banner565

banner472

banner458

banner457

XV. KOBİ Zirvesi, yol haritasını çizdi: “REKABETÇİ YERLİ ÜRETİM”

TOSYÖV, KOSGEB, TOBB ve TİM tarafından, DenizBank ana sponsorluğunda, Bilkent CYBERPARK, LOGO Yazılım çözüm ortaklığında, KobiEfor medya sponsorluğu ve çözüm ortaklığında, “Rekabetçi Yerli Üretim” temasıyla düzenlenen XV. KOBİ Zirvesi, İstanbul’da, KOBİ’leri ve girişimcileri, iş, akademi ve kamu dünyasıyla buluşturdu.

KAPAK 01.05.2019, 08:00 26.03.2021, 16:24
16826
XV. KOBİ Zirvesi, yol haritasını çizdi: “REKABETÇİ YERLİ ÜRETİM”

Türkiye Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler, Serbest Meslek Mensupları ve Yöneticiler Vakfı (TOSYÖV), KOSGEB (Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeleri Geliştirme ve Destekleme İdaresi Başkanlığı), TOBB (Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği) ve TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) tarafından, DenizBank ana sponsorluğunda, Bilkent CYBERPARK, LOGO Yazılım çözüm ortaklığında, KobiEfor medya sponsorluğu ve çözüm ortaklığında düzenlenen XV. KOBİ Zirvesi, “Rekabetçi Yerli Üretim” temasıyla İstanbul’da gerçekleştirildi. Zirve, KOBİ’leri ve KOBİ’lere ulaşmayı hedefleyen sektör temsilcilerini buluşturdu. Açılış konuşmalarının ardından “Alternatif Dış Pazarlar ve Yeni Fırsatlar”, “Rekabetçi Yerli Üretim İçin Savunma Sanayi”, Rekabetçi Yerli Üretim İçin Bilişim, Ar-Ge ve İnovasyon”, “Rekabetçi Yerli Üretim İçin Finansman ve Destekler” oturumlarının gerçekleştirdiği Zirve, plaket töreniyle sona erdi.
Rekabetçi yerli üretimle dönüşeceğiz”
XV. KOBİ Zirvesi’nin açılışını yapan TOSYÖV Yönetim Kurulu Başkanı Nezih Kuleyin, 30. kuruluş yılını kutlayan TOSYÖV’ün, aidat geliri olmadan, kaynaklarını kendi yaratarak, bir ideal uğruna; yani KOBİ’leri gerçek anlamda rekabetçi kılmak, onların ihtiyaçlarına cevap veren bir sivil toplum örgütü olmak için yola çıkmış bir vakıf olduğunu söyledi.
Nezih Kuleyin, KOSGEB, Kredi Garanti Fonu (KGF) gibi yapıların kurulmasında öncü rol üstlenen, yıllar içerisinde herkese küçük ve orta ölçekli işletmeler anlamına gelen KOBİ kavramını öğreten TOSYÖV’ün aynı zamanda ‘girişim’ sözcüğünün de marka ve patent haklarını elinde bulundurduğunu belirtti. Kuleyin, TOSYÖV’ün birçok konuda öncü olduğunu vurguladı: “KOBİ Zirveleri buna örnektir. 15. kez Zirvemizi gerçekleştirdik. KOBİ’lerin dönüşümünü sağlayan çok sayıda konferans gerçekleştiriyoruz. Örneğin; Etik Kongresi’ni yürütüyoruz. Ayda 2 kez, Türkiye’nin her ilinde KOBİ’lerin finansmana erişimini anlatıyoruz. TİM’in başlattığı KOBİ’leri ihracatçı kılma faaliyetlerinde yer alıyoruz. Türkiye’deki KOBİ’leri rekabetçi yerli üretim yapan KOBİ’ler haline getirmek istiyoruz.”
Dışarıdan alınan kalkınma modellerine değinen Kuleyin, Sanayi 4.0 kavramını ortaya atan Almanlar ile Toplum 5.0’ı ortaya atan Japonlar ile bizim aramızda bulunan 4 temel farkı; “Bu ülkeler dış ticareti fazla veriyor, nüfusları artmıyor, genç nüfusları azalıyor ve bu ülkeler Sanayi 4.0 aşamasına Sanayi 1.0, 2.0 ve 3.0’ı tamamlayarak gelmişler. Biz ise bu süreçte kimi yerde 2.0, kimi yerde 2.5-0 kimi yerde ise 1.5-0 sanayi yapısıyla birden bu ülkeleri uluslararası pazarlarda yenelim diye uğraşıyoruz” sözleriyle anlattı: “Bu ülkelerin stratejisi, insansız, karanlık her şeyi otomatik olan akıllı fabrikalar üzerine kurulu. Bizim için gerçekçi olan ise  KOBİ’lerimizin üstünlüklerini kullanarak rekabet edebilir hale getirmek. Sürdürülebilirlik için hepimizi  ve KOBİ’leri güvenilir kılmak zorundayız.”
Nezih Kuleyin şunları dile getirdi: “Herkes, yerli malına ve etik kavramına önem vermeli. KOBİ’ler dijital dönüşümü yapmak zorunda. Süreçleri iyileştirmek ve rakip ülkelerdeki işletmeleri çok iyi tanıyarak onlara göre strateji geliştirmek çok önemli. Biz bu ülkeyi parasal değerlerden çok onursal değerlerle mücadele eden insanlardan aldık. Cephede mücadele verirken ayaklarında ayakkabı yoktu gelen kurşunlara ellerindeki süngüler ile koştular. Bunlar bize bu ulusu bırakırken bir tek şey istediler; ülkeyi çağdaş medeniyetler seviyesine çıkarmak. Ya bunu rekabetçi yerli üretimle yapacağız ya da yapamadığımız takdirde sadece bir şeyler yapıyor gibi olup ama herkesin bizi sömürdüğü toplum haline geleceğiz.”
“KOBİ’lerin yanındayız”
DenizBank Genel Müdürü Hakan Ateş, KOBİ Zirveleri’ne ana sponsor olmaktan mutluluk duyduklarını ve bu görevi kararlılıkla sürdürmeyi kendilerine görev telaki ettiklerini söyledi. DenizBank’ın KOBİ’lere hizmet için yola İşletme Bankacılığı ismiyle çıktığını, sonradan ismi  KOBİ Bankacılığı olarak değiştirdiklerini belirten Ateş, “KOBİ’ler bu ekonominin can damarı; hem dünyada hem de Türkiye’de üretimin ve istihdamın ana kaynağı. Ülkemizde işletmelerin yüzde 99.9’unu oluşturuyor ve istihdamdan 4’te 3 pay alıyorlar. İhracatın yüzde 55’i, katmadeğerin ise yüzde 53’ü KOBİ’ler tarafından sağlanıyor” dedi. Ateş, Almanya’da, İspanya’da, İtalya’da sadece KOBİ’lere, esnafa yönelik bankacılık yapıldığını ve yıllar içinde desteklenen işletmelerin, esnafın kalkınarak, KOBİ tanımının ciro kriterini 50 milyon Euro’ya ulaştırdığını hatırlattı: “Ölçekleri büyük ve ihracata katkıları yüksek olduğu için ihracat fazlası veriyorlar. Günün sonunda refah toplumu oluşuyor. Ardından da sanayi devrimleri geliyor.”
Hakan Ateş, Sanayi 4.0’ın Tsunami gibi ulusların üstünden geçeceğinin, bir kısım ulusların ise bu dalgaların üstüne çıkarak çağdaş uygarlıklar düzeyine ulaşacağının altını çizdi:“Kısa süre içerisinde San Francisco’ya gideceğim, seyahatim sırasında Google, Microsoft ve Apple’ın üst düzey yöneticileri ile bir an önce Türkiye’ye getirmemiz gerektiğine inandığım bulut konusunu da görüşeceğim. Maliyetler nasıl yüzde 1’e iniyor; bunu anlamak gerekiyor. Eğer ABD Başkanı hükümete CDO (Chief Digital Officer), Danimarka, San Francisco’ya Dijitalizasyon Büyükelçisi atıyorsa, bu işte bir iş var."
Hakan Ateş, DenizBank’ın ilk Nefes Kredisi’ne katılan tek özel banka olduğunu kaydetti: “İkinci Nefes Kredisi’nde biz ve diğer kamu bankalarımız vardı. Niye? Elbette biz de KOBİ kredisinden 45-50 milyon TL zarar edeceğimizi biliyorduk. Ama bundan kaçınmadık. Çünkü milli vazifemiz olduğuna inandık. 500 bine yakın KOBİ de bundan faydalandı.” Türkiye’de KOBİ’lere yol göstermek gerektiğini ve bunun içinde mutlak surette devlet eline ihtiyaç duyulduğunu belirten Ateş, dünyadaki fonlardan yararlanmak için proje kredilerinin önemli olduğunu dile getirdi: “Bu kredilerden faydalanmak bir eğitim işidir. Ahlaki değerler çok önemli: Saydam, hesap verebilir, sorumluluk sahibi ve adil olmak. Bu değerlere sahip çıktığınız sürece başarılı olursunuz. Diğer yandan, sermaye birikimi az olan, genç bir cumhuriyetiyiz. İnsanımızda bilinç var, ancak yönlendirilmesi gerekir. Devletin de destekleriyle milyonlarca KOBİ’mizi ekonomiye kazandırmalı, onlarla refah seviyemizi artırarak çağdaş medeniyet seviyesine ulaşmalıyız.”
