banner565

banner472

banner458

banner457

İstanbul “PARA”landı

Bu yıl ‘Kalıcı Büyümenin Finansmanı’ temasıyla düzenlenen 4. İstanbul Finans Zirvesi (IFS) 18-19 Eylül tarihleri arasında İstanbul’da gerçekleştirildi. İstanbul’un finans merkezi olma iddiasının bir parçası olarak yürütülen Zirve’ye bu yıl 13 ülkeden 64 konuşmacı katıldı.

ETKİNLİK 01.10.2013, 08:23 01.10.2013, 08:23
9768
İstanbul  “PARA”landı



Kalıcı Büyümenin  Finansmanı’ temasıyla İstanbul’da gerçekleştirilen 4. İstanbul Finans Zirvesi (IFS) Küresel finansın liderlerini buluşturdu.
İlk gün açılışına Başbakan Yardımcısı  Ali  Babacan ve Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz katıldı. İkinci gün ise Ekonomi  Bakanı Zafer Çağlayan ile Maliye Bakanı Mehmet fiimşek konuştular. Zirve’nin kapanışını ise Başbakan  Yardımcısı Bülent Arınç gerçekleştirdi.
Geçen yıl 27 ülkeden toplam 61 konuşmacının  yer aldığı ve 900 kişinin izlediği Zirve’ye bu yıl yaklaşık 1000 kişi katıldı.

İbrahim Turhan: Enerji borsası yolda
Zirve’nin açılış konuşmasını yapan Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü İbrahim Turhan, şu haberi duyurdu: “Öncelikle  önümüzdeki ay IMF-Dünya Bankası yıllık toplantıları sırasında Washington DC'de gerçekleştireceğimiz bir etkinlikle dünya kamuoyuna da  duyurmaya çalıştığımız sevindirici bir olay var. Sayın Başbakan  Yardımcımızın (Ali Babacan) liderliğinde Hazinemiz çok önemli bir  adım attı ve Dünya Bankası,  Amerika Birleşik Devletleri dışında İslami finans araştırmaları konusundaki ilk ve şimdilik tek merkezi İstanbul’da kuruyor. Biz de Borsa İstanbul olarak bu merkeze ev sahipliği yapmaktan onur duyuyoruz.”
İkinci önemli gelişmenin de Enerji Borsası’nın hayata geçmek üzere bulunması olduğunu belirten Turhan, şu bilgileri verdi: “Bu yıl içinde bunun da tamamlanmasını bekliyoruz. Böylelikle İstanbul sadece finansal sözleşmeler, menkul kıymetler ve bunlara dayalı ürünler değil bölgemizde son derece büyük potansiyel taşıyan enerji ve enerjiye dayalı sözleşmelerin de alınıp satılacağı bir merkez haline gelecek. Beklentimiz, İstanbul’u bölgedeki enerji fiyatlarının belirleneceği  benchmark haline getirmektir.”
Turhan şu bilgileri de paylaştı: Türkiye’de gerçekleşen finansal işlemlerin yüzde 85’i hala ticari bankacılık kapsamındadır. Bunun biraz daha dengeli hale gelmesi ve sermaye piyasalarının daha fazla rol ve ağırlık kazanması yararlı olacaktır.  Türkiye’deki toplam kurumsal yatırım portföyünün milli gelire oranı yüzde 4’ler civarındadır. Bu oranın Türkiye’nin mukayese edilebileceği yükselen piyasa ekonomilerinde yüzde 40, Avrupa Birliği'nde(AB) ise yüzde 50'nin üzerindedir.

Mehmet Büyükekşi: İstanbul finans sorunlarını çözecek
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı Mehmet Büyükekşi, dünyanın önde gelen  danışmanlık firmalarından McKinsey'in yaptığı araştırmalarda İstanbul'un 2025  yılında nüfusunu  15 milyonun üzerine, milli gelirini 480 milyar dolara ve kişi başına düşen milli gelirini minimum 32 bin dolara çıkaracağını öngördüğünü belirtti.
İstanbul'un toplam dış ticaret hacmimizdeki payının yüzde 50 olduğunu, 200 milyar dolarlık yıllık dış ticaret hacmine sahip bulunduğunu ve 2023 yılındaki hedeflerimize ulaştığımızda  neredeyse 500 milyar doların üzerinde dış ticaret hacmine ulaşacağını kaydeden Büyükekşi şöyle konuştu: “İstanbul sadece dış ticaret rakamları ile değil 122 ülkeyi geride bırakan nüfusuyla dünyanın en kalabalık on ikinci  metropolü, Birleşmiş Milletler Turizm Örgütü'nün 2012 yılı değerlendirmesine göre ise dünyanın en popüler 6. Kenti. 2023 yılında İstanbul dünyanın transit noktası ve havacılık merkezi olacak. 3. havalimanı devreye girdiğinde yılda 150 milyon yolcu kapasitesi sağlayacak. Ayrıca 60 milyon transit yolcu İstanbul’dan geçecek.

