İş dünyasında rekabetin anahtarı; Yapay zeka çözümleri
İş dünyasında rekabetin anahtarı; Yapay zeka çözümleri
İçeriği Görüntüle

“UTİKAD, 2028 projeksiyonu doğrultusunda sektörün pazar büyüklüğünü 200 milyar dolar düzeyine çıkararak Türkiye’yi ilk 10 lojistik ekonomisi arasına yerleştirmeyi hedeflemektedir.”
Türkiye, lojistik, taşımacılık ve depolama hizmetleri sektörü, 200 milyar dolarlık büyüme ve dünyada ilk 10’a girme hedefiyle hızla büyüyor. UTİKAD (Uluslararası Taşımacılık ve Lojistik Hizmet Üretenleri Derneği) Yönetim Kurulu Başkanı Bilgehan Engin, “2025 itibarıyla Türkiye lojistik, taşımacılık ve depolama hizmetleri sektörü ekonomik büyüklük, hizmet kapasitesi ve dijital dönüşüm açısından önemli bir eşiğe gelmiştir. Sektörün pazar büyüklüğü 2024 sonunda 100 milyar doları bulmuş ve bu değerle Türkiye, küresel lojistik hizmet ihracatından %2.5 pay alarak dünyada 11. sıraya yerleşmiştir. Türkiye, Avrupa’da da 5. büyük lojistik pazarı konumundadır. 2025’te sektörde genel bir dengelenme gözlenirken, yüksek enflasyon ve maliyet artışları nedeniyle şirketlerin kârlılık marjları baskı altındadır. Şirketler artan maliyetlerle başa çıkmak için depo otomasyonu, rota optimizasyonu ve yapay zeka tabanlı sistemleri tercih etmeyi sürdürüyor” diyor.
Engin, Dünya Bankası Lojistik Performans Endeksi’nde Türkiye’yi ilk 25’e sokma hedefi doğrultusunda altyapı yatırımlarının 2025’te de artış gösterdiğini belirtiyor: “2025’te Türkiye lojistik sektörü, bir yandan jeopolitik belirsizlikler ve yüksek enflasyon gibi zorluklarla uğraşırken; diğer yandan stratejik konumu ve hızla dijitalleşen dinamikleri sayesinde büyüme potansiyelini korumaktadır. Derneğimizin önderliğinde 2028’de sektöre konulan 200 milyar dolarlık orta vadeli pazar büyüklüğü ve dünyada ilk 10’a girme hedefi de Türkiye’nin lojistikte bir merkez olma yolunda iddiasını göstermektedir.”
“Uluslararası lojistik devleri, Türkiye’yi bir lojistik yatırım üssü olarak görüyor”: Uluslararası lojistik ve taşımacılık şirketlerinin Türkiye pazarına ilgisinin son yıllarda belirgin biçimde arttığını, ülkenin Asya, Avrupa ve Orta Doğu’yu birleştiren stratejik coğrafi konumu, küresel tedarik zincirlerinde meydana gelen değişimlerle birlikte “yakın kıyı” (nearshoring) eğilimi kapsamında yabancı yatırımcıları cezbettiğini aktaran Engin, özellikle Pandemi ve Rusya-Ukrayna Savaşı sonrası uzak tedarik rotalarındaki risklerin, çok uluslu şirketleri üretim ve lojistik merkezlerini Türkiye gibi daha yakın ve güvenli bölgelere kaydırmaya yönelttiğine dikkat çekiyor: “Bu doğrultuda birçok global lojistik firması Türkiye’nin tedarik zincirlerindeki konumunu değerlendirerek ülkede yeni yatırımlar planladıklarını duyurmuşlardır. Benzer şekilde e-ticaret devleri ülkemizde yatırımlarını sürdürmektedir ve küresel lojistik şirketlerinin güçlü varlığı devam etmekte, birçoğu operasyonlarını genişletmektedir. Yabancı yatırımcılar Türk lojistik sektörünün potansiyeline ve Türkiye’nin bölgesel bir dağıtım üssü olma avantajına güvenerek, yüksek kur avantajını da fırsat bilip pazara girmektedir. Bu gelişmeler, Türkiye’nin gerek üretim gerek dağıtım merkezi olarak cazibesinin küresel ölçekte yükseldiğini göstermektedir. Uluslararası lojistik devlerinin Türkiye’ye ilgisi oldukça yüksektir ve Türkiye, büyüyen iç pazarı ve komşu bölgelere erişim imkanıyla bir lojistik yatırım üssü olarak görülmektedir. Önümüzdeki dönemde de yabancı yatırımların artarak devam etmesi ve iş birliği fırsatlarının çoğalması beklenmektedir.”