“KOSGEB; KOBİ’lerin sesi ve adresi”
KOSGEB Başkan Yardımcısı Ahmet Akdağ, zengin içeriklerle düzenlenen KOBİ Zirveleri’nin sonuçları itibariyle üzerinde durulması, çalışılması ve reaksiyon gösterilmesi gereken noktaları işaret etmesi noktasında önemini vurguladı. Akdağ, 81 ilde 92 müdürlük, 25 TEKMER, 19 adet iş geliştirme merkezi ve 8 adet laboratuvarıyla KOBİ’lere hizmet veren KOSGEB’in, KOBİ’lerin kamudaki sesi ve adresi olma misyonuyla hareket ettiğini kaydetti: “Türkiye’de KOBİ tanımına uyan işletme sayısı 3 milyon 470 bin. KOBİ tanımına uyan işletmeler tüm şirketlerin yüzde 99.7’sini oluşturuyor. İstihdamın ise yüzde 74.2’sini, cirodaki payı ise yüzde 62.2, yatırımlardaki KOBİ payı ise yüzde 58.3, ihracatın ise yüzde 56.2’sini KOBİ’ler yürütüyor. Katmadeğerin ise yüzde 54.1’i KOBİ’ler tarafından yapılıyor. Temel göstergeler KOBİ’lerin ekonominin bel kemiği ve omurgası olduğunu gösteriyor.”
KOSGEB’in değişen vizyonuyla destek ve teşviklerin dağılımında öncelik verdikleri alanları aktaran Akdağ, KOBİ’ye destek ekosisteminde büyük işletmelerin önemli bir misyon üstlendiğini belirterek destek ve teşviklerde öncelik verecekleri alanları şöyle sıraladı: “Büyük işletmeler hedef kitlemiz içerisinde yer alıyor. İmalat sektörünü ağırlıklı ve öncelikli değerlendirmek istiyoruz. Nitelikli işletmelere onların projelerine dokunabilecek sonuna kadar götürülebilecek nitelikte tatminkar destekler vereceğiz. Limitleri artıracağız. Muhakkak teknolojik seviyesine göre farklılaşan destek oranları oluşturacağız.”
Ahmet Akdağ, yol haritalarındaki hususları katılımcılarla paylaştı: “Cari açığın azaltılması, yerli ve milli üretimin desteklenmesi için stratejik destek mekanizması oluşturduk. 5 milyon TL işletme desteği verdik. Programda 2 aşamaya ulaştık, uçtan uca bir çalışma başlatacağız. Başarılı projelerin pazarlanmasında prototip üretim aşaması ve ticarileştirme aşaması için yeni destekler vereceğiz. İllerdeki rekabet avantajını gündemde tutuyoruz. Bursa’da bu noktada çalıştaylar yaptık. Hangi sektörlerin rekabetçi olduğunu tespit ederek bunları destekleme kararı aldık. 4512 tane proje aldık, 2545 tanesini destekleme kararı aldık.” Akdağ, bundan sonra dijitalleşme konusuna ağırlık vereceklerini ve bu alanda yeni ürünler ortaya koyacak KOBİ’ler için destek mekanizması oluşturduklarını ve Mayıs ayının başına kadar çağrıya çıktıklarını açıkladı. Akdağ, yarışma usulü ile belirlenen projelere destek vereceklerini, ihracatın artırılması için ise Uluslararasılaştırma Destek Programı’nı gündeme aldıklarını duyurdu.
“Orta gelir tuzağından çıkmak için Ar-Ge ve inovasyon gerekiyor”
Organize Sanayi Bölgeleri Üst Kuruluşu (OSBÜK) Yönetim Kurulu Başkanı Memiş Kütükcü, KOBİ’lerin ekonominin omurgasını oluşturmasına rağmen yeterince katmadeğer üretemediğini, ihracattan yeterince pay alamadığını söyledi: “Türkiye’de Ar-Ge harcamalarının yüzde 17.7’sini KOBİ’ler yürütüyor. Gelişmiş ülkeler kategorisine bakılınca iki tespit çıkıyor; bu ülkelerin tamamı gerçek anlamda sanayi-üniversite işbirliğini yakalamış. İşletmelerin tamamı kendi başına Ar-Ge çalışmalarını yürütüyor. Bildiğiniz gibi ülkemiz 3000 dolar gelir seviyesinden 10 bin dolar gelir seviyesine ulaştı ama yaklaşık 7 yıldır bu seviyede patinaj yapıyoruz. Meşhur deyimle; orta gelir tuzağına takıldık.” 10 bin dolar seviyesine dünyadan teknoloji transfer ederek, mevcut teknolojiyi kullanarak gelindiğinin altını çizen Kütükcü, “Ürünlerimize ve işletmelerimize kendi teknolojimizi ekleyip katmadeğeri oluşturup ancak üretim ve ihracatı yakalayabilirsek bu seviyenin üstüne çıkabiliriz. Bizim, KOBİ’lerin yolu Ar-Ge çalışmalarından geçecek. Şu anda 1466 sayısına ulaşan Ar-Ge ve Tasarım Merkezi sayesinde Anadolu’daki birçok işletmemizin ciddi şekilde yol aldığını görüyoruz.”
Memiş Kütükcü, ağırlıklı üniversiteler içinde kurulan Ar-Ge ve inovasyon merkezlerinin şimdi OSB’lerde yapılması gerektiğini dile getirdi: “Türkiye’de bugün 329 OSB’miz var. Bunların 234’ü üretim faaliyeti gerçekleştiriyor. Geri kalanı kuruluş aşamasında. Bu bölgelerimizde 51 bin fabrikamızda 1 milyon 900 bin kişi doğrudan istihdam ediliyor. OSB’lerin büyük kısmı KOBİ statüsünde. OSB’lerde üretim yapan KOBİ’lerimizin ölçek büyütmesine ihtiyaç var. Ölçek büyütme ile karlılık ve teknoloji kullanımı yakından ilişkili. Biz, KOBİ’lerin ölçek büyütmesine destek veriyoruz. OSB’lerde nitelikli eleman sorununa çözüm bulmak adına da girişimlerde bulunuyoruz. Bugün 55 OSB’de 66 Mesleki ve Teknik Eğitim Lisesi var ve özgün müfredat uygulanıyor.”
Kütükcü, Türkiye’deki 83 teknoparkın 22’sinin OSB’lerde yer aldığını ifade etti: “Bu sayı hızla artıyor. OSB’lerdeki teknoparkları da üretim odaklı teknoparklara dönüştürdük. Liselerimiz ile teknoparklarımızı birbirine entegre etmeye çalışıyoruz. Artık önümüzde 4.5 yıllık kesintisiz dönem var. Çok kıymetli bulduğumuz bu süreyi gündelik siyasete kurban etmeden ülkeyi, ekonomiyi, teknolojiyi geliştirmeye odaklanmalıyız. İşletmelere sahip çıkmak tüm siyasi partilerimizin görevi. Kazanımlarımızı korunması ve artırılması için güvenirliliğin kaybedilmemesi gerekiyor. Güven inşa etmeliyiz. Ülkemizi itibarsızlaştırmamak gerekiyor. Şartlar ne olursa olsun üretimden vazgeçmeyelim.”
“İşletmeler eğitime tabi tutulmalı”
Türkiye’nin katmadeğerli üretim yapan ve tasarruf eden bir ülke olmadığını belirten TÜRMOB (Türkiye Serbest Muhasebeci Mali Müşavirler ve Yeminli Mali Müşavirler Odalar Birliği) Genel Başkanı A. Masis Yontan, 500 büyük firmanın ancak 20’sinin Sanayi 4.0 denilen teknolojiyi kullandığını aktardı. KOBİ’ler tartışırken eğitim sisteminin ilkokuldan başlayarak değişmesi gerektiğini belirten Yontan, çok üreten çok tüketen toplumdan, çok üreten az tüketen ve ihraç eder bir noktaya gitmek gerektiğini anlattı: “Almanya’da herhangi bir esnaf veya kişi bir işletme açacaksa mutlaka eğitim almalı. O eğitim; çevre, vergiyle, teknolojiyle ilgili oluyor. Dolayısıyla ülkemizde bu eksik. Şu anda 470 adet meslek icra edilmekte yakın zamanda 40 tanesi yok olacak. Önümüzdeki 5 yılda dünyada 250 milyon insan işini kaybediyor.” KOBİ’lerin sermaye ihtiyacı olduğuna dikkat çeken Yontan, KOBİ’lerin kaynaklara yeterince ulaşması gerektiğini ve yaşatılması gerektiğini ifade etti, bunun için de; vergi teşvikleri, sosyal güvenlik teşviklerinin verilmesi ve planlamanın yapılması gerektiğine dikkat çekti.
