banner565

banner472

banner458

banner457

01.01.2021, 00:01 17318

‘Düşük Güven Toplumu’ Olmanın Kaybettirdikleri

Birbirine yeteri kadar güvenmeyen toplumların bütün bireyleri beraberce kaybeder ve bu özellikteki toplumlarda ‘kazan, kazan ilişkisi içindeyiz’ söylemi de koca bir aldatmacadır. Kısaca, birbirine yeteri kadar güven duymayan bir toplum olmamızın bize neler kaybettirdiğini bilseniz, emin olun dehşete kapılırsınız!

Bir toplumu oluşturan bireylerin birbirlerine olan güven derecesi sosyal bilimcilerin sürekli ilgisini çekmiş, araştırmalara konu olmuş ve yapılan araştırmalar doğrultusunda ülkeler ‘Yüksek Güven Toplumu (High Trust Society)’ ve ‘Düşük Güven Toplumu (Low Trust Society)’ göstergesinde bir sıralamada yer almışlardır.
‘Yüksek Güven Toplumları’, kişilerarası güvenin nispi olarak yüksek olduğu ve paylaşılan etik değerlere sahip bir toplumu tanımlarken, ‘Düşük Güven Toplumları’ kişilerarası güvenin düşük ve ortak etik değerler bakımından zayıf toplumları tanımlar.
Ülkemiz, ne yazık ki, Brezilya ve Endonezya ile beraber ‘Düşük Güven Toplumu’ karakteri gösteren bir ülke konumundadır. Bu konudaki referans yayınlar Çinlilerin ‘Yüksek Güven Toplumu’ olduğunu söylemektedir.
Birbirine güven konusunda çok zayıf konumda olmamız nedeni ile hem özel hayatımızda, hem iş hayatımızda, hem de Covid-19 ve kuraklık benzeri krizler ile mücadele konusunda çok büyük kayıplarımız olmaktadır.
Örneklemeye iş dünyası ile başlayalım. Aynı iş kolunda faaliyet gösteren şirketlerimiz birbirlerine yeteri kadar güvenmediği için sahip oldukları tecrübe veya ihracat bilgilerini birbirleri ile paylaşmadığından ve hatta sakladığından, ihracatçılarımız çok büyük enerji harcamalarına rağmen ihracat performansı olarak dünya ihracatında hak ettiğimiz veya hedeflediğimiz yere hiç ulaşamıyoruz.
Aynı zaafiyete şirketler seviyesinde de rastlayabiliriz. Departmanları veya yöneticileri arasında yeteri kadar güven oluşturamamanın bir sonucu olarak bilgi paylaşımı veya karşılıklı destek son derece zayıf olduğundan şirket koyduğu hedeflere ulaşmakta zorlanır. Şirket içinde bu güvenin oluşturulması da başta şirket patronu olmak üzere tepe yönetiminin asli görevleri arasındadır.
Benzer durum, ülke olarak Covid-19 benzeri bir krizle mücadele ederken de karşımıza çıkar. İlgili kurumların bizden uymamızı istediği önlemleri biz birey olarak alırken; bir taraftan da bu önlemleri başkalarının almadığından şüphe eder ve hatta alınmadığını görürüz. Bizim içimizi ençok acıtan durum ise biz önlemlere harfiyen uyarken başkalarının uymaması nedeni ile pandemiye karşı yeteri kadar etkin olamamamızdır.
Birbirimize yeteri kadar güven oluşturamaz isek yaklaşmakta olan kuraklık problemi ile mücadele etmekte de benzer sorunları yaşayacağımıza şüphe yoktur. Bu güveni kısa zamanda sağlamak ise çok kolay değildir.
Ülkemizdeki emniyet şeridi başta olmak üzere trafik ihlalleri de ‘Düşük Güven Toplumu’ olmamızın bir sonucudur. ‘Yüksek Güven Toplumu’ kategorisinde olan bir ülkede araba kullandıysanız, hakkı olmayan hiçbir sürücünün emniyet şeridini ihlal etmediğini görürsünüz. Yasal önlemler şüphesiz önemlidir ama bireylerin birbirlerinin hakkını ihlal etmeyecekleri yönünde oluşturulan güven çok daha önemlidir.
Oyunlar teorisinin en popüler oyunu olan ‘Mahkumların Açmazı (Prisoner’s Dilemma)’ oyunu da bu konuyu irdeler ve birey veya toplumların beraberce kazanabilmesinin tek koşulunun karşılıklı güven duyma olduğunu ispat eder.
Birbirine yeteri kadar güvenmeyen toplumların bütün bireyleri beraberce kaybeder ve bu özellikteki toplumlarda ‘kazan, kazan ilişkisi içindeyiz’ söylemi de koca bir aldatmacadır.
Kısaca, birbirine yeteri kadar güven duymayan bir toplum olmamızın bize neler kaybettiğini bilseniz, emin olun dehşete kapılırsınız!

Yorumlar (1)
Suleyman Temizci 3 yıl önce
Kalemine gonlune saglik
banner557