Katma  değer,  markalaşma, inovasyon  ve  ArGe’nin kalıcı büyüme için anahtar teşkil ettiğini ve sermaye piyasalarını derinleştirmenin,  İstanbul’u küresel bir finans merkezi haline getirmek için büyük önem taşıdığını da aktaran Büyükekşi, şunları kaydetti: “Türkiye'de aktif olarak ihracat yapan 57 bin firmamız var. 5 milyon doların üzerinde ihracat yapan firma sayımız ise 3 bin 600. Buna rağmen ilk 1000 İhracatçı firma içinde Borsa İstanbul'a kote olan firma sayımız sadece 62. Dolayısıyla her anlamda henüz aktive edilmemiş büyük bir potansiyelimiz olduğunu düşünüyoruz. 2012 yılında ihracatımıza senelik 6 milyar dolar ek katkı yapan KOBİ'lerimizin sürdürülebilir finansmanı Borsa İstanbul’dan geçiyor. Biz inanıyoruz ki, ihracatçı şirketlerimizin kısa ve uzun vadeli finansman sorunlarının çözüm merkezi de İstanbul olacak.”

Ali Babacan: Yeni bir döneme girdik
Başbakan Yardımcısı Ali Babacan, küresel krizin fazlar değiştirerek 5 yıldır devam ettiğini söyledi. ABD’de bir  toparlanma olduğunu ancak bu toparlanmanın maliyetini piyasaya sürülmüş trilyonlarca dolarlık fazla likidite ve çok büyük bir kamu borç stoğu olarak görüldüğünü belirten Babacan, birçok nedenden dolayı ABD ekonomisindeki belirsizliğin sürdüğünü belirtti. Babacan, Avrupa Birliği’ne ilişkin ise; “AB’de son aylarda kısmi bir toparlanmayı görüyoruz. Bu toparlanmanın kalıcı olup olmadığıyla ilgili henüz elimizde somut bir veri yok ama 6 çeyreklik daralmadan sonra 2013’ün ilk  çeyreğinde ilk  defa Avro Bölgesi’nde 0.3’lük, Avrupa Birliği’nin tümünde ise 0.4’lük büyümeyi görebildik. Çevre ülkelerde de büyüme ile ilgili problemler var” diye konuştu.

Avro Bölgesi için en önemli riskin rehavet olduğunu paylaşan Babacan, konuşmasında  özellikle 22 Mayıs’a dikkat çekti. Babacan, şu görüşleri sundu: “22 Mayıs’tan bu yana tüm gelişmekte olan ekonomileri etkileyen yeni bir döneme girmiş olduk. Gelişmekte olan ekonomilerin büyüme potansiyeline baktığımızda son 10 yılda görülen büyüme oranlarını gelecek 10 yılda pek göremeyeceğiz, ancak gelişmekte olan ülkelerin büyüme oranları gelişmiş ülkelerin büyüme oranlarının üzerinde olacak. Hangi senaryoda olursa olsun gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisindeki payı artmaya devam edecek. 22 Mayıs’tan bugüne kadar gelişmekte olan ülkelerde sınırlı miktarda bir sermaye  çıkışı var.”

Faiz  oranları  artacak:
Artık eskisine göre daha yüksek faiz oranlarının uygulanacağını söyleyen Ali Babacan, ABD’nin kendi hazinesinin borçlanma faizinin yüzde 1.8’den yüzde 3’e çıktığını belirterek, uygulanan gevşek para politikalarının normale döneceğinin beklendiğini de söyledi. Babacan,  “Bu  içine girdiğimiz dönem dünya ekonomisinin toparlanmaya başladığı ve bu toparlanma sonucunda merkez bankalarının politika değişikliğine gittiği bir dönemdir. Dünyada tekrar kötü bir gidişat başladı olarak düşünmemek lazım” diye konuştu.
Gelişmekte  olan ülkeler büyüyecek: Gelişmekte olan ülkelerin dinamizminin, nüfus yapısının ve rakabet gücünün çok büyük üstünlük olduğuna işaret eden Babacan, “Yeter ki  gelişmekte olan ülkeler akılcı, makroekonomik politikalar uygulasınlar,  gerekli reformları zamanında  yapabilsinler ve eğitim, yoksullukla mücadele, gelir dağılımı gibi sosyal politikalarında da dikkatli olsunlar” dedi.
Büyümenin kalitesine işaretle Babacan,  finansal sürdürülebilirliği şu şekilde açıkladı: “Büyümenin niteliğine baktığımızda, büyüme kamu sektöründen mi geliyor yoksa, özel sektörden mi geliyor?  Büyüme tüketerek mi yoksa yatırım harcamalarıyla mı oluyor? Büyüme iç tasarruflara dayanan bir büyüme mi yoksa dış kaynağa bağlı bir büyüme mi? Büyümenin sonucunda kamunun borç stoğu, şirketlerin borcu nereye gidiyor? Finans sisteminin kaldıracı bankaların bilanço büyüklükleriyle sermayesini mukayese ettiğimizde bilanço yapıları, hane halkının borçluluk oranı nereye gidiyor?  Tüm bunların beraberce değerlendirilmesi önemli.”