“KOBİ’lere ihracatın yolu açılmalı”
TİM (Türkiye İhracatçılar Meclisi) Yönetim Kurulu Başkanı İsmail Gülle, rekabetçilik sağlandığında birçok şeyin de sağlandığını söyledi. “Seçimle yorulduğumuz bir dönemi bitirdik. Bundan sonra önümüzdeki 4.5 yılda KOBİ’leri nasıl yükseltebiliriz, ne kadar rekabetçiliğini, tasarımcılığını ve verimliliğini artırabiliriz diye düşünmeliyiz” diyen Gülle, şu anda 85 bin ihracatçının gece gündüz çalışarak dünyanın her yerine mal satarak dövizle kalkınma mücadelesi verdiğini kaydetti: “Bunu daha ileriye götürmek lazım. 1000 firmamız var ihracatın önemli kısmını yapıyor. Altında 84 bin firmamız var yeterli değil. Bizim buradaki sinerjiyi ayağa kaldırmamız lazım. Burayı konsolide etmek ve buradan başarı hikayeleri çıkarmak mümkün. Bu kesimi ve tabanı yükseltince ülkenin yükseleceğine hemfikiriz.”
Dünyada rekabet edebilirliğin öne çıktığı bir tablo yaratmak için politikaların belirlenmesi gerektiğini aktaran Gülle, TİM’in bu anlamda önemli bir görev üstlendiğine dikkat çekti: “Dünyada rekabetçi 1000 ürünü analiz ettik. Pazar payına ve rekabetçiliğine baktık. Dünyanın yüzde 89’u bu 1000 ürünü kullanıyor. Türkiye’nin rekabetçi ürün portföyü ise 200. Bundan sonra önemli olan bu oranı artırmak olacak. Bizim yapmak istediğimiz; KOBİ’lere pazar yolunu açmak. Aynı şeyleri aynı yere satmak yerine boş olan ve gitmek istediğimiz yerleri belirliyoruz. KOSGEB ile bir protokol imzaladık. İhracat yapmak isteyen, bu kültürü almak isteyen kesime dokunmamız gerekiyor. Onların eğitimiyle, mentörlük vererek nasıl satılacağını göstereceğiz.”
Alternatif Dış Pazarlar ve Yeni Fırsatlar
Alternatif Dış Pazarlar ve Yeni Fırsatlar Oturumu’nu yöneten TİM Genel Sekreteri Prof.Dr. Kerem Alkin, KOBİ’lere ihracatı özendirmek amacıyla KOBİ İhracat Seferberliği Eğitim Programı’nı düzenlediklerini ve Erzurum’da 2 günlük eğitim programı yürüttüklerini açıkladı. Alkin, programın bir kısmının TOSYÖV tarafından yürütüldüğünü ifade etti: “Bir yandan bu tür eğitim programlarıyla veya raporlarla yeni pazarlara yönelik çalışmalar yürütüyoruz. Bir yandan ülkeler de ticari çalışmalar yürütüyoruz. Şu anda burada bulunan 4 ülke de bizim hedef kitlemizdeki ülkeler.”
Hindistan Ticari Ataşesi Alok Verma, Hindistan’da mikro ve küçük işletmeler diye ikiye ayırdıkları KOBİ’lerin GSYİH’nın yüzde 32’sine, ihracatın yüzde 40’ına katkı sağladığını belirtti: “Hindistan GSYİH’sı 3 trilyon dolarlık bir büyüklük. Hindistan’da KOBİ’lerimizin temel sorunları arasında finansmana erişim yer alıyor. Bunun için KOBİ geliştirme bankası kurduk. KOBİ’lere kredi veriyor. Ayrıca dikey bir entegrasyon sağlayarak KOBİ’lerle büyük ölçekli işletmeler arasında ticari ilişki sağlıyoruz. KOBİ’leri hizmet ve sanayi diye ikiye ayırıyoruz. KOBİ’lerin üretimi toplam üretim kapasitesinin yüzde 43’üne tekabül ediyor ve 10 milyon istihdam sağlıyorlar. Buradan bir çağrı yapıyorum. Türk KOBİ’leri ile Hindistan KOBİ’leri arasında sektörel işbirlikleri için fırsatlar var.” Verma, iki ülkenin KOBİ’lerinin birlikte çalışabilmesi adına eşleştirme merkezleri kurabileceklerini söyledi: “Hindistan’da 300 milyon orta gelir seviyesine ulaşmış nüfus var. Türk KOBİ’lerinin iş yapma olanağı büyük. Özellikle bitmiş ve yarı mamul ürünler satılabilir. Bilgi teknolojileri sektörü Hindistan’da çok gelişmiş. Bilgi teknolojilerinde ve tekstil sektöründe ticaret potansiyeli değerlendirilebilir.”
Türkiye Rus Ticaret Mümessilliği Müşaviri Artur Leontyev, ülkede 2000 Türk şirketinin bulunduğunu, Rusya’da 146 milyon kişinin yaşadığını ve 21 özel bölge bulunduğunu aktardı. Leontyev, iki ülke arasındaki ticaretin gelişimi için Rusya’nın yatırım avantajlarını anlattı: “Uluslararası standartlar doğrultusunda Rusya Federasyonu mevzuatı yabancı yatırımcıların çıkarlarını korur. Özel vergi uygulamaları. Rusya’da özel yasal statüsü ile bölgeler faaliyet gösteriyor: özel ekonomik bölgeler, teknoparklar, sosyal-ekonomik kalkınması ilerleyen bölgeler. İstikrarlı bir siyasi durum. Rusya’da devlet seviyesinde bölgesel yatırımcıları destekleyen programlar faaliyet gösteriyor. Rusya’da ekonomik kalkınman için sübvansiyonun elde etmesi imkanı vardır. Elverişli taşıma yeridir. Dünya Bankası’na göre dünyada Rusya, GSYİH ve Satınalma Gücü Paritesi (SAGP) açısından 6. sırada, hammadde ve yakıt ve enerji kaynakları sağlanması açısından 1. sırada yer alıyor.  Rusya mineraller açısından çok zengin.” Leontyev, Rusya’da 21 şehirde 21 yatırım yapılacak özel bölge olduğunu, bu alanların altyapısının yatırımcılar için özel dizayn edildiğini belirterek, Rusya İhracat Merkezi hakkında bilgiler verdi.
Çin Ticari Ataşesi Liu Yuhua, Çin ekonomisinin yabancı sermaye çekmede dünyada 2. sırada, döviz rezervinde ise dünyada 1. olduğunu belirtti: “Çin’in gelişiminin çok dengeli olduğu söylenemez. 2018’de Çin’in GSYİH’sı 9000 dolardır. Gelişmiş ülkelerle kıyaslandığında hala çok mesafe var. 16 milyon fakir ve köylü insanımız var. Dolayısıyla Çin hala dünyanın en gelişmekte olan ülkesidir. Çin’in gelişiminin en önemli sebebi ise reformlar ve dışa açılma politikalarıdır.” Yuhua, dışa açılmanın ilerleme anlamına geldiğini ve ülkede şu anda 130.3 milyar dolarlık yabancı sermaye bulunduğunu kaydetti: “Çin pazarına giriş şartlarını kolaylaştırıyoruz. Serbest ticaret limanı oluşturduk. Gümrük vergilerini düşürdük. Çin yabancı yatırımcı yasası onaylandı. Tüm dünyaya yatırımcı vizyonu ile bakıyoruz. 5 yıl önce oluşturulan Kuşak ve Yol Girişimi’nden bu yana 123 ülkeden 129 uluslararası örgüt ile ikili anlaşma imzalandı.” Yuhua, dışa açılmaya yönelik planlama yapıldığını, yasalar, düzenlemeler ve fikri mülkiyet ile rekabet politikalarının temel yapısını güçlendirilerek adil rekabet platformunun oluşturulacağını aktardı. Yuhua, böylece Çin Halkı’nın yaşam kalitesini daha iyi noktaya taşımak istediklerini dile getirdi.
İstanbul Meksika Konsolosu Julio Cesar Escobedo Flores, Meksika’nın dünyanın en açık ekonomilerinden biri olduğunu söyledi: “Dünya Ticaret Örgütü kurallarına uyuyoruz. Nitelikli işgücümüz çok yüksek. Bir yandan cazip turistik destinasyonumuz var. Ekonomimiz geçen yıl yüzde 2.2 büyüdü. Bu yıl ve gelecek yıl yüzde 3 büyüme bekliyoruz. Hane halkı tüketimimiz artıyor. Ticarette güven için ABD, Kanada ve Meksika anlaşmamız var.” Meksika yeni hükümetin; inovasyon, kapsayıcılık, çeşitlendirme ekonomik politikalarını belirlediğine dikkat çeken Flores, yeni ekonomik politikaların; büyümeyi teşvik etme, eşitsizliği gidermek ve yeni teknolojileri üretmek hedefiyle hayata geçirildiğini paylaştı. Flores, Meksika’da işletmelerin yüzde 99’unun KOBİ ölçekli işletmelerden oluştuğunu kaydetti: “Yeni ekonomi politikalarında KOBİ’lerin sorumluluğu yüksek. KOBİ’lerin toplam büyümeye yüzde 50 katkısı var. Ama finansmana ulaşım gibi sorunları bulunuyor. Bunun için ‘Meksika Finansal Teknoloji Şirketleri’ ile ilgili kanun çıkardık. Bu kanun KOBİ’leri kapsıyor. KOBİ’lerimizin ihracat payını artırmaya çalışıyoruz. Çünkü 16.2 milyon dolarlık ihracat yapıyorlar bu yüzde 5’e tekabül ediyor.” 
