Önceki OVP (2025-2027) ile yeni OVP’yi (2026-2028) karşılaştırdığımızda rakamlar şöyle; 2024’te %3.3 gerçekleşen ‘Büyüme hedefi’; önceki OVP’de (2025-2027) 2025’te %4, 2026’da %4.5, 2027’de %5 iken; yeni OVP’de (2026-2028) 2025’te de aynı düzeyde kalması %3.3, 2026’da %3.8’e, 2027’de %4.3’e ve 2028’de %5’e ulaşması öngörülüyor. 2024’te %44.4 seviyesinde gerçekleşen ‘Enflasyon hedefi’; önceki OVP’de 2024’te %41.5, 2025’te %17.5, 2026’da %9.7, 2027’de %7 iken yeni OVP’de 2025’te %28.5’e, 2026’da %16’ya, 2027’de %9’a ve 2028’de ise %8 seviyelerine gerilemesi bekleniyor. 2024’te 261.8 milyar dolar gerçekleşen ‘İhracat hedefleri’; önceki OVP’de 2024’te 264, 2025’te 279.6, 2026’da 296.1 milyar dolar iken; yeni OVP’de 2025’te 273.8, 2026’da 282, 2027’de 294, 2028’de ise 308.5 milyar dolar olması amaçlanıyor. OVP 2026-2028’de de asıl hedef değişmedi ve Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, “Enflasyonun program sonunda tek haneye kalıcı inmesini hedefliyoruz. Türkiye ekonomisi, program dönemi sonunda çok daha güçlü bir tabloya kavuşacaktır” dedi.
“Türkiye’yi kalıcı biçimde yüksek gelirli ülkeler ligine taşımayı istiyoruz”: Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanı Külliyesi’nde gerçekleştirilen Cumhurbaşkanlığı Kabinesi Toplantısı’nın ardından yaptığı açıklamada, şunları söyledi: 2023’te ilan ettiğimiz Orta Vadeli Program’daki (OVP) hedeflerimize büyük oranda ulaştık. Bugün de ülkemizin gelecek üç yılına yön verecek Orta Vadeli Programı (OVP) milletimizle paylaştık. Programın hazırlık çalışmaları geniş ve katılımcı bir anlayışla yürütüldü. İş dünyası ve reel sektör temsilcilerinin görüşleri dikkate alındı. Böylece ortaya ortak aklın ürünü, güçlü ve iddialı bir yol haritası çıktı. Program sayesinde önümüzdeki üç yıl boyunca büyümekle kalmayacak, aynı zamanda küresel ekonominin ve ticaret ortaklarımızın ortalama büyüme performansını da geride bırakacağız.
• 2023’te ilk kez 1 trilyon dolarlık ekonomi ligine girmiştik. Şimdi hedefimizi biraz daha büyüttük. 2028 sonunda inşallah 1.9 trilyon dolarlık bir ekonomi olacağız.
• Kişi başına gelirimiz ilk kez 21 bin doları yakalayacak.
• Türkiye’yi kalıcı biçimde yüksek gelirli ülkeler ligine taşımayı istiyoruz.
• Enflasyonu tek haneye düşürmekte kararlıyız.
• Program döneminde 2.5 milyon yeni istihdam imkanı sağlayacağız. İşsizlik oranımızı %8’in altına indirmeyi ümit ediyoruz.
• Cari açığımızdaki kalıcı iyileşme sürecek, mal ihracatımız ise ilk kez 300 milyar doları aşacak.
• Hizmet ihracatımızın en önemli kalemi olan turizm gelirlerimizi de 75 milyar dolara çıkarmayı arzu ediyoruz.”
Önceki OVP ile yeni OVP’de hedefler nasıldı?
KobiEfor’un Ekim 2024’te yayınlanan 301. Sayımızın Kapak Dosyası’nda Orta Vadeli Program’a (2024-2026) yer vermiştik. Açıklanmış olan OVP (2024-2026), 2024 son çeyreğinde yeniden güncellenmiş ve OVP (2025-2027) olarak yeniden açıklanmıştı. Önceki OVP (2025-2027) ile yeni OVP’yi (2026-2028) karşılaştırdığımızda rakamlar şöyle:
•2024’te %3.3 gerçekleşen ‘Büyüme hedefi’; önceki OVP’de (2025-2027) 2025’te %4, 2026’da %4.5, 2027’de %5 iken; yeni OVP’de (2026-2028) 2025’te de aynı düzeyde kalması %3.3, 2026’da %3.8’e, 2027’de %4.3’e ve 2028’de %5’e ulaşması öngörülüyor.
•2024’te %44.4 seviyesinde gerçekleşen ‘Enflasyon hedefi’; önceki OVP’de 2024’te %41.5, 2025’te %17.5, 2026’da %9.7, 2027’de %7 iken yeni OVP’de 2025’te %28.5’e, 2026’da %16’ya, 2027’de %9’a ve 2028’de ise %8 seviyelerine gerilemesi bekleniyor.
• 2024’te 261.8 milyar dolar gerçekleşen ‘İhracat hedefleri’; önceki OVP’de 2024’te 264, 2025’te 279.6, 2026’da 296.1 milyar dolar iken; yeni OVP’de 2025’te 273.8, 2026’da 282, 2027’de 294, 2028’de ise 308.5 milyar dolar olması amaçlanıyor.
• OVP 2026-2028’de de asıl hedef değişmedi. Hedef; enflasyonun program sonunda tek haneye kalıcı inmesi.
• Yeni OVP’ye (2026-2028) göre; 2028’in sonunda makroekonomik istikrar kalıcı şekilde sağlandığı, sürdürülebilir büyümenin tesis edildiği bir ekonomik yapı inşa edilecek. Program dönemi sonunda:
• Milli gelirimiz 1.9 trilyon dolara yaklaşacak
• Kişi başına düşen gelir 21 bin dolara çıkacak
•İhracat 300 milyar doları aşacak •Turizm gelirleri 75 milyar dolara ulaşacak • 2.5 milyon ilave istihdam sağlanacak ve işsizlik %8’in altına inecek
• Tek haneli enflasyonla kalıcı fiyat istikrarı tesis edilecek Türkiye, siyasi istikrarı ve güven ortamıyla bu hedeflere ulaşarak hem içeride hem küresel ölçekte çok daha güçlü bir konuma yükselecek.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın onayıyla; Hazine ve Maliye Bakanlığı ile Strateji ve Bütçe Başkanlığınca hazırlanan ve Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren yeni OVP’ye (2026-2028) ilişkin Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz’ın açıklamasından satırbaşları şöyle:
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, hazırlık sürecinde ortak akıl ve katılımcı bir anlayışın esas alındığı OVP’nin, ilgili tüm taraflarla istişare edildiğini belirterek, “Cumhurbaşkanımızın güçlü siyasi iradesiyle ortaya koyduğumuz ve koordineli bir şekilde hayata geçirdiğimiz ekonomi programımız başarıyla uygulanmaktadır. Bunun somut sonuçlarını da hep birlikte görüyoruz” dedi. Yılmaz, geçen yıl Eylül ayında uygulamaya konulan OVP’den bu yana küresel ve bölgesel düzeyde pek çok olumsuz gelişmenin yaşandığını, ticaret politikalarındaki belirsizliklerin tarihi zirvelerini gördüğünü, artan jeopolitik risklerle dünya genelinde büyüme görünümünün baskılandığını söyledi: “Bu dönemde yaşanan pek çok menfi hadiseye rağmen temel makroekonomik politika yaklaşımımız kararlılıkla sürdürülmüş, fiyat istikrarı, mali disiplin ve sürdürülebilir büyüme hedeflerimizden sapma olmamıştır. Bu dönemde ekonomimiz benzer ülkelere kıyasla olumlu ayrışmaya devam ederek, dış şoklara karşı dayanıklılığını bir kez daha ortaya koymuştur.”
2024’te %3.3 büyüme: Programın ana odağında yer alan enflasyonla mücadele kapsamında geçiş sürecinin ardından Haziran 2024’ten itibaren kesintisiz bir dezenflasyon sürecine girildiğini vurgulayan Yılmaz, bu dönemde olumsuz dışsal koşullar ve konjonktürel gelişmelere rağmen süreci kararlılıkla sürdürdüklerini ve enflasyon oranının, toplam 42.5 puanlık önemli bir gerileme gösterdiğini belirtti. Yılmaz, enflasyon beklentileri ve ana eğilim göstergelerindeki iyileşmeyle, Eylül ayı ve yılın geri kalanında da dezenflasyon sürecinin kesintisiz bir şekilde devam etmesini beklediklerini aktardı: “Dünya genelinde enflasyonla mücadele politikalarının devamı ve parasal gevşeme döngüsünün ötelenmesiyle görece sıkı seyreden finansal koşullar, zayıf seyreden dış talep ve artan jeopolitik gerilimler gibi pek çok olumsuz gelişmeye rağmen Türkiye ekonomisi dayanıklı ve dengeli görünümünü korumaktadır.” Yılmaz, ekonominin, 2024 yılı genelinde dezenflasyon sürecine uyumlu şekilde ılımlı seviyelerde ve dengeli şekilde %3.3 oranında büyüme kaydettiğini ve 15 yıl boyunca kesintisiz büyümesini sürdürdüğünü ifade etti.
2025’in ilk yarısında, milli gelir %3.6 büyüdü, cari işlemler açığı 20.2 milyar dolara geriledi: Yılmaz, bu yılın ilk yarısı itibarıyla milli gelir büyümesinin, dezenflasyon politikalarının bir yansıması olarak %3.6 oranında ılımlı seyrettiğini, 2024 yılı Haziran ayında cari işlemler açığının 20.2 milyar dolara gerilediğini, milli gelirin %1.7’sine düştüğünü, bu olumlu durumun 2025 yılına da taşındığını ve Haziran itibarıyla 18.9 milyar dolara gerileyen cari işlemlerin açığının milli gelire oranının %1.3’e kadar düştüğünü ifade etti.
