün ve hizmetleri sunan markalar kazanırken ulaşılamayan markalar değer kaybetti. Özetle; hem dünya genelinde hem de Türkiye’de kazanan; tedarik zincirini doğru, verimli, kaliteli yönetebilen ve sürdürülebilen markalar oldu. Üstelik, tedarik ve lojistik sektörlerinin yüksek performansı, ülkelerin gelişmişlik düzeyi ile aynı doğrultuda ilerlemedi. Örneğin; Türkiye’de, en kritik dönemde dahi hemen hemen hiçbir üründe temin sıkıntısı yaşanmazken; ABD’de ve Avrupa’da su, temizlik ürünlerine ulaşamama, sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamama sorunları yaşandı.   
Müşteri beklentilerine hızlı yanıt verebilen ve bu konuda kendini geliştiren işletmeler, bu süreçte yarışı önde göğüsleyecek. Lojistik tarafında hizmet sağlayıcıların rolü ise çok kritik. Uzmanlar, bu dönemin yerel ve küresel tedarik zincirlerinin yeniden düzenlenmesi için bir fırsat olduğuna dikkat çekiyor. Birçok ülke gibi Türkiye’de tüm sektörler için makro ve mikro düzeyde yol haritaları oluşturuyor. Bu dönemde işletmelerin organizasyonlarının işlerliğini ve iş pratiğini kaybetmemeleri ise çok önemli.
Yeni Normal’in yeni trendleri ve gelecek vizyonu
• Pandemi döneminde olduğu gibi, Yeni Normal döneminde yükselen trendler; e-ticaret, e-ihracat, bölgesel ticaret. Yükselişe geçen bu trendler için lojistik hayati önemde.
• Günümüzde, tüketici istediği herhangi bir ürünü veya hizmeti, ne zaman, nerede isterse orada teslim almayı bekliyor. Bu trend, depolama ve dağıtım süreçlerinin bireylere hizmet verebilmesine olanak sağlayacak şekilde kurgulanması gerektiğini gösteriyor.
• Uzaktan çalışma sisteminin iş hayatının önemli bir parçası haline gelmesiyle birlikte online sipariş karşılama merkezleri ve ev teslimatları daha da çok yaygınlaşacak.  
• İşletmeler için tedarik zinciri yönetiminin sürdürülebilirliği çok daha önem kazanacak.
• E-ticaret çok daha fazla önem kazanacak, bununla birlikte üretim, stok ve depo ihtiyacı artacak.
• Dijitalleşme ve yeni nesil teknolojiler ön plana çıkacak, teknolojik yatırımlar hızlanacak.
• Her konuda olduğu gibi tedarik zinciri yönetiminin gelecek vizyonu da dijitalleşme ve yeni nesil teknolojilerle çizilecek.
Tedarik Zinciri Yönetimi Teknolojileri
• Yapay Zeka (Al)
• Endüstri 4.0
• Nesnelerin İnterneti (IoT)
• Makine Öğrenmesi-Machine Learning
• Sanal Gerçeklik teknolojileri: VR-Sanal Gerçeklik, AR-Artırılmış / Zenginleştirilmiş Gerçeklik, MR-Karma Gerçeklik, XR-Genişletilmiş Gerçeklik teknolojileri
• Simülasyon teknolojileri
• Büyük Veri-Big Data
• Hiperotomasyon
• Bulut Bilişim, Dağıtılmış Bulut
• Güçlendirilmiş Edge
• Otonom Robotik Sistemler
• 3 ve 4 Boyutlu Yazıcılar (3D veya 4D Yazıcılar)
• Otonom Araçlar
• Giyilebilir Teknolojiler
• 5G Teknolojileri
• Siber Güvenlik
• İş Zekası Çözümleri ve Uygulamaları
• Mobil uygulamalar
• Dronelar
• SCM/SCP Tedarik Zinciri Yönetimi / Planlaması (SD-Satış ve Dağıtım, MM-Malzeme Yönetimi, PP-Üretim Planlaması, QM-Kalite Yönetimi, PM-Fabrika Bakımı, HR-İnsan Kaynakları, FI-Mali Muhasebe, CO-İşletme Kontrolü, AM-Sabit Değerler Yönetimi, PS-Proje Sistemi, WF-İş Akışı, IS-Endüstriyel Çözümler)
• BPC-Business Planning and Consolidation- İş Planlama, Tahmin, Konsolidasyon-Bütçe Çözümleri
• SNP-Tedarik Ağı Planlama
• Tedarik Zinciri Mühendisliği
• Tedarik Zinciri Performans Ölçümü Yazılımı
• Talep Tahmini ve Tedarik Planlama Sistemi
• ERP-Kurumsal Kaynak Planlaması
• MRP-Malzeme İhtiyaç Planlama
• MRP II-Üretim Kaynak Planlama