Bilgehan Engin, Türkiye’nin dış ticaretinin belkemiği olan lojistik sektörünün üretilen mal ve hizmetlerin dünya pazarlarına ulaştırılmasında kritik rol oynadığını vurgulayarak, 2024’te Türkiye’nin toplam hizmet ihracatının 115.2 milyar dolar olduğunu ve bunun 38.9 milyar doları (%34) taşımacılık ve lojistik hizmetlerinden elde edildiğini aktarıyor: “Ticaret Bakanlığı, lojistik-taşımacılık hizmet ihracatının 2025 sonunda 48 milyar dolara, 2028’de ise 78 milyar dolara ulaşmasını hedeflemektedir. Son on yılda denizyolu taşımacılığının payında azalma, karayolu ve demiryolu taşımacılığındaysa görece artış eğilimi gözlenmektedir.”
Açılan fırsat penceresi: Bilgehan Engin, Pandemi’yle kırılan küresel tedarik zincirlerinin, Türkiye’nin “dünyanın tedarik zinciri üssü” olma hedefini destekleyen bir fırsat penceresi açtığına dikkat çekiyor: “Türkiye, coğrafi olarak Avrupa ile Asya’nın kesişiminde yer alması ve Kuzey Koridor yerine Orta Koridor olarak adlandırılan güzergâhta daha ekonomik ve hızlı bir alternatif sunmasıyla çok uluslu şirketlerin dikkatini çekmektedir. Pandemi sonrasında şirketler tedarik ağlarını çeşitlendirme ihtiyacı hissederken, ‘yakın kıyı’ stratejisi kapsamında üretimi Uzak Doğu’dan kısmen yakın coğrafyalara kaydırma eğilimi doğmuştur. Bu trendin merkezinde yer alan ülkelerden biri de Türkiye’dir. Özellikle Avrupalı firmalar için Türkiye, Çin’e alternatif en popüler tedarik ve üretim bölgelerinden biri haline gelmiştir. Ülkemiz, son yıllarda otoyollar, mega limanlar, Marmaray tüp geçidi, Bakü-Tiflis-Kars demiryolu hattı gibi projelerle altyapısını güçlendirerek bir lojistik merkez olma yönünde önemli adımlar attı. İstanbul Havalimanı dünyanın en büyük hava kargo merkezlerinden biri olma yolunda ilerliyor; Mersin, İzmir ve İskenderun gibi limanlar bölgesel hub olma kapasitelerini artırıyor. Ayrıca organize sanayi bölgeleri (OSB’ler) yakınında kurulan lojistik merkezler ve depolama tesisleri, entegre tedarik zinciri hizmetlerini kolaylaştırıyor. Pandemi sonrası yeniden şekillenen tedarik rotalarında Türkiye’nin avantajı, esnek ve çok modlu taşımacılık kabiliyetine sahip olmasıdır.”
“Türkiye ciddi bir lojistik atılım eşiğindedir”: Bilgehan Engin, Orta Koridor’un canlandırılması ve yeni ulaştırma projelerinin Türkiye’yi küresel tedarik zincirlerinin kilit parçası yapma potansiyeline sahip olduğunu vurguluyor: “Elbette bu hedefe tam anlamıyla ulaşmak için Türkiye’nin önünde bazı görevler bulunmaktadır. Altyapının güçlendirilmesi (özellikle demiryolu ağının ve liman bağlantılarının geliştirilmesi), gümrük süreçlerinin hızlandırılması ve nitelikli iş gücü yetiştirilmesi gerekmektedir. Ancak mevcut eğilimler ışığında, Türkiye tedarik zinciri üssü olma hedefine oldukça yakınlaşıyor. Pandemi sonrası dönemde Türkiye ciddi bir lojistik atılım eşiğindedir; doğru yatırımlar ve politikalarla dünyanın tedarik merkezi olma hedefine ulaşma şansı yüksektir. Şu anda sektör, bu hedef doğrultusunda hızlı büyüme ve dönüşüm aşamasındadır.”