Ticaret Bakanlığı-İhracat Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mustafa Ali Yurdupak, sundukları hizmetlere değinerek, Bakanlık olarak iş dünyasının çatı kuruluşu niteliğindeki TOBB, TİM ve DEİK gibi kuruluşların temsilcileriyle biraraya gelerek ihracat hedefi belirlediklerini dile getirdi: “Dünyada büyümekte olan ülkeler hangileri ve ihracat performansı hangi yöne gidiyor diye araştırma yapıyoruz. Ayrıca ihracat performansı içerisinde Türkiye’nin yeri artıyor mu azalıyor mu araştırıyoruz. Çeşitli parametreler ile hedef ülkeler veya pazarlar belirleniyor. 2009 yılından bu yana önemli çalışmalar yaptık. İşletmelerimize yurtdışında ofis kurma gibi destek mekanizmalarını devreye alıyoruz.”
Rekabetçi Yerli Üretim İçin Savunma Sanayi
Rekabetçi Yerli Üretim İçin Savunma Sanayi Oturumu’nu KobiEfor Dergisi Sahibi, Kocaeli Alikahya Organize Sanayi Bölgesi Yönetim Kurulu Başkanı ve TOSYÖV Denetim Kurulu Üyesi Yalçın Sönmez yönetti. Sönmez, savunma sanayinin en stratejik sektör olduğu bilinciyle ele alınması gerektiğini vurguladı: “Özellikle ülkemiz son yıllarda savunma sanayisindeki atılımlarıyla çok değerli gelişmelere imza atmaya başlamıştır. Bu da beraberinde Türkiye’de artık sektörün ekosisteminin de oluşmasını sağladı. Türkiye’de rekabetçi yerli üretim için rol model olacak, aslında somut, elle tutulur uygulama ve gelişmeleri savunma sanayimizde yaşadığımızı görüyoruz. Özellikle zamanın ruhuna uygun, dijital dönüşüme örnek olacak uygulamaları bu sektörde görmemiz mümkün.”
Savunma sanayinin; tüm sektörleri, üretimi ve sanayiyi etkileyecek katalizör bir sektör olduğuna değinen Sönmez, “Şu ana kadar yaptıklarımız çok değerli. Bizi onurlandıran gelişmeler içeriyor. Ama bundan sonra daha yapacağımız çok iş var” dedi. Daha önce büyük bedeller ödeyerek satın aldıklarımızı bugün belki artık tam tersi; ihraç eder hale gelmiş olmamızın sevindirici olduğunu kaydeden Sönmez, rekabetçi yerli üretimin son çıktısının katmadeğerli, kalıcı bir ivmeyi yakalamak olduğunu söyledi. Bunun için de teknoloji üretiminin değerli ve önemli olduğuna dikkat çeken Sönmez, savunma sanayinin bu konuda öncü rol üstlendiğini ifade etti. Sönmez, savunma sanayisinde sınai mülkiyetin ve patentin önemini de vurguladı.
SAHA İstanbul (Savunma Havacılık ve Uzay Kümelenmesi) Genel Sekreteri İlhami Keleş, kümelenmenin önemini vurgulayarak, SAHA İstanbul’un savunma havacılık ve uzay kümelenmesi olarak kurulduğunu anlattı. Keleş, ilk etapta kara kuvvetleri, deniz kuvvetleri ve hava kuvvetlerinin yerli ve milli silah sistemleri ihtiyaçlarının üretimi ve sivil havacılık ve uzay sektörlerine yönelik bir kümelenme olarak hayata geçen SAHA İstanbul’a bugün 23 sektörde 353 firmanın üye olduğunu, başvuran 31 firmanın ise üyelik sürecinin devam ettiğini, ASELSAN, TAI, Roketsan, HAVELSAN, BMC, Kordsa gibi yerli ve uluslararası ana sanayi firmaların yanı sıra Teknopark İstanbul gibi kuruluşların da firmalarıyla birlikte bu yapının içerisinde yer aldığını belirtti.
İlhami Keleş, SAHA İstanbul’un çalışmalarını şöyle özetledi:  “Özellikle alt sistem ve sistem üreticisi firmaları üretmek üzere gayret sarf ediyoruz. Böylece sistemin tamamına hakim olacak ekosistemi oluşturmaya çalışıyoruz. Üniversite-sanayi işbirliğine önem veriyoruz, 11 üniversiteyle işbirliği yapıyoruz. Türkiye’nin olmazsa olmazı, savunma sanayisi. Dünyanın dönüşüm sürecinde savunma sanayide oyun bozucu hale gelen Türkiye, bugün oyun kurucu olmalı. Niyet yetmez, yanı sıra insan kaynağı, eğitim, yeniden yapılandırma gerekli. Temel bilimlerde bilim üretemiyoruz. Bilimle uğraşacak çocuklar yetiştirmek için çalışıyoruz, İstanbul Anadolu Yakası OSB’nin üst tarafında bir Temel Bilimler Üniversitesi kuruyoruz. Firmaların bazı yetenekleri yeterince değerlendirilmiyor. Savunma sanayi firmaları ve imalat sanayi firmaları arasında kopukluğu giderecek orkestra şefi ihtiyacını SAHA İstanbul giderecek.
THY, 300’ün üzerinde havayoluna teknik bakım hizmeti veriyor,  400 milyon Euro’nun üzerinde bakım malzemesi ithal ediyor.  Bakım malzemelerinin üretimi için 104 firmayı organize ettik, 2023’e kadar bu teknik malzemelerin ithalatını sıfırlamaya çalışacağız. Ana platform üreticisi konumundaki Boeing Airbus gibi firmalara onaylı tedarikçiler üretiyoruz. Roketsan’a 33 tane çözüm ortağı firma geliştirdik aynı şekilde ASELSAN’a da. Denizaltılar üreten Alman ThyssenKrupp’un çok ciddi offset yetenekleri var ve o yetenekleri karşılayamıyoruz, onun için oralara firma geliştirmeye çalışıyoruz. Aslında firmaların yetkinlik düzeylerinin, üretim yeteneklerinin geliştirilmesi mutlaka bizim hızla halletmemiz gereken bir sorun.  18 tane askeri fabrikamızın üretimlerinde kullandıkları malzemeler yerli karşılanmalı. Halihazırda bu malzemeler, NATO stoklarıyla dışarıdan geliyor. Onları yerlileştirmeye çalışıyoruz. 11 tane MKE’nin (Makina ve Kimya Endüstrisi Kurumu) fabrikasının yerli tedarikçilerle beslenmesi mecburiyeti, 200 tane askeri zırhlı araç ihtiyacımız var. Askeri kara araçları da önemli bir pazar olarak firmalarımızın karşısına çıkıyor. En fazla zorlanılan alanlardan biri de ham madde. Özel alaşımlar, ileri malzemeler, yarı iletkenler, nanoteknolojik ürünler… Bunlarda mutlaka bizim yetenek kazanmamız gerekiyor. Savunma sanayi dediğimiz zaman yüksek teknoloji ve onu üretecek yüksek insan yeteneği gerektiriyor. Burada belirli alanlarda niş firmaların satın alınması zaman kazandırıyor.
Deniz kuvvetlerinin ihtiyaçlarının karşılanmasında, işin denizcilik tarafında çok fazla talep var. Devletimiz, firmaların ne yaptığını bilmiyor, kimden ne kadar vergi alacağını iyi biliyor ama kimin ne ürettiğiyle ilgili kimsenin bir derdi yok. Onun için ‘Bizim elimizde ne var?’ sorusunu yanıtlamak adına Savunma Sanayi Başkanlığı ile birlikte EYDEP diye bir proje yürütüyoruz. EYDEP; tamemen yetkinlikleri belirleyen bir proje. Ticaret Bakanlığı’ndan 2 UR-GE (Uluslararası Rekabetçiliğin Geliştirilmesinin Desteklenmesi) projemiz yürüyor. İHA’lardaki gibi lazer silah sistemlerinde de dünyayı yakalayabiliriz. Lazer silah sistemleri geliştirilmesi için bir konsorsiyum oluşturduk, dünyaya dev ürünler çıkarmaya çalışacağız. Tasarım yaptığımız ERP gibi yazılımların millileştirmesi ile ilgili Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız’la bir proje yürütüyoruz. Savunma sanayinde yönetici yetiştirmeye yönelik MBA programlarını TÜBİTAK’la birlikte uyguluyoruz. Katmanlı metal yazıcılar, polimerlerle ilgili projelerimiz yürüyor. Teknopark İstanbul’da Havacılık Test ve Sertifikasyon Merkezi kuruyoruz. Siber güvenlikle ilgili MARTEK diye bir platform uyguluyoruz.”