• MES-Manufacturing Execution-Üretim Yönetim / Yürütme Sistemi
• Üretim Takip Sistemi
• PLM-Product Lifecyle Management-Ürün Yaşam Döngüsü
• EDI-Elektronik Veri Değişimi
• Otomatik Tanıma ve Veri Toplama Sistemleri (AIDC-Automatic Identification and Data Capture-insan müdahalesi olmadan nesnelerin otomatik tespiti, tanımlanması, bilgi toplanması, Barkod teknolojileri; barkod okuyucular, barkod yazıcılar, QR Kod, Karekod-Data Matrix, RFID-Radyo Frekanslı Tanımlama Sistemleri/ Kablosuz Tanıma Teknolojisi, RFID okuyucular, RFID yazıcılar, RFID etiketler, Manyetik şerit, OCR-Optik Karakter Tanıma / Fotoğrafı Metne Dönüştürme, Mobil terminaller, metni sese sesi metne dönüştürme teknolojileri, temaslı/ temassız akıllı kartlar-Smart Card, Optik Karakter Tanımlama, plaka tanıma sistemleri, EDS-Elektronik Denetleme Sistemi, AIDC-Otomatik Tanımlama ve Veri Yakalama, Beacon: düşük enerjili bluetooth-bluetoth low energy-BLE teknolojisi, NFC-Near Field Communication-Yakın Alan İletişimi-yeni nesil kablosuz iletişim teknoljisi)
• CRM-Customer Relationship Management-Müşteri İlişkileri Yönetimi
• SRM-Supplier Relationship Management-Tedarikçi İlişkileri Yönetimi 
• Müşteri ve Tedarikçi Analiz Programları
• MPS-Müşteri Sipariş Bütçesi
• SAS-Satınalma ve Müşteri Sipariş Yönetimi
• Satış Otomasyon Çözümü
• TMS-Taşıma Yönetim Sistemleri / Nakliye Yönetim Sistemi / Dağıtım Yönetim Sistemi
• CMC-Konteyner Yönetim Birimi
• CMS-Konteyner Yönetim Sistemleri
• Dinamik Rotalama Sistemi
• Yük Optimizasyon Sistemleri
• GPS Sistemleri
• Analiz Yazılımları
• POD-Teslimat Yönetim Sistemi
• APS-İleri Planlama Sistemleri
• Stok Yönetimi 
• Depo Otomasyon Çözümleri
• WMS-Depo Yönetim Sistemi / Bulut Tabanlı Depo Yönetim Sistemi
• TOD-Tam Otomatik Depo/Akıllı Depo Sistemi
• E-Ticaret Depolama teknolojileri
• Doküman ve Arşiv Yönetim Sistemleri
• Elektronik Belge Yönetim Sistemleri
• Elektronik Doküman Yönetim Sistemleri
• E-Fatura, E-Arşiv, E-Defter, E-İrsaliye
• Uzaktan Çalışma ve Web Konferans Sistemleri.
“Etkili yönetilen tedarik zinciri, işletmenin karlılığını yükseltir”
Tedarik Zinciri Yönetimi Derneği  (TEDAR) Yönetim Kurulu Başkanı ve Siemens A.Ş. Tedarik Zinciri Yönetimi Direktörü Tuğrul Günal, “Tedarik Zinciri tedarikçilerden müşterilere (tarladan sofraya) doğru ürün veya hizmetin doğru zamanda ve yerde en iyi fiyata sağlanması amacı ile faaliyet gösteren organizasyon yapısıdır. Şirketlerin marka değerlerine ve sürdürülebilirliklerine çok önemli katkılar sağlayan tedarik zinciri bölümlerinin iyi değerlendirilerek uygulamaya alınmış performans kriterleriyle yönetilmesi esas olmalıdır” diyor.
Şirketlerin büyüklüklerine global ve lokal pazarlarda faaliyet göstermelerine, kurum içindeki yapılarına bağlı olarak değer zincirinin, entegre ve sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesinde tedarik zinciri fonksiyonunun değişik roller üstlenebildiğine dikkat çeken Günal, kurumlarda öğrenen organizasyon yapılarına geçilmesi, çalışan yetkinliklerinin sürekli geliştirilmesi ve süreçlerin dijitalleştirilmesi yoluyla değişkenliklere hızla uyum gösterebilen, üstlendiği önemli sorumlulukları yerine getirebilen, sürekli gelişim sağlayan bir tedarik zinciri fonksiyonu hedeflenmesi gerektiğine işaret ediyor.: “Özetle; Stratejik Satınalma (Kategori Yönetimi), İhracat / İthalat, Sipariş Yönetimi, Planlama, Stok ve Depo Yönetimi genel anlamda tedarik zinciri yönetimi bölümlerinin içinde yer alan fonksiyonlardır.”