Yeni OVP döneminde atılacak yapısal adımlar
Cevdet Yılmaz, “Ülkemizin dış denge görünümünde önemli bir güçlenmeye işaret eden düşük cari işlemler açığı, ekonomimizin dış finansman ihtiyacının belirgin şekilde azaldığını ortaya koymaktadır. Bu olumlu görünüm, yeni OVP dönemi için de atılacak yapısal adımlarla daha da pekiştirilecek ve kalıcı hale getirilecektir” diye konuştu.
“KKM hesapları 2026’da tamamen kapanacak”: Cevdet Yılmaz, son iki yıl içerisinde, KKM hesaplarının toplam mevduat içindeki payının %26.2’den %1.7’ye kadar gerilediğini, KKM hesaplarının açma ve vadesinin uzatılması uygulamasının 23 Ağustos itibarıyla sonlandırılmasıyla 2026 içinde bu hesapların tamamen kapanacağını aktardı.
“İlk defa yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran Türkiye’ye ulaşmış olacağız”
2025’te ilk defa toplamda 1.5 trilyon doları aşan milli gelir büyüklüğüne ve kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan milli gelire sahip olacağız”: Cevdet Yılmaz, son iki yılda brüt rezervlerin yaklaşık 80 milyar dolar arttığını, böylece rezervlerin Ağustos ayı sonu itibarıyla 178.4 milyar dolar seviyesine ulaştığını, ekonomide sağlanan kazanımlar sayesinde risk priminin de 700’lü seviyelerden 5 Eylül itibarıyla 270 seviyesinin de altına gerilediğini kaydetti: “Enflasyonda kesintisiz düşüş, büyümede dengelenme, cari açıkta iyileşme, Türk lirasına artan güven, tarihi yüksek rezervler, gerileyen risk primi ve depremin etkisine rağmen iyileşen bütçe görünümüyle, ekonomi politikalarımızın somut ve kalıcı sonuçlar üretmeye başladığı net bir şekilde görülmektedir. Kararlılıkla uyguladığımız politikalar sayesinde, Türkiye Yüzyılı’na yaraşır bir şekilde tarihe geçen bir tabloyla karşı karşıyayız. Bu çerçevede, 2025 yılını tamamlarken, programımızın en temel performans göstergeleri olarak, ilk defa 1.5 trilyon doları aşan bir milli gelir büyüklüğüne sahip olacağız, yine ilk defa kişi başına 17 bin doların üzerine çıkan bir milli gelirimiz söz konusu ve yine ilk defa, Dünya Bankasınca yapılan sınıflandırmaya göre yüksek gelirli ülkeler grubuna adını yazdıran bir Türkiye’ye ulaşmış olacağız. Bu yıl sonu itibarıyla bu rakamlar gerçekleşmiş olacak. Gelecek yıl bu rakamları tabii ki kesinleşmiş bir şekilde görmüş olacağız.”
“2025 sonunda Türkiye dünyanın 16., Avrupa’nın 6. büyük ekonomisi olacak”
Cevdet Yılmaz, açıklamasına şöyle devam etti: “Böylece ülkemiz 2025 yılı sonu itibarıyla dünyanın 16’ncı, Avrupa’nın 6’ncı büyük ekonomisi konumunda olacak. 2002’de dünyada 21’inciydik nominal dolar bazında. Bugün 16’ncıyız. İleride daha iyi sıralara da yükseleceğiz. Satın alma gücü paritesiyle bakarsanız bu sıralamalarımız çok daha iyi bir noktada. 2002’de 239 milyar dolar hacme ve kişi başı 3616 dolar gelire sahip bir ülkeden bugün ulaştığımız bu rakamlar, sadece ekonomimizin gücünü değil, milletimizin azmini ve kararlılığını da göstermektedir. Bu büyük atılımın temelinde güçlü ve kararlı liderlik, siyasi istikrar ve programlı çalışma anlayışı yatmaktadır.”
“Temel emtia kalemlerinde yatay ve ılımlı bir seyir beklenmektedir”
IMF’nin (Uluslararası Para Fonu) son tahminlerine göre 2024’te %3.3 olarak kaydedilen küresel büyümenin, 2025’te %3’e, 2026’da ise %3.1 seviyesine gerilemesinin beklendiğini, 2027 ve 2028 yıllarında ise büyümenin %3.2 civarında dengeleneceğinin öngörüldüğünü paylaşan Yılmaz, 2024’te %3.5 büyüyen dünya ticaret hacminin 2025’te tarife artışları devreye girmeden öne alınan talep nedeniyle yıl genelinde %2.6 arttıktan sonra 2026’da %1.9’a kadar gerilemesinin beklendiğini kaydetti: “Dolayısıyla zayıf büyüme görünümü artan korumacılıkla baskılanmakta, büyüme ile ticaret arasındaki makas ciddi şekilde açılmaktadır.” Cevdet Yılmaz, son yıllarda enerji ve gıda fiyatlarında yaşanan sert dalgalanmaların, hem küresel enflasyon üzerinde baskı oluşturduğuna hem de enerji ithalatçısı konumundaki ülkeleri, dolayısıyla Türkiye’yi doğrudan etkilediğine dikkat çekti: “IMF projeksiyonlarına göre, 2025-2026 döneminde hem enerji hem de diğer temel emtia kalemlerinde yatay ve ılımlı bir seyir beklenmektedir. Emtia fiyatlarındaki ılımlı seyir, ülkemiz açısından pozitif bir dışsal koşul sunmaktadır. Zira söz konusu istikrarlı görünüm, hem maliyet baskılarını azaltmakta hem de makroekonomik dengelenmeyi kolaylaştırmaktadır. Dolayısıyla enflasyonla mücadelemizi desteklemekte ve cari işlemler dengesini iyileştirmektedir.”
2026’da %3.8, 2027’de %4.3, 2028’de %5 büyüme hedefi
Ekonomik hedefleri gerçekçi varsayımlar ve sağlam temeller üzerine inşa ettiklerini belirten Yılmaz, programın temel hedeflerinden birini, dezenflasyon süreciyle uyumlu ve sürdürülebilir bir büyüme patikasının oluşturduğunu, 2024’te %3.3 seviyesinde gerçekleşen büyümenin, 2025’te aynı düzeyde kalmasını öngördüklerini, dezenflasyon süreci ilerledikçe ve yapısal dönüşümler hayata geçtikçe büyümenin de kademeli olarak güçleneceğini söyledi: “Bu kapsamda, 2026 yılında büyümenin %3.8’e, 2027’de %4.3’e ve 2028’de %5’e ulaşmasını hedefliyoruz. Programın ilk yılından itibaren sıkı para ve maliye politikalarıyla enflasyonu kalıcı şekilde düşürürken büyümeden de taviz vermeyen bir yol haritası çizdik. Önümüzdeki dönemde enflasyonu kalıcı tek haneli seviyelerine düşürürken büyüme potansiyelimizi de dönüşüm adımlarıyla kademeli bir şekilde yukarıya taşıyacağız. Tüketimi sağlıklı bir seviyede sürdürürken katma değeri yüksek bir ekonomiyi inşa etmeyi, özellikle de toplam faktör verimliliğiyle kalıcı, sürdürülebilir, istikrarlı bir büyümeyi sağlamayı hedefliyoruz. Türkiye ekonomisi, önümüzdeki üç yıllık dönemde güçlenen potansiyeliyle hem fiyat istikrarını sağlayacak hem de istikrarlı bir şekilde büyümeye devam edecektir.”
“2028’de tarihimizde ilk defa işsizlik oranının %8’in altına inmesini hedefliyoruz”
Cevdet Yılmaz, büyüme hedefi kadar öncelik verdikleri bir diğer temel alanın ise istihdam olduğunu vurguladı: “İstihdam, yalnızca ekonomik bir gösterge olmanın ötesinde, toplumun refah düzeyini doğrudan etkileyen, kapsayıcı kalkınmanın temel unsurlarından birisi. 2024 itibarıyla %8.7 seviyesinde gerçekleşmesini beklediğimiz işsizlik oranının 2025’te %8.5’e, 2026’da %8.4’e, 2027’de ise %8.2’ye gerilemesini öngörüyoruz. 2028 yılında ise tarihimizde ilk defa işsizlik oranının %8’in altına inmesini hedefliyoruz. Bu dört yıllık dönemde ekonomimize yaklaşık 2.5 milyon ilave istihdam kazandırarak, iş gücü piyasasına daha fazla bireyin katılımını sağlamayı ve toplumsal refahı artırmayı hedefliyoruz. Dolayısıyla Türkiye ekonomisi önümüzdeki dönemde, sadece sürdürülebilir büyüme performansıyla değil, aynı zamanda güçlü istihdam kapasitesi ve kapsayıcı kalkınma yaklaşımıyla da ön plana çıkan bir yapı arz etmektedir.”