BİTES Savunma CEO’su Uğur Coşkun, ASELSAN grubu içerisinde yer alan BİTES’in ana çalışma alanlarının; yapay zeka ve artırılmış gerçeklik olduğunu belirtti. Coşkun, günün trendlerine uygun bir şekilde teknoloji geliştirmek, askerin savaş ortamında bilgiye hızlı bir şekilde erişmesi, komuta kontrol sistemlerinin yeni nesil hale dönüşmesi, artırılmış gerçeklik teknolojisini kullanarak daha anlaşılabilir ve kolay kontrol edilebilir hale gelmesi için çalıştıklarını anlattı. Coşkun, daha önce filmlerde görülen vücutla elleri kullanarak ekranları kontrol etme teknolojisini geliştirme çalışmaları, insansız hava araçlarına ilişkin artırılmış gerçeklikle ilgili çalışmalar yürüttüklerini, kaotik bir ortam olan savaş alanında sistemden gelen sensör bilgilerini kişiye hızla iletebilen Ironman filmindeki gibi teknolojileri geliştirdiklerini paylaştı: “İDEF 2017 ASELSAN standında bu çalışmamızı sergilemiştik. İsrail’de geliştirilen zırh ötesi görüş kaskı üzerine çalışıyoruz.”
Endüstri 4.0’da artırılmış gerçeklik, akıllı fabrikalar, giyilebilir teknolojiler üzerine çalıştıklarını aktaran Coşkun, istikrarlı bir şekilde, yol haritasıyla ilerlediklerini, teknoloji alanında oldukça fazla Ar-Ge projeleri bulunduğunu, dehaya ve daha çok çalışmaya güvendiklerini söyledi: “Türkiye’de uzay konusunda çalışabilecek bir potansiyeli olacak bir şirket olmak için çalışıyoruz. Yeni nesil ofiste yeni nesil arkadaşlarla çalışan bir BİTES var aklımızda. Yenilikçi, milli ve yüksek teknoloji konusunda çalışan bir şirketiz. SAHA İstanbul’un da üyesiyiz. Yüksek teknoloji ülkemiz için en kritik konu, orta gelir tuzağından çıkmamız için gereken atılım, bizim yüksek teknoloji konusunda marka şirketler üreterek yurtdışında bunların çalışabileceği ortamı sağlamak.”  
Halk Sigorta Genel Müdürü Bülent Karan, KOBİ’lerin sigortalanabilir risklerine teminat veren bir şirket olduklarını belirterek, Türkiye’nin önde gelen savunma sanayi kuruluşlarının da sigortacısı olduklarını söyledi. Karan, 1958’de Halkbank öncülüğünde kooperatif şeklinde kurulmuş bir sigorta şirketi, 1998’de A.Ş. olduklarını 2005’te Halkbank’ın ana hisselerini aldığını, 2010’da isimlerini Halk Sigorta A.Ş. olarak değiştirdiklerini anlattı. Halen ana sermayeder Halkbank’ın yüzde 90 hissedar olduğu Halk Sigorta’nın yüzde 10’u Borsa İstanbul’da işlem görüyor. Son 3 yılda yaklaşık 3 kat büyüdüklerini, 2018’de yaklaşık 1.75 milyar TL prim üretimini tamamladıklarını ve Türkiye’de hayat dışı sigorta sektöründe bulunan yaklaşık 35 şirket arasında 9. sırada yer aldıklarını paylaşan Karan, genel anlamda yangın sigortaları, mühendislik sigortaları gibi KOBİ’ye dokunan konulara odaklandıklarını ve onların temel ihtiyaçlarını gideren birimleri bulunduğunu dile getirdi.
KOBİ’lerdeki pazar paylarının sektördekinin üzerinde olduğunu belirten Karan, 2018’in 6. ayında yayınlanmış Bakanlar Kurulu Kararı ile KOBİ’ler İçin Devlet Destekli Ticari Alacak Sigortası Sistemi’nin temsilcisi, düzenleyicisi, sistemi kuran ve yöneten Halk Sigorta olarak XV. KOBİ Zirvesi’ne katıldıklarını kaydetti: “Devlet Destekli Ticari Alacak Sigortası; işletmelerin vadeli alacakları çeşitli nedenlerle tahsil edememeleri sonucunda devreye giren bir sigortacılık sistemidir. Dünyada son derece yaygın olarak kullanılmaktadır. Dünyada alacak sigortası ve kefalet sigortası 2017 yılında 7.5 milyar Euro’ya büyümüş, 2025 yılına kadar 9 milyar Euro’ya kadar büyümesi bekleniyor. Alacak sigortası dünyada KOBİ’lerin ve işletmelerin en önemli riski olan tahsilat riskini telafi eden bir durum. Türkiye’de 2003’te 3.5 milyon TL gibi büyüdük, 2009’da yaklaşık 37  milyon TL/ 17 milyon Euro civarında bir prim üretimi var, geçtiğimiz yıl, 8 milyon TL prim üretimi tamamlandı. Son 3 yılda 2.5 katı artmış döviz bazında. Genelde şirketler KOBİ’nin daha üstünde büyük şirketlere hizmet vermekte. Ülkemizin KOBİ cenneti olduğunu düşünürsek bu tarafta ciddi bir eksiklik olduğunu, ihtiyaçlarının giderilemediğini, sektörümüzün yeterli çözümü oluşturmadığını görüyoruz.”
Hazine ve Maliye Bakanlığı’nın önderliğinde başlayan sistemin ana mevzuatının 2019’da oluşturulduğunu ve Devlet Destekli Ticari Alacak Sigortası’nın devreye girdiğini aktaran Karan, öncelikli olarak mikro ölçekli işletmeler için hizmet verilmeye başlandığını, sonrasında orta büyüklükte işletmelere de hizmet verilmeye başlanacağını kaydetti: “Sigorta şirketlerine başvurmanız halinde size sistemi detaylı anlatırlar. Bizler Halk Sigorta olarak gerek ticaret odalarında gerek sanayi odalarında OSB yönetimlerinde çok daha detaylı çalışmalarımızı sizlerle paylaşabilecek durumdayız. Bununla ilgili daha detaylı teknik sunumları yapıyoruz.”
Türk Patent ve Marka Kurumu Patent Dairesi’nden İbrahim Ulutürk, Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı’na bağlı, Türk Patent ve Marka Kurumu’nun 1994’te kurulduğunu ve Türkiye’de sınai mülkiyet haklarının tescil ve bu alandaki farkındalık faaliyetlerini yürüttüğünü söyledi. Sınai mülkiyeti; sanayide ortaya çıkan marka, patent, tasarım ve coğrafi işaret olarak tanımlayan Ulutürk, rekabetçi bir üretim için patent ve marka tescilinin önemini vurguladı. Tescillerin işletmeleri rekabette bir adım öne taşıdığına dikkat çeken Ulutürk, rakiplerin ve dünya çapında bu alandaki firmaların faaliyetlerini önceden takip etmek için onların patent başvurularına bakılabildiğini kaydetti: “Rekabetçilik adına patent araştırması çok önemli. 1995’te yerli patent başvurusu 170 iken bugün 8 binleri aştı, 1690 yabancı patent başvurusu, bugün 18 binleri geçti. Faydalı model başvurusu bugün 3 bin civarında.” 
Ulutürk, “Sanayiniz geliştikçe teknoloji üretmeye başladıkça yabancıların da sizin ülkenizde yabancı patent başvurularında da artış oluyor. Savunma sanayide yerli üretim çok önemli. Biz kurum olarak her zaman bunu destekliyoruz. Savunma sanayi sektörü belli ülkelerin tekelinde olduğu için bu tedarik zorlaşıyor. Dünyada savunma sanayisinde çok yoğun bir ekonomik harcama var, savunma harcamaları çok yükseldi. Dünyada yapılan patent başvuruları da inanılmaz şekilde artmış durumda. Birçok yabancı üretici Türkiye’de koruma almıyor, dolayısıyla KOBİ’ler Türkiye’de bunları üretebilir, muhakkak ki kendinizin yaşadığı teknik problemlerle ilgili çözümleri de bunların arasında bulabileceksiniz. Savunma sanayisinde en fazla patent başvurusu yapan Çin birinci sırada, sonrasında ABD. Ne yazık ki sadece savunma sanayiyle ilgili değil birçok diğer alanlarda KOBİ’lerde sınai mülkiyet bilinci biraz zayıf. Biz bunu değiştirmek için kurum olarak yoğun bir çaba gösteriyoruz” diye konuştu. KOBİ’lerin birbirlerinden haberi olmadığını ve bunu değiştirmeye çalıştıklarını belirten Ulutürk, belli sektör ve bölgelere yönelik uyguladıkları Hezarfen Projesi ile sınai mülkiyet hakkında bilgilendirme ve firmalara danışmanlık hizmeti verdiklerini,  bugüne kadar 479 firmaya proje kapsamında danışmanlık verdiklerini anlattı: “Sanayi ve Teknoloji Bakanlığımız’ın projesine destek verdik, Ar-Ge merkezleri olan 190 firmaya sınai mülkiyet alanında bilgilendirme yaptık. Savunma Sanayi Başkanlığı tarafından yürütülen EYDEP; savunma sanayi firmalarının Endüstriyel Yetkinlik Değerlendirme Destekleme Projesi’ne destek veriyoruz. İleride Hezarfen Projesi’ni sadece savunma sanayiye yönelik yapmayı düşünüyoruz.” 