Tuğrul Günal, sektörüne göre farklılık arz etmekle birlikte şirketlerin cirolarını, yüzde 40 ile yüzde 70 arasında tedarik zinciri bölümleri tarafından gerçekleştirilen satınalmaların oluşturduğunu, ayrıca şirketlerin masraflarının takribi yüzde 80’inin tedarik zinciri bölümleri tarafından yönetildiğini söylüyor: “Şirket büyüklüklerinden bağımsız şirket faaliyetlerine bu denli etki edebilen bir fonksiyonun şirketlerin ana stratejilerine direkt etkisi olması kaçınılmazdır. Etkili yönetilen bir tedarik zinciri, her şeyden önce işletmenin rekabetçiliğini artırıyor ve faaliyet gösterdiği alanda pazar payının, dolayısıyla da kârlılığının yükselmesini sağlıyor.
Tedarik zinciri yönetimi bölümleri, şirketlerde ilgili tüm süreçlerin doğru ve verimli yönetilmesinden, ürün veya projelerin zamanında, belirlenen bütçeyle teslim edilmesine kadar birçok aşamayı etkiliyor. Bunun doğal sonucu olarak müşteri memnuniyeti ve şirketin imajı marka değeri üzerinde de doğrudan etkili oluyor. Ayrıca, şirketler için kritik olan risk yönetimi ve maliyet-kalite dengesini şekillendiren unsurlardan biri olarak tedarik zinciri büyük önem taşıyor. Sisteminize entegre ettiğiniz üçüncü şirketlerden alınan mal ve hizmetlerin uzun vadede sürekli servis sunabilmesi de yine şirket imajı ve müşteri memnuniyeti açısından önemli bir başka unsur. Dolayısıyla doğru tedarikçilerle çalışmak çok önemli.”
Tuğrul Günal, uyarıyor: “İlgili tüm paydaşlarla olan işbirliği kapsamında güçlü bir marka imajı yaratmak istiyor iseniz mutlaka tedarikçilerinizi seçerken çok özen gösteriyor; pazardaki konumlarını, kalite standartlarını, çalışan sağlığı ve güvenliği uygulamalarını, referanslarını, işbirliklerini, gerekli olduğunda sertifikalarını ve mali durumlarını dikkatle değerlendirmelisiniz. Bunlara ek olarak, tedarikçilerin performanslarında iyileştirmeye açık konular varsa tedarikçi geliştirme programlarının mutlaka uygulanmasını önemle tavsiye ederim. Bu nedenle tedarik zinciri yönetimi bölümleri içinde kategori (ürün) yönetimi yapısının kurulmuş olması gerekmektedir.
TEDAR ve PWC’nin 2020’de gerçekleştirdiği Yeni Nesil Satınalma anketine göre; satınalma organizasyonları içinde genelde katagori (ürün) yönetimleri yalnızca yüzde 17 seviyesinde yer alıyor. Bu husus ankete katılan şirketlerin satın alma yaparken aslında konularına detaylı hakim olmadan satın alma yaptıklarının en güzel göstergesidir.”
Tedarik zinciri yönetiminin önemi: Tuğrul Günal, kategori yöneticisinin görevlerine de değiniyor: “Katagoriye ait pazar bilgisi; stratejisi, büyüklüğü, faaliyet gösteren firmalar, firmaların pazar payları, firmalar hakkında detaylı bilgi (kuruluş tarihi, ortaklık yapısı, cirosu, çalışan sayısı, mali durumu, referansları vb.), teknolojik gelişim, kategoriye ait satın alma stratejisi; alıcı ve satıcı arasındaki güç dengesi, satıcı firmanın SWOT analizi, pazarda uygulanabilecek ihale şekilleri vb. Şirketlerin satın almasını gerçekleştirdiği ana kalemlerde kategori yönetimi yapılmadığı taktirde ana girdi maliyetlerinizi hiçbir zaman kontrol ettiğinizi söyleyemezsiniz. Bu nedenle şirketler tedarik zinciri bölümlerini, gerekli yetki ve sorumluluklarla donatmalı ve bu bölümün yöneticisi şirketteki en üst kademeye rapor etmelidir.”
