banner565

banner472

banner458

banner457

ÇİN-ABD Ticaret Savaşı’nın küresel yansıması; TÜRKİYE’NİN FIRSATLARI

Dünya refahını düşürebilecek özellik taşıyan ‘Ticaret Savaşları’ aynı zamanda küresel ticaretin yönünü değiştirecek olması nedeniyle Türkiye için önemli fırsatlar yaratacaktır.

KAPAK 01.01.2019, 01:57 31.01.2019, 10:40
69287
ÇİN-ABD Ticaret Savaşı’nın küresel yansıması; TÜRKİYE’NİN FIRSATLARI

Hazırlayan: Nurdan SÖNMEZ
Dünya ekonomisinde 40 yıldır devam eden ticaretin serbestleştirilmesi 2017’den başlayarak tersine döndü, “korumacılık” başladı. Korumacılık; bir devletin, kendi ulusal üreticilerini ve çalışanlarını dış rekabetten korumak amacıyla uluslararası ticarete çeşitli yollarla kısıtlamalar getirmesidir. Bu kısıtlamalar genellikle gümrük vergilerinin yükseltilmesi, ithalata miktar ve değer olarak limit getirilmesi, ithal edilecek malların standartlarının ülkeye özel olarak tanımlanması gibi yöntemlerle yapılır.
Ticaret savaşı; korumacılık uygulayarak ithalatına kısıtlamalar getirmiş olan bir ülkeye karşı başka ülkelerin de benzer yollarla misilleme yapmalarıdır. Konu korumacılıktan ticaret savaşlarına sıçradığında bu savaşa giren ekonomiler birbirlerinden yaptıkları ithalatı kısıtlamaya yönelirler ve bu hamlelerin sonucu olarak uluslararası ticaret hacmi düşmeye başlar. Dünya bunu yaşıyor.