Olması gereken büyümemiz:
Finansal sürdürülebilirlikte Türkiye'nin tercih ettiği tabloyu anlatan Babacan, şöyle konuştu: “Mevcut tablodan değil, olması gereken tablodan bahsediyorum. Öncelikle tüketime değil, özel sektörün, kamunun yatırımlarına bağlı bir büyüme. Kamunun değil, özel sektörün yatırımda, harcamada ağırlıklı olduğu bir büyüme yapısı. Tüm devlet gelirlerimizin milli gelire oranı yüzde 27, OECD ortalaması   yüzde 34 ama OECD  ülkeleri arasında yüzde 50'nin üzerinde olan ülkeler var. Biz bu yüzde 27'nin büyümemesini istiyoruz. Çünkü bizim petrol, doğalgaz gelirimiz yok, tek gelirimiz vergi. Daha çok vergi alıp daha çok harcama yapan bir devlet olmak istemiyoruz.”

Yeni OVP açıklanacak:
Babacan, yeni Orta Vadeli Program üzerinde çalıştıklarını dile getirerek, “Kurban bayramından önce bu programı açıklayacağız. Böylece önümüzdeki döneme yönelik  politikamız daha net bir şekilde ortaya konmuş olacak” dedi.

Borsa İstanbul halka açılacak:
Ali Babacan daha sonra IFS kapsamında düzenlenen Moderatörü  Prof. Dr. Kerem Alkin’in yaptığı özel mülakatta konuştu. Babacan, kamu bankalarının katılım bankası kurması  konusunda, bunun stratejik bir karar olduğunu söyledi. Hükümet olarak bu kararı verdiklerini ve kamu  bankalarını görevlendirdiklerini anlatan Babacan, “fiimdi her birisi, Ziraat Bankamız, Halk Bankamız ve Vakıf Bankımız birer tane kamu katılım bankası kurma çalışmalarına başladı. Önümüzdeki dönemde hukuki öngörülebilirliği artırmak için belki birkaç maddelik yasal düzenlemeler yapmamız gerekebilecek” açıklamasını yaptı. Babacan, Borsa İstanbul’un 2015 sonu gibi halka açılacağını açıkladı.
Borsa İstanbul ve Nasdaq  OMX arasında  imzalanan stratejik ortaklık anlaşmasına ilişkin değerlendirmeler de yapan Babacan, bu işbirliklerinin Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) onayına tabi  olduğunu anımsatarak, müdahaleci bir anlayışımız yok, biz sonuca bakarız diye konuştu.

Cevdet Yılmaz:‘OVP önemli’
Zirvede konuşan Kalkınma Bakanı Cevdet Yılmaz, 10. Kalkınma Planı ve 2. Orta Vadeli Programa ilişkin bilgiler verdi. Yılmaz, Orta Vadeli Program’da (OVP) makroekonomik verilerin güncelleneceğini, temel bütçe büyüklüklerinin şekilleneceğini ve temel yapısal politikalara yer verileceğini dile getirerek, bu sene açıklanacak OVP'nin 2 açıdan özel olacağını kaydetti. Yılmaz, dünyadaki yeni ortama  işaretle Türkiye'nin bu yeni ortamı algılayış biçiminin ve ona göre alacağı pozisyonun  OVP’de net şekilde ortaya koyulacağı bilgisini verdi.
Yeni OVP’nin 10. 5 yıllık Kalkınma Planı’ndan sonra hazırladıkları  ilk  orta vadeli program olduğunu söyleyen Yılmaz, dolayısıyla 10. Plan’da ortaya koyulan politika çerçevesinin de bu OVP’ye aksettirileceğini anlattı. Cevdet Yılmaz, ekonomideki en önemli unsurun belirsizliği azaltıp, öngörülebilirliği artırarak yol haritasını netleştirmek olduğuna işaret ederek, “Bu anlamda OVP’nin son 3-4 yılda pozitif işlev gördüğünü hep birlikte izledik, bunu devam ettirmek istiyoruz. Türkiye bundan sonra da öngörülebilirliği sağlayarak, piyasadaki aktörlere çok daha uygun koşullarda çalışma ortamı oluşturmaya devam edecek” diye konuştu.
Dünyada normale dönüş sürecinin yaşandığı yorumunda bulunan Yılmaz, Türkiye’nin bu yeni ortama göre kendisinin konumlandırmasının gerekliliğini anlattı: “Türkiye’nin yeni dönemde de değişik sermaye kaynaklarını cezbedebilecek ülke olma konumunu devam ettirmesi lazım. Bu bizim makroekonomik politikalarımız, siyasi güven ve istikrar ortamımız gibi birçok unsurla ilgili... Türkiye’nin  sermayeyi cezbetme vasfını devam ettireceğini düşünüyorum.” Yılmaz, 10. Kalkınma Planı’nın eksenlerini  de şöyle aktardı: Nitelikli insan yetiştirmek. Yenilikçi üretim. fiehirleşme. Kalkınma işbirliği.