Dijitalleşme şart: Ana stratejilerinde dijitalleşmeye yer vermeyen şirketlerin yakın gelecekte varlıklarını sürdürmelerinin pek mümkün görünmediğini ve bunun kaçınılmaz bir gerçek olduğunu vurgulayan Günal, üreticilerden tüketicilere, tedarikçilerden kamu kurumlarına kadar tüm paydaşların dijitalleştiğini ifade ediyor: “Bir araştırmaya göre tüketicilerin yüzde 37’si arama motorlarını kullanarak yeni markalar keşfediyor. 16-24 yaş arası tüketicilerin de yüzde 46’sı bir ürünü araştırırken sosyal medyayı kullanıyor. İş dünyası da dijitalleşmenin öneminin farkında ve birçok şirket yatırımlarını bu doğrultuda gerçekleştiriyor. PWC’nin 2019’da Türkiye dahil yirmi Avrupa ülkesini kapsayan gerçekleştirdiği dijital satınalma anketine göre; süreçlerin dijitalleştirilmesi, organizasyonların sadeleştirilmesinden sonra, satınalma birimlerinin 2. önceliğidir. Satınalma birimlerinin stratejik süreçlerinin dijitalleşme oranı yüzde 60, operatif süreçlerin ise yüzde 74 çıkmıştır. Anketin başka bir çıktısı ise; Türkiye’deki satınalma birimleri satınalma süreçlerinin dijital dönüşümünün öneminin farkındadır ve bunu yatırım öncelikleri arasında görmektedir.
2018-2019’da Melbourne Üniversitesi ve Chartered Institute of Procurement and Supply (CIPS)  işbirliğiyle yapılan araştırmaya; 700 yönetici, 20’den fazla endüstri, 55 farklı ülke katıldı, dijitalleşme konusunda şu çıktı paylaşıldı: ‘Tedarik ve tedarik zinciri uygulamalarında halihazırda dijital etkinleştiricileri kullanan firmalar çoğunlukla şeffaflık, maliyet etkinliği, müşteri merkezli olma, çevik ve etkili karar verme gibi avantajlardan yararlanmaktadır.’
Dijital dönüşümün başarılı bir şekilde gerçekleşmesi için şirketlerin net ve anlaşılır stratejilere ihtiyacı vardır. Dijitalleşmeyi içeren tedarik zinciri bölümü stratejisi tüm çalışanların yetkinliklerinde geliştirilmesini kapsayan bir yol haritası ile desteklenmelidir. En değerli varlığımız ‘İnsan’dır ve tüm çalışanlarımızı yarınlara daha iyi hazırlayabilmek için onları kendilerini geliştirebilecekleri eğitim programlarına mutlaka tabi tutmalıyız.
Dijital dünyanın, tedarik zinciri iş süreçlerine sunduğu çok önemli avantajlar bulunuyor, dijitalleşme daha yüksek verim ve katmadeğer sağlıyor. Buna güzel bir örnek de Siemens Türkiye Tedarik Zinciri Yönetimi tarafından hayata geçirilen yazılım robotu Bilgin. Dijitalleşme odağımız kapsamında geliştirdiğimiz Bilgin, sipariş yönetiminde kayda değer zaman tasarrufu sağlayarak işgücünde verimlilik ve rekabet avantajı sunuyor. İç lojistik süreçlerimiz bu sayede 70 kat hızlanırken hata riski de ortadan kalkıyor. Bu yazılım robotunu geliştiren arkadaşlarımız, şimdi başka proseslerimizin de yazılım robotları tarafından gerçekleştirilmesi için çalışıyor. Bu tür gelişmeleri, robotların insanın yerini alacağı düşünerek endişeyle karşılayanlar da var. Bu dönem özellikle şirketlerin çalışanların teknolojik yetkinliklerimizi artırmalarına yönelik eğitimlerin verilmesine öncülük etmeleri çok yakın gelecekte gerekecek olan daha yetkin çalışan profili oluşmasında önemli rol oynayacaktır. Yapılan bir araştırmada bugüne kıyasla 2030 yılında çalışanların teknolojik yetkinliklerini takribi yüzde 60 oranda geliştirmiş olmaları beklenmektedir.”
Öne çıkan teknoloji: Yapay zeka: Tuğrul Günal, Yeni Normal’e ilişkin şu değerlendirmeyi yapıyor: “Yeni dönemde faaliyet gösterdiğimiz alandaki ekonomik gelişmelerden direkt olarak etkilenmemizin yanında, sokağa çıkma yasakları, seyahat yasakları, böylelikle üretim kayıpları, mamul/yarı malul, hizmet hammaddeye ulaşım kısıtlanmıştır, ödemelerde gecikme yaşanmıştır. Tedarikçilerle birlikte çok daha yakın bir şekilde kategori / ürün bazında konular takip edilmelidir. Elektronik ortamda birbirleri ile bağlanabilen her şey bağlanacaktır, otomatikleşebilen her şey otomatikleşecektir. Akıllı ve güçlü altyapılar yapay zeka odaklı karar alma ve tedarik otomasyon çözümleri için temel teşkil edecektir. Yapılan tahminlerde yapay zekanın 2030 yılına kadar tüm dünyada takribi 800 milyon kişinin işini yapar hale geleceği tahmin edilmektedir. Bu kapsamda planlamadan sipariş yönetimine ve satın almaya kadar tedarik zincirinde yapay zeka çok yoğun olarak uygulamada olacaktır.
