banner565

banner472

banner458

banner457

01.07.2014, 19:34 2826

İletişim, Ulaşım ve Hızlanan Rekabet

Değerli kalite dostları günümüz dünyasını tanımlarken önemli iki gelişme dikkat çekmektedir. Bunlardan ilki son 20 yılda artan iletişim ve hızlanan ulaşımın yarattığı olanaklardır. Bağlı gelişme ise artan iletişim ve ulaşımında büyük katkısı ile küreselleşen bir dünyada giderek hızlanan “rekabettir.” Bunun sonucu sektör ve pazarda önemli değişimler ortaya çıkmıştır. Kaynakların dağılımı da bu değişimden etkilenmiştir. İhtiyaç duyulan bilginin genişleyen yelpazesi ve derinliğinin artması, çok sayıda demografik özelliğin yansıması ve değişime etkileri günümüzde yönetimi ve yönetici kavramlarını şekillendirmiştir. Küresel oyuncu olma kavramı, kararların sorumluluk alanını genişletmiştir. Sorunlardan çok fırsatlara odaklanan işletme ve yönetici tipi ile yapılması gerekenler ve doğru olan işler için etkinlikler ve yetkinlikler gelişmiştir. Çabuk öğrenme ve hızlı aksiyon alma bunlardan bazılarıdır. Yeni fikirlere açık olma ve bunları destekleme, liderleri yeni düşünce biçimlerinin geliştiği bir kültür ortamı yaratmakla görevli kılmaktadır. Pazarın artık bütün dünya olduğu gerçeği rekabetin de boyutlarını ve hızını arttırmıştır.
Her iki bağlamda ulaşım ve iletişimdeki hızlılık, kuruluşların da yönetim anlayışına “çeviklikle yönetme” becerisinin eklenmesine neden olmuştur. Dış çevre ve dünyadaki değişimlerin etkin izlenebilirliğini sağlama kuruluşa bu değişime karşı alınabilecek önlemler konusunda da yön verecektir. Değişen stratejik hedefler daha hızlı değişen amaçlara, süreçlere ve organizasyonel yapıya ilişkin değişimlere yol açacaktır. Süreçlerin, projelerin ve genel olarak kuruluşun çevikliğini arttırmak önem kazanacaktır. Çevik kuruluşlar yalnızca fırsatları değerlendirme açısından değil, tehditlerden kurtulma açısından da iyi uygulayıcı olmak durumundadırlar.  
Var olmanın, sürdürülebilir başarının temelinde, yükselen rekabet çizgisini yakalamak gelmektedir. Bunun için gösterilecek çaba yalnız işletmeler için değil, kamu kurum ve kuruluşları, yerel idareler, sivil toplum kuruluşları, şehirler, ülkeler için de geçerlidir. Bu bir anlamda kurum ve kuruluşların paydaşlarının katkılarını almak için yönetim anlayışında yeni pencereler açmalarını gerektirmektedir. Yaklaşımlar ortak bilgi birikimlerinden daha çok yararlanabilecek ve bu ortamları zenginleştirecek çabaları destekler yönde olmak zorundadır.
Günümüzün değerler dizisi rekabet olgusunu ön plana çıkartınca gidilecek yol haritasında da öncelikler ve kilometre taşları bu doğrultuda oluşmaktadır.
KalDer olarak kuruluşumuzdan bu yana yaşam kalitesinin yükseltilmesi olarak tanımladığımız vizyonumuz da bu öncelikleri gündeme getirirken, iyi yönetim ve yönetişimin süreklilik isteyen ve mükemmelliği durmaksızın kovalayan bir süreç olduğunu vurguladık.
Bir taraftan ülke için ekonomideki gelişmelerin önemini, demokrasi yolunda kaydedilen olumlu adımlar ve başarılar olarak kaydederken, diğer yandan bununla yetinmenin yeterli olmayacağını dile getirdik. Toplumun diğer sosyal gelişme göstergeleri açısından da çağdaşlık çizgisini yakalaması gereğini her zaman ve her ortamda vurguladık. Artık ’’Demokrasi ve Kalkınma’’ daha çok gelişmenin formülü olarak tanımlanmaktadır.
Katılımcı demokrasi kavramı ve gelişmiş ekonomi tanımı, toplumlarda özellikle sivil toplum kuruluşları ile bağlantılı gelişen bir sonuçtur. Bu bağlamda sivil toplum kuruluşları gibi yapıların daha özgün ve etkin örgütlenmesi gereğini algılamak zorundayız. Sağlıklı toplumların ortak akıl arayışlarında bu katkılarla ve katılımlarla gelişen sorun çözme yetkinliğinin önemini gözönünde bulundurmalıyız. Süreçlere ve gelişmeye ciddi katkıları olacaktır.
KalDer gibi nitelikli üye varlığına sahip kurumların rekabetin sağlıklı ve adil bir ortamda sürdürülebilirlik ilkeleri çerçevesinde geliştirilmesi için önemli bir görevi olduğuna inanıyorum. Bu özelliği nedeniyle iş dünyasında önemli bir konumda bulunmaktadır. Bu konuma değer katan ise birçok değerli insanın ve kurumun katılımı ile oluşturulan paylaşım ortamıdır. Bu değerin ve oluşturulan sürecin toplumun her kesim ve katmanına yayılması ve ülke düzeyinde yaygınlaştırılması sağlanmalıdır. Böylesi yaklaşımlar ülkemizin gelişmesi doğrultusunda gösterilen önemli ve anlamlı çalışmaların başında gelmektedir. Ulusal Kalite Hareketi, KalDer’in bu amacı karşılayan bir sürecidir.
Genel Kurulumuz sonrası, yaşadığımız SOMA faciası Kalite ve Yaşam döngüsünde ihmalleri suratımıza çarpan hepimizi derin acılara gömen bir gelişme olmuştur. Her üretimin, yaratılan her değerin ana amacının ‘İnsan’ yaşamını iyiye ve güzele götürmesi ve ancak birlikte başarabileceğimiz değerlerden olduğu yönetim ilkelerinin başında gelen temel kuralıdır.
Bir kez daha hatırlamalıyız ki iş güvenliği her zaman gündemin en önemli maddesidir. Onu çözmeden sağlıktan, sürdürülebilirlikten gelişmeden sözetmek mümkün değildir. Hiç bir bedel ve değer, kaybettiğimiz 301 canı geriye getiremez. Toplum, büyük bir üzüntü yaşamış ailelerin acılarını paylaşmıştır. Ancak “Kazanın geliyorum dediği” bu akışta süreci bir daha tekrarlanmayacak bağlamda güvenlik çemberine alarak içimizi rahatlatabilir, yeni felaketleri önlemenin vereceği güven ile huzuru bulabiliriz. KalDer olarak yaşanan bu olumsuz süreçte bilgi ve deneyimimizi paylaşmak konusunda duyarlılığımızı, yapacağımız çalışmalar ile sunma çabasındayız.
Bu inançlarla hepinizi şahsım ve olağan genel kurulumuzda seçilen yeni yönetim kurulumuz adına saygıyla selamlıyorum.
Yorumlar (0)
banner557