ABD başlattı: ABD, dış ticaret açığı veren bir ekonomidir; en yüksek ticaret açığını Çin’e vermektedir; 2017’de ihracatı 130 milyar, Çin’den ithalatı 506 milyar dolar olmuştur;  bu da 376 milyar dolar açık demektir. ABD bu açığı düşürmek amacıyla korumacılığı başlattı.
Kapitalizmin, doğruluğu kanıtlanmış olan, “uluslararası ticaret artışı uluslararası refah artışını getirir” ilkesinden uzaklaşması, Çin’in ise serbest ticareti savunur duruma gelmesi gibi, alışılmamış bir dünya tablosu yarattı. Trump yönetimi, Çin’e karşı başlattığı korumacılık önlemlerini Çin’le sınırlı bırakmayarak ticaret açığı verilen başka ülkelere de uygulamaya başladı. Bu yaklaşımının sonucu olarak Çin ve diğer ülkeler de ABD mallarına karşı benzer önlemleri uygulamaya koyunca dünya çapında bir ticaret savaşı başlamış oldu.
‘Ticaret Savaşı’ bütün ülkeler için risk oluşturuyor. Elbette istisnaları da var ve Türkiye bunlardan biridir. Türkiye elinde tuttuğu bazı denklemleri bu savaşta, fırsat olarak kullanma imkanına sahiptir. ‘Ticaret Savaşları’ ile karakterize edildiği için yeni döneme orta ve uzun vadeli bakarak kendimizi konumlandırmalıyız.Türkiye’nin elindeki denklemlere sırasıyla bakalım:
Avrupa-Türkiye denklemi:
Türkiye AB üyesi değildir, çöküntü yaşamakta olan AB’ye üye olması anlamlı da değildir ama ekonomisi ve siyaseti ile fiilen AB’nin içindedir; ihracatının yüzde 50’sini AB ile yapmaktadır; gümrük alanı müşterektir. Türkiye ekonomisinin geleceğine Avrupa etkisinden bağımsız bakılamaz. Avrupa’ya bakarak 2019 ve sonrası için hesabımızı yapabilmekteyiz. Brexit sonrası İngiltere ile ekonomik ilişkilerimiz AB sınırlamalarından da kurtulacağı için artacaktır. Avrupa’ya bakalım:
Ekonomik aktivitede gözlenen pozitif eğilimin önümüzdeki dönemde hızının azalarak sürmesi bekleniyor. 2017 yılında tahminlerin üzerinde yüzde 2.3 oranında büyüyen AB ekonomisinin 2018 ve 2019 yıllarında sırasıyla yüzde 2.1 ve yüzde 1.9 düzeyinde büyüme sergilemesi tahmin ediliyor. Hollanda, Avusturya ve Almanya’nın 2018 yılında diğer Avrupa ülkelerinin ötesinde bir ekonomik performans sergilemesi beklense de bu üç ülkede de büyüme oranlarının 2018’den sonra daha ılımlı bir seyir ortaya koyması öngörülüyor. Bunlar Türkiye ekonomisi üzerinde negatif etkiler yaratacaktır.
Türkiye ekonomisinin AB ekonomisi ile entegrasyonunu tablo 5’den görebiliyoruz. Yatırımlarla büyüme durumundaki Türkiye ekonomisinin ‘Doğrudan Yabancı Yatırımı’nın (DYY) AB’den girişi ile AB’ye çıkışının 2016 yılı itibarıyla sırasıyla 137.0 milyar avro ve 35.2 milyar avro olduğu görülüyor. Bu nedenle ‘Yeni Dönem Ekonomisi’ni AB+ olarak düşünmemiz ve üretimde kullandığımız ara malı ithalatını yerli üretim ile ikame etmemiz gerekiyor. Önümüzdeki stratejik hedef budur.
ABD-Türkiye denklemi
6 numaralı tablo ABD ve Türkiye’nin dış ticaret verilerini gösteriyor. Tabloya göre dünya GSYH’sindeki payı yüzde 15.3 olan ABD, dünyaya, GSYH’sinin yüzde 8’i kadar mal satarken (ihracat) yüzde 12’si kadar da mal satın alıyor (ithalat) ve GSYH’sinin yüzde 4.1’i kadar bu alışverişten açık vererek çıkıyor. Buna karşılık dünya GSYH’sindeki payı yüzde 1.7 olan Türkiye, dünyaya GSYH’sinin yüzde 18.4’ü kadar mal satarken dünyadan da yüzde 27.5’i kadar mal satın alıyor ve GSYH’sinin yüzde 9’u kadar açık veriyor. ABD’nin bu ilişkiden yüzde 4.1 açıkla çıkmasına karşılık Türkiye’nin yüzde 9 açık vererek çıktığını görebiliriz. Bu durumda diyebiliriz ki, ABD’nin Türkiye’ye karşı ticaret savaşı başlatmış olmasını ekonomik nedenlerle açıklamak mümkün değildir. Ayrıca  ABD şirketleri Avrupa’dan kıstıkları ithalatının bir bölümünü Türkiye’ye kaydırmak durumunda kalacaklardır. Bu nedenle Türkiye ihracatçısına ABD pazarında yeni alanlar açılması beklenmelidir.