Enflasyonda tek haneli seviyelere kalıcı düşüş hedefi
“Milletimizin sorunu neyse bizim de sorunumuz odur, milletimizin önceliği neyse hükümet olarak bizim de önceliğimiz odur” diyen Yılmaz, şunları ifade etti: “Türkiye ekonomisinin temel önceliği olan enflasyonla mücadelede kararlı ve bütüncül bir yaklaşımla yolumuza devam ediyoruz. 2024’te %44.4 seviyesinde gerçekleşen enflasyonun, 2025’te %28.5’e, 2026’da %16’ya, 2027’de %9’a ve 2028 yılında ise %8 seviyelerine gerileyerek, program dönemi sonunda tek haneli seviyelere kalıcı olarak inmesini hedeflemekteyiz. Bu görünüm yalnızca fiyat istikrarına ulaşma yolunda önemli bir aşamaya işaret etmekle kalmamakta, aynı zamanda vatandaşlarımızın alım gücünün korunması, gelirin adil paylaşımı, ekonomik güvenin güçlenmesi ve yatırım ortamının iyileştirilmesi açısından da kritik bir zemin sağlamaktadır. Geçtiğimiz iki yıllık dönemde bu doğrultuda önemli ilerlemeler kaydettik. 2023 yılında %65 seviyesinde gerçekleşen enflasyon, 2024 sonunda %44 düzeyine gerilemiştir. 2025 yılında ise bu oranın yıl sonunda %30’un altına düşmesini bekliyoruz. Tek haneli enflasyon hedefimize yönelik olarak uygulamakta olduğumuz sıkı, kararlı ve koordineli politikaların önümüzdeki dönemde de aynı disiplinle sürdürüleceğinin altını buradan çizmek isterim. Bu kapsamda, enflasyonda kalıcı düşüşü sağlayarak fiyat istikrarını tesis etme yönündeki kararlılığımızdan hiçbir şekilde taviz verilmeyecektir.”
Cari işlemler açığında program tahmininden daha olumlu bir iyileşme bekleniyor
Cevdet Yılmaz, 2023 itibarıyla milli gelire oranla %3.5 seviyesinde gerçekleşen cari işlemler açığının, 2024’te %0.8’e kadar gerilemesinin önemli bir iyileşmeye işaret ettiğinin altını çizdi: “Bu gerçekleşme programda öngördüğümüz %1.7’lik tahminin oldukça altında kalmış ve dış denge açısından olumlu bir görünüm sağlamıştır. 2025 yılında da benzer bir tablo görüyoruz. Programda cari işlemler açığımızın %2 civarında olacağını tahmin etmiştik. Gerçekleşme tahminimiz ise şu anda %1.4 seviyesini göstermektedir.”
“Cari işlemler açığının milli gelire oranının 2026’da %1.3, 2027’de 1.2, 2028’de %1’e gerilemesini hedefliyoruz”
“Hızlı bir mali konsolidasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz”: Cevdet Yılmaz, bu dönemde özellikle ihracatta pazar çeşitliliğinin artması ve enerji maliyetlerindeki düşüşün cari dengeye olumlu katkı sağladığı bilgisini verdi: “2026 ve 2027 yıllarında cari işlemler açığının milli gelire oranının sırasıyla %1.3 ve %1.2 seviyelerine gerilemesi hedeflenmektedir. 2028 yılı itibarıyla ise bu oranın yüzde 1 düzeyine kadar inmesi öngörülmektedir. Cari işlemler dengemizde sağlayacağımız iyileşme, Türkiye’nin dış finansman ihtiyacını da önemli ölçüde azaltacak, dış dengenin sürdürülebilir bir şekilde yönetilmesini sağlayacaktır. 2026-2028 yıllarını kapsayan Orta Vadeli Program’da (OVP) hızlı bir mali konsolidasyon gerçekleştirmeyi hedefliyoruz.”
İlave tedbirlerle daha sıkı mali duruş
Bütçe açığının milli gelire oranı 2025’te %3.6, 2026’da %3.5, 2028’de%3’ün altında öngörülüyor: Afet sonrası dönemde devam eden ihtiyaçlar süratle karşılanmaya devam edilirken personel giderlerinden sosyal güvenlik harcamalarına varıncaya kadar ilave tedbirlerin etkisiyle mali duruşu daha sıkı hale getirmeyi öngördüklerini kaydeden Yılmaz, “Bütçe açığının milli gelire oranı 2025’te %3.6, 2026 yılında %3.5, dönem sonunda ise %3’ün altında öngörülmektedir. Geçici nitelikte olan deprem harcamaları azaldıkça, bütçe açığının oranı düşmekte, AB Maastricht kriterleriyle uyumlu hale gelmektedir. Nitekim dönem sonunda %3’ün altında bir bütçe açığıyla bunu sağlamış oluyoruz. Birçok AB üyesi ülkenin bugün bu oranı sağlayamadığının da altını çizmek isterim.”
2028’de kalıcı makroekonomik istikrar, sürdürülebilir büyüme hedefi
“Türkiye daha güçlü bir konuma yükselecek”: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz’ın açıklamalarına şöyle devam etti: “İzlenen politikalar ve sağlanacak kazanımlarla Türkiye ekonomisi, program dönemi sonunda çok daha güçlü bir tabloya kavuşacaktır. Hedeflerimize doğru kararlılıkla ilerledikçe, 2028 yılının sonunda makroekonomik istikrarın kalıcı şekilde sağlandığı, sürdürülebilir büyümenin tesis edildiği bir ekonomik yapının inşa edildiğini göreceğiz. Böylelikle dönem sonunda yani 2028 perspektifinde ilk defa milli gelirimiz 1.9 trilyon dolara yaklaşmış olacak. Kişi başına düşen gelirimiz 21 bin dolar seviyelerine yükselecek. İhracatımız 300 milyar doları aşacak. Turizm gelirimiz 75 milyar dolara ulaşacak. 2.5 milyon ilave istihdamla işsizlik rakamı ilk defa %8’in altını görmüş olacak ve en önemlisi tek haneli enflasyonla fiyat istikrarı kalıcı bir şekilde sağlanmış olacaktır. Tüm bu hedefler elbette sadece rakamlardan ibaret değildir. Bunlar, milletimizin refahını yükseltmenin, ekonomimizi daha dayanıklı, daha kapsayıcı ve daha güçlü kılmanın göstergeleridir. İnanıyoruz ki Türkiye, sağladığı siyasi istikrar ve güven ortamıyla, önümüzdeki dönemde kararlılıkla uygulanmaya devam edilecek politikalar sayesinde hem içeride hem de küresel ölçekte çok daha güçlü bir konuma yükselmiş olacaktır.”
“Yapısal reformlara odaklandık”: Cevdet Yılmaz, Türkiye ekonomisinin sürdürülebilir kalkınma hedefleri doğrultusunda, sadece niceliksel büyümeyi değil, kaliteli ve verimliliğe dayalı sürdürülebilir bir büyüme patikasını esas alması gerektiğini, bu kapsamda, toplam faktör verimliliğini artıracak yapısal reform alanlarına odaklandıklarını, üretim kapasitesini enflasyonist baskı oluşturmadan artıracak politikaları kararlılıkla hayata geçirdiklerini ifade etti.
“Yüksek katmadeğerli ve teknoloji yoğun üretime dayalı sanayi dönüşümünü hızlandırdık”
“Yapay zeka, yarı iletkenler, savunma sanayi, biyoteknoloji ve uzay teknolojilerinde özel sektör yatırımlarını destekleyici mekanizmaları güçlendiriyoruz”: Cevdet Yılmaz, sanayinin dönüşümünü yüksek katma değerli ve teknoloji yoğun üretime dayalı olarak hızlandırdıklarını kaydetti: “Ar-Ge ve yenilikçilik ekosistemimizi güçlendirmeyi, ekonomik güvenliğimizi ve sürdürülebilir büyümemizi tesis edecek şekilde her zamankinden de fazla önceliklendiriyoruz. Yapay zeka, yarı iletkenler, savunma sanayi, biyoteknoloji ve uzay teknolojileri gibi stratejik alanlarda özel sektör yatırımlarını destekleyici mekanizmaları güçlendiriyoruz. Bu sayede girişimcilik altyapımızı daha etkin hale getiriyor ve toplam faktör verimliliğini artırıyoruz. İklim değişikliği ile mücadelede yeşil dönüşümün, aynı zamanda verimlilik artışlarına da önemli katkı sağladığından hareketle düşük karbonlu üretim modelleri, döngüsel ekonomi uygulamaları ve yenilenebilir enerji yatırımları ile üretim maliyetlerini düşürüp, dış enerji bağımlılığımızı azaltarak cari dengeye katkı sağlamayı hedefliyoruz.”
“KOBİ’lerin rekabet gücünü artırmayı önceliklendirdik”
Cevdet Yılmaz, dijital dönüşümü hızlandırarak özellikle KOBİ’lerin rekabet gücünü artırmayı önceliklendirdiklerini; 5G, Yapay Zeka ve Nesnelerin İnterneti gibi ileri teknolojilerin üretim süreçlerine entegrasyonunu sağladıklarını, emek ve sermaye verimliliğinde önemli artışlar hedeflediklerini bildirdi.
Gençleri kritik teknolojilerde istihdama yönlendirme, üretim ve ticaretin fiziksel altyapısını güçlendirme: Beşeri sermayeyi güçlendirmenin verimliliğe dayalı büyümenin temel unsuru olduğunu anlatan Yılmaz, bu kapsamda mesleki ve teknik eğitimin kalitesini artırmayı, genç nüfusu kritik teknoloji alanlarında istihdama yönlendirmeyi amaçladıklarını, beceri uyumu programlarıyla iş gücünün dönüşümünü desteklediklerini anlattı: “Üretim ve ticaretin fiziksel altyapısını güçlendirmek üzere organize sanayi bölgeleri (OSB’ler), lojistik merkezler ve demiryolu ulaşımı başta olmak üzere ulaştırma hatlarını bütünleşik bir anlayışla ele alıyoruz. Enerji ve lojistik maliyetlerini azaltmayı, rekabetçiliğimizi artırmayı, verimlilik artışını destekleyen sağlam bir altyapı oluşturmayı hedefliyoruz.”
