Dr. Akkan Suver, Şamil Ayrım, Nigar Sargan ve Yalçın Sönmez’den oluşan Marmara Grubu Vakfı Heyeti, 17. Avrasya Ekonomi Zirvesi çalışmaları çerçevesinde Bosna-Hersek’i ziyaret etti. Bosna-Hersek Başbakanı Vjekoslav Bevanda ile Bosna-Hersek Federasyonu Başbakanı Nermin Niksic tarafından ayrı ayrı kabul edilen Marmara Grubu Vakfı Heyeti, Bosna-Hersek’te ayrıca beş bakanı da ziyaret etti. Federal Enerji ve Endüstri Bakanı Erdal Thrulj, Federal Eğitim Bakanı Damir Masic, Federal Ulaştırma ve İletişim Bakanı Enver Bijedic, Federal Yatırımlar Bakanı Sanjin Halimovic ve Federal Maliye Bakanı Ante Krajina tarafından da kabul edilen Marmara Grubu Vakfı Heyeti, ziyaretlerinde Türkiye-Bosna Hersek sivil toplum ilişkilerini de gündeme getirdi.
Marmara Grubu Vakfı Başkanı Akkan Suver ile beraberindeki heyet, Bosna-Hersek’i oluşturan iki entiteden biri olan Bosna-Hersek Federasyonu Başbakanı Nermin Niksic tarafından makamında kabul edildi. Bosna-Hersek Federasyonu Başbakanlığı’nda yapılan görüşme basına kapalı gerçekleştirildi. Görüşmenin ardından, federasyon başbakanlığından yapılan yazılı açıklamada, Başbakan Niksic’in, Marmara Grubu Vakfı heyetine, Bosna-Hersek Federasyonu’ndaki ekonomik durum hakkında bilgi verdiği belirtildi. Niksic’in, ayrıca Bosna-Hersek’in yabancı yatırımlara ihtiyacı olduğu, bu kapsamda Bosna-Hersek ile Türkiye arasındaki ekonomik ilişkilerin daha da geliştirilmesi gerektiğini ifade ettiği kaydedildi. Suver ise görüşmede, Niksic’i düzenleyecekleri ‘17. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne davet etti, ardından el yapımı bir çini tabak hediye etti.
Marmara Grubu Heyeti, Bosna-Hersek Bakanlar Kurulu Başkanı Vyekoslav Bevanda ile parlamento binasında görüştü. Akkan Suver, Bevanda’yı ‘17. Avrasya Ekonomi Zirvesi’ne davet etmek üzere ziyaret ettiklerini söyledi:“Sayın Vyekoslav Bevanda’yı zirveye davet ettik, kendisi de kabul etti.”
Ziyaret sonrasında Kobi Efor Dergisi’nin sorularını yanıtlayan Dr. Akkan Suver; Türkiye ile Bosna-Hersek arasındaki ikili ticaret hacminin geçen yıl 363 milyon doları aştığını anlattı:“Küresel ekonomik krizin etkisiyle bu düzeydedir. Gerçek düzeyin bunun iki misli olması gerekir. Sivil toplum kimliğimizle yalnız sosyal ve kültürel alanda değil, ekonomik alanda da ortaya koyduğumuz çalışanlarla ticaret hacmimizin artmasına çalışıyoruz. Bosna-Hersek ile Türkiye ekonomik ilişkilerinin düzeyi bence henüz yeterli değildir. Zira Bosna-Hersek ile olan dış ticaretimizin tamamına yakını, nüfusunun büyük kısmı Boşnaklar’dan oluşan Bosna-Hersek Federasyonu ile yapılmakta, nüfusu büyük ölçüde Sırplar’dan oluşan Republika Sırpska (Sırp Cumhuriyeti) ile önemli bir ticaretimiz bulunmamaktadır. Bosna Hersek’te savaştan sonra üretim ağırlıklı olarak düşük katmadeğerli ürünlerle özellikle ihracatta hammadde üretimine doğru kaymıştır.”