Tuğrul Günal, “TEDAR, Türkiye’de tedarik zinciri fonksiyonlarını geliştirmeyi ve ülkemizin rekabetçiliğine katkıda bulunmayı hedefliyor. Aralık 2013’ten bu yana faaliyet gösteren TEDAR’ın kurucu şirketleri arasında Siemens Türkiye, Zer A.Ş., Borusan, QNB Finansbank, Bosch, BSH ve ArcBlueGlobal gibi ülkemizin önde gelen şirketleri yer alıyor. Büyük bir bölümü kurumsal olmak üzere yaklaşık 140 üyemiz bulunuyor. TEDAR olarak önümüzdeki dönemde de ülkemizde tedarik zinciri yönetiminin gelişimine ve iş dünyasının beklentilerine katkıda bulunmaya devam edeceğiz. Ayrıca, tedarik zinciri konularında yapılan çalışmalara sivil toplum örgütlerinin daha fazla dahil edilerek birlikte yaratılacak katmadeğerin ülkemiz genelinde daha yaygın olarak hayata geçirilmesi mümkün” diye konuşuyor.
E-ticaret ile birlikte kargo sektörü gelişti, sektöre yeni oyuncular katıldı
Pandemi ile birlikte lojistik sektörü de ciddi bir gelişim ve dönüşüm yaşıyor. Mal ve hizmet tedariğinin kritik önemi iş alanlarının lojistiğe yaptığı depo, araç, otomasyon ve teknoloji yatırımlarını hızlandırdı. Daha hızlı ve sorunsuz taşıma yapabilmek için yeniden yapılanan sektör, pandemi sonrası ülkelerin üretim stratejilerindeki değişimlere bağlı olarak tedarik zincirinde yaşanacak yeni döneme hazırlanıyor. Birçok ülke hammadde ve ürün tedarikinde Çin’e bağımlılığı sorgularken pandemi sonrasında şirketler, tedarik zincirlerini daha yakın ülkelere kaydırmayı ve bölgeselleştirmeyi planlıyor. Bu yaklaşım, Türkiye için ciddi fırsatlar barındırıyor. Türkiye’nin avantajı, 4 saatlik uçuş mesafesinde 1.6 milyarlık nüfus ve 30 trilyon doları aşkın gayri safi milli hasılaya ulaşılabiliyor olması. Türkiye’nin Asya ile Avrupa arasında yer alan coğrafi konumunun sunduğu stratejik avantaj da çok önemli. Uzmanlara göre, tedarik zincirindeki bu değişim fırsatlarını yakalayabilmesi ve pazar paylarını artırabilmeleri için lojistik sektörü, dijital altyapısını güçlendirmeli, verimlilik odaklı teknoloji yatırımlarını ve Endüstri 4.0 çalışmalarını hızlandırmalı.   
İnsanların Pandemi nedeniyle evde daha fazla vakit geçirmeleri, e-ticaretin rekor düzeyde artmasına neden oldu. Daha önce online alışveriş yapmayan milyonlarca kişi, ilk kez internetten alışveriş yaptı. 2019’da ilk 6 aylık e-ticaret sipariş adedi 558.7 milyon olurken, bu yıl e-ticaret ilk 6 ayda yüzde 64 artarak 850.7 milyon adede ulaşıldı. Talepteki hızlı artış, kargo sektörünü de hızla büyüttü, kargo şirketleri istihdam ve araç yatırımlarını artırdı. Kargo şirketleri, Pandemi ile birlikte hızla yükselen e-ticaretin hızına yetişemeyince şirketler kendi kargo operasyonlarını başlattı, birçok perakendeci yatırım yaptı.
Intermodal ve demiryolunun önemi: Pandemi ile birlikte komşu ülkelerle karayolu sınır kapıları kapatılırken özellikle “temassız ticaret” imkanı sunan demiryolu önem kazandı. İhracatta demiryolunun payı arttı. Bu dönemde kara, demir ve denizyolunu bir arada kullanan intermodale ilgi çok arttı. Kombine taşımacılığa destek verilmesi halinde Türkiye’nin Avrupa’nın transit dağıtım merkezi olabilme potansiyeli yüksek.