Yeşil ve dijital dönüşüm: Türk lojistik sektörünün, küresel trendlerle uyumlu olarak yeşil ve dijital dönüşüm süreçlerini hızlandırdığını da kaydeden Engin, özellikle Avrupa Birliği’nin (AB) Yeşil Mutabakatı (Green Deal) ve sürdürülebilirlik kriterlerinin, Türkiye’de faaliyet gösteren lojistik firmaları üzerinde dönüşüm baskısı yarattığını kaydediyor:“Halen karayolunun baskın olduğu Türk taşımacılık sektöründe fosil yakıtlara bağımlılık yüksek olduğundan, yeşil dönüşümün hızlanması için demiryolu bağlantılarının artırılması ve intermodal taşımacılığın teşvik edilmesi büyük önem taşımaktadır. İlerleyen yıllarda karbon vergileri ve çevre standartları sıkılaştıkça, sektörün yeşil dönüşümü bir tercih değil zorunluluk halini alacaktır. Dijital dönüşüm cephesinde ise Türkiye lojistiği oldukça dinamik bir adaptasyon sürecindedir. Büyük kargo şirketleri teslimat optimizasyonu, canlı kargo takip aplikasyonları gibi sistemler geliştirirken; yük taşıma platformları nakliyeci ile yük sahibini anlık olarak buluşturan çözümler sunuyor. Tek Pencere Sistemi gibi altyapılar sayesinde gümrük işlemleri kısmen elektronik ortama taşındı, bu da işlem sürelerini azaltarak verimlilik sağlıyor. Depolarda otomasyon ve robotik kullanımına başlayan şirketler, insan hatasını ve süre kaybını en aza indirmeye çalışıyor. Bunun yanı sıra sektörde veri analitiği ve yapay zeka kullanımı sayesinde talep tahmini, güzergâh planlama, envanter optimizasyonu gibi alanlarda ciddi iyileşmeler sağlanıyor.”
Bilgehan Engin, Türk lojistik sektörünün çifte dönüşüm yaşadığını söylüyor: “Bir yandan karbon salımını düşürmek ve yeşil standartlara uyum sağlamak için altyapısını ve araç filosunu yeniliyor, diğer yandan Lojistik 4.0 diyebileceğimiz dijital çağa ayak uydurarak operasyonlarını akıllandırıyor. Bu dönüşümlerin meyvesi olarak, sektörün sürdürülebilirlik performansı ve uluslararası rekabetçiliği önümüzdeki yıllarda belirgin biçimde artacaktır. Elbette KOBİ ölçeğindeki birçok nakliyeci için bu dönüşümlerin mali yükü olacağından, sektör paydaşları ve devletin ortak projeler ve teşviklerle bu geçişi kolaylaştırması beklenmektedir. Ancak genel gidişat itibarıyla, Türkiye lojistik sektörü yeşil ve dijital dönüşüm trenine çoktan binmiştir ve bu sayede uzun vadede verimli, çevre dostu ve yüksek katma değerli bir yapıya evrilmektedir.”
“Ulaşım altyapısını çeşitlendirmek ve entegre etmek gerekiyor”: Bilgehan Engin, demiryolu ve denizyolu altyapısının yetersiz entegrasyonu nedeniyle alternatif modların yeterince kullanılamadığına da değiniyor: “Ulaştırma altyapısını çeşitlendirmek ve entegre etmek gerekiyor. Özellikle demiryolu yatırım ve iyileştirmelerine öncelik verilmelidir. Mevcut demiryolu hatlarının modernizasyonu, sanayi bölgelerine ve limanlara yeni hat bağlantıları kurulması şarttır. Karayolu ağırlığını azaltmak üzere kombine taşımacılık (ro-ro gemileri + tren gibi) yaygınlaştırılmalı, uluslararası taşımalarda intermodal çözümler desteklenmelidir. Ayrıca, karayolu altyapısında da akıllı lojistik sistemleri (dijital takip, trafik optimizasyonu) kullanılarak mevcut yol kapasitesinin etkinliği artırılmalıdır. Sektörde özellikle akaryakıt fiyatları ve finansman maliyetleri şirketlerin üzerinde önemli baskı unsurlarıdır. Taşımacılık firmalarına özel ticari yakıt sübvansiyonu veya ÖTV indirimi gibi destekler sağlanmalıdır. Türkiye lojistik sektörü, jeostratejik konumu, güçlü üretim altyapısı ve bölgesel ticaret ağlarındaki rolüyle büyük bir potansiyele sahiptir. Ancak bu potansiyel, sektörün sürdürülebilir