Akıllı tarımla tarımda verimlilik artışı: Cevdet Yılmaz, modern tarım üretim tekniklerini yaygınlaştırmayı, su gibi kısıtlı doğal kaynakları etkin kullanmayı önceliklendirdiklerini, akıllı tarım uygulamaları, sulama verimliliği ve girdi optimizasyonu ile tarımda verimliliği artırarak sektörel dönüşümü sürdürdüklerini aktardı.
İstihdam politikalarında 4 temel öncelik: Yeni dönemde istihdam politikalarının, 4 temel öncelik etrafında şekilleneceğini, bunların; güvenceli esnek çalışma modellerinin yaygınlaştırılması, işgücüne katılım oranlarının güçlü şekilde artırılması, beceri uyumunun güçlendirilmesi ve atıl işgücünün üretken istihdama yönlendirilmesi olduğunu paylaşan Yılmaz, program döneminde uzaktan, hibrit ve proje bazlı çalışma modellerinin net tanımlara kavuşturularak sosyal taraflarla istişare içinde düzenleneceğini belirtti.
Kadınlar, gençler, engelliler için işgücüne katılımda hedefli programlar devreye alınacak: Cevdet Yılmaz, kadınlar, gençler ve engelliler başta olmak üzere işgücüne katılımda güçlük yaşayan bireyler için hedefli programların devreye alınacağını duyurdu: “Kadın istihdamı açısından erişilebilir bakım hizmetlerinin yaygınlaştırılması öncelikli adımlarımız arasındadır. Nitekim daha geçenlerde Sayın Cumhurbaşkanımız’ın imzasıyla kreş konusunda bir genelge yayınladık. Tüm Türkiye’de adeta seferberlik içinde bu alanda altyapıyı geliştirmeye kararlıyız. Hayat boyu öğrenme yaklaşımı temelinde, müfredatlar ve programlar iş dünyasıyla birlikte yeniden tasarlanacak, stratejik alanlara yönelik programlar, aynı zamanda mesleki ve teknik eğitimde işbaşı uygulamaları ve staj imkanları genişletilecektir. Atıl iş gücünün üretime kazandırılması amacıyla çok yönlü politikalar izlenecektir.”
“Atıl iş gücüne de dikkatle bakıyoruz”: Yılmaz, son dönemde atıl iş gücü konusunda dünya genelinde yükseliş trendi olduğunu, bunu ilk defa programda geniş bir başlık olarak ele aldıklarına, sadece işsizliğe değil atıl iş gücüne de dikkatle baktıklarına değindi.
Gıda ve sosyal konutta kapsamlı bir program geliyor: Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, fiyat istikrarının bu yılki Orta Vadeli Program’ın ana odağını oluşturduğuna, kalıcı tek haneli enflasyon hedefi doğrultusunda uygulanacak politikaların üç temel eksene odaklandığına dikkat çekti: “İlk olarak, makroekonomik politika güçlü eşgüdümünün sürdürülmesi en temel önceliklerimiz. Enflasyon hedeflemesi çerçevesinde para politikasına, maliye ve gelirler politikalarıyla tam bir uyum içinde destek sağlanmaya devam edilecek, Merkez Bankası hedeflere yönelik tüm araçlarını kararlılıkla kullanırken, iletişim stratejileri dahil her alanda istikrarlı görünüm güçlendirecektir. İkinci olarak, arz yönlü politikaların desteklenmesi kapsamında tarımdan gayrimenkule, perakendeden enerjiye kadar her alanda üretim kapasitesini artıracak, arz güvenliğini güçlendirecek adımlar atacağız. Bu konuda özellikle iki alanı çok daha öncelikli görüyoruz. Biri gıda diğeri sosyal konut. Özellikle kiralardaki direncin kırılması ve sosyal adalet açısından sosyal konut projesini çok önemli görüyoruz ve bu yıl sonunda inşallah Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığımız kapsamlı bir programı kamuoyu ile paylaşmış olacak. Gıda konusunda da sulamaların önceliklendirilmesinden soğuk zincir projelerinin desteklenmesine, birçok boyutu itibarıyla gıda arzını artırmaya dönük politikalar öncelikli konular arasında yer almaya devam edecek. Yönetilen ve yönlendirilen fiyatların hedeflerle uyumunu gözetmeye devam edeceğiz. Dezenflasyon sürecimizi yalnızca para politikası araçlarıyla değil, makro politikaların güçlü eşgüdümü ve arz yönlü tedbirlerle destekleyeceğiz. Böylece kalıcı fiyat istikrarı hedefimize ulaşacağımıza inancımız tamdır.”
Makrofinansal istikrar
Bankacılık ve banka dışı sektörde düzenlemeler devam edecek: Makrofinansal istikrarın kalıcı fiyat istikrarını destekleyen, ekonominin önemli dayanak noktaları arasında yer aldığını vurgulayan Yılmaz, Türk lirası mevduatın payının artırılması ve vadesinin uzatılmasına yönelik politikaların yanı sıra iç talebi dengelemek, enflasyon beklentilerini çıpalamak ve cari işlemler açığını azaltmak amacıyla kredi gelişimini takip etmeyi ve üretimi önceleyecek reel sektör finansmanı yoluyla para politikasını desteklemeyi sürdüreceklerini söyledi: “Makro düzeyde baktığımızda finansal şartlar açısından reel sektör için finansal koşulların iyileşeceği bir döngü içindeyiz. Önümüzdeki süreçte geçmişte yaşadıklarımızla mukayese ederseniz daha elverişli bir ortam olacağını söyleyebilirim. Makro düzeydeki bu iyileşmeye ilave olarak, selektif bazda politikalarımızın ana çerçevesini ve istikametini bozmadan reel sektörümüzün yanında olmaya, özellikle emek yoğun, daha hassas sektörleri desteklemeye devam edeceğimizi yine ifade etmek isterim. Bankacılık düzenlememizin uluslararası düzenlemelere uyumunu sağlamaya devam edecek, banka dışı finansal sektör ve ödeme ile elektronik para kuruluşlarına yönelik düzenleme çalışmalarını sürdüreceğiz.”
Katılım finans sektörünün gelişimine desteğe devam: Sermaye piyasalarının etkin işleyişini güçlendirmeye yönelik çalışmaların hayata geçirileceğini, piyasaların derinleşmesi ve yatırımcı tabanının genişlemesi için yeni ürünler geliştirileceğini aktaran Yılmaz, katılım finansın potansiyelini harekete geçirmek üzere kurumsal dönüşümü gerçekleştirilerek sektörün gelişimini desteklemeyi sürdüreceklerini kaydetti.
Dijital sigortacılık ve sigortacılık teknolojilerine mevzuat altyapısı geliyor: Yılmaz, katılım esaslı sigorta ve banka dışı finansal kuruluşlarda düzenleme çalışmaları yapmayı öngördüklerini de paylaştı: “Sigortacılık sektörü mevzuatını iyileştirecek, dijital sigortacılık ve sigortacılık teknolojileri uygulamalarının mevzuat altyapısını oluşturacağız. Ülkemizin sürdürülebilir finans kaynaklarından daha fazla yararlanması için çalışmalar yürütecek, yeşil finans stratejisi ve eylem planını uygulamaya koyacak, yeşil ve sürdürülebilir borçlanma araçlarına yönelik rehberliği güçlendireceğiz. Mali piyasalarımızda finansal teknolojileri geliştirmeye, dijitalleşmenin imkanlarından yararlanmaya devam edeceğiz.”
Ödemeler dengesi
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, ödemeler dengesini kalıcı biçimde güçlendirmek, yatırım, istihdam, üretim ve nihayetinde ihracat odaklı büyümeyi sürdürülebilir kılmak için altı temel başlığa odaklandıklarını anlattı:
“•Öncelikle, ihracatta yeni ürün ve pazar çeşitliliğini artırarak daha geniş bir coğrafyaya daha katma değerli ürünlerle ulaşmayı hedefledik. İhracatın finansmanında firmalarımıza uygun maliyetli kaynak sağlayarak özellikle teknoloji yoğun, yeşil ve dijital dönüşüm yatırımlarını destekleyecek, rekabetçiliğimizi artıracağız. Ticaret diplomasisinde, mevcut anlaşmaları derinleştirirken yeni pazarlara yönelik anlaşmalarla ihracatçılarımızın önünü açacağız.
•Arz güvenliğinde enerjiden kritik madenlere kadar dışa bağımlılığımızı azaltacak, Türkiye’yi bölgesel bir enerji ticaret merkezi haline getirecek adımları hızlandıracağız.
•Hizmet ihracatında turizm, taşımacılık, bilişim, sağlık, eğitim gibi alanlarda markalaşarak, 300 milyar doları aşan mal ihracatı hedefimizi 150 milyar dolarlık hizmet ihracatı hedefimizle destekleyeceğiz.”
Yılmaz, sürdürülebilir büyümenin en kritik alanlarından biri olarak iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi kapsamında dört temel başlığa odaklandıklarını kaydetti:
•Düzenleyici çerçevenin iyileştirilmesiyle, yatırımcıya öngörülebilirlik sağlayacak, yatırım süreçlerinde güvenceyi artıracak mekanizmaları devreye alacağız. Uyuşmazlıkların hızlı çözümü için hukuki ve dijital altyapıyı güçlendireceğiz. İş ve yatırım süreçlerinin iyileştirilmesinde, şirket kurma ve tasfiye işlemlerini hızlandırıyor, izin ve ruhsat süreçlerini dijital platformlara taşıyarak zaman ve evrak maliyetini asgariye indiriyoruz.
•Rekabetçi yeni yatırımlar için, hayata geçirilen yeni yatırım teşvik sistemiyle stratejik ve büyük ölçekli yatırımlara özel tahsis modellerini etkin bir şekilde uygulayacağız.