Türkiye-Çin denklemi
Ticaret savaşları nedeniyle ABD ve Çin’in karşılıklı yaptıkları ithalat başka ülkelere kayacak; ticaretin yönü değişecek, bu savaşta Türkiye için fırsatlar doğabilecektir. Çin en büyük küresel üretici ve ihracatçı olduğu gibi en büyük tüketici konumundadır; bu nedenle ABD’nin Çin’den yaptığı ithalat başka ülkelere kayacaktır. Aynı şey Çin kaynaklı ithalat talepleri için de sözkonusudur.
Türkiye, bu yön değişmesinden olumlu olarak etkilenebilir. Türkiye’nin ABD ile yaptığı ticaret büyük bir ticaret olmadığı için ABD’nin korumacılığı Türkiye’yi çok fazla etkilemez. Türkiye ise Çin, Rusya ve diğer ülkelerle olan ikili ticaret ilişkilerini bu ticaret savaşı perspektifinde daha da yükseltebilir. ABD ile arasındaki ticaretin kısıtlanması sonucu Avrupa Birliği pazarını hedefleyecek olan Çin’e karşı başta Almanya olmak üzere AB’nin de yaptırımlar uygulamaya başlaması, gözleri Türkiye’ye çevirecektir.
Bugün, Çin ve Türkiye arasındaki ticaret Türkiye aleyhine açık veriyor. Ticaretimiz 27 milyar dolar civarında ve biz bunun 24 milyarını Çin’den ithal ediyoruz. Çin’e 3 milyar dolarlık mal satıyoruz.
ABD’nin Çin’den yaptığı ithalat da Rusya, Güneydoğu Asya ve Afrika’ya  kayabilir. Türkiye coğrafi konumu açısından da çok önemli yere sahip. Türkiye’den yapılan ithalata olan talebin her cepheden artması gibi bir durum söz konusu olacaktır. Önemli olan Türkiye’nin kendini bu yeni pozisyona oturtmasıdır. Çünkü  ABD’nin başlattığı ticaret savaşı, serbest ticaretin karşılıklı yarar sağladığı tezini çürütmüştür. Alternatif model arayışları başlayacaktır. Türkiye’nin de kendi uyguladığı modeli gözden geçirerek güncellemesi kaçınılmazdır.
Kırk senelik kurumsal düzenlemeler ve dünya ticaretini düzenleyen kurallar değişiyor, sorgulanıyor. İkili ilişkiler daha ön plana çıkıyor. Türkiye küresel üretim ve tüketim zincirlerine eklemlenmesinin olumlu karakteri gereği bu duruma uygun ve daha fazla getiri sağlayacak şekilde duruşunu gözden geçirmek zorunda kalacaktır.
Türkiye-İngiltere denklemi
İngiltere AB’den koptu. Türkiye ve İngiltere yeni dönemin ruhuna uygun ticaret ve yatırım anlaşmaları ile küresel ekonomideki pozisyonlarını güçlendirebilirler. Her iki ülkenin de hükümetleri ve tayin edici ekonomik aktörleri durumun farkındadırlar.
İngiltere, 1980 sonrası küreselleşmede ağır sanayisini, gelişmekte olan ülkelere kaybetti ve ekonomisi başta finans sektörü olmak üzere hizmetler sektörü, ağırlıklı bir yapıya büründü. 2008'den sonra ekonominin defoları ortaya çıktı. İngiliz halkı AB'den ayrılma kararı aldı.
Türkiye, teknoloji transferi: AB'den ayrılma kısa dönemde İngiliz ekonomisine zarar verecek olsa da uzun dönemde İngiltere'nin daha avantajlı çıkacağı söylenebilir. AB’nin bağlayıcı gereksiz bürokratik düzenlemelerinden, ticaret anlaşmalarının bazı negatif etkilerinden ve AB kurumlarına aktarılan kaynakların mali yükünden kurtulmak, İngiltere’de reel sektörün rekabet gücünü artıracaktır.