Bosna-Hersek dış ticaretinin yaklaşık yarısını AB ülkeleriyle gerçekleştirdiğini, özellikle Hırvatistan, Avusturya, Almanya, Sırbistan, İtalya ve Slovenya olmak üzere 6 ülkenin dış ticarette önemli bir pay aldığını ifade eden Suver, “Ancak Bosna-Hersek’in toplam ithalatı dikkate alındığında, Türkiye’nin payı yaklaşık yüzde 2 ile oldukça düşük düzeyde kaldığı dikkat çekmektedir. İhracatımızın diğer ülkelerle karşılaştırıldığında düşük pay almasının nedenleri arasında, Bosna-Hersek’in ithalatının büyük bir kısmının eski Yugoslavya’nın dağılmasıyla ortaya çıkan ülkelerle gerçekleştirmesi sayılabilir. Ayrıca Almanya, Avusturya ve İtalya’nın eski Yugoslavya ülkeleri ile kuvvetli bağlar kurma politikaları aktif bir şekilde devam etmekte, ticaret rakamları da bu çabaları yansıtmaktadır” dedi.
Akkan Suver, Bosna-Hersek’e yapılan yabancı sermaye yatırımlarının yıllar içerisinde devamlı bir artış eğilimi gösterdiğine dikkat çekiyor: “Bu artışta, ülkede gerçekleştirilen özelleştirmeler ve finansal sektöre yapılan yatırımlar etkili olmuştur. Yabancı sermaye yatırımlarının dağılımlarına bakıldığında yüzde 81.9’luk oranla AB üyesi ülkelerin ağırlıklı olduğu görülmektedir. Ayrıca Sırbistan’ın yatırımları da özellikle son yıllarda dikkate değer bir artış göstermiştir. Bosna-Hersek’teki Türk yatırımlarının 60 milyon dolar civarında olduğu tahmin edilmektedir. Ülkedeki en büyük Türk sermayeli işletme Turkish Ziraat Bank Bosnia’dır. Tuzla’da bulunan Soda-So Lukavac üretim tesisleri, 2006 yılında Şişecam iştiraki olan Soda-San tarafından alınmıştır. Diğer taraftan Kastamonu Entegre’nin Natron Maglaj kağıt ve ambalaj fabrikası tarafından yapılan ve henüz istatistiklere yansımayan yatırımını da hatırlatmak gerekir. Yaklaşık 30-40 faal işletmenin bulunduğu Bosna-Hersek’teki Türk işletmelerinin çoğunluğu ticaretle iştigal etmektedir.”
Çin Halk Cumhuriyeti Marmara Grubu Vakfı’nı misafir etti
“İpek Yolu, sahiplerini bekliyor”
Dr. Akkan Suver, Dr. Fatih Saraçoğlu, Engin Köklüçınar, Şamil Ayrım, Ertuğrul Kumcuoğlu, Yüksel Çengel ve Cahit Karakullukçu’dan oluşan Marmara Grubu Vakfı Heyeti, 5-12 Aralık 2013 günleri Çin Halk Cumhuriyeti’ndeydi. Çin’e yapılan bir haftalık gezi sonrasında KobiEfor Dergisi’ne görüşlerini açıklayan Dr. Akkan Suver, “Çin Halk Cumhuriyeti ile Türkiye arasında uzun bir tarihe dayanan dostça temaslara ziyaretimizle bir yenisini daha ekledik. İki ülke arasında diplomatik ilişkilerin kurulmasından bu yana geçen yıllar içinde ikili ilişkiler hızla gelişti. Özellikle son yıllarda iki ülke arasında üst düzey karşılıklı ziyaretler gerçekleştirilirken karşılıklı güven de giderek güçlendi. Ekonomik ve ticari ilişkilerimiz de Cumhurbaşkanımız’ın ve Başbakanımız’ın Çin’i ziyareti ile birlikte daha da gelişti” dedi. Suver, şunları dile getirdi: “İkili ticaret hacminde ilk kez 1 milyar ABD Doları’nın aşıldığı 2000 yılından bu yana kaydedilen düzenli gelişme sonucunda bugün 30 milyar ABD Doları’na ulaşılan ve böylece Çin Halk Cumhuriyeti’nin ülkemizin üçüncü büyük ticari ortağı haline geldiği günümüzde ülkemizdeki muhtelif altyapı yatırımlarında Çin Halk Cumhuriyeti’nin katkısı her geçen gün artmaktadır. Ayrıca üçüncü ülkelerde şirketlerimiz ortak projeler gerçekleştirmektedir. Çin Halk Cumhuriyeti son dönemde yabancı sermayeyi çekme konusunda çok başarılı oldu. 1990’ların başından itibaren gelişmekte olan ülkelere yapılan yatırımların başında Çin Halk Cumhuriyeti yer aldı. Çin Halk Cumhuriyeti hükümeti yabancı yatırımlara ayrıcalıklı muamele yerine ülkenin bu anlamda bir doyuma ulaştığı düşüncesi ile yerli ve yabancı yatırımlara eşit muamele anlamına gelen uluslararası kabul görmüş, ‘Milli Muamele’ ilkesini uygulamaya koydu.”
