İyilik iyidir ama ölçüsü ve ne zaman ve kime yapılacağı o kadar da değerlidir. Her iyilik, iyilik değil belki başka kötülüklere zemin hazırlayan bir durumdur. O nedenle bilinçli olmak her şeyden değerlidir.

Bütün kadim öğretiler “iyilik yapmanın”, “iyiliğin” üzerinde durur ve insanları “iyi” olmaya ve “iyilik yapmaya” özendirir; “iyilik yapmanın” ve “iyi olmanın” erdemine işaret ederler. Doğrudur da ama önce iyiliğin ne olduğu, ne kadar yapılması gerektiği ve istisnasının da olup olmadığının da bilinmesi gerekir diye düşünüyorum.
Kimseye, “kötülük yapalım”, “kötü olalım” da demiyoruz ama “iyiliğin” ne olup olmadığını ve sınırlarının nerede başlayıp nerede bittiğini de bilmek önemlidir.
“İyilikten maraz doğar”, yani iyilik her zaman iyilik getirmez. Yanlış insanlar kendilerine iyilik yapanların başını derde sokar veya iyilikleri kötüye kullanır. Yine, Karl Marx “Cehenneme giden yollar iyi niyet taşlarıyla döşelidir” der. Eric Hoffer ise “Dünyadaki bütün kötülükler, birilerinin başkalarının iyiliği için hareket etme hakkını kendinde görmesiyle başlar” deyişiyle başka bir anlam kazanır. Dolayısıyla filozofların “İyilik ne zaman iyidir?” sözü üzerinde tartışması gerekir belki ama her zaman iyi olma, iyi niyetli olmak ve başkalarını kendinden önce düşünmek ve yardım etmek bazen de yanlışların en büyüğü olabilir.
“İyi nedir?” sorusu yüzyıllarca düşünürleri, kadim öğretilerin bilgelerini ve teologların kafasını meşgul etmiştir fakat üzerinde tam da bir uzlaşıya gelinememiştir. “Zarar vermemek” olarak üzerinde uzlaşılsa da iyinin ne olduğu hala tartışma konusudur. Sözlükler, iyiyi: “Nitelikçe beğenilecek düzeyde olan, uygun ve istenilen nitelikleri taşıyan; yarar sağlayan, kazançlı, yararlı, bol” olarak tanımlıyor ama insan zihninde yer, durum ve şartlara göre “iyi ve iyilik” çok değişken olabilmektedir.
Doğru zamanda, doğru kişiye ve ölçülü iyilik belki iyidir ama bol keseden dağıtmak, sürekli kendinden ödün vererek iyi olmaya çalışmak o kadar iyi değildir. Dostlukların, arkadaşlıkların ve iyi sanılan ilişkilerin çıkar çatışmalarında nasıl düşmanlıklara ve kırgınlıklara dönüştüğüne tanık olmuş veya yaşamışsınızdır. “İyi olmak iyidir” der Hacı Bektaş-ı Veli ama iyiliğin de iyi ölçülüp biçilmesi gerekir ve doğru kişiye doğru zamanda ve doğru ölçüde yapılması şartıyla olabilir. “Doğru kişiyi ve zamanı nasıl bileceğiz?” sorunsalı ise deneyim ve sağduyu gerektiriyor. Sağduyu ise; bir dizi aldatılma, enayi yerine konma ve kullanılmadan sonra gelen bilgelik denilebilir ki zamanla yenilen kazıkların toplamı olarak biliniyor.
Siz iyisiniz ve iyilik yapıyorsunuz diye başkaları da size öyle davranacak değiller. İnsanın karakteri geç olgunlaşır. Erdemler ve bilgelik zamanla gelişir. Kimselere muhtaç olmayacak ve bir şeyler talep etmeyecek, ummayacak şekilde kendimizi hayata hazırlarsak daha az hayal kırıklığı yaşarız. Kötü olmayalım, kötülük yapmayalım ama kendimizi kötülere ve kötülüklere karşı da korumasını da bilelim. İyi olalım ve iyilik yapalım ama iyiliğin ne olduğunu ve hangi ölçüde ve ne kadar olduğunun bilinciyle hareket edelim. Gerektiğinde hayır” demek “evet” demekten daha çok hayat kurtarır. “Önce can sonra canan” ilkesi bencillik değildir. Bencillik ayrı bir kavramdır “iyilik” gibi üzerinde çok düşünmek gerekir, İngilizlerin “Yardım önce evde başlar” atasözü çok açıdan insanın kendisine uyarlanabilir.
Özetle; iyilik iyidir ama ölçüsü ve ne zaman ve kime yapılacağı o kadar da değerlidir. Her iyilik, iyilik değil belki başka kötülüklere zemin hazırlayan bir durumdur. O nedenle bilinçli olmak her şeyden değerlidir.