•Yatırım yeri arzını artırıyor, yatırım envanteri oluşturarak özel sektör yatırımlarına destek oluyoruz.
• İkiz dönüşüm odaklı yatırımlarda ise yeşil ve dijital dönüşümü destekleyen projeleri önceliklendiriyor, yerli tedarik zincirlerini güçlendirerek KOBİ’lerimizin bu zincirlere daha güçlü şekilde dahil olmasını sağlıyoruz.”
Kamu maliyesi
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz, kamu maliyesinde temel önceliğin, mali disiplini korurken, etkinlik ve verimliliği artırmak olduğunu, bu çerçevede altı ana başlığa odaklandıklarını; harcamalarda etkinlik çerçevesinde, kamu kaynaklarını daha verimli kullanma, gereksiz harcamaları tasfiye etme, tasarruf odaklı adımlar atma çabasının süreceğini söyledi. Yılmaz, afetlere dirençli yapının finansmanı amacıyla, riskli bölgelerde kentsel dönüşümü hızlandıracaklarını ve afet sigortasını yaygınlaştıracaklarını kaydetti. Cevdet Yılmaz, ekonominin sağlıklı işleyişi bakımından kayıt dışılıkla mücadeleye büyük önem verdiklerini bildirdi: “Bu dönemde yapay zeka ve büyük veri analizleriyle kayıt dışı ekonomiyle mücadelemizi daha da güçlendireceğiz. Vergi kayıp ve kaçaklarını azaltacak, gönüllü uyumu artıracak, dijital denetim araçlarını yaygınlaştıracağız. KİT yönetişim reformu alanında kamu iktisadi teşebbüslerinde hesap verebilirliği, şeffaflığı ve verimliliği artıracağız.”
Yılmaz, sosyal güvenlik sisteminin mali sürdürülebilirliği açısından prim tabanını genişleteceklerini, yeni nesil çalışma biçimlerine uyum sağlayacak düzenlemeler yapacaklarını da belirtti: “Sağlık harcamalarında etkinliği artıracağız. Vergilemede adalet ve etkinliğe programımızda büyük önem veriyoruz. Vergi sistemimizi, yatırımı, istihdamı ve büyümeyi destekleyen, gelir dağılımında adaleti gözeten bir yapıda güçlendireceğiz. Özetle, güçlü, şeffaf ve sürdürülebilir bir kamu maliyesiyle hem mali disiplini korumaya devam edecek hem de büyümeyi, adaleti ve sosyal refahı destekleyen kamu mali yapısını daha da güçlendireceğiz. Yeni OVP döneminde hayata geçireceğimiz politikalar ve reformlar, Türkiye ekonomisini sadece bugünün ihtiyaçlarına değil, aynı zamanda Türkiye Yüzyılı’nın fırsatlarına da hazırlayacaktır. Bugüne dek olduğu gibi yeni Orta Vadeli Programımız ile de aynı irade ve aynı kararlılıkla yolumuza devam edecek, ekonomimizin dayanıklılığını artırmayı, sürdürülebilir kalkınmayı hızlandırmayı ve toplumsal refahı daha adil ve kapsayıcı bir temelde güçlendirmeyi sürdüreceğiz. Bizler, Sayın Cumhurbaşkanı'mızın güçlü liderliği ve vizyonu doğrultusunda ekip ruhuyla, kararlılıkla ve tam bir koordinasyon içinde çalışmaya devam edeceğiz. Hep birlikte, daha müreffeh, daha güçlü ve geleceğe daha emin adımlarla ilerleyen bir Türkiye’yi inşa edeceğimize yürekten inanıyorum.”
Yılmaz, OVP hazırlık sürecinin koordinasyonundan sorumlu olan Cumhurbaşkanlığı Strateji ve Bütçe Başkanlığı başta olmak üzere sürece katkı sağlayan tüm taraflara teşekkür etti. Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz, sunumunun ardından basın mensuplarının sorularını yanıtladı, açıklamaları şöyle:
•Enflasyonun düştüğü, öngörülebilirliğin arttığı bir ortam büyüme için elverişli. Bu yatırım ortamının iyileştiği ve ekonomik güvenin pekiştiği anlamına geliyor. Enflasyonla büyüme arasında bir çelişki bulunmuyor. Türkiye Cumhuriyeti’nin ekonomik tarihine baktığınızda, düşük enflasyon olan dönemlerde daha sürdürülebilir ve yüksek büyümelerin sağlandığını görüyoruz. Dolayısıyla enflasyonu düşürdükçe büyüme potansiyelimizin yukarı taşınacağını rahatlıkla ifade edebilirim. Büyüme performansında 2025’in ikinci çeyreğinde %4.8 gibi yüksek bir oran gözüküyor ama burada baz, mevsim ve takvim etkileri var. Yıl geneline bakıldığında %3.3’lük büyüme ve enflasyon hedeflerimizde oldukça tutarlı bir büyüme performansı ortaya koyduk. Daha önce %4 demiştik ama bu dönemde küresel büyüme geçen yıl yapılan uluslararası tahminlerin altında. Bölgemizde ilave jeopolitik birçok gelişmeyi gördük, tarım sektöründe özellikle don ve kuraklığı da yaşadık, bütün bu etkilerle büyümemiz %3.3 ama bu hiç küçümsenecek bir rakam değil. Dünyadaki vaziyete, bölgemizdeki gelişmelere baktığınızda enflasyonla mücadele edilen bir ortamda oldukça tatmin edici düzeyde büyümemizi sürdürdüğümüzü ve işsizliğimizi tek haneli rakamlarda tutmaya devam ettiğimizi söyleyebilirim.
• Kur hesabı yöntemi: Dalgalı kur rejimi uygulanıyor, kurun seviyesini piyasadaki arz-talep koşulları belirliyor. Spekülatif hadiseler, manipülasyonlar ve aşırı hareketler olduğunda ilgili kurumlar piyasadaki istikrarı sağlamaya dönük müdahalelerde bulunuyor. Bunun ötesinde kur tamamen piyasadaki arz-talep koşulları çerçevesinde gelişmeye devam ediyor. Orta vadede tersine mühendislikle arkadaşlarımız bir kur hesabı yapıyorlar. Halbuki biz OVP’de bir tahmin kullanmıyoruz, bir hesap yöntemi kullanıyoruz. Hesabi bir şey bizim kur olarak kullandığımız rakam. Bu hesaplamalarda kısa vadeli olarak 2025 sonuna ilişkin döviz kuru tahminlerinde Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankası (TCMB) tarafından yayımlanan Piyasa Katılımcıları Anketi sonuçlarını referans alıyoruz. Yani bu yılın sonuna kadar koyduğumuz kur, bu piyasa katılımcıları anketinin beklentisi. Ondan sonraki yıllar için program dönemi varsayımları ise dolar kurunda herhangi bir reel değerlenme veya reel değer kaybı olmayacağını varsayan, yıllık ortalamada sıfır reel değerlenme kuralına göre hesaplıyoruz bu kuru. Bu doğrultuda, dolar kurunda ABD enflasyon tahminiyle programda öngördüğümüz enflasyon tahmini arasındaki fark kadar artış öngörüyoruz. Bu bir kural. Bu böyle olacak anlamına gelmiyor ama bir hesap yapmak durumundasınız, bu çerçevede yapıyoruz. Bunun ötesinde söylenenlerin spekülatif olduğunu ifade etmek isterim.”
“Çelik Kubbe odağımızda olacak”
“Savunma sanayisinde 10 milyar dolar ihracata yaklaşıyoruz”: Tüm dünyada savunma harcamalarının artış trendinde olduğunu, NATO’da bu harcamaların 2035’e kadar %5’e çıkarılması hedefi bulunduğunu hatırlatan Yılmaz, Türkiye’nin savunma sanayisinde bir devrim yaşadığını ifade etti: “Yerlilik ve millilik oranımız %20’lerden %80’lerin üstüne çıktı. Önümüzdeki dönemde de savunma sanayisi başta olmak üzere caydırıcı kapasitemizi artırmaya devam edeceğiz. Çelik Kubbe, odağımızdaki bir proje olacak. Özellikle bu hava savunma sistemleri, caydırıcı sistemler, dronlar gibi birtakım mekanizmalar, öncelikli alanlarımız arasında yer alacak ve Türkiye bu alanlarda büyük mesafe kaydetmeye devam edecek. Savunma sanayisinin üç temel faydası var. Birincisi güvenlik, ikincisi bağımsızlık, üçüncüsü ekonomik ve sosyal refah. Savunma sanayisi olmayan bir ülkenin bağımsız dış politikası olamaz. Savunma sanayisi aynı zamanda büyük bir ihracat kalemi haline gelmiş durumda. İnşallah yakın bir gelecekte 2 haneli ihracatlar göreceğiz, 10 milyar dolara yaklaşıyoruz, bunu da aştığımızı göreceğiz. Savunma sanayimiz nitelikli istihdam ve katma değeri yüksek ihracat oluşturuyor. Sivil endüstrilere de bu sanayinin sirayet etmesiyle ekonomimizin katma değerini çok daha yükseğe taşıyacağımıza inanıyoruz.”