FORUM: Finansal İstikrar Büyüme ve Para Politikaları

Küresel likiditenin geri çekilmesi

Finansal İstikrar, Büyüme ve Para Politikaları’ oturumuna Türkiye Merkez Bankası Başkanı Erdem Başçı başkanlık etti.
Oturumda konuşan Malezya Negara Bank Başkanı Dr. Zeti Akhtar Aziz, küresel likitidenin geri çekilmesinden sonra, gelişen ülkelerin durumunun ne olacağının merak konusu olduğunu söyledi. Gelişmekte olan ülkelerin iyi pozisyonlaşmasının ve büyümeye devam etmesinin beklendiğini belirten Aziz, Asya’nın  büyümeye devam edeceğini ifade etti. Aziz, Asya’da çoğu ülkenin ihracata dayalı ekonomiye sahip olduğunu kaydederek, bunda özel sektörün rolünün çok önemli olduğunu aktardı. Asya ülkelerinin  finansal  sistemlerinin  kuvvetli  olduğunu  ve 2007’den bu  yana istikrarlarını koruyabildiklerine dikkati çeken Aziz, Asya ülkeleri olarak finansal krizin merkezinde olmadıklarını vurguladı.
Aziz, Asya’da büyüme artışını destekleyecek  unsurların makro ekonomik temeller olduğunu dile getirerek, Asya ülkelerinde enflasyon ve işsizlik oranlarının düşük, tasarruf oranlarının ise yüksek olduğunu söyledi.  Asya’nın daha tutarlı bir bölge haline geldiğini anlatan Aziz, “Çin, Japonya, Kore ve Hindistan, Asya’nın 4 büyük ekonomisi. Ancak tüm bu pozitif unsurlara karşın şiddetli dış şokların bizi etkilemeyeceğini söyleyemeyiz. Ama pozisyonumuz kuvvetli. Krizi iyi bir şekilde yönetip içinden çıkabilecek durumdayız” değerlendirmelerini yaptı.

Çek Cumhuriyeti Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Kamil Janacek ise Çek Cumhuriyeti’nin finansal yapısı ve performansı üzerine bir sunum yaptı. Merkez bankalarının  para politikalarıyla ilgili çalışmalarında genellikle ABD ekonomisinden  etkilenen uygulamalar görüldüğünü ifade eden Janacek, gelişmekte olan ülkelerdeki merkez bankalarında ise biraz daha cesur fiyatlandırma  politikaları olabildiğini dile getirdi. Para politikalarının  esnekliğinin önemli olduğunu ve bu alanda başarılı olabilmek için akılcı politikaların uygulanması gerektiğini vurgulayan  Janacek, parasal politikaların karşı karşıya kaldığı sert koşullara kendini adapte edebilmesi ve doğru reaksiyonla doğru değişiklikleri yapabilmesi gerektiğini söyledi.

Polonya Merkez Bankası Yönetim Kurulu Üyesi Katarzyna Zajdel-Kurowska, gevşek parasal politikaların gelişen ülkelere olan sermaye akışı artışına katkı sağladığını  kaydederek, Polonya’nın bu ülkelerden biri olduğunu söyledi. Fed’in açıklamalarının ardından, piyasada spekülasyonların başladığını anımsatan Kurowska, bunun para birimleri üzerinde büyük bir etkisi olduğuna dikkati çekti. Kurowska, Polonya piyasasının bu açıklamalara direnç gösterdiğini vurgulayarak, “Bir  ülkede dış dengesizlikler ne kadar yüke, ülke sermayenin dışarıya akmasına o kadar maruz kalır” dedi. Polonya’nın 100 milyar doların üzerindeki rezervleri ile dünyadaki en yüksek rezerve sahip 23. ülke olduğunu belirten Kurowska, “Tam finanse edilen kısa vadeli borcumuz söz konusu. Bu açıdan Polonya ekonomisi güçlü ve istikrarlı oldu” ifadelerini kullandı.

FORUM: Altyapı ve Kalkınma Finansmanı

Altyapı finansman güçlükleri

Zirve’nin Altyapı ve Kalkınma  Finansmanı oturumuna Hazine Müsteşarı İbrahim Halil Çanakçı başkanlık etti. Çanakçı, hem gelişmiş hem de gelişmekte olan ülkelerin altyapı yatırımı yapmak zorunda olduğunu belirterek bu altyapının finansmanın tüm ülkeler için sıkıntı olduğunu aktardı.
Oturumda konuşan Dünya Bankası Grubu Başkan Yardımcısı Janamitra Devan, “Dünya bankası olarak altyapı yatırımlarının ülkelerin rekabet gücünü arttırdığını görüyoruz. Bu tür yatırımlara finansman sağlamayı daha uygun buluyoruz. Altyapı için ülke küçük olsa dahi büyük sermaye yapıları oluşturulmalıdır. Ayrıca altyapı tek bir yapının elinde olmamalıdır. Kamu ve özel sektör birlikte  çalışarak bu ihtiyacı karşılamalıdır” diye konuştu. İslam Kalkınma Bankası Başkan Yardımcısı  Dr. Abdulaziz Bin Mohamed Bin Zahir Al Hinai, kalıcı büyümenin motorunun altyapı olduğunu hatırlatarak, gelir eşitsizliğinin nedenini de altyapı eksikliğine bağladı.
İngiltere Nomura International Türkiye Yatırım Bankacılığı  Başkanı Dr. Kaan Başaran, Türkiye’nin altyapı ihtiyacının 200 milyar dolar, dünyanın altyapı ihtiyacının ise 57 trilyon dolar olacağının öngörüldüğünü belirterek, “Küresel likitide Türkiye’nin ihtiyacını karşılayacak durumda olacak mı?   Onu sorgulamamız gerekiyor. Ya da öz sermaye yeterli olacak mı? Türkiye bu süreçte yeni dinamikleri devreye almalı. Zira küresel likitide ve maliyet altyapının temel ihtiyacıdır.”