YİDER (Yerli İşletmeler Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Erdem Eriş, yerli ve milli kalkınmaya destek olmak isteyen tüm paydaşları bir araya getirdiklerini belirterek, 2017 yılı ortasında kurulmuş bir sivil toplum kuruluşu olduklarını söyledi: “Yavaş yavaş, bir milli kalkınma platformuna dönüşen bir girişim. Yerli ve milli kalkınma hamlesi etrafında fikri olan herkesi davet etmek istiyoruz. MİLDEKS adında bir çalışma yürüttük. Tüm sektörlerden değerli katılımcıların fikirlerine ihtiyacımız olduğunu da söylemek isterim.” Eriş, yerli üretim kalkınma hamlesiyle ilgili 5 başlık belirlediklerini açıkladı: “Samimiyet; tüm paydaşlar, bireyler, kurumlar yerli üreticiler kendi sorumluluklarını yerine getirmeliler. Samimiyet konusunda herkesin üzerine düşeni yapması lazım. Özgüven; özgüvenimizin olması gereken çok sayıda başarımız, savunma sanayinde dünya çapında ihraç edilebilir projelerimiz var, kendi çözümlerimize markalarımıza güvenmemiz lazım. Doğru üretir ve odaklı şekilde ilerlersek, bunu başarabileceğimize inanıyoruz. Odaklanma; dünyada hiçbir ülkenin sonsuz kaynağı sözkonusu değil. Hiçbir ülkenin de her alanda dünya çapında markaları yok. Türkiye’nin de kaynaklarını odaklı kullanması durumunda yerli ve milli kalkınma hamlesinin daha başarılı olacağını düşünüyoruz. Yabancı sermaye; yabancı düşmanlığı çok yanlış. Yabancı sermayeyi mutlaka çekmeliyiz. Kalıcı, katmadeğeri yüksek yabancı sermayeyi çekmemiz gerekiyor. Çalışma; çalışma, çalışma ve sabır. Lütfen yarın sabah kalktığınızda ben bu ülkenin yerli ve milli kalkınma hamlesine ben ne sunabilirim, kendi satın almalarımda neyi değiştirebilirim diye düşünebilirim.”
Rekabetçi Yerli Üretim İçin Bilişim, Ar-Ge ve İnovasyon
Rekabetçi Yerli Üretim İçin Bilişim, Ar-Ge ve İnovasyon Oturumu’nu TİM İnnosuit Akademi Koordinatörü Dr. Merih Pasin yönetti. Pasin, rekabetçilik deyince ilk akla gelenin yüksek katmadeğerli ürün üretimi olduğunu belirterek, TİM İnnosuit programının katmadeğeri yüksek ürün üretimi için kurumsal inovasyon sistemlerinin kurulmasıyla ilgili bir program olduğunu söyledi.
LOGO Yazılım İcra Kurulu Üyesi Akın Sertcan, “Dijital Dönüşüm ve Yazılımın Geleceği” başlıklı sunumunda katmadeğerli çözümler, ürünler üretebilmek için öncelikle dijitalleşmenin temelinin oluşması gerektiğine değindi. 2018 yılında yapılan bir araştırmadan söz eden Sertcan, dakikada Whatsup’ta 38 milyon mesaj, Google’da 3.7 milyon arama, Youtube’da 4.3 milyon video, 187 milyon e-mail ile bilgi transferi yapıldığı bilgisini paylaştı. Dünyada 2019 Ocak ayında nüfus yüzde 1.4 artarken mobil kullanımı yüzde 3.9, internet kullanımı yüzde 9.3, aktif sosyal medya kullanıcısının yüzde 2 arttığını paylaşan Sertcan, şunları söyledi: “Nüfustan daha yüksek oranda dijitalleşme olduğunu bu çalışma gösteriyor. Yapılan bir araştırma sonucunda dijital teknolojilerin operasyonel faydalarda üretim verimliliği, diğer faydalarda ise ciro/satış artırdığı görülüyor. Dijital teknoloji kullanma seviyeleri yükseliyor, en fazla uygulanma oranına sahip olan siber güvenlik, en altta ise yapay zeka ve akıllı sistemler var. Gelecekte yetişmiş elemana ihtiyaç duyulacak. Dijital dönüşümde ilk 3 başlık öne çıkıyor; veri bilimi, veri güvenliği ve veri yönetimi. Büyük veri hayatımıza girdi. Türkiye, hangi teknolojilere odaklanması gerekiyor? 108 teknoloji kullanıcısı, 110 teknoloji tedarikçisi firmanın katıldığı değerlendirmeye göre; teknoloji firmalarının ve tedarikçilerinin önceliği yapay zeka ve akıllı sistemler, robot ve otomasyon üzerine. Verilerin anlamlı hale getirilmesi önemli. Teknoloji tedarikçilerinin karşılaştığı en büyük zorluk, farkındalık seviyesinin düşük olması, finansman yetersizliği. Dijital dönüşüm ihtiyacının henüz işletmeler pek farkında değil. Nitelikli insan kaynağı eksikliği söz konusu.”
Sanayi 4.0 sanayi devriminin dördüncü aşamasının siber-fiziksel sistemlerin kullanılmaya başlanması olduğunu aktaran Sertcan, 4. aşamanın hayata geçmesinde belli araştırmaların sözkonusu olduğunu ifade etti: “Genç nüfusun çok fazla olması hızlı ilerlenebileceğini gösteriyor. Endüstri 4.0 gerçekleşse de Japonlar’ın ortaya sürdüğü Toplum 5.0 olmadan sosyal toplum ortaya çıkmadan bu teknolojik değişimlere adaptasyon çok zor olacak.” Toplum 5.0’ın felsefesini; “Sanal dünya ile gerçek dünyanın beraber işler hale getirilmesi. Yaşlanan dünya nüfusuna göre çözümler geliştirmek. Teknolojiyi (Nesnelerin İnterneti) toplum yararına kullanmak. Çevre kirliliği ve doğal afetlere karşı çözüm yolları üretmek” sözleriyle özetleyen Sertcan, otomasyon teknolojileri kullanım oranlarında ise Kurumsal Kaynak Planlama’nın (ERP) öne çıktığını vurguladı. Türkiye’nin sanayide dijital dönüşüm yetkinliğinden de söz eden Sertcan, veri odaklı kalite kontrol sistemi ve akıllı fabrikaların önümüzdeki dönem sık sık karşılaşacağımız kavramlar olduğunu söyledi. Endüstri 4.0’ın yeterli bulmayan, Toplum 5.0 olmadan sosyal toplum ortaya çıkmadan teknolojiye adaptasyonun gerçekleşmesinin zor olduğunu kaydeden Sertcan, ERP çözümleri ve CRM’e kadar bütünleşik bir dönüşüm çözümlerinin hayatımıza geçmesinin önemine işaret etti. Sertcan, yerli yazılım firması LOGO Yazılım’ın 45 ülkede 1200 çalışan, 800’den fazla iş ortağı ve 8 ofis ile çalıştığını anlattı: “60’tan fazla çözüm sunan bu ülkenin yazılım firmasıyız.”
AdColony Gelirden Sorumlu Genel Müdür Yardımcısı Emre Gönül, Türkiye’de temsilciliğini yürüttükleri LinkedIn’in dünyanın en büyük profesyonel ağı olduğunu söyledi: “Dünyada 700 milyonun üzerinde kullanıcısı olan, Türkiye’de  8 bini aşkın kullanıcı seviyelerine ulaşmış bir mecra. Tüm dünyada firmalarımızın ve sizlerin iş hayatınızdaki sosyal medya ağı olarak benimsenmiş bir mecrayız. Herkes Facebook kullanıcısı ama herkes LinkedIn kullanıcısı değil. İşle ilgili bir başarınızı başka mecrada paylaştığınızda farklı oluyor, LinkedIn’de ise aynı paylaşımı yaptığınızda iş ortağınız olabilecek insanların sizlere, bilginizle, tecrübenizle ilgili yorumlar yazdığını görebiliyorsunuz. LinkedIn kullanıyorsanız, bulunduğunuz ortamdaki herkese kartvizit vermek yerine orada LinkedIn’den herkese ulaşabiliyor olacaksınız. O insanla hiç kopmayacak bir dijital imzaya parmak basmış olacaksınız. LinkedIn üzerinde kurdukları iş bağlantılarıyla iş yapma fırsatı yakalayan insanları gördük. Bütün amacımız bunun üzerine kurulu. Normalde kendi profilinizde takip ettiğiniz insanlar kimlerse LinkedIn’in size önerdiği şirket ve kullanıcı sayfaları oluyor. LinkedIn’in takip ettiğiniz insanlarla aranızda çok ciddi bilgi akışı sağladığını, aslında dünyanın kapısını açan mecra olduğunu söylemek isterim.” 