İpek Yolu Projesi’ni bir felsefe olarak değerlendiren Dr. Akkan Suver, “Hayata intikal ettiğinde Baltık Denizi ile Pasifik Okyanusu arasında ortak bir ticaret köprüsü kurulacaktır” dedi. Suver, şunları dile getirdi: “Çin Halk Cumhuriyeti’nin savunduğu ve Marmara Grubu Vakfı’nın önemsediği İpek Yolu’nu ‘Demirden İpek Yolu’ diye değerlendirdiğimiz de bir gerçektir. Marmara Grubu Vakfı olarak inanıyoruz ki tarih çerçevesinde yalnız ticaretin değil ülkelerarası dostluğun ve barışın pekişmesinde önemli bir rol oynayan İpek Yolu felsefesi gerçekleştiğinde Pasifik Okyanusu ile Baltık Denizi birleşecektir. Orta Asya’yı Hint Okyanusu ve Basra Körfezi’yle bağlamak ve ticaretle yatırımı kolaylaştırma anlaşmaları yaparak karşılıklı yarar temelinde işbirliklerini geliştirecektir. İpek Yolu ekonomik ve barış hattının kurulması uzun vadeli iyi komşuluklara, dostluklara ve yeni ekonomik işbirliklerine de ayrı bir kapı açacaktır. Marmara Grubu Vakfı olarak inanıyoruz ki; tarihte İpek Yolu boyunca bütün ülke halkları binlerce yıldır konuşulan bir dostluk destanı yazmıştır. Ortak kazanç temelinde karşılıklı yarar ve güven, eşitlik ve hoşgörü, tecrübe paylaşımı da İpek Yolu’nun karakteristiğidir. Avrupa ile Asya ülkeleri arasındaki ekonomik ilişkinin daha da yoğunlaştırılması, işbirliğinin daha da derinleştirilmesi ve gelişme alanının daha da genişletilmesi için İpek Yolu hattını yeniden hayata geçirebiliriz. Üzerinde yaklaşık 3 milyon nüfusu barındıran İpek Yolu hattının sahip olduğu çap ve potansiyel eşsizdir.” Suver, “Çin Halk Cumhuriyeti-Türkiye ilişkilerini özetlemek gerekirse farklılıkları da gözeten ortaklık ve sorumluluk ilkeleri temeli altında bölgesel ekonominin dolaşım hızı ve kalitesinin yükseltilebileceğine ve ortak yarar ve kazançlar elde edileceğine inanıyoruz” dedi.