SOCAR Türkiye  Enerji  A.Ş. Yetkilisi Hayati Öztürk, Türkiye’nin en büyük enerji şirketi olmak istediklerini bu alanda yapacakları yatırımla da Türkiye’nin en büyük yatırımcısı olacaklarını açıkladı.  Öztürk, Petkim’in Türkiye’nin kimya kümelenmesi olarak büyüyeceğini belirterek bu yıl 20 milyar dolar geliri sağlayacağını; bu gelirin 5 milyar dolarının katma değer olacağını kaydetti. 
Almanya Avana Yatrım Yönetim Kurulu Üyesi Thomas Uhlmann ise yatırım şirketleri hakkında bilgi verdi.

Zafer Çağlayan: Dünya yeni bir denge kuruyor
4. İstanbul Finans Zirvesi’nin ikinci güne katılan Ekonomi Bakanı Zafer Çağlayan, dış konjonktürden kaynaklı olarak OVP hedefinde ortaya konulmuş olan 158 milyar dolar ihracata biraz zor erişilebileceğini söyledi. Dünyanın kendine yeni bir  denge kurmaya çalıştığı önemli bir  dönemden geçildiğini kaydeden Çağlayan, Türkiye’nin, dünya ekonomisine entegre olma noktasında son derece önemli bir ilerleme kaydettiğini aktardı. Bakan Çağlayan, AB ile ABD arasında müzakerelerine başlanan serbest ticaret anlaşmasının Türkiye üzerine etkileri ve Türkiye ile ABD arasında olabilecek serbest ticaret anlaşmasının  etki değerlendirme analizi ile ilgili çalışıldığını ifade ederek, şunları kaydetti: “Bu ay sonuna kadar çalışma grupları oluşturulacak. Çalışma grupları bir taraftan AB-ABD arasındaki müzakereleri izlerken diğer taraftan ABD tarafı bunu isterse Türkiye ile ABD arasında olabilecek serbest ticaret anlaşmasının nasıl gerçekleşebileceği  ortaya konulacak. Türkiye’nin ABABD serbest ticaret antlaşması dışında kalmasının getireceği maliyet elbette olacaktır.”

Mehmet Şimşek: Popülist politikalar uygulanmayacak
Maliye Bakanı Mehmet Şimşek konuşmasında, Bütün  meselenin potansiyel büyümeyi daha da yukarı çekebilmekte yattığını, 2014-2018 yılına ilişkin yüzde 5.5 ortalama büyüme hedeflendiğini, bunun dünya ekonomisinin toparlanması varsayımına  dayandığını kaydetti.
Şimşek, sürdürülebilir büyüme için kısa vadede muhtemelen öngördükleri potansiyel büyümenin bir miktar altında gidileceğini ifade ederek, “Geçmişte yaşanan büyük iniş ve çıkışların artık yaşanmayacağı şeklinde bakıyoruz” dedi. Türkiye'nin global tasarruflara ihtiyacı olduğunu dile  getireren Şimşek şöyle konuştu: “Mesela özel emeklilik fonu. Vatandaşa, '100 lira tasarruf edene 25 lira biz vereceğiz' dedik. Bundan daha büyük bir yatırım dünyanın hiçbir yerinde yok. Nitekim vatandaş da bunu yapmış ve yılbaşından bu yana 700 binden fazla yeni katılımcı gelmiş. Demek ki, attığımız adımlar çalışıyor.” Girişimciye teşvik var: Şimşek, başta teknoloji şirketleri olmak üzere her türlü girişimciye destek sağlayacak çok ciddi vergi teşvikleri getirdiklerini belirterek, uluslararası  fonların İstanbul'da yönetilmesi için de çok ciddi teşvikler yaptıklarını söyledi. Uzun vadede Türkiye’nin tasarruflarını artırması gerektiğine vurgu yapan Şimşek, şunları kaydetti: “Dikkat ederseniz kamu aslında tasarruflarını artırmış ama özel sektör azaltmış. Neden? Çünkü ilk defa faizler tek haneye inmiş, vatandaş krediyi keşfetmiş ve tasarruflar azalmış ama bu da bir yerde durulacak. Attığımız  adımlarla özel sektör tasarrufları da yavaş yavaş yükselmeye başlayacak. Bir yandan kamu bir yandan özel sektör tasarrufları ile cari açık azalamaya devam edecek. Bu yıl büyüme iç talepten kaynaklanıyor. Net ihracatın katkısı eksi. İç talepteki artışa rağmen cari açıkta bozulma yok.”