Fastsoft-Faststrateji İcra Kurulu Başkanı Haldun Ahmet Sakarya, milli ve yerli üretimin rekabette öne çıkması için bilişim şirketlerinin önemine işaret etti: “Bütün dünyada devletin zenginliği, sahip olduğu şirketlerinin büyüklükleri ve karlılıklarıyla ölçülür. Yerli üretim yapan şirketlerin sahipliği önemlidir. Türkiye’nin büyümesini sürekli kılacak bir hikayeye ihtiyacımız var. Bunun en önemli göstergesi ekonomik büyümenin detaylarında saklıdır. Ülkemizde büyümeye etki eden ithalata dayalı ürünlerin ağırlığı çok açık gözüküyor, bunu gidermenin önemli yolu yerli ve milli üretim vizyonundan geçmektedir. Savunma sanayide yerlileşme konusunda Türkiye’de büyük adımlar atıldı.” ASELSAN’ın hızlı aksiyon alabilme kabiliyetini takdire değer bulan Sakarya, “Yerli ve milli üretim bayrağını kimse tek başına taşıyamaz. Bu bir takım çalışması gerektiriyor” dedi. Sakarya, bu noktada olmazsa olmazın üniversiteler olduğunu vurguladı: “Uluslararası standartlarda, yerli ve milli üretim yapan bilişim şirketlerimiz bulunuyor. Yerli ve milli üretim yapan şirketlerimizin yerli ve milli üretim yapan bilişim şirketlerine güvenmesi gerekiyor. Buna da devlet ve STK’larımızın destek olması lazım. Yerli ve milli teknoloji kullanarak yazılım üretmemiz gerekiyor. Böylece cari açığa ciddi katkı sağlamış oluruz. Asıl yerli ve milli olan değer olmalıdır. Yeni süper güç yazılım olmuştur. Ülkeler yazılım şirketlerini geliştirmezlerse onları çok zor bir gelecek bekliyor. Varımızı yoğumuzu bu sektöre aktarmamız gerekir. İhracatımızda bilişim çok önemli bir rol alacak. Turizm gelirlerimizi katlayacak. Yerli ve milli yazılım diyeceğiz.”   
TÜRKSAT Bilişim Müşteri İlişkileri Direktörü Mustafa Çiçek, TÜRKSAT’ın faaliyet alanlarını “Uydu sistemleri, kablo sistemleri, bilişim hizmetleri” olarak 3 ana başlıkta anlattı bu alanlarda Ar-Ge ve teknoloji faaliyetlerine yoğun biçimde devam ettiklerini kaydetti: “Uydu hizmetleri tarafında TÜRKSAT Gözlemevi ve Uzay Cisimleri Takip ve Uyarı Sistemi’ni devreye aldık. 2018’de, TÜBİTAK destekli bir projeydi. Kablo hizmetlerinde, TÜRKSAT Test ve Eğitim Laboratuvarı’nı devreye aldık. Kablo hizmetlerinde kullanılan ürünlerin standartları belirlendi. Bilişim hizmetlerinde SatCloud Projesi, Dosya TÜRKSAT Projesi, GreenDC projesi ve teknopark faaliyetleri. Hem kişisel hem kurumsal kullanıma uygun kullanıcılara uzaktan yönetim imkanıyla bulut depolama sağlayacağız. Günümüzde insanlar kendi fotoğraflarını ve videolarını kendi saklayamıyor, internet üzerinde saklamaya ihtiyaç duyuyor. KVK Kanunu’nun çıkmasıyla bu ihtiyaçlardan yola çıkarak kullanıcılara uzaktan yönetim imkanı ile bulut depolama imkanı sağlayacağız. Dosya TÜRKSAT Projesi teknolojik hafızanın gerçekleştirilmesi ve yurtdışındaki kurumlarla rekabet edilmesi için önemli. GreenDC Projesi, bir AB projesidir. 2020 sonuna kadar TÜRKSAT tarafından tamamlanacak. Ar-Ge ve inovasyon çalışmalarına TÜRKSAT yoğun bir şekilde devam ediyor. ‘Eğer hızlı yürümek istiyorsan tek başına, uzağa yürümek istiyorsan hep birlikte’ der bir Türk atasözü.  Teknoloji Geliştirme Bölgeleri ile işbirliklerini artırmak için çalışma başlattık. 250’den fazla firma ekosisteme başvurdu, güvenlik soruşturmasından geçirip ekosisteme geçireceğiz.”
Bursa Teknoloji Koordinasyon ve Ar-Ge Merkezi (BUTEKOM) Genel Müdürü ve BTSO Uzay Havacılık Savunma Kümelenmesi Başkanı Dr. Mustafa Hatipoğlu, Bursa’da 111 Ar-Ge Merkezi, 26 Tasarım Merkezi, 22 OSB ve teknoparklar bulunduğunu belirterek, BUTEKOM’un hizmetler, kümelenme, Endüstri 4.0, gelişmiş malzemeler, akıllı ve teknik tekstiller alanında çalıştığını söyledi: “Laboratuvar, test ve analiz çalışmaları, üniversitelerle işbirlikleri yapılıyor, proje hizmetleri veriyor. Sürdürülebilir Ev Tekstili (SETEK) Projesi, Türkiye’nin ilk tekstil kümelenmesi. Teknik danışmanlık teknik raporlama, eğitimler, çalıştaylar düzenliyor. Yanmaya dayanıklı malzemeler, kompozit malzemeler geliştiriyor. AB Projesi kapsamında kompozit malzeme ve teknik tekstil prototip uygulama ve test merkezine dönüşüyoruz. Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı ve UNDP işbirliğiyle Bursa Model Fabrika açılışını yaptık. Paletli robot taşıyıcı üretim hattı Bursa Model Fabrika Projesi. Bursa’da 15 yürüyen kümemiz var, 12 tane de kuruyoruz, toplam 27 olacak. 450 firmamız UR-GE desteklerinden faydalanıyor. AS-9100 Belgelendirme çok önemli. EYDEP  ile 2 mühendisimiz eğitildi. Hafif Uçak üretildi. İHA Motoru üreten ve satan firmamız var. Paramotor üretiyor. Elektrikli araç üretiyor. Gökmen Uzay Havacılık ve Eğitim Merkezi (GUHEM) 200 milyon bütçeli. Eski senatoryumu, Uludağ Yaşam Boyu Eğitim Merkezi haline dönüştürüyoruz.”
Rekabetçi Yerli Üretim İçin Finansman ve Destekler
“Rekabetçi Yerli Üretim İçin Finansman ve Destekler” Oturumu’nu 20. Dönem Denizli Milletvekili, KOSGEB eski Başkanı ve TOSYÖV Denetim Kurulu Üyesi Hilmi Develi yönetti. Develi, içinden geçtiğimiz zorlu ekonomik süreçte, KOBİ ve girişimcilere verilen destek ve teşviklerin çok önemli olduğunu vurguladı. Develi, oturumda değerli kurum ve kuruluşların temsilcilerinin verdikleri destekleri ve teşvikleri detaylarıyla anlatacaklarını söyledi. 
TEYDEB-MAKİTEG (Makine İmalat Teknolojileri Grubu) Bilimsel Programlar Başuzmanı Oğuz Özbay, TÜBİTAK’ın sunduğu destek programlarına ilişkin bilgiler vererek programlara başvurunun kolay olduğunu söyledi. Programlara göre fikri hakların proje sahibine ait olduğunu, projede başarısızlık olsa dahi hibenin proje sahibinde kaldığına dikkat çeken Özbay, “TÜBİTAK TEYDEB Ar-Ge yetkinliklerinin desteklenmesi için Ar-Ge destekleri vermektedir. Bunun içinde yeni ürün geliştirilmesi ve mevcut ürünün iyileştirilmesi de var. TEYDEB bu projelerde risklere ortak olmaktadır. Çünkü projeler öngörüldüğü gibi sonuçlanmayabilir” dedi. Özbay, 1501, 1507 ve 1509 destek paketleri hakkında bilgiler aktardı. 
