banner565

banner472

banner458

banner457

30.09.2015, 23:59 17136

Yeni bir anlatım

Beş aylık bir aradan sonra 1 Kasım’da “tekrar” genel seçime gidiyoruz. İki seçim arasına Türkiye ekonomisi açısından ‘ara dönem’ denilebilir.
Son beş aya “ara dönem” demek doğruysa, iki seçim arasında Türkiye ekonomisi için de bir ara dönem oldu. Denilebilir ki bu dönemde ekonomi ana çizgileriyle savunmada kaldı, kazanımlarını kaybetmemeye çalıştı.

İhracata dayalı büyüme modelini izlediği ve küresel bir nitelik kazandığı için Türkiye’nin en önemli ekonomik değişkeni “kur”dur ve ara dönemde de böyle oldu; bütün dünyada dolar değer kazanırken Türkiye’de biraz daha sert yükseliş gösterdi. Ancak bu değişkenlik elbette spekülatiftir ve arz-talep denkleminin yönlendirdiği mali piyasaları da zaten ağırlıklı olarak spekülatif kararlar yönetmektedir. Tek sorun bunun yarattığı belirsizlik ve belirsizliğin de uzun vadede düşünmeyi güçleştirmesidir. Bu nedenle son beş ayda Türkiye’de zaten düşük olan yatırım iştahı büsbütün zayıfladı.

Seçim sonrasına bakalım: 1 Kasım genel seçimi ister tek parti ya da isterse koalisyon hükümeti çıkarmış olsun, ekonomik açıdan sonuç farketmeyecek, ortaya yeni bir ekonomik gündem çıkmayacaktır. Bu nedenle; toplumun tüm bileşenlerinin, hem siyasal ve hem de bürokratik kamudan beklentileri büyük oranda örtüşmüş bulunuyor.

Seçimden çıkacak olan Hükümet 15-16 Kasım 2015’te Antalya’da yapılacak G20 Zirvesi’nde Türkiye’nin ekonomik vizyon ve iddiasını ortaya koyacaktır. Bu demektir ki; kurulan veya kurulma sürecinde olan hükümet aynı zamanda bir Orta Vadeli Program’ın temel hedefllerini Zirve’den önce veya sonra belirlemiş durumda olacaktır. Bu hedefler, gelişen ülkelerde ekonomik göstergeler kötüye giderken, uluslararası yatırımcılar daha da seçici hale gelirken belirlenmiş olacağı için hayalci değil, gerçekçi olmak zorundadır.
Gerçekçi olmaktan kastım mütevazı olmak değil, aksine iddiasını büyütmektir. Seçimden sonra kurulacak hükümet, ‘Ekonomide 2023 Hedefleri ve AB Vizyonu’na dönüş yaparak iddiasını büyütebilir; dünyanın ekonomik seyri iyiye doğru değilken yapacağı reformlar ile Türkiye’yi diğer ülkelerin önüne geçirebilir. FED’in Aralık’ta faiz artırımına gitmesi kesin gibi gözükmektedir ve Türkiye’yi de etkileyecektir. Ancak bu kararın Türkiye’ye etkisi olduğundan fazla abartılmaktadır. Dahası Türkiye, FED kararlarının olumsuz etkilerini bertaraf edip doğacak ortamı fırsata dönüştürebileceği güç ve özgüvene sahiptir.
Günümüzde gelişen ülkeler için yüksek büyümede sürdürülebilirlik ancak üretimde ve sanayide verimliliği artırmaya yönelik iyileşmelerle mümkün olabilmektedir. Bu nedenle üretimi ve üretkenliği teşvik eden eksende bir Orta Vadeli Program hazırlamak yeni hükümetin acil görevlerinden olmalıdır. Türkiye içinde bulunduğu “orta gelir” döngüsünden, dünyanın yaşadığı büyük teknolojik devrim ve yeni sanayi hareketlerini ve  sürdürülebilir bir büyümeyi yakalamakla çıkacaktır.

Dikkat buyurduğumuzda Türkiye’nin ekonomide yeni bir hikaye (anlatım) yazmaya gebe olduğunu  görebiliriz. Kapak konumuz incelendiğinde görülecektir. G20’nin iş dünyası örgütlenmesi olan  ve başkanlığını TOBB’un yaptığı “B20 Turkey 2015” Dönem Konferansı 3-5 Eylül’de Ankara’da, küresel bir katılımla gerçekleşti. KOBİ’leri ve KOBİ politikalarını G20’nin gündemine ilk kez Türkiye getirdi ve küresel bir kabullenme sağladı. Türkiye’nin yeni ekonomik hikayesi de çok büyük bir ihtimalle 60 bin ihracatçı KOBİ’ye katılacak, örneğin; yeni ve rekabetçi 50 bin KOBİ ile birlikte ve ‘Gelişmekte Olan’ ülkelerin oluşturduğu Asya, Afrika, Ortadoğu ve kısmen de Güney Amerika sahasında yazılacaktır.


Şimdiden görebiliyoruz; siyaset ekonominin gündeminden çıkacak, ekonomi siyasetin gündemini dolduracaktır. Çünkü hepimiz böyle olsun istemekteyiz.
Yorumlar (0)
banner557