Marmara Grubu Akademik Konseyi Toplantısı
Marmara Grubu Müsteşar Ulvi Saran’ı ağırladı
Marmara Grubu Stratejik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı Akademik Konsey Toplantısı 2013-2014 Aralık Oturumu’na Misafir-Konuşmacı olarak Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarı Vali Doç.Dr. Ulvi Saran katıldı. 17. Avrasya Zirvesi hazırlık çalışmaları hakkında bilgi veren Dr. Akkan Suver’in ardından Marmara Grubu Vakfı Akademik Konsey Başkanı Prof.Dr. Atilla Dicle, katılımcılara Doç.Dr. Ulvi Saran’ın özgeçmişi hakkında bilgi verdi. Türkiye’nin güvenlik sistemi ve demokrasi üzerine konuşan Ulvi Saran, 3 yıl önce kurulan Kamu Düzeni ve Güvenliği Müsteşarlığı’nın ana kuruluş misyonunun sistemin strateji ve politika üretme ihtiyacını karşılamak olduğunu söyledi. Stratejik çözüm anlayışının zaman içinde yerleşeceğini belirten Saran, görevlerinin geleceğe yönelik orta ve uzun vadeli stratejler geliştirmek olduğunu açıkladı. Hükümet ve Milli Güvenlik Kurulu’na karşı sorumlu bir çatı kuruluş olarak kurulduklarını ifade eden Saran, son dönemde Akiller Uygulaması’nın da genel koordinasyonu, destek ve organizasyonunu gerçekleştirdiklerini anlattı. Kurumun operasyonel bir faaliyeti bulunmadığını aktaran Saran, ihtiyaca ve politika belirlemeye yönelik uzun vadeli planlama ve strateji geliştirmeye odaklandıklarını dile getirdi. Akademik çalışma disiplini içinde yer aldıklarını vurgulayan Saran, 2002 yılından bugüne kadar olan zamanı anlatan, son zamanlarda çıkardıkları yayın “Sessiz Devrim” hakkında da bilgi verdi.
Dr. Akkan Suver, Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog Programı’nda konuştu
Marmara Grubu Vakfı Başkanı Dr. Akkan Suver, İstanbul’da düzenlenen Parlamentolar Arası Değişim ve Diyalog programının Avrupa Birliği ve Türkiye’de Sivil Toplum Diyalog Forumu’nda, “küreselleşme ve sivil toplum” başlıklı toplantıda konuştu. Ak Parti Siirt Milletvekili ve Avrupa Birliği Uyum Komisyonu Üyesi ve Türkiye-Avrupa Birliği Karma Parlamento Komisyonu Eş Başkanı Afif Demirkıran’ın moderatörlüğünü yaptığı oturumda sunumunu yapan Dr. Akkan Suver, Marmara Grubu Vakfı’nın görüşlerini açıkladı. Oturumda İtalyan Akademisyen Doç.Dr. Raffaele Marchetti, İngiliz Lord Richard Balfe, TESEV Direktörü Fikret Toksöz de söz aldı. Yeni bir dünya düzeni diye nitelediği küreselleşmenin yeni jeopolitik aktörlerinden birinin sivil toplum kuruluşları olduğunu belirten Suver, özellikle uluslararası ilişkiler sisteminin ve bugünkü jeopolitik yapının önemli bir parçası olan sivil inisiyatiflerin bazı uzmanlarca dünyanın yeni hakimlerinden biri olarak nitelendirildiğini vurguladı. Katılımcılığın toplumsal değişimin önemli bir düşünsel alanı olarak küreselleşmenin ve demokrasinin ana prensibini oluşturduğunu aktaran Suver, küreselleşmeyle birlikte sivil inisiyatifin varlığının artık gelişmenin yani sürdürülebilir demokrasinin ve ekonomik kalkınmanın araçlarından biri olduğuna değindi. Artık pek çok devletin küresel sivil toplum örgütlerine kulak verdiğini, IMF’yi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi’ni, Birleşmiş Milletler tavsiyelerini dinlemek ve dikkate almak zorunda kaldıklarını vurgulayan Suver, “Küreselleşmede yönetişim, devletin karar verme yetkisini halklarla paylaştığı sürece demokratiktir. Sivil toplum da yapılan düzenlemelerden etkilendiği ölçüde ve bunlar hakkında karar verebildiği sürece demokratiktir” dedi. Suver, şunları dile getirdi: “Küreselleşmenin sonuçlarından biri olan demokratik yönetişim, dolayısıyla, sivil toplum kuruluşlarının hesap sorabilmesi olduğunu kaydetti: “Biz sivil toplum kuruluşları, daha demokratik bir küreselleşme istiyorsak, kurumlarımızı niteliksel ve niceliksel olarak güçlendirmek, ama önce öğrenmek ve kendimizi eğitmek zorundayız.”