büyümesini sınırlayan bazı yapısal ve operasyonel sorunlar nedeniyle tam anlamıyla değerlendirilememektedir. Öncelikli sorun alanlarından biri uzun ödeme vadeleri ve finansmana erişimde yaşanan güçlüklerdir. Özellikle KOBİ ölçeğindeki lojistik işletmeleri, yüksek işletme maliyetleri karşısında nakit akışını yönetmekte zorlanmakta, bu durum yatırımların ertelenmesine ve hizmet kalitesinin düşmesine yol açmaktadır. Bu bağlamda, sektörün finansman erişimini kolaylaştıracak özel kredi mekanizmalarının, sigorta ve teminat sistemlerinin geliştirilmesi önem taşımaktadır. Bir diğer önemli konu vize kısıtlamalarıdır. Türk taşımacıları, Avrupa ve Orta Asya pazarlarında sıklıkla vize ve geçiş belgesi sınırlamalarıyla karşı karşıya kalmaktadır. Bu durum zaman ve maliyet açısından rekabet gücünü zayıflatmaktadır. Uluslararası taşımacılıkta eşit rekabet koşullarının sağlanması için karşılıklılık esasına dayalı ikili anlaşmaların güçlendirilmesi ve dijital geçiş sistemlerinin yaygınlaştırılması gerekmektedir. Transit taşımacılığa ilişkin mevzuat ve gümrük süreçlerindeki karmaşıklıklar, Türkiye’nin bölgesel lojistik üs olma hedefinin önünde önemli bir engel oluşturmaktadır. Transit yük akışlarının hızlandırılması, sınır kapılarında dijitalleşme ve tek pencere sistemlerinin yaygınlaştırılması, taşıma modları arasında entegrasyonu güçlendirecek yasal düzenlemeler yapılması sektörün verimliliğini artıracaktır.”

UTİKAD’dan 200 milyar dolar sektör büyüklüğü hedefiyle iki stratejik adım
Türkiye lojistik sektörü için 200 milyar dolar pazar büyüklüğü ve dünyada ilk 10 ülke arasında yer alma hedefini kamuoyuyla paylaşan UTİKAD, bu yolda inovasyon, teknoloji ve kapsayıcı sürdürülebilirlik odaklı iki stratejik adımı, düzenlendiği basın toplantısında duyurdu. Türkiye’yi lojistikte bir merkez haline getirecek dönüşümün öncülüğünü üstlenen UTİKAD’ın iki stratejik adımdan biri olan ve Turkish Cargo ana sponsorluğunda 7 Kasım’da gerçekleştirilecek Türkiye Logistics Summit 2025’te günümüzde hızla değişen küresel lojistik dinamikleri ve sektörün geleceğine öncülük edecek konular, en güncel verilerle ve uzman görüşleriyle ele alınacak. UTİKAD’ın ikinci stratejik adımıysa; küresel lojistik sektöründe büyük önem taşıyan kadın varlığı ve temsiliyeti konusunda hazırlanan “Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu” oldu. Rapor verileri basın toplantısında ilk kez kamuoyuyla paylaşıldı ve sektörde büyümenin ancak fırsat eşitliğiyle mümkün olacağının altı çizildi. UTİKAD Yönetim Kurulu Başkanı Bilgehan Engin, “Türkiye Logistics Summit 2025, ‘Pioneering the Future of Logistics’ mottomuzla sektörün dönüşüm vizyonunu ortaya koyacak. 4 ana panel, 2 özel oturum ve deneyim alanları ile 1000’in üzerinde katılımcıyı bir araya getirmeyi hedefliyoruz. Zirve, karbon nötr etkinlik olarak düzenlenecek. Gündemimizde önemli bir yer tutan fırsat eşitliği ve kapsayıcılık kavramlarını, sektörümüzün 200 milyar dolarlık büyüme hedefi için stratejik bir zorunluluk olarak görüyoruz. ‘İş’te Eşit Kadın Sertifikası’nı alan ilk sivil toplum kuruluşu olmamız, bu konudaki kararlılığımızın somut bir göstergesidir. UTİKAD Kadın Lojistikçiler Odak Grubumuzun (KLOG) katkılarıyla hazırlanan ‘Lojistik Sektöründe Kadın Etki Raporu’ ise bu yoldaki en yeni ve önemli adımımızdır. Tüm kadınları yanımızda görmek istiyoruz. Bu, eşitlik odaklı bir geleceğe davettir. Çünkü biliyoruz ki sektörde kadın varlığı sadece bir çeşitlilik meselesi değil, aynı zamanda verimlilik, sürdürülebilirlik ve yenilikçilik meselesidir.”