İngiltere kendi çıkarlarına göre daha adil ticaret anlaşmaları yaparak, kendi ekonomi politikalarını daha rahat belirleyerek ve kendi kaynaklarını daha etkin kullanarak ekonomisine dinamizm kazandırmak istiyor. Bu amaç doğrultusunda güçlü ülkelerle stratejik işbirlikleri oluşturmayı hedefliyor.
Türkiye son 15 yılda ekonomik anlamda kat ettiği mesafeyi daha da ileri taşıyarak orta gelir tuzağından kurtulmayı amaçlıyor. Bu doğrultuda, sanayi temelli bir strateji belirlemiş bulunuyor. Türkiye’nin kalkınmada daha hızlı ve emin adımlarla tırmanması sanayide verimliliği arttırması, yerlilik oranını yıllar içinde arttıracak şekilde yüksek teknolojili ürünler üretebilmesi ve bunları geniş bir coğrafyaya ihraç edebilmesine bağlı. Otomobil, savunma sanayi teknolojileri, tıbbi cihaz ve yenilenebilir enerji teknolojileri üretimi gibi kritik alanlara verilmeye başlanan kapsamlı teşviklerin sebebi budur. Bu hedef doğrultusunda Türkiye kendi ulusal çıkarları ile uyuşacak stratejik işbirlikleri kurmaya yönelik yoğun bir çaba sarf ediyor. Son üç yıldır Çin, Hindistan, Japonya, Meksika, Güney Kore ve çeşitli Avrupa ülkelerine yapılan ekonomik anlamda geniş katılımlı ziyaretler bu nedenledir. Türkiye bu doğrultuda Brexit sürecinde kendine yeni bir yol arayan İngiltere ile de ekonomik ilişkileri geliştirmek istiyor. Türkiye ve İngiltere yeni dönemin ruhuna uygun ticaret ve yatırım anlaşmaları ile küresel ekonomideki konumlarını güçlendirebilirler.
İlişkilerimizin bazı alanlarına baktığımızda görüyoruz:
- İngiliz savunma ve havacılık şirketi BAE Systems ile Türk Havacılık ve Uzay Sanayii A.Ş. (TUSAŞ) Türk savaş uçağının geliştirilmesine yönelik olarak birlikte çalışmaktalar.
- Yerli otomobil üretimi için düğmeye basan Türkiye seri üretime geçtikten sonra küresel piyasada kendine pazar arayışına girecektir. İhracat pazarıyla ilgili akla ilk olarak Ortadoğu, Asya, Doğu Avrupa ve Afrika gelmektedir. Türkiye için İngiltere önemli bir alternatif olabilir. Çünkü İngiltere otomobil üretiminde ciddi bir knowhow’a sahip.
- Türkiye enerji kaynaklarını çeşitlendirmeye çalışıyor. Bu amaç doğrultusunda enerji alanındaki birçok küresel oyuncu ile işbirliği yapılıyor. İngiltere ile enerji alanında yapılabilecek potansiyel işbirlikleri görüşülüyor.
Türkiye ve İngiltere arasındaki 16 milyar dolarlık mevcut ticaret hacminin önümüzdeki birkaç yıl içerisinde 20 milyar dolara çıkma potansiyeli bulunuyor.
Ayrıca iki ülke ortak yatırımlar yaparak yüksek teknolojili ürünlerini birlikte tasarlayıp üretebilir. İmalat sanayi, savunma sanayi ve enerji sektörü işbirlikleri açısından önemli fırsatlar sunmaktadır.
Asya-Afrika-Latin Amerika-Türkiye denklemi
Ticaret savaşları, hem en büyük ticaret ortağımız AB ile ticaretimizi arttırmak ve geliştirmek için hem de Asya-Afrika-Latin Amerika’ya açılmamız için önemli bir fırsat yarattı.
Türkiye’yi öne iten istihdam gücü, coğrafi avantajı, üretim potansiyeli, pazar büyüklüğü, nüfus ve mevzuat uyumudur.
Bu nedenle Türkiye “BRICS artı T” adıyla BRICS’e (Brezilya, Rusya, Hindistan, Çin ve Güney Afrika Cumhuriyeti) katılmaya çağrılmıştır. Bu noktada Türkiye Afrika ve Asya üreticileri için tedarik üssü olmaya adaydır. Çünkü, Çin’e karşı başta Almanya olmak üzere AB’nin de yaptırımlar uygulamaya başlayacağı beklentisi, gözleri Türkiye’ye çevirmiştir.