Yapılacak reformlarla büyüme potansiyeli artırılacak
Yatırımlarda 5 öncelikli alan: Cevdet Yılmaz, temel meselenin toplam faktör verimliliğini artırmak olduğunu,bu yılki büyümede bunu gördüklerini aktardı. Büyümenin yarıdan fazlasının toplam faktör verimliliği artışından geldiğine işaret eden Yılmaz, ileride de bunu daha rekabetçi ortamla, iyi işleyen kurumsal yapılarla, daha az bürokrasiyle, daha fazla dijitalleşmeyle, beşeri sermaye ve mesleki eğitime yatırımlarla artırmaya devam edeceklerini, bu anlamda 5 alanı önceliklendirdiklerini açıkladı: “Beşeri sermaye, gıda, sosyal konut, enerji ve lojistik alanlarında yapacağımız çalışmalar hem enflasyonla mücadelemize katkı sunacak hem de büyüme perspektifimizi çok daha verimli, rekabetçi bir zeminde sürdürmemizi sağlayacak. Ar-Ge’ye, yeniliğe, girişimciliğe daha fazla yatırım yapmaya devam edeceğiz ve büyüme potansiyelimiz de yükselmiş olacak. Şu anki büyüme seviyemiz potansiyel büyümemizin zaten bir miktar altında. Yapacağımız reformlarla hem büyümemiz hem de potansiyel büyümemiz artacak. İşsizlikte uzun süredir tek haneli rakamlardayız. OVP’lerde öngördüğümüzden daha iyi rakamlarımızdan biri işsizlik. Biz bu yıl için %9’un üzerinde diye tahmin etmiştik ama şu anda %8.5’ler civarında bekliyoruz. Dönem sonunda da 2005’te bugünkü işsizlik serimizin oluşmaya başladığı yıldan itibaren ilk defa %8’in altını görmüş olacağız.”
Atıl iş gücü aşağı çekilecek: Cevdet Yılmaz, ilk defa OVP’de atıl iş gücüne ilişkin politikaları da geniş şekilde ele aldıklarını bildirdi: “EUROSTAT biraz daha düşük hesaplıyor bizim atıl istihdamı, TÜİK biraz daha yüksek hesaplıyor ama önemli değil. Potansiyel iş gücümüzü daha fazla harekete geçirebilmek için mutlaka etkin politikalara ihtiyaç var. Bakım ve kreş hizmetlerinin geliştirilmesi, kadınların iş gücü piyasasına girişinin kolaylaştırılmasına yönelik tedbirlerimiz atıl iş gücümüzün azalmasında en etkili unsurlardan biri olacak. Doğu ve Güneydoğu gibi bölgelerimizde ise mesleki eğitimin ön plana çıktığını görüyoruz. Atıl iş gücünü aşağıya çekebilmek için mesleki eğitime önem vermeyi planlıyoruz. Bütün bu tedbirlerimizle hem işsizlik oranını hem de atıl iş gücünü aşağıya çekmeyi hedefliyoruz.”
“Gençleri ve kadınları ve daha fazla insanımızı kalkınma sürecine dahil edeceğiz”: Cevdet Yılmaz, şunları ifade etti: “Aslolan politika geliştirmek. Kadınların ve belli bölgelerin ön plana çıktığını görüyoruz. Kadınların özellikle bu bakım hizmetleri, kreş, kendilerini daha rahat hissedecekleri çalışma ortamları, böyle ortamlar sağlanınca iş gücüne daha fazla katılacaklarını görüyoruz. Diğer taraftan belli bölgelerde mesleki şeyler var ama bu konuları daha fazla analiz etmek durumundayız. Akademiden de bu konuda destek bekliyoruz. İşin ve iş yapmanın, çalışmanın, bir iş sahibi olmanın değerini topluma daha fazla anlatmamız lazım. Gençlere, kadınlara, belli bölgelere dönük politikalarla daha fazla insanımızı kalkınma sürecine dahil edeceğiz.”
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe’nin, OVP’ye ilişkin yaptığı açıklamalar şöyle:
“• OVP’de bizi daha çok ilgilendiren taraf üretim ve ihracat. Biz ihracatçılar ve üreticiler açısından OVP’de kendimizi bulamadık. 3 seneki OVP’deki rakamlar, 2025 için ihracat hedefimiz 280 milyar dolar, 2025’te 273 milyar olarak revize edildi. Büyümeye net ihracatın katkısı 2 dönemdir eksiydi. Bu OVP’de üretimden, ihracattan değil iç talep ve tüketimden kaynaklı büyüme bekleniyor. İlk 10 ihracatçı arasına girebilmemiz için çift rakamlı büyümemiz lazım. Kura müdahale edilmediği açıklandı ama kurun üzerinde baskı olduğunu görüyoruz. Enflasyonda 10’un altı hedefi 1 sene ötelenmiş gibi gördüm, 2026’dan 2027’ye çekilmiş. Tek haneye inmeden sanayici ve ihracatçı olarak bizi güzel günler görünmeyecek gibi gözüküyor. Dönem içinde umarım farklı stratejiler görürüz. 2.5 sene öncesine kadar ortaya konanlarla üretim ve sanayinin sonuçları ortada. Dezenflasyon süreci daha çok sanayi üzerinden kuruldu. Sonuç olarak Türkiye'nin rekabetçiliğini kaybetmesinden kaynaklı bir sıkıntı var. Büyümenin ihracattan gelmemesinden de belli. Biz diyoruz ki daha çok döviz getirelim, daha çok ihracat yapalım.
•Konkordato ilan eden firma sayısı, ilk 7 ayda geçen yılın tümünü yakaladı: Sanayideki büyümede alt kırılımlara bakmak lazım. Büyümede savunma ve otomotiv öne çıktı. Üretimden ihracat neden aşağı doğru gitti? Kuru baskılamak, kurun enflasyonla ilgili etkileri, yüksek faiz... Tabii ki enflasyonla mücadele edelim. Kur ve enflasyonda farkın 5 puan azına bile razıyız. Enflasyon %30 arttıysa, kurun artışı %25 olsun örneğin. Ona bile razıyız. Son 2 yılda aradaki makas 2.5 katı. Rekabetçilik çok fazla bu kapsamda zarar gördü. Finansmana ulaşmadaki zorluk da yük oldu firmalar üzerinde. Özellikle emek yoğun sektörler daha fazla etkilendi. Geçici mühlet (konkordato) alan firma sayısının sanayinin içerisinde payı düşük, doğru. Fakat 2022-2024 arası 1500 olan sayı, sadece ilk 7 ayda 1700’e yakın. Ekonominin sanayi çarklarının eskisi gibi dönmediği görülüyor. Bizim de farklı destekler konusunda taleplerimiz oluyor. Kredi kullanımında sanayi ve ihracatçıya oranların düşürülmesi. Döviz bozdururken olan baremin %3’ten daha yukarılara çekilmesi. En azından böyle desteklerle sanayimize nefes aldırmaya etkisi olur.
• Diğer ülkelere göre pahalı kalıyoruz: Dünyada Pandemi sonrası zorluk yaşandı. Türkiye o aşamada yatırım yaptı. Ne yapabileceğimizi bütün dünyaya gösterdik. Dışarıdaki resesyon dönemi, son 1.5 yılda aşağı doğru inmeye başladı. Bizim problemlerimiz daha çok ortaya çıktı. Rekabetçilik problemi... Pahalı kalıyoruz, fiyatta sınıfta kalıyoruz. Turizmde de söyleniyor. Biz ihracatı en kötü dönemde artırdık, bu dönemde daha çok destek olabiliriz diyoruz.
• Katma değerli ürünle ne anlatmak istiyoruz? Sektör sektör bakmak lazım. Birinci şu an mücevherat sektörü. Hammaddesi pahalı. Sonra savunma geliyor. 3. hazır giyim. Evet problem var ama hazır giyim çok şeyleri başarmış sektörlerin başında geliyor. 33-34 milyar yapan bir sektörden bahsediyoruz. Üretimin hepsini Anadolu’ya yaymıştık zaten. Net 20 milyar ihracatı var. Hazır giyimin birimi minimum 16 dolar, marka olarak 40-50 dolara gidiyor. Nerede bu katma değer noktası? Hazır giyim sektörü katma değeri yüksek bir sektör, tekstil de öyle. Türkiye’nin ortalaması 1.5 dolar. Dünyada 4 bin üzerinde Türk markası mağazaları, ihracatları var. Marka olarak 2 milyar dolar ihracatı var hazır giyimin. Bu 5-10 sene önce böyle değildi.
• Sorun Türkiye'nin rekabetçiliğini kaybetmesi. Kur, faiz ve ücretler arasındaki dengenin son 3 yılda bozulması. Rakamlar ortada, hangisi ne kadar artmış, ona bakmak lazım. Maliyet girdileri ve çıktıları arasındaki bağlantıya bakılmalı.
• Dezenflasyon süreci sanayi üzerinde büyük bir yara izi bıraktı: Merkez Bankası Başkanımızdan iyi bir haber bekliyoruz. Faiz yüksek. 2 yıldır 45-50 faizle sanayi çarkları döner mi? Yatırım yapmaz adam ya da az yapar, çünkü pahalı. Trump’ın hamleleri var evet. ABD büyük pazar, artırmaya çalışıyoruz. Biz bunları çok rahat yapabiliriz. Düşük kur, yüksek faiz politikası... OVP’de değişim bekliyordum açıkçası. O konuda bir şey değişmemiş. Biraz daha yavaş işleyecek mekanizma. Umarım Merkez Bankası, rezervlerin güçlenmesiyle, elini güçlü tutarak faizleri hızlı bir şekilde aşağı doğru indirmeye çalışır. Çünkü dezenflasyon süreci, 2.5 senede sanayi üzerinde büyük bir yara izi bıraktı. Yazık, bu sektörleri, firmaları kurmak yılları buluyor. Kapatmak ise 5-10 dakika.
• Firmalarda kaynak tükendi: Geçici mühlet alanların içerisinde sanayinin payı düşük. Neden insanlar geçici mühlete başvursun? Hadi %15-20’sinin niyeti bozuk diyelim... İlk 7 ayda 1700 yakınında firma var. 2021-2022-2023 toplamı 1500 küsür. Umuyorum ki çok artmaz. Yıl sonuna kadar 2 bini bulacak gibi görünüyor. Bunun nedenlerine bakmak lazım. Süre uzadı. 1 yıl içerisinde tolere edebiliyorduk, 2.5 yılda yapabildiklerini yaptılar. Firmalarda kaynak tükendi. Yatırım iştahı da olmayınca elinde olan değeri de satamıyorsun. Bina var satacak ama piyasa farklı olduğu için satma şansı yok. İnsan %40-45 faize koyup para kazanmak yerine yatırımı ya da sanayiciliği tercih etmez.