Vahdettin Ertaş: İstanbul ilk 10 finans merkezinden biri olacak
Zirve’nin ikinci gün açılışına katılan Sermaye Piyasası Kurulu (SPK) Başkanı Vahdettin Ertaş, ABD’nin başlattığı, Avrupa Birliği ve diğer merkez bankalarının takip ettiği aşırı likidite politikasının bu döneme damgasını vuran en belirgin politika aracı olduğunu belirterek 2000 yılında küresel sermaye akımlarının  sadece yüzde 5’i gelişmekte olan ekonomilere yönelirken, izlenen likiditeye dayalı politikalar  sonucunda bu  oranın 2012 yılında yüzde 32’ye yükseldiğini kaydetti.  İzlenen likidite kaynaklı politikaların kısa vadeli rahatlama sağlamış gözükse de yatırımcılara risk yönetimini unutturduğunu ve varlık fiyatlarında da rasyonellikten uzaklaştırdığını dile getiren Ertaş, likidite kaynaklı çözüm arayışlarının uzun vadede sürdürülebilir olmadığı, ülke içinde bir problemi çözerken başka problemlere  yol açtığını kaydetti. Ertaş, krizin gelişmekte olan ülkeler açısından hem riskler hem de fırsatlar oluşturduğunu belirterek, “Bu dönemde büyük miktardaki likiditenin gelişmiş pazarlardan gelişmekte olan pazarlara  yönelmesi yeni finans merkezlerinin ortaya çıkmasına fırsat sağlamıştır. Biz de Türkiye olarak, 2023 yılına kadar İstanbul’u dünyanın ilk 10 finans merkezinden biri yapmak hedefiyle yola çıktık” diye konuştu.

Orta ve uzun vadede gelişmekte olan ülkelerin dünya ekonomisinden ve küresel sermayeden aldıkları payın artmaya devam edeceğini de dile getiren Ertaş, şöyle konuştu: “Sağlıklı işleyen bir finans sistemi için vazgeçilmez önkoşul, yüksek standartlarda bir hukuki altyapıdır. Hem küresel finans sisteminde yaşanan gelişmelere cevap vermek, hem de ülkemizin ortaya koyduğu 2023 vizyonunu gerçekleştirebilmek için yeni Sermaye Piyasası Kanunu geçen yılın son gününde yürürlüğe girmiştir. Yeni Kanunla birlikte ülkemizde yıl başından bu yana sermaye piyasalarımızı yeniden inşa ediyoruz.”
Şirketleri banka ile finansmana bağımlılıktan kurtarmak amacıyla alternatif finansman kaynakları düzenlemeleri yaptıklarını hatırlatan Ertaş, Türkiye’yi faizsiz finansal ürünlerin önemli küresel merkezlerinden biri yapma hedefi doğrultusunda önemli araç ve kurumlar oluşturduklarını,  uluslararası alanda kabul gören 5 yeni sukuk düzenlemesi yaptıklarını, geçen hafta 600 milyon dolarlık bir sukuk ihracını onayladıklarını anlattı.

FORUM: Çalkantılı Zamanlarda Varlık Yönetimi ve Borsanın Artan Rolü

Fon sahipleri Türkiye’yi es geçmiyor
İstanbul Finans Zirvesi’nin ikinci gününde düzenlenen, “Çalkantılı Zamanlarda Varlık Yönetimi-Borsanın Artan Rolü” konulu oturumun moderatörlüğünü Borsa İstanbul Yönetim Kurulu Başkanı ve Genel Müdürü Dr. M. İbrahim Turhan yaptı.

Oturumda konuşan NASDAQ OMX Group Başkan Yardımcısı Sandy Meyer Frucher, dünyada  artık çok sayıda yatırım fırsatları ve seçenekleri bulunduğunu belirterek, yatırım piyasalarında dünya çapında erdemleri korumanın önemine dikkat çekti. Günümüzde artık az sayıda insanın sermaye piyasalarına yatırım yaptığını  belirten Frucher, yatırımların  yüzde 40’ının alternatif yatırımlara yöneldiğini belirtti. Bir piyasanın çekim merkezi olması için iyi bir yönetişim, şeffaflaşma, adil ve eşit, fırsatların herkese açık olmasının önemini vurgulayan Frucher,  “Ancak bu şekilde insanları bir piyasaya çekebilirsiniz” dedi.