Kredi Kayıt Bürosu (KKB) Genel Müdürü Kasım Akdeniz, 9 bankanın ortak olduğu bir yapı olduklarını belirterek tüm bankacılık finansal sektörü ile 2012 yılından sonra da reel sektöre kredi risk yönetimi ve alacak risk yönetimi konusunda bilgi paylaştıklarını hatırlattı. Akdeniz, Karekodlu Çek Sistemi hakkında şu bilgileri verdi: “Karekodlu Çek Sistemi, 2012 yılından sonra çek sisteminin daha güvenli hale getirilmesi amacıyla oluşturuldu. Çünkü çek bir finansman aracı. Alıcı açısından piyasadan sağlamayı satıcı açısından ise malını kredili şekilde satabilmeyi sağlıyor. O nedenle rekabetçi olabilmenin önemli bir unsuru. Çünkü malı satamazsınız rekabet edemiyorsunuz. Ama rekabetten daha önemli kavram sürdürülebilirlik. Sürdürülebilirliğin temelini ise sattığınız malın bedelini zamanında tahsil etmekten geçiyor. Çünkü KOBİ’lerin sermaye yapısı alacaklarını tahsil etmeden bütün borçlarını ödeyebilecek bir boyutta değil. Temelde alacak riskinin etkin yönetimi demek vadeli satışların bedellerini zamanında tahsil etmek anlamına geliyor.” Akdeniz, Karekodlu Çek Sistemi’nin vadeli satış için önemli araç olan çekle yapılan ödemeleri, tahsilatları daha güvenli hale getirdiğini aktardı: “Ülkemizde 2.4 milyon çek keşide eden gerçek ve tüzel kişi sayısı var. Bunun 1.8 milyonu aktif olarak çek keşide ediyor. 2018’e bakınca 550 bin çek keşide edilmiş. 500 bin kişi de çek karşılığı mal satıyor. 2018’de keşide edilen çeklerin toplamı 21 milyon TL civarında. Bu rakamın toplam tutarı ise 1 trilyon lira.”
1 trilyonluk hacimle reel sektörün birbirini finanse ettiğini, her çekin ortalama 5 kez el değiştirdiğini varsayarak 21 milyon çekle 100 milyonun üstünde bir işlemin çekle gerçekleştirildiği bilgisini paylaşan Akdeniz, bu sistemi güvenli hale getirmek için Karekodlu Çek Uygulaması’nı devreye aldıklarını kaydetti: “İçinden geçtiğimiz büyümenin yavaşladığı, karşılıksız çek oranlarının arttığı bu dönemde sistemimizin kullanımı özellikle reel sektör açısından ve KOBİ’ler açısından önemlidir. Karekodlu Çek Uygulaması ile keşidecinin geçmiş çek kaydını görebilirsiniz. Sistem; vadeli mal sattığınızda ve karşılığında çekini aldığınız kişinin geçmişteki çek ödeme performansını gösteriyor.  Çek banka sistemine kayıtlı mı, keşidecinin geçmişte kaç çeki yazılmış, bunların tutarı nedir, arkası yazılmış mı, arkası yazılıp ödenmeyen çekler var mı? Keşidecinin güvenirliliğini ve ödeme performansını gösteren tüm bilgileri herhangi bir izne bağlı olmaksızın bu sistem üzerinden görmeniz mümkün. Çok basit ve anlamlı. Bunu yapmak için çok fazla yatırım yapmanıza gerek yok. Sadece akıllı telefonunuzdan Findeks uygulamasını indirip çekin üzerindeki karekod üzerine bu uygulamayı tutmanız yeterlidir.”
Kasım Akdeniz, Şubat ayında 61 bin karşılıksız çekin keşide edildiğini, bu çekleri keşide eden 17 bin kişi olduğunu ve bunların çek raporunda yüzde 80’inin son 1 yıl içinde karşılıksız çekinin olduğunun görüldüğünü paylaştı: “Bu çeki alan kişiler Karekodlu Çek Raporu’nu almış olsalardı sistem karşılıksız çek alma riskini yüzde 80 azaltabilirdi. Bu sistem kullanılıyor. Bugün itibariyle ayda 200 bin rapor üretiyoruz. Bakınca gidilecek çok yol var.” 
Ticaret Bakanlığı-İhracat Genel Müdürlüğü Daire Başkanı Mustafa Ali Yurdupak, Bakanlık olarak uyguladıkları hibe destekleri anlattı. Yurdupak, geri ödemesiz desteklerin faiz ödemesi olmadığını da paylaştı: “Gelişmiş ülkelerde vergi muafiyeti ve vergi affı olurken bizde hibe nitelikli destekler var. Bütün desteklerimizin ortak noktası destek oranlarının yüzde 75 olmasıdır. Ayrıca yakın zamanda tüm destekleri otomasyona geçirmeyi sağlayacağız.” UR-GE desteklerine ilişkin de bilgi veren Yurdupak, toplamda 400’e yakın UR-GE desteğini kabul ettiklerini açıkladı.
DenizBank KOBİ Bankacılığı Grubu Genel Müdür Yardımcısı Murat Kulaksız, Türkiye’deki firmaların yüzde 99’unun KOBİ olmasına rağmen KOBİ’lerin toplam kredilerden aldığı payın yüzde 26 olduğunu söyledi: “Buradan da anlaşılacağı üzere, KOBİ’ler finansmana ulaşmada sıkıntı yaşıyorlar. Biz de bu sorunu aşabilmek için KOBİ’lerimizin finansmana hızlı, kolay ve en uygun maliyetle ulaşabileceği çözümler üretiyoruz. İşletme Kart ürünümüz ve Hızlı Kredi hizmetimizle esnafın finansmana ulaşmasını çok basit hale getirdik. Hızlı Kredi hizmetimize tek bir SMS’le, Esnaf boşluk TC No.’nuzu 3280’e göndererek başvurabilirsiniz. Tek kart limiti ile hem ticari kredi kartı, hem ticari kredi, hem de ticari kurtaran hesap hizmeti sunduğumuz İşletme Kart ile KOBİ’lerimizin kısa ve orta vadedeki finansman ihtiyaçlarını tek kart ile karşılayabildik. DenizPOS, çok yenilikçi bir mobil uygulamamız. Tüm üye işyerleri DenizPOS Mobil uygulamasını, DenizBank müşterisi olma gerekliliği olmadan akıllı telefonuna App Store ve Google Play Store’dan ücretsiz olarak indirebiliyor ve POS rulosu talebi, işlem detayı görüntüleme, POS başvuru işlemleri gibi birçok işlemi mobil cihazlardan yapabiliyor, hatta blokede bekleyen tutarlarını tek dokunuşla çözüp hesaplarına aktarıyorlar.”
Kredi Garanti Fonu Destekli Krediler, Nefes Kredisi ve KOSGEB Sıfır Faizli Kredi imkanlarını en iyi kullanan banka olduklarını belirten Kulaksız, “Nefes Kredisi projesine hem 2017 hem de 2018’de ilk ‘evet’ diyen banka DenizBank’tır. ‘KOBİ Değer Kredisi I-II’ projesine dahil olarak bu yıla da KOBİ’lere destek vererek başladık, ülkemizde ekonomik değişiklikler sebebi ile sektörde zaman zaman durgunluklar yaşansa bile, biz DenizBank olarak durmadık, KOBİ’mizi desteklemeye ve bunun karşılığında da büyümeye devam ettik. İşte bugün de bu yüzden buradayız, DenizBank olarak biz sizin her zaman yanınızdayız. Önümüzdeki dönemde, siz işinizi büyütüp geliştirirken biz de size ihtiyacınız olan her yerde destek vermek istiyoruz” diye konuştu.
Sanayi ve Teknoloji Bakanlığı Teşvik Uygulama ve Yabancı Sermaye Genel Müdürü Salih Ünver, “Yatırım Teşvik Sistemi’nin amacı; cari açığın azaltılması amacıyla ithalat bağımlılığı yüksek olan ara malı ve ürünlerin üretiminin artırılması, teknolojik dönüşümü sağlayacak yüksek ve orta-yüksek teknoloji içeren yatırımların desteklenmesi, en az gelişmiş bölgelere sağlanan yatırım desteklerinin artırılması, bölgesel gelişmişlik farklılıklarının azaltılması, destek unsurlarının etkinliğinin artırılması ve kümelenme faaliyetlerinin desteklenmesidir” dedi. Yatırım Teşvik Sistemi’nde; Bölgesel Teşvik, Öncelikli Yatırım Konuları, Stratejik Yatırımlar, Büyük Ölçekli Yatırımlar ve Genel Teşvik uygulamaları olduğunu hatırlatan Ünver, destek unsurları hakkında bilgiler verdi.
Kredi Garanti Fonu (KGF) İstanbul-Kadıköy Şube Müdürü Şaban Buyan, Kredi Garanti Fonu’nun kuruluş hikayesini aktardı. Buyan, bugüne kadar 292 milyar TL’ye varan kefalet sağlandığını paylaştı. Bankaların ortak veya sadece KGF olarak kefalet verebildiklerini aktaran Buyan, 178 milyar TL kefalet hacmi yaratıldığını paylaştı: “Son 2 yılda 617 bin firmaya, 333.5 milyar TL kefalet sağladık.” 2019 yılında yürüttükleri uluslararası projelerden bahseden Buyan, Avrupa Yatırım Fonu’ndan 5 bin KOBİ’ye 3 milyar TL kredi desteği, Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası’ndan kadın girişimcilere 300 milyon Euro kredi desteği, Alman Kalkınma Bankası’ndan istihdamını arttıran işletmelere faiz destekli kredi, İslam Kalkınma Bankası’ndan Suriyeli göçmenlerin yoğun olduğu illerdeki KOBİ’lere kredi desteği ve Uluslararası Tarımsal Kalkınma Fonu’ndan tarım işletmeleri için 50 milyon Euro kredi desteği sağlanacağını ifade etti.

Yorumlar (0)