• Kur üzerindeki baskı KKM ile başlamış olan bir hikaye. Bırakılsaydı kurun maliyeti ne kadar olurdu, onu da bilmiyorum. İhracat çok farklı büyüyebilirdi. Bunlar neden-sonuç... Olanın üzerinden şöyle olsaydı demek de kolay.
• Sanayiciler olarak beklentimiz çok net... İhracata iyi bir şekilde direkt destekler lazım. Biz de ekonomiyi ihracata dayalı büyütelim.
• Tarım sektörü çok önemli. Toplamda 30-35 milyar bir ihracat var. Bakanlıkla beraber çalışıyoruz. Çok önem vermemiz gereken konu olduğunun farkındayız. Tarımda dezavantaj şöyle; zaman zaman yasaklamalar oluyor. Örneğin; zeytinyağında oldu. Tarımda önce Türkiye’nin ihtiyacı, daha sonra ihracat. Zaman zaman diğer ülkeler de bizi yasak koyuyor. Tarımda net ihracat var, toprağında üretiyorsun, vatandaşına hizmet ediyorsun ve ihracat yapıyorsun.
• 2026’da OVP'de ihracat hedefi 280 milyar dolar. Mütevazı bir değer ama rekabet koşulları iyileşmezse 280’i yakalamamızı da çok yüksek potansiyelli görmüyorum. En son gelen OVP rakamlarından sonra da çalışma yapacağız.”
Ticaret Bakanı Prof. Dr. Ömer Bolat’ın, X sosyal medya hesabında, Ticaret Bakanlığı’nın OVP’ye ilişkin yapılan açıklamasına yer verildi. Açıklamada şunlar belirtildi:
Ticaret Bakanlığı, 2026-2028 OVP (Orta Vadeli Program) Kapsamında;
•İhracatta Rekabetçiliğin Artırılması,
•Yeni Pazarlarda Güçlenme,
•Yerli Üretimin Korunması,
•İthalat Bağımlılığının Azaltılması,
•Dış Ticarette İş Süreçlerinin Kolaylaştırılması, Hedefleri Doğrultusunda Stratejik Adımlar Atacaktır.
Küresel Ekonomide Belirsizlikler Arasında Güçlü Yol Haritası: Küresel düzeyde belirsizliklerin, jeopolitik gerilimlerin ve ekonomik kırılganlıkların arttığı bir dönemde, OVP Türkiye ekonomisinin yol haritası niteliği taşımaktadır. Dijitalleşme, yeşil dönüşüm ve küresel ticaretin yeniden şekillendiği bir süreçte OVP, etkin, ekonomi politikalarının uygulanmasında kılavuz olacaktır.
OVP Kapsamında Ticaret Bakanlığı’nın Öncelikleri:
İhracatta Rekabetçiliğin Artırılması ve Yeni Pazarlarda Güçlenme
Cari İşlemler Dengesinde Kalıcı İyileşme
Yerli Üretimin Korunması ve İthalat Bağımlılığının Azaltılması
Enflasyonla Mücadele ve Piyasa Dengesinin Güçlendirilmesi
Dış Ticarette İş Süreçlerinin ve İhracat İşlemlerinin Kolaylaştırılması
Ticaretin Yüzyılı İçin Stratejik Adımlar
İhracatta Stratejik Hedefler (2025-2028)
•2025 yılı için 273.8 milyar dolar mal ihracatı hedeflenmektedir.
•2026 yılında bu rakamın 282.0 milyar dolara yükselmesi planlanmaktadır.
•Program döneminin sonunda, 2028 yılında mal ihracatının 308.5 milyar amaçlanmaktadır.
•Ürün ve Pazar çeşitliliği artırılarak dünya ticaretinden alınan pay yükseltilecektir.
Cari İşlemler Dengesinde Kalıcı İyileşme
•2025 yılında 22.6 milyar dolar olması öngörülen cari işlemler açığı, 2028 yılında kademeli olarak 18.5 milyar dolara düşürülecektir.
•Cari işlemler açığının GSYH içindeki payı, 2025’teki %1.4 seviyesinden 2028 yılı sonunda %1.0 seviyesine indirilecektir.
•Teknoloji yoğun üretim ve yüksek katma değerli ihracatla cari denge güçlendirilecektir.
•İthalatın yerli üretim üzerinde neden olduğu tehditlere karşı uluslararası yükümlülükler çerçevesinde yerli üretimin korunması sağlanacak ve ithalata bağımlılığı azaltılması yönünde üretim ve teşvik politikaları uygulamaya devam edilecektir.
Türkiye Odalar ve Borsalar Birliği (TOBB) Başkanı M. Rifat Hisarcıklıoğlu’nun yeni OVP’ye ilişkin açıklaması şöyle:
“Program kapsamında enflasyonla mücadele, sürdürülebilir büyüme, kamu maliyesi, iş ve yatırım ortamını iyileştirmeye yönelik adımlara geniş bir şekilde yer verilmesi olumludur. Programda yer alan hedefler ve tedbirler, iş dünyamız açısından yakından takip ettiğimiz ve devamlı vurguladığımız pek çok hususu da içermektedir.
Özellikle;
•KOBİ’ler öncelikli olmak üzere reel sektörün finansmana erişiminin kolaylaştırılması,
•Emek yoğun sektörlere ek destekler verilmesi,
•Ülkemizin üretim, yatırım, istihdam ve ihracat kapasitesinin korunması,
•İşgücü piyasasında ve mesleki eğitimde reform yapılması,
•Artan korumacılık ve küresel ticaret savaşları döneminde yerli sanayimizin korunması ve rekabet gücünün artırılması bizim açımızdan öncelikli konulardır.
Bu alanlarda somut çözümler ve ilerlemeler sağlamak adına, kamu–özel sektör işbirliği içinde hızlı adımlar atılması gerekiyor. Bizler de iş dünyası olarak ülkemizin hedefleri doğrultusunda tüm gücümüzle çalışmaya devam edeceğiz.”
“İhracatın finansmanı konusuna programda ayrıca yer verilmesi önemli”
Dış Ekonomik İlişkiler Kurulu (DEİK) Başkanı Nail Olpak, küresel risklerin dikkate alındığı bir OVP gördüklerini söyledi. Mal ve hizmet ihracatını artırmanın programın temel amaçlarından birisi olduğunu belirten Olpak, sıklıkla gündeme getirdikleri ihracatın finansmanı konusuna programda ayrıca yer verilmesinin önemli olduğunu kaydetti: “Mala ilave olarak hizmet ihracatına ayrı vurgu yapılması, başta KOBİ’ler olmak üzere yeşil ve dijital dönüşüm ile katma değeri yüksek teknoloji üretiminin desteklenmesi gibi başlıklar iş dünyası olarak önemli konular. Manşet işsizlik yanında atıl iş gücüne ayrı bir pencere açılarak işgücü piyasası ve mesleki eğitimde reform hedefi de beşeri sermayemizin gelişimi açısından değerli. Ek olarak, programda ticari diplomasiye yönelik bir başlık açılması da hem DEİK olarak sorumluluğumuzu artırmış hem de bizi onore etmiştir. Diğer taraftan, enflasyonla mücadele, mali disiplin, finansal istikrar, kaliteli finansmana kolay ve yeterince erişim, iş ve yatırım ortamının iyileştirilmesi ile ilgili atılacak adımlarda, piyasayı da rahatlatacak bir dengenin gözetilmesi kaçınılmaz olacaktır. 1.9 trilyon dolar GSYH ve 21 bin dolar seviyesinde kişi başı milli gelir gibi önemli hedeflerimize doğru yol alırken, net ihracatın büyümeye katkısı üzerine daha fazla odaklanmamız, mevcut kanalları daha fazla desteklemeye devam ederken, ilave yük getirmeden kazanç sağlayabilecek transit ticaret, az bir destekle büyük katma değer sağlayacak yurt dışı teknik müşavirlik ve yurt dışı müteahhitlik hizmetlerine mevcutların dışında yaklaşımlarla daha özel destekler verilmesi gibi yeni uygulamaların önümüzü açacağına inanıyoruz.
“İhracatçılar olarak OVP’de kendimizi bulamadık”
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mustafa Gültepe’nin, OVP’ye ilişkin yaptığı açıklamalar şöyle:
“- OVP’de bizi daha çok ilgilendiren taraf üretim ve ihracat. Biz ihracatçılar ve üreticiler açısından OVP’de kendimizi bulamadık. 3 seneki OVP’deki rakamlar, 2025 için ihracat hedefimiz 280 milyar dolar, 2025’te 273 milyar olarak revize edildi. Büyümeye net ihracatın katkısı 2 dönemdir eksiydi. Bu OVP’de üretimden, ihracattan değil iç talep ve tüketimden kaynaklı büyüme bekleniyor. İlk 10 ihracatçı arasına girebilmemiz için çift rakamlı büyümemiz lazım. Kura müdahale edilmediği açıklandı ama kurun üzerinde baskı olduğunu görüyoruz. Enflasyonda 10’un altı hedefi 1 sene ötelenmiş gibi gördüm, 2026’dan 2027’ye çekilmiş. Tek haneye inmeden sanayici ve ihracatçı olarak bizi güzel günler görünmeyecek gibi gözüküyor. Dönem içinde umarım farklı stratejiler görürüz. 2.5 sene öncesine kadar ortaya konanlarla üretim ve sanayinin sonuçları ortada. Dezenflasyon süreci daha çok sanayi üzerinden kuruldu. Sonuç olarak Türkiye'nin rekabetçiliğini kaybetmesinden kaynaklı bir sıkıntı var. Büyümenin ihracattan gelmemesinden de belli. Biz diyoruz ki daha çok döviz getirelim, daha çok ihracat yapalım.
