İşin uçtan uca dijitalleştirilmesini mümkün kılan merkezi bir platforma doğru ilerliyoruz. Bu yapı, tedarikten finansa, insan kaynaklarından üretime kadar tüm süreçlerin tek bir dijital omurgada çalışmasını sağlıyor. Bu dönüşüm yalnızca operasyonel verimlilikle sınırlı değil; aynı zamanda kurumsal sürdürülebilirlik hedeflerine de hizmet ediyor.

Kurumsal süreç yönetimi kavramı, uzun süredir iş dünyasında süreçlerin daha verimli, daha izlenebilir ve daha bütüncül yönetimi için bir çerçeve sunuyor. Ancak bugün artık bu kavramı sadece yönetim teorisi içinde düşünmek mümkün değil. BPM, artık aynı zamanda dijital bir mimari. Bu ikili doğası -hem bir yönetim anlayışı hem de bir yazılım altyapısı olması- onu dijital dönüşüm yolculuğunun merkezine yerleştiriyor.
Sahada birçok firmada gördüğüm gibi, süreç odaklılık artık Excel tabloları ya da duvarlara asılan akış şemalarıyla sürdürülebilir değil. Süreçleri yaşayan, değişebilen, ölçülebilen ve birbirine entegre yapılar hâline getirmek gerekiyor. İşte bu noktada karşımıza low-code ve no-code platformlar çıkıyor. Bu araçlar, süreç dijitalleşmesini daha erişilebilir kılıyor. Özellikle iş birimlerinin kendi ihtiyaçlarına göre hızlıca çözüm üretmesine olanak tanıdığı için, klasik BT bağımlılığını azaltıyor. Ancak bu durumun her zaman avantajlı olduğu da söylenemez. İş birimlerinin BT süreçlerinin dışında geliştirdiği çözümler, merkezi kontrolün kaybedilmesine, entegrasyon zorluklarına ve bilgi güvenliği açıklarına yol açabiliyor. Bu nedenle bu platformlar yaygınlaşırken güçlü bir yönetişim yapısının da oluşturulması kritik hale geliyor.
Türkiye’de süreç yönetiminin dijital araçlarla uygulanması 2010’ların başında gündeme gelmeye başlasa da bu yaklaşıma gerçek anlamda ilgi özellikle 2015 sonrasında arttı. İlk başta büyük şirketlerle sınırlı kalan bu uygulamalar, bugün artık KOBİ’lerde de karşılık buluyor. Son birkaç yılda ise low-code ve no-code tabanlı uygulamalar, özellikle iç süreçlerin sadeleştirilmesi ve otomasyonunda daha geniş bir kullanıcı kitlesi tarafından tercih edilmeye başlandı.
Burada iki ayrı görüş var: Kimileri bu araçların süreç yönetim sistemlerinin bir parçası olduğunu söylüyor, kimileri ise süreç yönetiminin bu tür platformlar sayesinde yeniden üretildiğini. Gerçekte ikisi de doğru. Gartner’ın 2023 raporuna göre, kurumların %80’i low-code altyapıları süreç yönetimi sistemleriyle entegre ediyor. Yani bu artık yaygınlaşan bir kullanım tarzı. Forrester’ın araştırmaları ise bize sürecin hızlandığını ve maliyetlerin düştüğünü net biçimde gösteriyor.
Bu araçları tanımlarken dikkatli olmak gerekiyor. Low-code platformlar genellikle geliştiricilerle iş birliği içinde çalışan ekiplerin daha karmaşık senaryolar için tercih ettiği yapılar. No-code ise daha sade, daha sürükle-bırak düzeyinde, iş birimlerinin kendi süreçlerini doğrudan kurgulayabildiği ortamlar. Harvard Business Review’un 2022 tarihli analizine göre, no-code platformlar özellikle iş birimlerinin dijital dönüşümde daha fazla sorumluluk almasını sağlıyor; böylece BT ekiplerinin üzerindeki operasyonel yük azalırken; çözüm üretimi daha yaygın ve katılımcı hale geliyor. Her iki yaklaşım da süreçlerin demokratikleşmesine katkı sunarak süreç kültürünün kuruma yayılmasını destekliyor.
Beni asıl heyecanlandıran konu ise bu teknolojilerin birleşerek oluşturduğu dijital platform yaklaşımı. McKinsey’nin 2021’de dikkat çektiği gibi, bu araçlar artık yalnızca süreçleri değil; veri yönetimini, entegrasyonu, kullanıcı deneyimini ve yönetişimi bir bütün olarak kapsıyor. Yani işin uçtan uca dijitalleştirilmesini mümkün kılan merkezi bir platforma doğru ilerliyoruz. Bu yapı, tedarikten finansa, insan kaynaklarından üretime kadar tüm süreçlerin tek bir dijital omurgada çalışmasını sağlıyor.
Bu dönüşüm yalnızca operasyonel verimlilikle sınırlı değil; aynı zamanda kurumsal sürdürülebilirlik hedeflerine de hizmet ediyor. Şeffaf ve ölçülebilir süreçler sayesinde enerji, kaynak ve zaman kullanımı daha etkin hale gelirken; atıkların, tekrar eden hataların ve kağıt-tabanlı iş yüklerinin azaltılması mümkün oluyor. Bu da çevresel sürdürülebilirlik açısından önemli bir adım. Ayrıca organizasyon içinde yetkinliklerin yayılması ve teknolojinin demokratikleşmesi, sosyal sürdürülebilirliği destekleyen bir etki yaratıyor.
Süreçlerin sadece tanımlanması değil, kuruma entegre edilmesi ve yaşatılması gerekiyor. Low-code ve no-code platformlar bu sürecin en etkili araçlarından biri haline geldi.

Kaynaklar: Gartner (2023). Magic Quadrant for Enterprise Low-Code Application Platforms / Forrester Research (2022). The Total Economic Impact™ of Low-Code Application Platforms / Harvard Business Review (2022). No-Code Is Changing the Way We Work / McKinsey & Company (2021). The next normal in software development: Low code and no code.