IATA: Havayolu endüstrisinin 2020 kaybı 84 milyar dolar olacak: Türk Hava Yolları dahil 290 havayolu şirketini çatısı altında toplayan ve hava trafiğinin yüzde 82’sini  temsil eden Uluslararası Hava Taşımacılığı Birliği (IATA), Pandemi nedeniyle uluslararası havayolu şirketlerinin gelirlerinin yarı yarıya azalmasıyla 2020’de havacılık endüstrisinin 84 milyar dolar kaybedeceğini açıkladı.  Kuruluş, havayolu şirketlerinin geçen yıl 838 milyar dolar seviyesinde olan gelirinin bu yıl 419 milyar dolara inmesini beklediklerini duyurdu. IATA Genel Direktörü Alexandre de Juniac bu yılın her gününün sektöre 230 milyon dolar zarara mal olduğunu açıkladı. Bu rakam uçan yolcu başına 38 dolar zarar demek.
2021 “kırılgan” olacak: IATA, 2021’de hava trafiğinin toparlanmasının zaman alacağını ve havayolu şirketlerinin de iş yapmak için fiyatları düşürmesiyle zararın 100 milyar doları bulabileceği uyarısında bulundu. De Juniac 2021’de havayolu şirketlerinin “kırılgan” olmaya devam edeceğini, bunun da yolcular için avantaj yaratacağını kaydetti. IATA 2021’de havacılık sektörünün 598 milyar dolar gelir elde etmesini, yolcu sayısının 2.5 milyara inmesini, gelecek yılsa 3.38 milyara tırmanmasını bekliyor. IATA geleceğe ilişkin yaptığı tahminde, 2021 trafiğinin 2020’ye göre yüzde 55 artacağını, fakat bu oranın 2019 seviyesinin yüzde 29 altında olduğunu bildirdi.
Yeni dünyada Türkiye, lojistik ve üretim merkezi olarak öne çıkabilir
Ticaret Bakanlığı himayesinde, İzmir Büyükşehir Belediyesi ev sahipliğinde 89. İzmir Enternasyonal Fuarı İzmir İş Günleri kapsamında online olarak düzenlenen “Deniz Taşımacılığında Fırsatlar ve Konteyner Taşımacılığı Semineri” yapıldı. Seminerde pandemi sonrasında küresel tedarik zincirinde yaşanan değişmenin Türkiye’yi üretim ve lojistik merkezi olarak dünyada öne çıkaracağı dile getirildi.  
“İzmir Akdeniz’in yeni üretim üssü olabilir”: Toplantının açılış konuşmasını ve moderatörlüğünü gerçekleştiren İMEAK Deniz Ticaret Odası İzmir Şubesi Yönetim Kurulu Başkanı Yusuf Öztürk, Covid-19 pandemisinin, küresel ekonomiyi ve denizyolu taşımacılığını olumsuz etkilediğini belirtti: “Uluslararası Limanlar ve İskeleler Birliği’ne göre limanlardaki yük hacmi yılın ilk çeyreğinde geçen yılın aynı dönemine göre dökme yükte yüzde 12 oranında düştü. Avrupa Deniz Emniyet Ajansı’nın 21 Ağustos tarihli verilerine göre Ocak 2020-15 Ağustos 2020 döneminde Avrupa limanlarına sefer sayısı yüzde 15.7 geriledi. Avrupa limanlarından Çin’e taşımalar aynı dönemde yüzde 48.6, Çin’den Avrupa’ya taşımalar yüzde 27.7 geriledi.” Öztürk, kırılgan arz ve talep dengesi üzerine kurulu bir dünyada yaşamaya devam edeceğimiz öngörüsünden hareketle, ülkemizin taşımacılıktaki değişime ayak uyduracak teknolojik dönüşümü ve altyapı yatırımlarını gerçekleştirmesi; Türkiye’nin boğazları, limanları, lojistik merkezleri ve kombine taşımacılık sistemi ile Asya ile Avrupa arasında lojistik aktarma merkezi olma kabiliyetini güçlendirmesinin önemli olduğunu vurguladı. Küresel mal ticaretinin yaklaşık yüzde 90’ının denizyolu ile yapılması ve mal ticaretinin yüzde 25’inin ülkemizin de yer aldığı Akdeniz’de gerçekleşmesinin bize yeni fırsatlar sunduğunu kaydeden Öztürk, “Üretimin doğudan batıya kayacağı bir dönemin eşiğindeyiz. Tarihten bu yana Akdeniz’in önemli durak noktalarından olan İzmir, bölgemizin üretim üssü olabilir” dedi.