•Konkordato ilan eden firma sayısı, ilk 7 ayda geçen yılın tümünü yakaladı: Sanayideki büyümede alt kırılımlara bakmak lazım. Büyümede savunma ve otomotiv öne çıktı. Üretimden ihracat neden aşağı doğru gitti? Kuru baskılamak, kurun enflasyonla ilgili etkileri, yüksek faiz... Tabii ki enflasyonla mücadele edelim. Kur ve enflasyonda farkın 5 puan azına bile razıyız. Enflasyon %30 arttıysa, kurun artışı %25 olsun örneğin. Ona bile razıyız. Son 2 yılda aradaki makas 2.5 katı. Rekabetçilik çok fazla bu kapsamda zarar gördü. Finansmana ulaşmadaki zorluk da yük oldu firmalar üzerinde. Özellikle emek yoğun sektörler daha fazla etkilendi. Geçici mühlet (konkordato) alan firma sayısının sanayinin içerisinde payı düşük, doğru. Fakat 2022-2024 arası 1500 olan sayı, sadece ilk 7 ayda 1700’e yakın. Ekonominin sanayi çarklarının eskisi gibi dönmediği görülüyor. Bizim de farklı destekler konusunda taleplerimiz oluyor. Kredi kullanımında sanayi ve ihracatçıya oranların düşürülmesi. Döviz bozdururken olan baremin %3’ten daha yukarılara çekilmesi. En azından böyle desteklerle sanayimize nefes aldırmaya etkisi olur.
•Diğer ülkelere göre pahalı kalıyoruz: Dünyada Pandemi sonrası zorluk yaşandı. Türkiye o aşamada yatırım yaptı. Ne yapabileceğimizi bütün dünyaya gösterdik. Dışarıdaki resesyon dönemi, son 1.5 yılda aşağı doğru inmeye başladı. Bizim problemlerimiz daha çok ortaya çıktı. Rekabetçilik problemi... Pahalı kalıyoruz, fiyatta sınıfta kalıyoruz. Turizmde de söyleniyor. Biz ihracatı en kötü dönemde artırdık, bu dönemde daha çok destek olabiliriz diyoruz.
•Katma değerli ürünle ne anlatmak istiyoruz? Sektör sektör bakmak lazım. Birinci şu an mücevherat sektörü. Hammaddesi pahalı. Sonra savunma geliyor. 3. hazır giyim. Evet problem var ama hazır giyim çok şeyleri başarmış sektörlerin başında geliyor. 33-34 milyar yapan bir sektörden bahsediyoruz. Üretimin hepsini Anadolu’ya yaymıştık zaten. Net 20 milyar ihracatı var. Hazır giyimin birimi minimum 16 dolar, marka olarak 40-50 dolara gidiyor. Nerede bu katma değer noktası? Hazır giyim sektörü katma değeri yüksek bir sektör, tekstil de öyle. Türkiye’nin ortalaması 1.5 dolar. Dünyada 4 bin üzerinde Türk markası mağazaları, ihracatları var. Marka olarak 2 milyar dolar ihracatı var hazır giyimin. Bu 5-10 sene önce böyle değildi.
•Sorun Türkiye'nin rekabetçiliğini kaybetmesi. Kur, faiz ve ücretler arasındaki dengenin son 3 yılda bozulması. Rakamlar ortada, hangisi ne kadar artmış, ona bakmak lazım. Maliyet girdileri ve çıktıları arasındaki bağlantıya bakılmalı.
Dezenflasyon süreci sanayi üzerinde büyük bir yara izi bıraktı
•Merkez Bankası Başkanımızdan iyi bir haber bekliyoruz. Faiz yüksek. 2 yıldır 45-50 faizle sanayi çarkları döner mi? Yatırım yapmaz adam ya da az yapar, çünkü pahalı. Trump’ın hamleleri var evet. ABD büyük pazar, artırmaya çalışıyoruz. Biz bunları çok rahat yapabiliriz. Düşük kur, yüksek faiz politikası... OVP’de değişim bekliyordum açıkçası. O konuda bir şey değişmemiş. Biraz daha yavaş işleyecek mekanizma. Umarım Merkez Bankası, rezervlerin güçlenmesiyle, elini güçlü tutarak faizleri hızlı bir şekilde aşağı doğru indirmeye çalışır. Çünkü dezenflasyon süreci, 2.5 senede sanayi üzerinde büyük bir yara izi bıraktı. Yazık, bu sektörleri, firmaları kurmak yılları buluyor. Kapatmak ise 5-10 dakika.
•Firmalarda kaynak tükendi: Geçici mühlet alanların içerisinde sanayinin payı düşük. Neden insanlar geçici mühlete başvursun? Hadi %15-20’sinin niyeti bozuk diyelim... İlk 7 ayda 1700 yakınında firma var. 2021-2022-2023 toplamı 1500 küsür. Umuyorum ki çok artmaz. Yıl sonuna kadar 2 bini bulacak gibi görünüyor. Bunun nedenlerine bakmak lazım. Süre uzadı. 1 yıl içerisinde tolere edebiliyorduk, 2.5 yılda yapabildiklerini yaptılar. Firmalarda kaynak tükendi. Yatırım iştahı da olmayınca elinde olan değeri de satamıyorsun. Bina var satacak ama piyasa farklı olduğu için satma şansı yok. İnsan %40-45 faize koyup para kazanmak yerine yatırımı ya da sanayiciliği tercih etmez.
•Kur üzerindeki baskı KKM ile başlamış olan bir hikaye. Bırakılsaydı kurun maliyeti ne kadar olurdu, onu da bilmiyorum. İhracat çok farklı büyüyebilirdi. Bunlar neden-sonuç... Olanın üzerinden şöyle olsaydı demek de kolay.
•Sanayiciler olarak beklentimiz çok net... İhracata iyi bir şekilde direkt destekler lazım. Biz de ekonomiyi ihracata dayalı büyütelim.
•Tarım sektörü çok önemli. Toplamda 30-35 milyar bir ihracat var. Bakanlıkla beraber çalışıyoruz. Çok önem vermemiz gereken konu olduğunun farkındayız. Tarımda dezavantaj şöyle; zaman zaman yasaklamalar oluyor. Örneğin; zeytinyağında oldu. Tarımda önce Türkiye’nin ihtiyacı, daha sonra ihracat. Zaman zaman diğer ülkeler de bizi yasak koyuyor. Tarımda net ihracat var, toprağında üretiyorsun, vatandaşına hizmet ediyorsun ve ihracat yapıyorsun.
•2026’da OVP'de ihracat hedefi 280 milyar dolar. Mütevazı bir değer ama rekabet koşulları iyileşmezse 280’i yakalamamızı da çok yüksek potansiyelli görmüyorum. En son gelen OVP rakamlarından sonra da çalışma yapacağız.”
Yeni OVP, güncel hedefler ortaya koymakta
YASED (Uluslararası Yatırımcılar Derneği) Başkanı Tolga Demirözü, şunları söyledi: “2024 OVP’sinde öngörülen iç talepteki dengelenme hızlı gerçekleşirken, dezenflasyon sürecinde hedeflenen enflasyon rakamlarının gerisinde kalındı. Yeni OVP, enflasyonla mücadeleye odaklanan ve makroekonomik patikaya yakınsayan güncel hedefler ortaya koymakta. Bu çerçevede, büyüme hedeflerinin aşağı yönlü revize edilmesini, fiyat istikrarının önceliklendirildiğini ve enflasyonun kalıcı olarak düşürülmesine yönelik kararlılığın sürdüğünün bir göstergesi olarak görüyoruz. Büyümenin kompozisyonuna bakıldığındaysa; ekonomide dengelenme sürecinin sürdürüldüğü ve tüketim yerine yatırım ile ihracatı önceliklendiren bir yaklaşımın benimsendiği görülmekte. Mevcut sıkı para ve maliye politikası çerçevesinde, bu hedeflere ulaşmak için üretim kapasitesini ve arzı artıracak yapısal reformların hayata geçirilmesi kritik öneme sahip. Büyümenin ancak bu şekilde, enflasyon üzerinde ek baskı yaratmadan sürdürülebilir olabileceğini ve dezenflasyon sürecine doğrudan katkı sağlayabileceğini düşünüyoruz. Bu bağlamda, yatırım ortamının güçlendirilmesi, verimliliği artıracak dijital ve yeşil dönüşüm yatırımlarının teşvik edilmesi ve üretimde katma değeri yükseltecek adımların hızla uygulanması büyük önem taşımakta. Güvenceli esnek çalışma modellerinin devreye alınması kritik öneme sahip. Vergi sorumluluklarını yerine getiren mükelleflerin motivasyonunu artıracak yeni politika ve önlemlerin de hayata geçirilmesini bekliyoruz.”
Cumhurbaşkanı Yardımcısı Yılmaz tarafından Orta Vadeli Program (OVP) 2026-2028 açıklandı
Türkiye ekonomisinin 3 yıllık yeni yol haritasını çizen Orta Vadeli Program (OVP) Cumhurbaşkanı Yardımcısı Cevdet Yılmaz tarafından açıklandı. OVP (2024-2026), 2024 son çeyreğinde yeniden güncellenmiş ve OVP (2025-2027) olarak açıklanmıştı.
Bunlar da ilginizi çekebilir