Türkiye'nin coğrafya olarak çok özel bir konumda bulunduğunu dile  getiren  Frucher şunları söyledi: "Türkiye, bütün bu bölge içinde çok değerli ve önemli bir finansal merkez. Dünyaya baktığınızda kendinizi burada her şeyin ortasında hissediyorsunuz.  Burada çok fazla emtia var. Türkiye'de çok fazla şirket olmasına rağmen borsada listelenmiş şirket sayısı  küçük bir grup oluşturuyor. Bence burada stratejik düşünerek çok daha fazla şirketin listelenmesi gerekiyor. Çünkü geleceğin şirketleri artık Türkiye'ye geliyor."

Stanhope Capital LLP Kurucu Yönetici Ortağı Julien Sevaux,   1 milyar dolarlık bir fon büyüklükleri olduğunu ve ağırlıklı özel yatırımlara destek olduklarını söyledi. Investec Portföy Yönetim Firma Başkanı Philip Saunders, varlıklarının 4 milyar dolar olduğunu ve bu varlıklarının yüzde 50’sini gelişmekte olan ülkelerle kullandıklarını belirterek, bugüne kadar 100 milyar doların üzerinde çalışmaya imza attıklarını paylaştı. Fidelity Management Avrupa Portföy Yönetimi Enstitüsü ve Ulusal Devlet Fonu Fon Başkanı Peter Lord, 1.8 trilyon dolarlık varlığın yönetimi üzerine çalıştıklarını belirterek, “Geniş bir pazarla çalışıyoruz. Bu dönem varlık patlaması yaşamaktayız. Piyasaya çok fazla likitide enjekte ediliyor” dedi.

Permal/Legg Mason Kıdemli Yatırım Uzmanı Christopher Fawcett ağırlıklı altyapı yatırımlarına fon sağladıklarını, yaklaşık 600 milyar doları yönettiklerini söylüyor. Good Energies   AG  Genel Müdür George Coelho Türkiye’de rüzgar enerjisine yatırım yaptıklarına dikkat çekiyor.

FORUM: Sermaye Piyasaları

Sermaye için likitide önemli
Zirve’nin Sermaye Piyasaları Forumu’ oturumu, Sermaye Piyasaları Kurulu (SPK) Başkan  Yardımcısı Tevfik Kınık moderatörlüğünde  gerçekleştirildi. Kınık, finansal piyasaların hassas dönemlerden  geçtiğini dile getirerek, faiz oranları, öz kaynaklar ve tahviller açısından ciddi ani hareketler görüldüğüne işaret etti.
Malezya CIMB Islamic Bank Berhad Üst Yöneticisi (CEO) Badlisyah  Abdul Ghani, sermaye piyasalarında likiditenin, dinamizmin korunması ve uzun vadedeki başarı için önemli olduğunu söyledi. Abdul Ghani, küresel koşullar değiştiğinde bunu herkesin hissedeceğini dile getirerek, “Sermaye piyasası açısından likiditeden bahsederken, yurt içindeki likiditeye ve küresel likiditeye bakacağız.  İkisinden de kaçamayız. Sermaye piyasasının varlığını sürdürebilmesi  için yurt içindeki likidite önemli. Yurt içinde çok ciddi ve derin bir pazarınız varsa, o zaman bunlara ve diğer etkilere karşı daha dirençli olabilirsiniz” ifadelerini kullandı. Asya Katılım Bankası Genel Müdür Yardımcısı Feyzullah  Eğriboyun katılım bankalarının varlık büyüklüğü açısından sektör içerisindeki payının yüzde 5.5 civarında olduğunu hatırlatarak katılım bankacılığının,  büyüme ve varlık büyümesi açısından, son 8 yılda konvansiyonel bankalara göre daha hızlı olduğunu dile getirdi.

Euroclear Küresel Uluslararası  Pazarlar Başkanlığı Yönetici Stephan Pouyat, büyümede kalite konusuna değinerek, sermayenin  sürdürülebilirliğinin önemine dikkati çekti. Pouyat, uzun vadeli yatırımcıların özellikle reel ekonomiler ve sürdürülebilir istikrarın olduğu yerlere gittiğini belirterek, “Pazarınızı  açmak ve uluslararası finansal bir hat olmak istediğinizde, yabancı para kötü bir şey değildir. Bunu doğru bir şekilde tasarlamanız gerekiyor” diye konuştu.