Transit taşımacılık ve e-ticaret geliştirilmeli: Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği (UTİKAD) Yönetim Kurulu Başkanı Emre Eldener, deniz taşımacılığında pandemi nedeniyle yaşanan gerilemenin Nisan’dan itibaren hızlandığını ancak Ağustos’ta durduğunu belirterek, artan siparişlere göre Eylül’de 2019 rakamlarının yakalanacağını umduklarını söyledi. Türkiye’nin Asya ile Avrupa arasında çok önemli bir taşımacılık koridoru olduğunu, bu koridorun sağlıklı işlemesinin tüm dünyayı ve özellikle Avrupa’yı yakından ilgilendirdiğini kaydeden Eldener, “Ülkemizin bu özelliğini ülkemiz adına avantaja çevirebiliriz. Tedarik zincirindeki değişme ile üretim merkezi olabiliriz. Türkiye’yi gerçek bir üretim ve geçiş merkezi yapabiliriz. Singapur, Hollanda, Birleşik Arap Emirlikleri’ndeki prosedürleri ülkemize uygulayarak transit taşımacılıkta kısa sürede ciddi bir istihdam yaratabiliriz. Transit taşımacılığı ön plana alarak Türk karayolu taşımacıları ve armatörler için yeni imkanlar geliştirebiliriz” dedi. Eldener, Pandemi döneminde demiryolu taşımalarının payının arttığına dikkat çekti: “Demiryolu, temassız taşımacılık gibi unsurlarla ve sürdürülebilirlik, maliyet gibi avantajlarla pandemi sürecinde ön plana çıktı. Limanların demiryolu bağlantıları sağlanmalı. Ayrıca elektronik ticaret lojistiği konusunda Türkiye merkez olabilir. İzmir de bunun için muhteşem bir lokasyon.”
Dokuz Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof.Dr. Durmuş Ali Deveci, Türkiye’nin bölgesinde üretim, teknoloji, ticaret ve enerji üssü olması için lojistik üs haline gelmesi gerektiğini söyledi. TPF’den sektörü ve 10 binlerce çalışanı ilgilendiren rapor
Türkiye Perakendeciler Federasyonu (TPF) Heyeti, Ticaret Bakanı Ruhsar Pekcan’ı ziyaret etti, TPF Başkanı Ömer Düzgün, Bakan Pekcan’a sektörün sorunlarını ve çözüm önerilerini içeren bir rapor sundu. Görüşmeye; TPF Başkan Yardımcısı Ali Kaya ve TPF Eski Başkanı Mustafa Altunbilek de katıldı.
TPF tarafından hazırlanan ve Türkiye’de hizmet veren 10 bine yakın mağaza sahibi yerel perakendeci ile 100 bini aşkın perakende çalışanını yakından ilgilendiren sektörel raporda, yeni market açma düzenlemesine ilişkin kriterlerin belirlenmesi, yerel marketlerin haksız rekabetten etkilenmemesi, perakende sektörünün büyümesi ve geleneksel işkollarının yaşatılması, küçük yatırımcıların faaliyetlerinin sürdürülebilir stratejilerle desteklenmesi, marketlerin haftanın bir günü kapalı olması (bakkal, büfe gibi küçük işletmeleri desteklemek adına Pazar günleri marketlerin kapalı olması) ve ürün tedarik KDV’si ile çıkış KDV’si arasındaki düzensizliğin giderilmesi, yerel marketlerin rekabetten etkilenmemesi gibi talepler yer aldı. Bu bir KDV indirim talebi değil, mağduriyetin giderilmesi talebidir. Tüketicinin alım gücüne de olumsuz yönde etki eden bu tutarsızlığın çözümü için KDV düzenlemesinin yeniden yapılmasını, yüzde 1 ile giriş yapan ürünün yüzde 1 ile satışının yapılabilmesini arzu ediyoruz” dedi.