Türkiye’den yapılan ithalata olan talebin artması Türkiye’nin ihracatını katlayacaktır.
Türkiye-Afrika:  Afrika Kıtası'nda 1.3 milyar insan yaşıyor. Müslüman nüfusun en fazla bulunduğu kıta Afrika’dır; 2050'de nüfus 4 milyarı geçecektir. Afrika Türkiye’nin dış ticarette açılımları yönünden büyük potansiyel barındırıyor.
İpekyolu: Türkiye Çin’in başlattığı İpek Yolu projesinin merkezindedir. İpek Yolu sadece Çin’i değil, Asya kıtasının önemli bir bölümünü de kalkındıracaktır. Dünyanın sayılı altyapı yatırımı olan bu projeye bütün ülkeler  odaklanmış bulunmaktadır.
65 ülkeyi kapsayan ve toplam 1 trilyon dolar civarında bir yatırım ile kademe kademe ilerleyen Modern İpek Yolu ya da diğer adıyla ‘Kuşak ve Yol’ projesi küresel ekonominin geleceği açısından kilit bir önem kazanmıştır.
Dünya ticaretinde eksen Batı’dan Doğu’ya kaydığına göre  Doğu ekonomisi  AB ülkelerini de kendine çekecektir. Bu noktada en avantajlı ülke Türkiye’dir.
Türkiye-Çin: Ticaret savaşı sonucu, Çin’in ABD pazarında, ABD’nin Çin pazarında boş kalacak yerleri var. Türkiye ihracatçısı bu savaşı dikkatle izlemelidir. Burada iki sektörümüz açısından ne gibi fırsatlar çıktığına ve çıkacağına örnek verebiliriz:
- Çin ABD’den ithal ettiği otomotiv parçalarına ve otomobillere uyguladığı gümrük vergisini yüzde 25 artırdı. Bu durumda otomotiv sektörümüzün Çin pazarına daha çok açılması gerekiyor. Otomotiv sektörümüzün ihracatı Çin’e son yıllarda artmaya başladı. Çin’e ihracatta en istikrarlı artış gösteren sektörlerden birisi.
- Ticaret savaşı derinleşirse Çin, ABD’den ithal ettiği tarım ürünlerine ek gümrük vergisi getirebilir. Halihazırda bütün taze ve kuru meyvelere yüzde 15 ek gümrük vergisi getirilmiş durumda. Hububat ve bakliyatta olduğu gibi yaş meyve sebze ihracatında da Çin pazarı Türkiye için genişleyecek. ABD’ye uygulanan bu vergiler bizim için bir fırsata dönüşebilir.
Örnek oluştursun diye sadece bu sektörden Çin’e ihracat avantajı yakalayan ürünleri sayabiliriz: Taze veya kuru badem, fındık, ceviz, fıstık, kestane, taze veya kuru incir, taze veya kurutulmuş narenciyeler, taze veya kurutulmuş limon, taze üzüm, kuru üzüm, taze karpuz, taze kavun, taze elma, taze armut, taze ekşi kiraz, taze diğer kiraz(kiraz anlaşması yapıldı Çin’e kiraz satabiliriz) taze nektarin, taze şeftali, taze erik, taze çilek, dondurulmuş meyveler, kurutulmuş elma.
JAK ESKİNAZİEge İhracatçı Birlikleri Koordinatör Başkanı
“Acil inişi kazasız oldu”
“Türkiye 2017 yılının tamamında yüzde 7.4’lük büyüme rakamına ulaştı. Bu büyümede üretim ve ihracatın etkisi sınırlı oldu. Kaynaklarınızı katmadeğer üretmeyen alanlara aktardığınızda bunun sürdürülebilir bir büyüme doğurmayacağını yaşayarak gördük. Türkiye, bundan sonraki süreçte üretim ve ihracat eksenli büyümeyi kendisine rota edinmesi gerekir.
Türk ekonomisindeki durgunluğu aşmanın yolu ihracatımızı arttırmaktan geçiyor. 2017 yılının üçüncü çeyreğinde yüzde 11.5’luk büyüme kaydetmiş bir ekonominin, ekonomisinin ciddi bir darboğazdan geçtiği süreçte yüzde 1.6 büyümesi küçümsenmemeli. 2019 yılında tekrar daha yüksek büyüme rakamlarını yakalayabilmek için üretim ve ihracat eksenli bir rota belirlemeli. Yabancı yatırımcıya güven verecek adımları da hızlıca attığımız takdirde içinde bulunduğumuz girdaptan kurtulabiliriz.“

Yorumlar (0)