Ak Portföy Yönetimi Üst Yöneticisi (CEO) Dr. Alp Keler son yıllarda Brezilya, Çin ve Türkiye gibi gelişen ülkelerde ekonomi yönetiminin çok ilerlediğini söyledi. 2008 finansal krizinin önemli bir sonuç doğurduğunu, gelişmiş piyasa merkez bankalarının parasal genişlemeye  başladığını anımsatan Keler, 22 
Mayıs'taki  Fed açıklamasının ise gelişen piyasalarda ciddi bir panik yaşanmasına neden olduğunu ifade etti. Keler, para çıkışlarının gelişen piyasalar kurlarında olumsuz bir etki yaşattığını dile getirerek, şunları söyledi: “Cari açık problemi yaşayan ülkelerde yüzde 10'a kadar kur kayıpları yaşandı. Bunun huzursuzlukla olduğu göz önüne alındığında, özellikle gelişen piyasaların uzun dönemli trendlerde gündemde olacağını düşünüyoruz. Belirli dönemlerde ilgi yüksek olacak, belirli dönemlerde ise daha çok gelişmiş piyasalara ilgi olacak. Biz bunu ani duruştan ziyade, piyasalardaki kısa dönemli bir rahatsızlık olarak değerlendiriyoruz. Parasal genişlemeden geçiş sürecinin zamana yayılacağını düşünüyoruz.”
Taaleritehdas  (Finlandiya)  Danışma Kurulu Üyesi Harri Saukkomaa finansal sistemde büyük bir güven eksikliğinin söz konusu olduğunu vurgulayarak, "Serbest rekabet bozulmamalı. Gerekirse bazı firmalar başarısız olabilir. Buna izin verilmeli, bu kaçınılmaz. Sistemsel risk oluşumu olmazsa, tek bir kurumun başarısızlığı istikrarı geniş ölçekte etkilememeli” ifadelerini kullandı.

FORUM: Bankacılar

Türkiye etkin bir piyasa
4. İstanbul Finans Zirvesi’nin "Bankacılar Forumu" panelinin moderatörlüğünü Dr. Andreas Rinker yürüttü.
Oturuma katılan Cumhurbaşkanı Başdanışmanı ve Merkez Bankası eski Başkanı Durmuş Yılmaz, ABD ve Avro Bölgesi’nde merkez bankalarının bol sıfır faizli, neredeyse bedava para verdiğini ve buna rağmen bu paraların yatırıma,  istihdama ve tüketime dönüşmediğini söyleyerek,  şunları kaydetti: “Çünkü güven yok. Özellikle harcama kapasitesi olan düşük gelir gruplarının gelirleri yok. Harcama kabiliyeti olan orta sınıflar da son derece borçlu oldukları için onlar da borç ödemeye yöneliyorlar. Verilen ucuz krediler ekonomik aktiviteye yansımıyor ve dönüşmüyor. Büyümenin olabilmesi için her şeyden önce yatırım yapılması lazım. Yatırımın  kimin tarafından yapılacağı son derece önemli. Bunu kamu sektörü mü, özel sektör mü yapacak?  Bunların önemli bir kısmının kamu tarafından yapılması gerekiyor. Türkiye'de son 10 yılda ekonomik büyümeye baktığımızda ekonomik büyümenin motoru Türk özel sektörü olmuştur. Kamu yatırımları da burada özel sektöre hizmet noktasında alt yapı yatırımlarını yapıyor ve yapmaya devam ediyor.

Akbank eski CEO’su  Ziya Akkurt, sadece Türkiye'de değil dünyada KOBİ'lerin önemli bir yere sahip olduğunu vurguladı. Akkurt, KOBİ'lerin en büyük sorunlarından birinin organizasyon yapıları olduğunu ve bu durumun finansal sorunlarla da bağlantılı hale geldiğini dile  getirdi. KOBİ'lerin çoğunun iç kontrol, raporlama ve finansal risk yönetimi konusunda zaafiyetleri bulunduğunu ifade eden Akkurt, KOBİ'lerin yapıları ve finansal görünümlerinden dolayı sermaye piyasalarından yaralanamaz hale geldiğini belirtti. Çin Merkez Bankası Londra Şubesi CEO'su Wenjian Fang Çin ve Türkiye'nin her geçen gün ticaretini arttırdığını belirtti. Önceden iki ülke arasındaki ticaretin sadece ABD doları üzerinden yapıldığını anımsatan Fang, şuanda ise daha fazla opsiyonlar olduğunu, İstanbul'un bir finansal merkez olabilmesi için de bu çeşitliliğini kullanması gerektiğini söyledi. Aktifbank CEO'su Önder Halisdemir dünyadaki bankacılık sisteminin 2008'de büyük bir testten geçtiğini ve ortaya çıkan sonucun bankaların risk yönetimini iyi yapamadığı anlamına geldiğini belirtti. Konvansiyonel bankacılığın ömrünü tamamlamakta olduğunu ifade eden Halisdemir, bankacılıkta uygulanan inovasyonun da bankacılıkta eski düzenin sadece teknolojik versiyonu olduğunu ve devamlı olarak aynı ürünlerin sunulduğunu anlattı. Halisdemir, dünyada sermaye piyasalarının bankacılık sektörünü geride bıraktığına işaret ederek, bankacılığın -eski konvansiyonel yöntemlerle düşünüldüğünde- sürdürülebilir bir durumunun olmadığını dile getirdi.

HSBC Türkiye  Genel Müdürü Martin Spurling Türkiye'nin çok hızlı büyüyen bir ülke olduğunu ve çok büyük bir iş potansiyelinin bulunduğunu kaydetti. Uluslararası fonların son yıllarda Türkiye ve Ortadoğu'ya yöneldiğini, Avrupa Birliği'nden (AB) uzaklaştığını ifade eden Spurling, bu anlamda AB'nin kendi finansal krizini yaşadığını ifade etti.

Yorumlar (0)