Türkiye limanlarında önemli fırsatlar
Türkiye Liman İşletmecileri Derneği (TÜRKLİM) Yönetim Kurulu Başkanı Mehmet Hakan Genç, Türkiye’de 197 adet kıyı tesisi bulunduğunu, bunun yüzde 45’inin Marmara Bölgesi’nde yer aldığını belirterek, “Limanlarımızda 2018’de 460 milyon ton olan elleçleme rakamı, yüzde 5 artarak 2019’da 484 milyon tona ulaştı. 2019’da Türkiye’de 11.5 milyon TEU konteyner işlem gördü. Türkiye İstatistik Kurumu’nun (TÜİK) 2019 verilerine göre; 391 milyar dolarlık dış ticaretin 222 milyar dolarlık kısmı deniz yoluyla gerçekleşti, 181 milyar dolarlık ihracatın yüzde 60’ı 109 milyar dolarlık kısmı limanlarda elleçlenerek yurtdışına ulaştırıldı. TÜRKLİM’in PWC’ye yaptırdığı ‘Türkiye’de Limancılık Sektörünün Etki Analizi ve İhtiyaç Değerlendirmesi” raporuna göre geçen yıla oranla elleçlenen yük yüzde 2.5 arttı. 2020’nin ilk 7 ayında Türkiye limanlarında 284 milyon ton yük elleçlendi. 2020’nin ilk 7 ayında, 2019’a göre; ton cinsinden kuru dökme yükler yüzde 9, genel kargo yükler yüzde 8, RO-RO ve araç elleçlemeleri yüzde 15 arttı, sıvı dökme yükler yüzde 2, TEU cinsinden konteyner yükleri ise yüzde 4 azaldı.
Mehmet Hakan Genç, küresel üreticiler için bir yatırım cazibesi oluşturulabilirse Türkiye limanları için önemli fırsatlar ortaya çıkabileceğini söyledi. Genç, jeostratejik olarak önemli bir coğrafi konuma sahip Türkiye’nin özellikle Ortadoğu, Orta Asya ve Uzakdoğu orijinli transit yükleri çekebildiği ölçüde toplam yük hacminde önemli artışlar sağlanabileceğine dikkat çekti. Genç, 2021’den itibaren yeniden artacak küresel ticaret hacmiyle birlikte Türkiye’deki limanlara olan yabancı yatırımcı ilgisinin de yeniden artacağını beklediklerini paylaştı.
Alışan Lojistik ile “çevik yönetim”
Alışan Lojistik Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Damla Alışan, “1985’te kurulan Alışan Lojistik, bugün 450 adet öz mal araç filosu, Türkiye genelinde 16 farklı lokasyonda çalışan bin 500 çalışanı ile uluslararası karayolu taşımacılığı hizmeti sunan bir markadır. 2019 yılını, hedefimize ulaşarak, 726 milyon TL ile kapattık ve yine Fortune Türkiye 500 şirketlerinden biri olmaya hak kazandık” diyor.

Alışan Lojistik’in farkı; kurulduğu günden bu yana birçok sektörün yanı sıra ağırlıklı hızlı tüketim malları (FMCG) ve kimya sektörlerine hizmet sunmaya devam etmesi; özellikle tehlikeli kimyasalların elleçlenmesi, taşınması ve depolanması konusunda uzmanlığı, altyapısı, süregelen yatırımları ve başarılı çalışma modeli. Alışan, pandemi sürecinde de gıda ve temizlik malzemesi sektörlerine sundukları hizmetlere büyük ölçüde devam ederek müşterilerine ve ülkemize karşı sorumluluklarını yerine getirmeye çalıştıklarını; bu dönemde çarkların dönmesi ve tüketicinin temel ihtiyaçlarına ulaşabilmesi için tedarik zincirinin önemli bir halkası olarak görevlerinin başında yer aldıklarını belirtiyor.
Ağırlıklı Orta Avrupa ve Balkanlar olmak üzere toplam taşımalarının yaklaşık yüzde 40’ı yurt dışı taşımacılığı olan Alışan Lojistik’in yurtiçindeki üsleri arasındaki Konya da yatırımlarına hız kesmeden devam ediyor. Alışan, Covid-19 Salgını’ndan sonra iş yapış şekillerinin değiştiğini, Endüstri 4.0’a geçişle öncelikle insansız depoların gündeme geldiğini, müşterilerinin iş takip sistemleriyle konuşan, entegrasyon kabiliyeti yüksek yazılım tekniklerini hayata geçirdiklerini anlatıyor; ‘Çevik yönetime geçiş (agile method)’ metodu ile temel olan insan odağını kaybetmeden, iç ve dış tüm parametrelere uyum sağlayıp müşteriye en hızlı ve kaliteli sonuçları üretebilme kapasitelerini geliştirmeye çalıştıklarını belirtiyor. “Ülkemiz için yeni fırsatların doğacağına inanıyoruz” Uluslararası Nakliyeciler Derneği (UND) Yönetim Kurulu Başkanı Çetin Nuhoğlu, dünyadaki toplam üretimin yüzde 40’ını yapan Çin ile Batı dünyasının gözden geçirerek yeniden kuracağı dış ticaret ilişkisinde Türkiye’ye, yeni fırsatların doğacağına inandıklarını, Çin’e göre birçok avantajı barındıran Türkiye’nin bu süreçten kazançlı çıkacağına inandıklarını belirtti.

Yorumlar (0)